MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

PERSONEL BELGELENDİRME PANELİ DÜZENLENDİ


HABER


 
“AB ve Müktesebatı Personel Belgelendirme Kuruluşları Özelinde; Neler Getiriyor? Neler Götürüyor?” başlıklı panel 13 Ekim 2014 Pazartesi günü EMO Genel Merkez Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Yöneticiliğini EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Yazman Üyesi Özenç’in yaptığı panele konuşmacı olarak Dr.Gaye Yılmaz (Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi), Mahir Ulaş Akcan (Makina Mühendisleri Odası), Ali Yiğit (EMO Ankara Şubesi) katıldı.
 

"Belgelendirme süreçlerinin arkasındaki temel dinamik sermayenin uluslararasılaştırılmasıdır!"

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim üyesi Dr.Gaye Yılmaz belgelendirme süreçlerinin arkasındaki temel dinamiğin sermayenin uluslararasılaştırılması olduğunun altını çizerek özetle şunları söyledi, "Şimdi diyeceksiniz ki eğitim veren bir kurum sermaye kurumuna nası katkıda bulunabilir? Eğitim verme işi birikim alanı olabilir mi? Çok güzel olur. Türkiye`de biliyorsunuz yüzlerce özel üniversite var. Neden başlığımızı üniversiteler out daha doğrusu dipolamalar out sertifikalar in diye koyduk? Tam da bunun için koyduk. Üniversite diploması artık tek başına yetmiyor ama şöyle de değil ‘ben liseyi bitirdim sertifika alayım bir yerde çalışayım` onu da kabul etmiyorlar. Üniversite diploman olacak ileri düzey sertifan da olacak.

Eski orta sınıf her şeyi kendi hesabına yapıyordu, örneğin hekimler kendi muayenelerini açıyorlardı. Artı değer sömürüsü yoktu  kendi çalışıyor çalıştığı kadar piyasanın getirisine el koyuyor kimseyle paylaşmak durumunda değil. Mühendislik de bu şekildeydi. Zaten mühendislik hekimlikten daha sonra gelişen meslek bu anlamda. Yeni orta sınıfın ücretli çalışanları 1950 yıllarda hekimler mühendisler devletler tarafından istihdam edilmeye başlandı. Bugün sadece ücretli olmakla kalmıyor orta sınıfla alakası yok mühendislerin. Bildiğiniz mavi yakalı işçiler konumundalar. Artık onlar da çok eğitimli, belki mühendislik diploması yok ama meslek yüksek okulu mezunları.Uzaktan ticaret elektronik ticaret internet üzerinden yapılan ticaret dedikleri olay imalat sanayi modern teknoloji alanında görevlerin rutinleşmesi ve standartlaşmasını beraberinde getiriyor. Eskiden istihdam sözleşmesi vardı artık satış sözleşmesi var. Dünya Yatırım Raporu`na göre başka ülkelere ihraç eden hizmetler 2009`da 90 ila 100 milyar dolar arasında. Firmalar arasındaki hizmet ticareti 380 milyar dolara ulaşıyor. Hizmetlerin ticareti dünya toptan ticareti içinde çok önemli paya sahip.

Amerikan Üniversiteleri`nden biri tarafından 2006 yılında ABD ölçeğinde 253 firma arasında yapılan araştırmada ABD`li şirketler tarafından en fazla uluslararasılaştırılan hizmetler bilgi iletişim teknolojileri, ürün geliştirme ve idari hizmetler. Uluslararasılaştırmaya çok fazla vurgu yapıyorum.Neden? Bugün belgelendirme süreçlerinin arkasındaki temel dinamik bu çünkü. Sermayenin uluslararasılaşırılması. Sermaye gittiği her yerde benzer niteliklerini arıyor, oranın yerli mühendisini kullanabilmek istiyor. Türkiye`ye,Polonya`ya Çin`e gitmesinin bir sebebi de emeğin biraz daha ucuz olması. İstediği şöyle bir emek. Hem nitelikleri yüksek olacak hem ucuz olacak. Yoksa kendi ülkesinden ayrılmaz. O nedenle burada emek niteliklerinin çok hızlı şekilde artırılması batılı sermaye için son derece önemli. Hangi kısmı neden uluslararasılaşıyor. 18.-19. yüzyıl biliyoruz ki tüccar sermayenin uluslararasılaştığı bir süreç 20. yüzyılın ilk yarısı meta biçimindeki sermayenin uluslararasılaşıyor. Para biçimindeki sermaye finans kapital 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra , üretim araçları biçimindeki sermaye esas olarak 90`lar 2000`ler döneminde uluslararasılaşıyor.

70`lerde nasıl kriz yaşandığına baktığımızda.Kapitalizmin altın çağı denen bir çağ var, 2.Dünya Savaşı`ndan 1966`lara kadar dünyada kapitalizmin altın çağı deniliyor. Kâr döneminin bu kadar geliştiği başka dönem olmadı. Ne oldu kapitalizmin altın çağında emeğin verimliliği yükseldi, artı değer büyüdü kâr oranı arttı. Kapitalistler kârları artınca ne yapar? Yatırım yaparlar? Yeni makine alırlar, yeni teknoloji geliştirirler ve giderek büyümüye şişmeye başlarlar.İlk taşeron zincirleri merkez ülkelerin kendi içinde oluştu o zaman henüz uluslararası anlaşmalar yok. Ne yaptılar? Eemeğin çok daha ucuz olduğu İtalya`nın kuzeyinde bir bölge tepsit edilip orada ilk taşeron zincirleri kuruldu. İkinci olarak Avusturya`da üçüncü taşeron zinciri Almanya`da kuruldu. Sermayenin küçük hücrelere bölündüğü bir süreçti. Sermayenin genel formülü içinde bu parçalanmaya baktığınızda. Kapitalist piyasaya para ile girer. Bu parayı iki şeye yatırır; üretim araçlarına makine alır, hammadde alır. Yanında emek alır. 70`lerde üretim araçları ile canlı emek arasındaki denge bozuldu. Üretim araçları şişti organik bileşimi bozulup kar oranları düşüşe geçti."

"Artı değer sömürüsü kollektif bir sömürüdür"

Hiçbir kapitalistin kendi işçisinin yarattığı artı değere el koyamayacağını vurgulayan Dr.Gaye Yılmaz, artı değer sömürüsünün kollektif bir sömürürü olduğunu kaydederek, "Tüm işçi sınıfının yarattığı artı değerler toplanır bütün tekil kapitalistler sermayeleri oranında artı değerden pay alırlar"dedi. Gaye Yılmaz şunları söyledi; "Üretimde esneklik, performans, üretken emek kullanımının artırılması. Yenilikler buluşlar çok önem kazandı.İster elektrik mühendisi ister makine ister bilgisayar mühendisi olun belli donanımla üniversiteyi bitiriyorsunuz. Bir anda diplomanızla sahip olduğunuz nitelikler değersizleştiriliyor gidip sertifika almak zorundasınız. İki sene sonra o da geçersiz hale geliyor çünkü teknoloji gelişiyor ve değişiyor.

Devlette çalışan mühendisler, hemşireler, doktorlar sermaye için değer üretmez ama sermaye sınıflarının bunlara da ihtiyacı vardır. Bu yüzden zorunludur istihdam etmeye. Onların da giderleri var. Giderler artı değerden ödenir. Sermaye sınıfına kalan artı değer küçülür.Sermaye sınıfı 90`lardan itibaren devlette çalışan ama piyasada çalışsa artı değer üretebilecek mühendis, hemşire, doktor alanların tamamını piyasaya açtı adım adım ve bütün ülkelerde.Meslek odanızdaki tartışma üçüncü taraf bizim Odamız olmalı mı olmamalıyı tartışıyorsunuz. Ben bunu tartışmayacağım. Süreç nasıl işliyor?Bu olay sadece Türkiye`ye özgü bir olay değil. İkili bir yapı var. Bir akreditasyon meselesi var bir de akredite olmayan üçüncü taraflar var. Bu iş için devletin bilgisi dahilinde hizmet veren ama akredite olmaya kesim var.Akredite olmayan ücretli kesimi ne yapıyor? Devlet de biliyor ki bir akredite olanlar var bir de olmayanlar var.Teknoloji aynı ama o belgeler daha size gelirken ‘bir yıl sonra yeniden sınava girmeniz gerekiyor` deniyor. Buna dünyada insan sermayesi deniyor.Bugün yaşadığımız belgelendirme kurumları tam da insana yatırım yapan kurumlar. Toplumsal artı değer bu süreç üzerinden nasıl büyüyor? Yararlı olmayan hiçbir şey metalaştırılamaz mümkün değildir.

Belgelendirme de dahil tüm eğitim hizmetleri toplumsal yararlılığı temsil ettiği için aslında zaten birer kullanım değerine sahiptir. Kapitalistler kendi metalarının fiyatlarını belirleyebilir mi? Hayır! Normal işleyen yasada kapitalistler kendi metalarının fiyatlarının belirleyemez, hiçbir kapitalist kendi işçisinin yarattığı artı değere de el koyamaz. Artı değer sömürüsü kollektif bir sömürürüdür. Tüm işçi sınıfının yarattığı artı değerler toplanır bütün tekil kapitalistler sermayeleri oranında artı değerden pay alırlar. Maliyetleri topladı üzerine de kâr ekledi piyasaya sürdü diye bakılmakta. Bütün kapitalistler kendi kâr oranını özgürce belirleyebilse her biri yüzde bir milyon kar koymaz mı? Adamların kapitalist iş yapma şeyi bu. Neden yüzde 15 ile yetinsin ki? Çünkü onlar belirlemiyor. Metaların değerlerini belirleyen şey yeniden üretimi için ortalama toplumsal emek zamanları tarafından belirlenir. Bu nedenle bu süreç tamamen sermaye birikimine hizmet eden süreçtir.Belgeler sizi gerçek dünyaya hazırlamıyor. Gerçek piyasada her şey birbirine sıkı sıkıya bağlı. Belgelendirme alan kişi işin küçük bir parçayı bildiği halde gerçek hayatta her şeyi bilmesi isteniyor. Sınavları başarıyla geçiyorsunuz ama teknik her şeyi öğrenemiyorsunuz. Sertifikalar değersizleşiyor.

Yüksek lisans yapıyorsunuz ama hâlâ belgelendirmeden belge almanız bekleniyor.Ağzına kadar sertifikalı personel ile dolmuş bir piyasa. Yani herkesin sertifikası var çok sayıda sertifikası var ama çok önemli bir bölüm işsiz. Bütün belgelilere iş veremeyeceklerine göre ne yapmalı, nasıl yapmalı? Asıl konu bu."

"Akredite olmak gibi bir zorunluluk dünyada yok"

Panelde ikinci olarak söz alan Mahir Ulaş Akcan (Makina Mühendisleri Odası) tüm dünyada akredite olmak gibi bir zorunluluk olmadığını belirterek şöyle konuştu, "Burada birkaç noktada yeri geldiğinde eklemeler yapmak isteyeceğim. Karşı çıktığımız şey gerçekten bize sermayenin dayattığı bir şey mi yoksa bu karşı çıkış kategorik olarak karşı çıkmak mı? Kategorik karşı çıkmaya her anlamda her alanda karşıyım. Bizim eğitim ve belgelendirmedeki mantığımız EMO ile uyuşan meslek içi eğitim merkezi.EMO`nun MİSEM`i var. Hepsinin manifestosunda hep şey der; üniversitelerde alınan bilgi zaman içinde hızla değişen koşullarda atıl duruma gelmekte bir eğitim ile bunun yenilenmesine ihtiyaç vardır`der. Çalışan mühendislerin bu bilgileri yeniden alması veya bu alanda deneyimli meslektaşlarından aktarımları alması seminer eğitim gibi çalışmalarla yenilemesi anlamından çıkmıştır. Yasal olarak tanımlanan şeyler bizim üyelerin sicilini tutmak,uzmanlıklarını belirlemek, oradaki tasnifi kastetmiyor çünkü yeni uzmanlık alanları da belirleniyor. Bugün bir makine mühendisi dediğinizde birbiriyle ilişkili 7-8 meslek daha oluştu. Mühendislik fakültelerinde okutulduğunu görebiliyoruz.

Kişiyi bireyi belgelendirme kuruluşudur. Personel deyince kendi çalışanımız akla gelir. Kastedilen çalışandır.Biz şöyle bir amaçla çıktı, sınavlarımızı yaparken merkezileştiremiyorduk. Belli kişiler bu sınavlara giriyor, notları veriliyordu ve belgelendirme oluyordu. Bu sürecin sağlıklı olmadığnı görüyorduk. Biz bunun merkezileştirilmesi gerektiğini biliyorduk. Belgelendirme alanındaki koşulları önceden belirlemeniz gerekiyordu. Tüm şartları tanımlamak sürecin nitelikli hal almasını sağlamaktı. Biz bu tartışmayı kendi içimizde yaparken genel kurullarda, yönetim kurullarında şiddetli tartışmalar oldu. Keskin şekilde sermaye hizmet eder, kapitalizmin bir parçası olması noktasına götürür, gericileştirir diye bir sürü tanımlama ile karşılaştık.Biz şöyle bir savunuda bulunduk. Biz dedik ki üyelerimizin değişen mevzuatlar önünde engeller konuluyor. Bir yetki belgesi veriliyor bunlar SMM belgesine dönüşüyor, sizin de üyeleriniz bu anlamda iş yapıyor. Zaman içinde mevzuat değişikliği ile bu işleri yapamaz hale geliyor. Dedik ki akredite kuruluşlarında yetkili mühendisler bu işleri yapacak. 2004`te başladı bu süreç 2007`de akredite olduk. Artık SMM belgesini aramayan bir yapı var. Projeleri istemeyen bir yapı var bunun üzerine bir de sizle Odası ile ilişki kurmadan 3-4 mühendisin de biraraya gelip kurduğu akredite kuruluşlardan belge alanların bu işleri yapabileceği gibi bir süreç oluştu.

Biz dedik ki biz bu alanda olacağız, üyelerimizin bizde geçmişte eğitim alan üyelerimizin adı akredite kuruluşlar da olsa akredite kuruluş olarak bizden belge almasını sağlayacağız.6 bin kişi bir anda kapımıza yığıldı. 3-4 ay sürede bunu çözdük, farklı kriz yaşanırdı. O kuruluşlardan bu belgeler alınabilirdi.Belgelerin uluslararası geçerlilik konusu. Şöyle bir zorunluluk yok, akredite olma diye bir zorunluluk dünyada yok. Akredite kuruluşların aranır olması rekabet anlamında bir şey, sermayenin ya da kapitalist istediği için olabilir. Onun için akredite zorunluluğu diye bir şey görmedik.Akredite olma zorunluluğu genelde yoktur, Türkiye`de gerek muayene gerek personel, belgelendirme, gerek laboratuvar alanında akredite zorunluluğu getirilmiştir.

Temelde şu var ‘standart eğitim veriyorsan belirli şartları yerine getirmen gerekiyor`. Biz eğitimi Oda olarak vereceğiz belgelendirme konusunda ikiye ayrılan yapıya gideceğiz demiştik halen böyle gidiyor. Bazı kurul üyelerini ortaklaştırdık. Vermiş olduğu dersin sınavını değerlendiremiyor. Sınav merkezlerimiz var, 18 tane şu an 50`ye çıkartmak gibi hedeflerimiz var.Uygun alt yapısı olan her yerde belge vermek gibi çalışmamız var. Biz mesleki standratları hazırlayan kişileri Odaların olması gerektiğini, mesleği gerçekten bilen Odaların olması gerektiğini savunduk.Belgeleme kuruluşu olarak olacak mıyız tartışmasında şu ayrıma dikkat edeceğiz, mühendislik alanını içeren belgelendirmenin sertifikasyonun parçası olmayacağız. Ama bir elektrik teknikerinin mesleki yeterliliğin olması gerektiğine inanıyorum. Meslek Odası`nın yetkinliğe sahip olduğuna inananlardanım. İş makinaları operatörlüğü ve doğalgazda görev aldık.Sizin ekonomik olarak da bu işi sürdürüp olup olmadığınıza da bakıyorlar. TÜRKAK bu seviyeye gelmiş bir kuruluş değil. Piyasada bir çok kuruluş da akredide olabiliyor diğer alanlar için çok daha kötü.Belgelendirme programlarının detaylarını bir yerde tanımlamanız gerekiyor. EMO`nun MİSEM broşürünü okursanız orada yüzde 80`i var. Yeterli değerlendirmek için bir sınav yapıyorsunuz, gönül ister ki sınav değil başka yöntemler olabilse. Şöyle bir gerçeklik var ki; biz burada belgelendirmede üçüncü taraf tanımı bizde akredite eden kuruluş üçüncü taraf durumundayız çünkü belgelendirme kuruluşuyuz. Belgeyi verdikten sonra takip sürecine girdiğinizde o çarkın parçası oluyorsunuz, o çarkın parçası olmadığınız durumda o çark işliyor. Biz metinlerde hep toplum yararı kamu yararı tanımı yaparız ve eleştiriliriz. İşte tam da burada bu anlayışta olan yapının akretide sürecinde var olması diğer türlü mesleki bakış açısına bir engel diye düşünüyorum. Diğer durumda çok daha acımasız işleyecektir. Şu an mühendisler işsizlikle yüz yüze, yüzde 25 işsizlikten söz ediliyor ve bu sayı gittikçe artıyor.Öğretmenleri de artık mühendis yaptılar. Teknoloji fakültelerini kurdular.Bu süreçler tartışmaya açıktır. Şunu da atlamamak gerekir bir şeye karşı çıkmadan önce ne olduğunu bilmek gerekiyor. Akretitasyon denilen süreçler birbirinin aynı işlemiyor. İhtiyaç olduğunu görüyorum bu süreçlerin dışında kalmanın Odalar açısından daha tehlikeli olacağını görüyorum. Biz kendimizi denetletmeden de nitelikli işler yapabiliriz.

Sonuçta itirazların bir çoğunu kabul ediyorum, doğrudur. Bu süreçler içinde omurgalı bir şekilde duramazsak yokolabiliriz. Açıkçası bilginin hızla atıl hale geldiği bir dönem, bir iş deneyimi 20 yıl dedi hocam büyük bir birikimdir. Bu anlamda beklenti olur, diğer taraftan özel sektörde çalışan arkadaşlar yıllarca aynı iş yerinde çalışsa bile bilgilerin atıl hale geldiğini bilgilerin birkaç yılda bir yenilenme ihtiyacının oluştuğunu görüyoruz. Sanayileşmeye karşı olmadığımıza göre mühendislerin dayanışma içinde mesleki birikimlerini artırarak yenileyerek varolması gerektiğine inanıyorum."

"Mühendislik alanı parçalanıyor"

Panelde son olarak söz alan Ali Yiğit (EMO Ankara Şubesi) Mühendislik alanı küçük küçük tekil parçalara bölündüğünü her parçayı yapmak için bir sertifikaya ihtiyaç duyulduğunu vurgulayarak şunları söyledi, "Aslında icraatımızla söylediklerimiz arasında çok ciddi fark var. O kadar çok konu iç içe geçti ki bir taraftan küreselleşmeye karşıyız bir taraftan onun parçasıyız. Bunun anlamadım! Belgeleme işi nereden çıktı? 2. Dünya Savaşı`ndan sonra ABD kökenli bir takım girişimler oldu. ABD sadece dünyanın jandarması değil ekonomik olarak dünyanın sahibi olmak için bir takım kurallar getirdi. 1947 yılında GATS diye bir sözleşme imzalandı. Dünyadaki mal ve hizmet dolaşımının hangi kurallara göre yapılacağı ile ilgili bir kural. Ulusal devletleri koruyan kural şuydu; herhangi bir mal ve hizmet o ülkede üretiliyorsa onunla ilgili yüksek gümrük oranları tutularak bir şekilde o alanlar ulusal ölçekte korunuyordu. 70`lerden sonra bütün bunlardan şikayet süreçleri başladı. Denildi ki her şey serbest olsun. Ne olsun? Hizmetler sermaye serbest dolaşsın insanlar serbest dolaşsın. Peki bu nasıl olacak? Ulus devletlerin mevzuatları bunlara engel, o zaman yeni bir düzenlemelere gidilmesi konusunda bir takım girişimler başlatıldı. 90`ların ortalarında Dünya Ticaret Örgütü kuruludu ve bu örgütün bundan sonraki süreci götürmesi kararlaştırıldı. Türkiye 1995 yılında bu kararı onayladı ve AB`ye 11 alanda taahhütlerde bulundu. Telekomünikasyon, inşaata bağlı mühendislik hizmetleri,turizm , eğitim, su iletim, finans, sosyal hizmetler, kültürel sportif hizmetler, kara hava deniz hizmetleri v.b. Türkiye bu alanda taahhütte bulundu ve buraları ben serbestleştireceğim onların tanımladığı şekilde ‘rekabete açacağım` taahhütünde bulundu. Dünya Ticaret Örgütü`nün tüm dünya genelinde üyeleri vardı. Getirilen kurallara baktığınızda bu kurallar şunları kapsıyordu; sınır ötesi hizmet arzı, hizmetin üye ülkeler dışında tüketilmesinin güvence altına alınması, ticari bir varlık oluşturma, gerçek kişilerin varlığı. Bütün bunların uygulanabilmesi için belli kurallar getirildi.Bunlar hangi kurallar çerçevesinde yapılacak. Yabancı ve yerliler aynı koşullara sahip olsun yerliyi hiçbir zaman korumayın. Ayrımcılık yapılmaması yerli ile yabancı arasında bir de uluslararası tahkim gelsin.

Örneğin örgütlü bir sendika firmanın kârlılığın önüne geçerse uluslararası tahkime gidilip sendikanın yetkisi iptal edilebiliyor. GATS ile birlikte son derece gelişmiş ülkeler lehine bir takım kuralların getirilmesi hedeflenmişti. Bunların nasıl uygulanacağına ilişkin olarak uygulama kısmında Katar`ın başkentinde bakanlar düzeyinde toplandılar. Bunlara baktığımız zaman bu uygulamaların kabul edilmesi Avrupa ve Kuzey Amerika açısından bir sakınca yok ancak bizim gibi ülkelere şu koşulu getirdiler ‘Sen AB`ye girmek istemiyor musun?" "Peki" denilince "O zaman bunlara uyacaksın" dediler. AB gibi derdi olmayan Afrika ülkelerinin her birine 45`er milyon dolar rüşvet verilerek kabul ettirildi. Güney Amerika ticaretinin yüzde 45`ini Avrupa ile yaptığı buraya göbekten bağlı olduğu için imzalamak zorunda kaldı.

GATS ile yeni kurallar getirildi ve her alanda belge aranma koşuluna yönelinildi. Mühendislik alanında ‘sizin diplomanız tek başına yeterli değil falanca sertifikayı almanız lazım` bir daha almanız bir daha almanız lazım dediler. Bununla Türkiye pratik anlamda şöyle bir noktada karşılaştı 90`ların ortalarında GAMA İrlanda`da büyükçe bir ihale aldı. Oraya bir şantiye kurdular 250`ye yakın personeli götürdüler. İrlandalı yetkililer kontrole geldiler ahçıçısından tutun kaynakçısına kadar belge arandı. GAMA teminatı da yakıp işi bıraktı geldi. Belgelendirme sanki iyi şeylermiş gibi görülebilir. Herhangi bir konuda belgesi olmuş olmak o işi bildiğin anlamına gelmiyor. Dolayısıyla bu konu çok önemli bir konu. Sertifikam var bu işi en iyi ben yaparım noktasında olamıyorsunuz. Türkiye`de bu sürece TMMOB ve Odalara pazarlama süreci 1990`ların ortalarında oldu. Gerek AB`ye girme süreci olsun bununla ilgili yetkin mühendislik tartışmalarını geçmiş dönemde hatırlayın.Ne diyorlardı özellikel TÜSİAD kökenli raporlarda çok sık geçiyordu. ‘Türkiye`de mühendis sayısı çok fazla nitelikli emeği kademelendirelim`diyorlardı. Bu tartışmalar bizim Odalarımızda da bir şekilde maalesef vücut buldu. Birkaç Odamız çalışma yaptı sonra sonlandı ama gördüğüm kadarıyla sonlanmış değil.

Örneğin bizim Odamız açısından söylüyorum herhangi bir alanda gittik akredite olduk üyelerimize dedik ki ‘bu konuda iş mi yapmak istiyorsun kurslarımıza katılacaksın ben de sana belge vereceğim bu işi yapacaksın.` Sanki bir sakıncası yokmuş gibi görülebilir. Yarın X gibi mühendislik kuruluşu olmayan ticari kuruluş ben de o konuda belge vermeye başlıyorum dedi ve belge vermeye başladı. Senin aradığın nitelikleri aramamaya başlıyor. Mühendislik alanını parçalıyorsunuz. Ortada temel anlamda mühendislik kavramının olmadığı bir noktaya geliyorsunuz. Madem belgeleri veriyor bari biz verelim iyisini veririz demek Odanın geleceğini kurtarmak konusunda bir şey değil. Ne yapılıyor? Mühendislik alanı küçük küçük tekil parçalara bölünüyor. Her parçayı yapmak için bir sertifikaya ihtiyaç duyuluyor. Oda olmaktan kaynaklı TMMOB kuruluş kanunundan kaynaklı haklarını sen kendin parçalamaya başladın. Sözde üyelerini ve kamu çıkarını korumak adına yaptığını söylüyorsun. Bu sadece Oda`nın piyasada varlığını sürdürme dışında hiçbir katkısı olmaya bir çaba. Mühendislik alanı bir bütündür.Biz niye yıllardar fen adamlarına itiraz ediyoruz. Bunlar teknik formasyonlara sahip olmamasına karşın mühendislerin yetkilerini kullanıyor. Mühendisler işsiz kalıyor bunlar mühendislerin işini yapıyordan daha çok; kaynak israfına sebeb oluyor niteliksiz işler yapılıyor ve zaman kaybına neden olan bir dizi uygulamaya sebep oluyor. Kendimize daha çok para kazansın diye söylemiyoruz. Kaynakları doğru bir biçimde toplum yararına kullanabilmek için söylüyoruz.Belgelendirme mevzularının şu ya da bu şekilde kenarına bulaşmakla tümüne bulaşmamız arasında herhangi bir fark yok. Siz diyebilirsiniz ki ‘ben mühendisleri belgelendiriyorum` diyebilirsiniz bir başkaları teknik elemanları belgelendirerek mühendislik işini yaptırıyor.Piyasayla bir şekilde uzlaşarak Odaların varlığını sürdürme düşüncesi olmakta. TMMOB böyle kuruluş olacaksa benim için herhangi bir anlam ifade etmiyordu.‘Sadece belge veriyoruz ne var bunda" demek kendi kendimizi kandırmaktır. Bunun bir tarafına bulaştığınız zaman her tarafına bulaşmışsınızdır. Küreselleşmenin amacı da budur.Çocukluğumuzda okurken bize şey anlatılırdı ‘vergi vereceksin sana yol su elektrik olarak dönecektir` denirdi. Her şeye ayrıyeten para ödeyecekse bütün bunlar niye var?!Odaları da kurtarma bizim anladığımız anlamda kamusal mühendislik hizmeti vermesini sağlayan koşullar değil. Onun için bir kere daha sorgulamakta bence ciddi bir yarar var.

Belgelendirme konusu kutsanacak çok ulvi şeyler de değil. Senin verdiğin hizmetlerin niteliğini artırıcı şeyler değil. Sadece alanın parça parça bölünmesi her parçasının bir başka kişiye bir sertifika karşılığı ticari olarak satılması bu durumda parça olmamız bekleniyor. Ben kategorik olarak karşıyım bununla da övünüyorum."

Panel izleyicilerin sorularının katılımcılar tarafından yanıtlanması ile sona erdi.



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


ENERJİ VE MÜHENDİSLİK ÇALIŞTAYI DÜZENLENECEK

HOŞ GELDİN ON BİR AYIN SULTANI ŞEHR-İ RAMAZAN

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

İSTİKLAL MARŞININ KABULÜNÜN 103. YILI KUTLU OLSUN

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN!

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

Okunma Sayısı: 195


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.