MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

“YOLSUZLUK VE YOKSULLUK” PANELİ DÜZENLENDİ


HABER


 
Nazif Tepedelenlioğlu ve Serdar Aykın anısına 12 Şubat 2014 Çarşamba günü EMO Genel Merkezi’nde “Yolsuzluk ve Yoksulluk” konulu panel düzenlendi. Yöneticiliğini EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Ömürhan Soysal’ın yaptığı panele konuşmacı olarak Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitimin Yönetimi ve Politikası Bölümü Öğretim üyesi Prof.Dr. Nejla Kurul ve Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Durmuş katıldı.
 

Panelin açılışını yapan EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akgün Yalçın şunları söyledi; " Hepiniz bu iki değerli ismi anmak için yaptığımız anma merasimine ve panele hoş geldiniz. Değerli dostlar Nazif Hoca ve Serdar Aykın anısına hazırladığımız slayt gösterisini izleyeceğiz. Hem Nazif Hoca hem Serdar Aykın, Odamız adına çok değerli işlere imza atmış, kendi alanlarında gerek akademik gerek çalışma yaşamında baktığımız zaman çok değerli işler üretmiş meslektaşlarımız. Nazif Hoca`yı 1999 yılında Serdar Aykın`ı 2007 yılında yitirdik. Nazif Hoca`nın anmasına geçen sene başlayabildik daha öncesinde bir anma yapılmıyordu. İki değeri de birlikte anma, aynı dönemlerde mücadele etmiş, Odamız adına kurullarda görev almış, 70`li yıllarda 80 darbesinde bu tür yerlerde, siyasi alanda, Odalarda mücadele etmiş kişilikler meslek alanına yaptıkları çalışmalarla adlarından sürekli söz ettiren insanlardı. Bildiğiniz gibi ülkemizde yaşanana yolsuzluk süreçleri bizim nereden dolayı bakmamız gerektiğini, bu süreci birilerinin atışması üzerinden seyirci kalmadan nasıl müdahil olmak üzere perspektif sunacak çalışma olacak."

"Nazif Hoca`nın dili, tarzı, derin bilgisi anlatım zenginliği müthişti"

Nazif Tepedelenlioğlu ve Serdar Aykın anısına düzenlenen slayt gösterisinin ardından söz alan Prof. Dr. Haluk Tosun şöyle konuştu; "Herkese hoş geldiniz diyorum. İyi ki Odamız var bu toplantıları yapabiliyoruz. Bu büyük meslek örgütüne halkın yanında inançla üretebilen yardımcı olan insanları daha yakından tanımak son derece iyi olur diye düşünüyorum. Ne kadar çok mücadele arkadaşımızı bu son yıllarda kaybettik. Doğrusu Nazif Hoca`yı benden daha iyi tanıtacak insanlar var üstelik aramızda. Onun doktora öğrencisi eşi bulunmaz arkadaşımız Melek Diker`dir. Kendisi burada. Ben Melek`in hocası olmadım ama dersimi aldı bu şu demek dersimi aldı ama benle yüksek lisans ve doktora çalışması yapmadı. Onun için Nazif Hoca`nın gerçekten öğrencisidir. Serdar benim öğrencim oldu. Ben Nazif Hoca`nın dersini aldım bu anlamda öğrencisiyim. Belki birbirlerini çok yakından tanımayan Nazif Hoca ve Serdar`ı bir araya getiren Oda`dır. Oda yönetimimizin taammüden yaptığı güzel bir eylemdir. Doğru bildiğimiz yoldan gitmemizi sağlayacaktır. Zor dönemlerde enerjimizi çabuk toparlayıp ne yapacağımıza karar vermemize yol açacaktır. Bundan sonra da maalesef kaybettiğimiz arkadaşlarımızı, hocalarımızı, mühendislerimizi anmalıyız diye düşünüyorum. Niyetimiz de var gücümüz de var. Nazif Hoca Ankara`da doğdu ilk orta öğrenimini Ankara`da yaptı. Gazi Lisesi`ni bitirdi, ben de Gazi Lisesi`ni bitirmiştim. ODTÜ`te okudu, ABD`de doktorasını yaptı ODTÜ`ye hoca olarak döndü. 4. sınıfta öğrenciyken Nazif Hoca`dan iki ders aldım. Onun hocalığını başka bir vesileyle anlatmak isterim. Tüm öğrenim yaşamımda dersi hocayı, yalnızca hocayı dinleyerek evde ayrıca çalışma gereksinimi duymadan anlayabildiğim tek örnek odur. Dili, tarzı, derin bilgisi anlatım zenginliği müthişti. Mastır çalışmasını da Nazif Hoca ile birlikte yapmayı çok istememe karşın onun bölüm başkanı olması hem de EMO`da başkan yardımcısı olması nedeniyle bunu gerçekleştiremedim. Benim için çok yönlü idoldü, ama ben Serdar için ne ifade ediyordum bilmiyorum. Levent yapısı ve gülen yüzüyle Serdar`ı hatırlıyorum. Serdar benimle ilk mastır çalışması yapan iki arkadaştan biriydi. Serdar yüksek mühendis unvanını aldı, jüriye girdikleri günün akşamında İsmail ve Serdar`ı Körfez Lokantası`na davet ettim. Başarıyla işlerini bitirmiş rahatlamışlardı. Bu arada beni dinlemeye mecbur ettim onları. Onlar benden belki bir şeyler öğrenmişlerdi ben de daha genç olmalarının doğal iyimserliğini taşıyarak ‘bu da geçer` ilacını içmeme yardımcı oluyorlardı. Serdar ile EMO binasında, kongrelerde sohbet ederdik. Yaşamını emekçi halkın gerçek kurtuluşu için plânlamış has bir devrimciydi onu çok genç kaybettik. Her şeye duyarlı yapısı yaşaması zor ülkede ona kısa bir hayatı mı sunmuştu."

Prof.Dr. Haluk Tosun konuşmasını Nazif Tepedelenlioğlu ile yaşadığı anılarını anlatarak sürdürdü.

Prof.Dr.Haluk Tosun`un konuşmasının ardından Nazif Tepedelenlioğlu ve Serdar Aykın`ın dostları,arkadaşları her iki değerle ilgili duygu ve düşüncelerini, anılarını izleyenlerle paylaştılar.

Konuşmaların ardından "Yolsuzluk ve Yoksulluk" paneline geçildi. Panelin yöneticiliğini yapan EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Ömürhan Soysal, "Bugün burada olmamıza vesile olan Nazif Tepedelenlioğlu ve Serdar Aykın`ı saygıyla anıyoruz. EMO Ankara Şubesi`nin 21. Dönemi`ni bitirmek üzereyiz, bu hafta sonu yapılacak genel kurul ve seçimle dönemi bitireceğiz. Dönem sonundaki bu dönemin son etkinliğini gerçekleştiriyoruz bugün" dedi.

"Yolsuzluk sadece bu dönemin meselesi değil"

Panelde ilk olarak sözü alan Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitimin Yönetimi ve Politikası Bölümü Öğretim üyesi Prof.Dr. Nejla Kurul yolsuzluğun sadece bu dönemin meselesi olmadığını belirterek, 80 sonrası Özal, Çiller döneminde de pek çok yolsuzluk olduğunu vurguladı. Nejla Kurul şunları söyledi; "Yani 80 sonrası pek çok yolsuzluğa tanıklık ettik. Yaklaşık 12 yıla yaklaşan iktidar içinde TÜSİAD içinde başka bir sermaye grubunu büyüdüğünü kendi içinde çatıştıklarını rekabet ettiklerini gördük. 17 Aralık operasyonuyla; ayakkabı kutularındaki paralar evlerdeki kasalar para sayma makineleri yolsuzluğun çok açık net kral çıplak denmesine karşı karşıya olmamıza neden oldu. Yaşananların gerçeği görünür kılmak bakımından önemli olduğunu düşünüyorum. Emekçi insanların ve ezilenlerin gözünden bunu kaçırmadığını düşünüyorum. İnsanların hiç de o kadar hiçbir şeyden anlamayan, liberal filozofların dediği gibi saf örgütlenme yeteneğinden yoksun cahil insanlar olmadığını, gerçekleri gözlediklerini bununla birlikte ne yapabileceklerini bilmedikleri çıkış bulamadıkları için sürece bir şekilde umutsuzca seyrettiklerini düşünebiliriz. Hayatımızda bir yoksulluk var kimi verilere göre Türkiye`de 500 bin kimi verilere göre 1 milyon mülteci dolaşıyor. Zenginlikten yoksulluğa en dibe kadar bir tabakalaşma nöbetleşe yoksullaşma süreciyle karşı karşıyayız. Bilinç altımızda ‘iyi ki durumumuz daha iyi`dercesine kapitalist sisteminin bizde yarattığı zaaflarla karşı karşıya kalıyoruz. Kentimize baktığımızda ciddi gecekondu oluşumlarıyla karşı karşıyayız. Dünyanın önemli nüfusunun gecekondularda yaşadığını görüyoruz. Bir yandan üst üste geçmiş evler zor hayatlar az beslenen insanlar, yoksulluk hayatın büyük kısmını etkiliyor. Bir yönden bizim görmediğimiz Ankara`nın ya da büyük dünya kentinin çeperinde yaşayan insanları da görüyoruz. Konutlar arasındaki ayrışma ‘bana konutunu söyle sana nasıl yaşadığını söyleyeyim` dercesine fotoğraflar bize pek çok şey anlatıyor. Bizler gözümüzü yoksullukla ile çalışmalara dikerken, yoksulluğu anlamaya nasıl politikalar üretebiliriz diye düşünürken zenginler de zenginlik skalası içinde yerini sorguluyorlar. Bill Gates dünyanın en zengin adamlarından birisi. Kişisel serveti pek çok ülkedeki borç stoğunu ortadan kaldırabilecek servete sahip. Biz ne yapmaya çalışıyoruz bugün. Yolsuzluk nedir önce ondan başlayalım. Bir ay önce başlayan bir şeyle karşı karşıyayız. Yolsuzluk gerçekten ne, yollu olan ne yolsuz olan ne bunu anlamaya çalışmak çok önemli. Her şeyi kendi ikiziyle anlamaya çalışmalıyız. Yoksulluk varsa karşısında zenginlik var. Ortalama bir gelir seviyesi tuttursak kimse ne çok zengin ne de çok fakir olacak. Kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılması tanımı var. TBMM yolsuzlukla ilgili bir araştırma var bu rapora göre ‘bir konuda tekel ürettiğinizde o alanda en çok kaynağı, teşviki` alabiliyor deniyor bu raporda. Hesap vermeme durumu da…bugün siyasal iktidara yönelik iddia, parlamentonun yapacağı şeyler öyle kısıtlı ki, hangi kurum yolsuzluğun ortaya çıkarılması konusunda hesap ver diyecek ki? Geniş kitleler sokağa dökülmeksizin hesap soran insanlar olmadığında yolsuzluklar bir süre sonra unutulup gidilecek. Belki 10 yıl sonra Erdoğan döneminde de yolsuzluk yapıldı diye benzer konuları tartışmış olacağız. Kamu gücünün özel çıkarlar amacıyla kötüye kullanılması ya da kamu gücünün kullanılmaması diye de yolsuzluğu ele alabiliriz. 2013 yılında 1235 işçi yaşamını kaybetmiş, iş cinayetlerine kurban gitmiş. 2014 Ocak ayında 87 işçi yaşamını yitirmiş bunların önemli bölümü iş kazaları. İşçi sağlığı tedbirleri alınmadığı yeterince denetlenmediği için olan cinayetler. Kamu gücünü kullanmama; ben bilmiyorum ben görmüyorum yaparak da aynı zamanda yolsuzluk yapabilirsiniz. Her ay kadın cinayetleri artarak sürüyor. Öteki Türkiye diye bir rapora göre 2013 yılında 843 kadın öldürülmüş. Yasama yargısıyla ya da yürütmesiyle kadın cinayetlerini engelleyecek bir çok şey yapılacakken kamu gücü kullanılmayarak insanlar ölüyor. İçinde yaşadığımız sistemin kapitalizmle bağımlılığını çok iyi biliyoruz. Son zamanlarda 12 nefret cinayet işlenmiş. Bütün bunlar kamu gücünü kullanmama, görmeme de kamu politikasıdır. Örtülü yasal yolsuzluk meselesi var bir de açık yasal olmayan biçimi var. Birincisi etik olarak sorgulanması gereken burjuva hukukunun içinde yasalara uygun yapılan kılıfına uydurularak yapılan yolsuzluk var. 2014 bütçesinin büyük şirketlerin işine yarayacağına, silahlana iç ve dış güvenlik kaynaklarına ayrıldığını görüyoruz. Yoksullara çok az yardım için kaynak aktarılırken bütçenin önemli oranında teşvikler biçiminde kaynak transferi görüyoruz. Varlık barışı, yurt içinde yurt dışında sakladığın yastık altı dediğimiz ,ayakkabı kutularında saklanan paraları barış ilan ediyorlar. Vergi vermiyor ya da yüzde 2 oranında vergi veriyor bu da yasal oluyor. Servet ve sermayeye yönelik vergi teşvikleri; bir cami yapıyor bir okul yapıp bunu vergisinden düşüyor. Hukuk içinde bunun yolu var. AKP döneminde kaldırıldı ‘nereden buldun?` meselesi. İktidara geldiğinde ne kadar servetin vardı 10 yıl sonra ne kadar servetin oldu? Bu da kaldırıldı. Rüşvet, ihaleye fesat karıştırılması yurt dışına servet kaçırılması. Masum Türker tırların paralarla dolu olduğunu iddia ediyor. Bugünkü AKP ve cemaat kavgasında ortaya çıkan şeylerden birisi tırlar meselesiydi. Kimileri silah dedi kimileri para dedi. Emek örgütleri bu tür lobiciliği reddedip açıkça mücadele ederler. Daha kapalı alanlarda lobiciliğin sürdüğünü görüyoruz. Akrabacılık, eş dost siyasal kayırmacılık yaygın uygulanmakta. Kapitalizm içinde bu hukuk emekçiler için uygun hukuk olmadığı için genellikle mülk sahiplerinin yararlandığı bir kavramdır.

Dünyada yolsuzluk algı endeksleri yapılıyor. Türkiye ile ilgili bir çalışma var. Türkiye insanı farkında değil dense bile bu algının çok yüksek olduğunu gösteriyor. Türkiye`de yüzde 50 oranında insanlar yolsuzluk faaliyetlerin arttığını söylüyorlar. Siyasi parti içinde, parlamentoda yolsuzluk vardır diyorlar. Yolsuzluklar nereden çok fazla? Türkiye ortalarda bir yerde. Avrupa`nın gelişmiş kapitalist ülkeleri ve Kuzey Amerika, Avustralya`da görece azaldığı belirtiliyor. Bu ülkelerde de yolsuzluklar var. Bunun ilişkisi daha örgütlü emekçi sınıfların mücadelesiyle insanların eğitim düzeyiyle açıklanabilir. Örgütlü yapıların azalmasıyla birlikte yolsuzluk hesabı verilmediği için arttığını görüyoruz. Türkiye 174 ülke arasında 54. sırayı almış durumda. Türkiye kökenli şirketlerin yüzde 40`ının üzerinde devlet ihalesinde belli yüzde verdiğini açıklıyor. Komisyon kontrol bedelinin yüzde 5 ve 10`u arasında yürüyor.

Yoksulluğu kötü kanunlar diye düşünürsek bunların üstesinden gelemeyiz. Yalana talana son vermek eşit özgür dünya kurmak istiyorsak, kapitalizmle emperyalizmle başımızın dertte olduğunun farkında olmak tüm emekçilerin güçlerini bir araya getirmek gerektiğini düşünüyorum.

Kapitalist devlet söz konusu, bu devlet servet sahiplerinin yanında onların hizmetleri için uğraşıyor. Cezaevleri yoksullar ve küçük hırsızlar için. Bu yüzden daha sorgulayıcı olmak, liberal insanların cahil dediği insanlarla bir araya gelip onlarla konuşmamız, dayanışma ağları örmemiz gerekiyor."

"Hiç yolsuzluk olmasaydı da kapitalist sistemde yoksulluk hep olacaktı"

Panelde konuşan Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Durmuş yolsuzlukların öneminin altı çizilirken asıl sorunun yoksulluk ve bunu türeten kapitalist sistem olduğunu kaydederek şöyle konuştu; "Bu konu çok güncel bir konu, özellikle 17 Aralık tekrar Türkiye`nin gündemine geldi ama konu şöyle yanlış bir algıyı da beraberinde getirdi. Hep yolsuzluk konuşuluyor, kime sorarsanız bu ülkede niye işsizlik var niye yoksullar var? Diye sorulduğunda şu cevaplar veriliyor ‘O kadar çok çalıyorlar ki geriye bir şey kalmıyor`. Bu hem doğru hem yanlış. Bu ülkede yolsuzluklar hırsızlıklar olmasaydı bütün sorunlar çözülecek miydi? Hayır. Sorun aslında özünde yoksulluk sorunu, yolsuzluk o sorunun nedenlerinden bir tanesini oluşturur. Hiç yolsuzluk olmasaydı da kapitalist sistemde yoksulluk hep olacaktı.

Bizim aslında yakalamamız gereken şeyler burada. Yolsuzlukların öneminin altını çizerken asıl sorunun yoksulluk ve bunu türeden Kapitalist sistem olduğunu söylememiz gerekiyor. Dünyada bir açlık sorunu var. 1 milyar insan aç. Yeterince gıda üretimi olmadığı için mi? Hayır. Dünya Gıda Örgütü`ne göre dünyada üretilen ürün miktarı günde herkese eşit dağıtılsaydı herkese günde 2 kg gıda düşecek kadar yeterdi. Üretilen ürünün azlığından değil bazılarının o ürünü alamamasından, bölüşüm sorunundan kaynaklanıyor. Ana akım medyanın iddia ettiği gibi dünyada yoksulluk azalmıyor artıyor. Yüzde 5 düzeyinde geçen seneden bu yana küresel zenginlik arttı. 241 trilyon dolara ulaştı. Böyle bir servet var dünyada. Bir yılda dünyada üretilen üç katı. Üç kat zenginlik var ve geçen seneye göre yüzde 5 arttı. Dünya 6 senedir krizde. Nasıl oluyor da dünya krizdeyken bu kadar işsiz, bu kadar yoksul çaresiz insan varken dünyadaki zengin sayısı artıyor ve dünya zenginleri servetlerini yüzde 5 oranında artırabiliyor? BM, Dünya Bankası, İMF`nin hesapları bilinçli olarak çarpıtılmış hesaplar veriyor.

Bir tuhaf hesap var, günde 1.25 doların altında gelir elde ediyorsanız yoksulsunuz yoksa yoksul değilsiniz. Bu rakam da çok tartışmalı. Bunun 1.27 dolar yani 2 Cent daha artırmış olsaydınız bugün BM ve DB hedefleri başarısız olacaktı. Bunun asgari 5 dolara çıkartılması lazım. Ana akım medya, uluslar arası kuruluşlar ki bunlar uluslar arası sermayenin ve büyük devletlerin kontrolündeki kuruluşlar ısrarla bu sistemin yoksul üretmediğini öne sürüyorlar. Yoksullukla mücadele programlarının başarısız olduğunu görüyorsunuz.

Yoksulluk azalmadığı gibi yoksullukla mücadele programları ile çalışan örgütlerin araştırmaları da yanlış. Zenginlik ve yoksulluk madalyonun iki yüzü gibidir. Zenginliğiniz varsa mutlaka yoksulluğunuz da vardır, yoksulluğunuz varsa zenginliğiniz de vardır. Dünyanın en zengin ülkesi ABD`dir. Dünyadaki dolar milyarderlerinin yüzde 41`i ABD`dedir. ABD`deki gelir bölüşümüne bakın, dünyanın en adaletsiz bölüşümü vardır. Yüzde 10, yüzde 80`lik servete sahiptir. Yoksul ülkelerde çok süper zenginler çıkabiliyor çok zengin ülkelerde yoksullar çıkabiliyor.
Kapitalizm zengininde de az gelişmişinde de zengini yarattığı gibi yoksulları da yaratıyor. İkisi bir arada olmak zorunda. Bu saadet böyle devam etmiyor, 2011 yılından bu yana dünyada ciddi halk ayaklanmaları var. Tunus`ta başladı, Mısır`da var Avrupa`da var. Yoksulluk konusu bu konuyu çözmeyen ekonomik modellerin ve ülkelerin başının belası olmaya devam ediyor. Bunu ortadan kaldıracak güçleri niyetleri olmadığı için totaliterleşerek bunu çözmeye çalışıyorlar. Dikkat edin Türkiye`de de böyle bir durum var.

Hangi spesifik nedenler yoksulluğu ve yolsuzluğu üretmektedir. O nedenleri bulup çıkartmadığımız sürece yoksulluğun ortadan kaldırılması mümkün değil. Bizim nereye dönmemiz lazım? Yoksulluğun da yolsuzluğun da sistemden kaynaklanan analizini yapmamız gerekmektedir. Buradan bir politika üretmiyorsak dünyada ne olup bittiğini anlamak değil politik mücadele araçlarına dönüştürmüyorsak bu konuşmaların hiçbir anlamı yok.

Dünyayı anlamak için değil dünyayı değiştirmek için bunu politika haline getirmek durumundayız. Zenginliğin de yoksulluğun da yolsuzluğun da gerçek nedenlerini bir masaya yatırmak zorundayız.Kaynakların dağıtılma biçiminde adaletsizlik olduğu için açlık yoksulluk ve işsizlik de vardır.1960-80 dönemi sosyal dönem. Onlar yoksulluğun nedenini düzenlenmemiş piyasalar olarak belirtirler. Ne yapmak lazım? Müdahale etmek lazım. Müdahaleci kapitalizmi yoksulluklara çözüm olarak önerdiler kısmi olarak başarılı oldular. 1960`larda reel de olsa sosyalizm vardı kapitalizm üzerinde çok ciddi tehditti. Yoksulluklar yolsuzluklar niye var, tekel konumuna geldiği için diye açıklıyor burjuva ideologlar. Devlet müdahaleci olmasa hiçbir şekilde yoksulluk ve yolsuzluk ortaya çıkmaz. Devleti ‘bir takım çıkar grupları var o çıkar grupları devleti ele geçirip bütün mekanizmaları kendilerine çevirip zenginleşiyorlar` diye tanımlıyorlar. Devlet kuruluşundan bu yana iktisadi olarak güçlü olana hizmet görmüş. Devletin örneğin derini olmaz. Öbür devlet temiz mi? Hayır!  Yolsuzlukları ve yoksullukları belli çıkar gruplarıyla işbirliği içinde olan bürokratlarla açıklarsanız olayı görmemiş ya da saptırmış oluyorsunuz.

Yoksullukları ve yolsuzlukları üreten mekanizma nedir? Yoksulluğun yolsuzluğun nedeni iktisadi büyümenin olmaması. Pastayı büyütemiyorsanız yoksulluk da artıyor. İlk bakışta doğru gibi görünüyor. Son 10 yılda en çok gurur duyduğumuz iktisadi büyüme değil miydi? Ekonomimiz yüzde 6 büyüdü diyorlardı, yoksulluğun da en çok arttığı bir dönemdeyiz. İktisadi yoksulluğu azaltmıyor zenginliği artırıyor, servetin büyümesi olarak görmemiz gerekiyor. Tek başına iktisadi büyüme yoksulluğu azaltmamaktadır. Çünkü gelir dağılımını değiştirmemektir.

Serveti büyüttüğünüz zaman servet sahipleri devlet üzerinde çok daha güçlü oluyorlar. Bir de işin yabancı sermaye grupları var. Büyüdük serveti yaptık biraz paylaşalım dediğiniz zaman yabancı sermayedarlar lobiciliğe başlayıp sermayelerini çekiyorlar.İkinci yaklaşım iktisadi krizler midir yoksulluk sebepleri? Özetle AB ülkelerine baktığınızda bunu fiilen görmek mümkün. Bir rapora göre şu an AB`de 40 milyon insan aç yoksulluk sınırı altında, 80 milyon insan da ciddi yoksulluk altında. Avrupa`da her 4 insandan birinin aç olduğu belirtiyor. İktisadi kriz olduğu zaman başka bir şey daha oluyor zenginlik de artmaya başlıyor. 2009 yılından bu yana dünyadaki servet sahibi zenginlerin sayısında inanılmaz bir artış var. İktisadi kriz kimin lehine çözümleniyor. Karlarda inanılmaz bir artış var. 2013 yılında son 20 yılın en yüksek karlılık oranına ulaşmış kapitalist sistem. Kriz görünürdeki bir nedendir. Ücretlerin azalması, emekçilerin daha az pay alması mevcut konumlarını kaybetmesi yoksullaşmanın temel nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Yolsuzluk da yoksulluk kriz tarafından tetiklenmekte asıl sorunun kaynağı ortaya çıkmamakta.

Emek ne kadar pay alıyor, sermayedar kar olarak ne kadar pay alıyor. Emekçilerin içine ücret ve maaşları koyabilirsiniz, sermaye gelirler içinde kar payı vardır, faiz vardır, rant vardır. Bunların nasıl dağıldığına baktığınız zaman aslında olayın çözümünü orada görebiliyoruz. Üretim sisteminin işleme biçiminden kaynaklanan bölüşüm ilişkileridir yoksulluğun temel nedeni.

Cemaatin tabanı ve AKP`nin tabanı MÜSİAD ve bir de TÜSİAD var. Pasta daraldı, inşaat üzerinden büyüme sonlara gelmeye başladı bunun üzerinden kavga büyüdü. Kapitalizmin merkezinde böyle bir rekabet her zaman var. Birbirlerinin boğazını sıkarken, ekonomik rekabet biçiminde olabiliyor, kendi üretim maliyetlerini düşürmeye çalışıyorlar. En başta işçilerin ücretlerini aşağıya çekmeye başlıyorlar. İki kavga, bir ana kavga işçilerle sermayedar arasındaki kavga karların yükselmesine ve yoksulluğun artmasına neden oluyor. İkinci kavga kapitalistlerin kendi arasındaki kavga. Siz bir yandan milyonlarca ürünü piyasaya sürerken diğer yandan da bunları alacak işçilerin ücretlerini bastırırsanız kime satacaksınız? Bir yandan yoksul üreten bir yandan da kriz üreten sistemle karşı karşıyayız."

Panelistlerin konuşmalarının ardından katılımcıların sorularının yanıtlanması ile etkinlik sona erdi.



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


ÜYELERİMİZ İÇİN ÜCRETSİZ UDEMY EĞİTİMİ: MÜHENDİSLER İÇİN YAPAY ZEKA ARAÇLARI

8. SAMSUN İNŞAAT FUARI DÜZENLENİYOR

İYİ BAYRAMLAR...

Okunma Sayısı: 965


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.