MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 KOCAELİ ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

YAYIN SATIŞ VE KİTAP LİSTESİ

   · 

ÖNEMLİ EVRAKLAR

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 BOLU   KOCAELİ   SAKARYA   ZONGULDAK   BARTIN   KARABÜK   DÜZCE 
 

 
MİSEM BANNER
 
MİSEM DIŞI BANNER
 
ÜYELİK
 
ÜYELİKLE İLGİLİ BELGELER
 
İŞ VE ELEMAN ARAYANLAR
 
TEMSİLCİLİK ADRES VE TELEFONLARI
 
SMM
 
EĞİTİMLER
 
ÖLÇÜM VE BİLİRKİŞİLİK BAŞVURU FORMU
 
ŞUBEMİZDE SATIŞA SUNULAN KİTAP LİSTESİ
 
ÇALIŞANLAR OLARAK HAKLARINIZI BİLİYOR MUSUNUZ?
 
TÜRKİYE’DE MÜHENDİS-MİMAR-ŞEHİR PLANCISI PROFİL ARAŞTIRMASI
 
DERGİ 437. SAYI

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

“BAŞKA BİR KAMUSALLIK MÜMKÜN” ÇALIŞTAYI DÜZENLENDİ


GÜNDEM

 
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Ankara Şubesi ve Mülkiyeliler Birliği tarafından, 22-23-24 Mayıs 2015 tarihlerinde, “Başka Bir Kamusallık Mümkün” Çalıştayı, Ankara Üniversitesi ATAUM Konferans Salonu Prof. Dr. Necdet Serin Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
 


Çalıştayın açılış konuşmasını yapan EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akgün yalçın şunları söyledi, "Ülkemizde ve dünyada 1980‘lerden sonra başlatılan küreselleşme politikaları, sermaye sınıfı lehine yaklaşımları baskın unsur olarak dayatmış ve kamusallığı tasfiyeye yöneltmiştir. Kendilerini "Evrenin Efendileri" olarak tanımlayanlar, ellerinde bulundurdukları bütün silahlarla ideolojik bir saldırı başlatmışlar, kamu teşekküllerini ekonomik gerçekleri ve bilimsel aklı inkar eden bir yaklaşımla yöneterek kasıtlı zarar ettirmiş, daha önemlisi bu teşekküllere karşı bir kamu muhalefeti yaratmışlardır.1980‘lerde başlayan neoliberal dönüşüm AKP‘nin 13 yıllık iktidarı döneminde doruk noktasına ulaşmış ve Maliye Bakanı‘nın "Satacak bir şey kalmadı, özelleştirme idaresini kapatacağız" söylemi ile itirafa dönüşmüştür. Tüm kamu kaynakları sermayeye peşkeş çekilmiş, her özelleştirmenin meşruiyetini sağlamak için de toplumsal refah söylemleri kullanılmıştır. Oysa bugün gelinen noktada ülkemizde milyonlarca yoksul insan yaşamaya çalışmaktadır.

Küresel kapitalizm, yerli işbirlikçileri eliyle son 30 yılda yoğunlaşan ve vahşileşen bir saldırganlık içindedir. Küreselleşme ve yeni dünya düzeni ile başlayan neoliberal saldırı ile önce kamuya ait mal ve hizmet üretim araçları sermayeye peşkeş çekilmiştir. Bu peşkeşin sonucunda dedikleri gibi ucuz, kaliteli bir hizmet sunumu oldu mu peki? Hayır, tam tersine gündelik yaşamın birçok vazgeçilmezi ve insan hakkı olan hizmetler metalaştırıldı ve ticarileştirildi. Eğitim, sağlık, iletişim, enerji, su, ormanlar, nehirler, temiz hava, ulaşım... Tüm temel haklarımız parası olanın ulaşabileceği şekillerde kapitalist güçlerin isteklerine göre yeniden dizayn edildi. Peki orda kaldı mı? Hayır kalmadı. Aç gözlü sermaye üfürüldükçe şişen bir balon gibi genişlemeye devam etmiş, periyodu sıklaşan krizlerle zararlar kamuya aktarılırken karlar sermayeye sunulmuştur. Dünya halkları sömürü, soygun, yolsuzluk, yoksulluk demek olan küresel kapitalist saldırıdan ancak bu balonu patlatarak kurtulabilecektir.

"Başka bir dünya mümkün" diyenlere bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Biz de bu yüzden Kamusallık Çalıştayı‘nın üst başlığını "Başka Bir Kamusallık Mümkün" olarak belirledik. Bu sesin daha gür daha etkili çıkmasına ihtiyacımız var. Tahribatın giderilebilmesi için her kesimden katılıma ihtiyaç var. Bu noktada aranacak tek bir kriter var: Sermayenin yanında değil halkın yanında olmayı seçenler bu sese katılmalı. Ve çalıştayımızın da bu yolda önemli bir katkı sağlayacağına inanıyoruz.

8 Haziran sabahı belki biz emekçiler ve Türkiye halkları çok farklı bir güne uyanmayacağız, belki özelleştirmeciler, yağmacılar, rantçılar, savaş isteyenler, kamusal alanlarımızın katilleri sandıktan onların deyimiyle başarıyla çıkacaklar. Ama biz başka bir kamusallık isteyenler yağmacılara, hırsızlara, katillere oy vermeyeceğiz. Yaşamın her alanında inadına değerlerimize sahip çıkacağız. Bu kokuşmuş düzen yok olana kadar mücadele edeceğiz.

Etkinliğimizin düzenlenmesinde emeği geçen tüm hocalarımıza, sunum yapacak değerli konuşmacılarımıza ve siz değerli katılımcılara katkılarınız için şimdiden teşekkür ederiz. 2,5 gün sürecek çalıştayda özelleştirme ve kamusallaştırma kavramlarının neredeyse tüm yönlerini konuklarımız ile ele alacağız. Bunun yanı sıra maden, enerji, ulaşım, sanat, gıda, bilişim, iletişim, eğitim, sağlık, kent ve medya alanlarındaki alternatif çözüm önerilerini dinleyeceğiz, tartışacağız. Son gün ise ülkemizde kamusal hakları için mücadelede yürüten forum, dernek, çevre ve hareketlerin katılımı ile serbest kürsü gerçekleştireceğiz.

Yırca‘da kesilen zeytin ağaçlarına direnenler, daha fazla kar elde etmek için rödovans sistemiyle yerin yüzlerce metre altında ölüme gönderilen Soma işçileri, santralleri satıldığı için direnen Yatağan işçileri, dereleri kurutulan köylüler, kenti parsel parsel satanlara karşı direnenler, altın varaklı Kaçaksaray‘a direnenler, penguen belgesellerine karşı alternatif medya mücadelesi yürütenler, tecavüzcü IŞİD çetelerine karşı eşitlikçi ve özgürlükçü bir mücadele yürütenler, kadına yönelik tacize, tecavüze, kadın cinayetlerine karşı haykıranlar, günlerdir direnen metal işçileri, sağlık hakkı için mücadele eden sağlık emekçileri,sana nükleer santral yaptırmayacağız diyen yaşam savunucuları, bu kavgada biz de varız diyen beyaz yakalılar, yeşil alanlara AVM yapılmasına ve yaşam alanlarımızın daraltılmasına karşı ülkenin dört bir yanında sokağa dökülen milyonlar... Yaşadığımız sokakların kamusal alanlarımızın tadını çıkartırken bir kartopu yüzünden öldürülen Nuh Köklü için, kadınların sokak ortasında taciz edilmesine müdahale etti diye öldürülen Bahadır Grammeşin için....Kısacası "Başka Bir Kamusallık, başka bir Yaşam Mümkün" diye haykıranlar, hepinizi EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyor ve etkinliğimize hoşgeldiniz diyorum.Etkinliğimizin burada bu şekliyle gerçekleşmesi için özveriyle çalışan tüm çalışma arkadaşlarıma, değerli Danışma Kurulu üyelerimize teşekkür ediyorum.Bu etkinliğin sekreteryasını yürüttüğü sırada kardeşi Bahadır Grammeşin‘i alçakça bir saldırıda yitiren Başak Grammeşin arkadaşımıza ve annesini yitiren Şubemiz müdürü İbrahim Saral`a da başsağlığı diliyorum. 

"Kamu Ticari Bir Alan Haline Dönüştürüldü"

Çalıştay`ın açılışında konuşan EMO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bahadır Acar, EMO`nun bugüne değin düzenlediği kamusallıkla ilgili etkinlikler hakkında bilgi verdi. EMO tarafından Ekim 1997`de, "Dünyada ve Türkiye‘de Kamu Girişimciliği, Geçmişi, Bugünü ve Geleceği" başlığı altında İstanbul`da, Aralık 2007′de "Kamu Girişimciliği Çalıştayı" adı altında, Ocak 2010`da ve Aralık 2011`de ise "Kamusallık Yeniden Çalıştayı" adı altında Ankara`da düzenlendiğini kaydederek, önceki çalıştayların birikimi ile "Başka Bir Kamusallık Mümkün Çalıştayı"nın gerçekleştirildiğini kaydetti. 

EMO`nun metal iş kolundaki üyelerine direniş için çağrıda bulunduğunu belirten Acar, konuya ilişkin EMO tarafından yapılan basın açıklamasındaki şu ifadeleri katılımcılara aktardı:"90`lardaki madenci yürüyüşünden, kamu çalışanlarının bahar eylemlerine, TEKEL işçilerinden Gezi direnişine uzanan mücadele hattına bugün metal işçileri eklemlenmiştir. Odamız tüm bu emek ve demokrasi mücadelelerinde olduğu gibi bugün metal işçilerinin de yanındadır. Metal işçilerinin kazanımı, Türkiye işçi sınıfının kazanımı olacaktır. Metal iş kolunda çalışan tüm elektrik ve elektronik mühendisi üyelerimizi metal işçilerinin haklı direnişine destek olmaya, tarihsel bir dönemeçte bu mücadelenin içinde yer almaya çağırıyoruz."Acar, özelleştirmenin dar anlamda, devletin iktisadi faaliyetlerini gerçekleştiren Kamu İktisadi Teşebbüsleri`nin (KİT) mülkiyetinin özel sektöre devredilmesini, geniş anlamda ise devletin iktisadi faaliyetlerinin azaltılmasını ya da tümüyle serbest piyasa koşullarına devredilmesini ifade ettiğini anımsattı. Kapitalizmin özellikle 1980‘li yıllardan sonra mal, hizmet ve sermayenin küresel ölçekte sınırsız dolaşımını sağlamak için dayattığı özelleştirmelerin; ekonomik, toplumsal, siyasal ve ideolojik boyutları olan küresel politika araçlarından biri olarak karşımıza çıktığını ifade etti. Acar, konuşmasına şöyle devam etti:"1990‘lı yıllarda KİT‘lerin dışında eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve altyapı hizmetleri de özelleştirme saldırısına uğramaya başladı. Bu süreçte, neo-liberal saldırılara karşı emekten yana güçlerin karşı duruşu yeterince etkili olamadı. Su, toprak, ormanlar, kıyılar, madenler ve diğer doğal kaynaklar tüm yurttaşların yararlanacağı varlıklar olmaktan çıkarılarak, alınıp satılabilir mal konumuna getirildi. Kamu tüm sektörlerde tasfiye edildi. Ortaya çıkan sonuç; eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve altyapı gibi temel yurttaşlık haklarının piyasalaştırılması, kamu hizmetlerinden yoksun kalma oldu. Serbest piyasacı ve özelleştirmeci uygulamalar enerji sektöründe de kendini en yıkıcı şekilde gösterdi."Enerjinin 2001 yılında çıkarılan ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu`nun kurulmasını da içeren yasa ile kamunun dışarıda bırakıldığı ticari bir alan haline dönüştürüldüğünü anlatan Acar, "Bu yolla neoliberal kuralsızlaştırma, esnekleştirme gerçekleştirilerek, kimin hangi konuda yetkili ve sorumlu olduğu bile tam olarak anlaşılamayan bir karmaşa ortamı yaratıldı" diye konuştu. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından söz edilmesine rağmen, yeni doğalgaz santrallarına lisans verilerek, dışa bağımlılığın artırıldığına işaret eden Acar, "Elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi sonucunda talep tarafının planlı ve sağlıklı idare edilebilme koşulları ortadan kalktı" dedi.Acar, enerji alanında yaşanan sorunlara ilişkin EMO`nun görüşlerini ise şöyle aktardı: "Bu yaşananlara karşılık olarak; enerji sektöründe üretimden tüketime merkezi bir planlama anlayışının benimsenmesi, toplumsal yararı ön planda tutan enerji politikalarına geçilmesi gerektiğini söyledik. Yerli ve yenilenebilir ülke kaynaklarından azami ölçüde yararlanarak arz güvenliğini sağlayan ve ulusal çıkarları gözeten, kültür ve tabiat varlıklarını koruyan, doğal yaşamı tahrip etmeyen, toplumla barışık, ulaşılabilir derecede ekonomik ve özelleştirmeden uzak duran enerji politikalarının izlenmesi gerektiğini söyledik.

31 Mart elektrik iletim sisteminin çökmesi ile ilgili olarak; enerji politikalarının iflas ettiğini, özelleştirmeler ve serbest piyasanın ucuz, kaliteli ve sürekli elektrik değil, tam tersine pahalı, kalitesiz ve büyük kesintilere yol açan karanlığı Türkiye`ye getirdiğini, elektrik sisteminde planlamanın ne denli önemli olduğunu, bir kamu hizmeti olan elektrik sisteminin amacı kar olan özel sektöre emanet edilmesinin tüm halkın zararına olduğunun 10 saat süren karanlık ile ispatlandığını, üretim-iletim-dağıtım ve yeni piyasa literatürüne göre perakende satış hizmetlerinin tek elde kamuya bırakılması gerektiğini söyledik.

Elektrik enerjisinin üretimi, iletimi ve dağıtımı arasındaki organik bağı ve doğal tekel konumunu göz önüne alarak, bu faaliyetlerin; bünyesinde ilgili meslek odaları, sendikalar ve tüketici örgütlerinin de temsil edildiği özerk bir kamu kurumu tarafından, merkezi bir planlama anlayışı ve kamu hizmeti gereklerine uygun bir şekilde tek elden yönetilmesi gerektiğini söyledik."

EMO`nun düzenlenen etkinliklerle kamusallık tartışmalarına katkı sunmayı amaçladığını ifade eden Acar,  TMMOB adına EMO tarafından düzenlenen enerji sempozyumlarında da konunun enerji alanı açısından ele alındığını hatırlattı. 2009 yılında düzenlenen 7. Enerji Sempozyumu`nun temasının "Enerji`de Serbest Piyasanın Bedeli ve Alternatif Enerji Politikaları", 2011 yılında düzenlenen uluslararası katılımlı 8. Enerji Sempozyumu`nun temasının ise "Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye",  2013 yılında düzenlenen 9. Enerji Sempozyumu`nun temasının "Toplumsal Etkileri Çerçevesinde Enerji" olduğunu hatırlatan Acar,  3-4 Aralık 2015 tarihlerinde Samsun ve 5 Aralık 2015 tarihinde Sinop`ta gerçekleştirilecek 10. Enerji Sempozyumu`nun temasının ise"Enerjide Toplumsal Yarar ve Kamusallık" olarak belirlendiğini kaydetti.Acar, çalıştayın sonuçlarının  "Enerjide Toplumsal Yarar ve Kamusallık" temalı TMMOB 10. Enerji Sempozyumu`na ve EMO`nun diğer etkinliklerine ışık tutacağını ifade ederek konuşmasını bitirdi.

"Başka Bir Kamusallık Yaratmak Mümkün"

Mülkiyeliler Birliği Başkanı Erdal Eren ise, başka bir kamusallığın, hatta başka bir dünya yaratmanın mümkün olduğunu vurguladı. Eren, başka bir dünya kurmak için ise o yaratılacak dünyanın hazırlıklarının yapılmasının gerektiğini ifade etti. Formülün çok zor olmadığına işaret eden Eren, 1980`den beri 24 Ocak`tan beri ne yapıldıysa tam tersinin yapılmasının bir çözüm olabileceğini kaydetti.

"Dünyanın geldiği noktada bizim şarkı dinlemek değil şarkı söylememiz gerekiyor" diye konuşan Eren, şu değerlendirmelerde bulundu:"Yarının Türkiyesi için çalışmalar başladı. Bu gün buradaki çalışmamız da bunun bir örneği. Eş zamanlı olarak denk geldiler. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi`nde şu an alanlar itibariyle yarının Türkiyesini planlama çabası içinde bugün eğitim konuşuluyor.  Sonbaharda yine etkinlikler devam edecek."Daha çok eleştiri ve şikayet üzerinden kendimizi kurduğumuzu ifade eden Eren, yeteri kadar eleştirilerin dinlendiğini, artık "nasıl" sorusuna cevap verme vaktinin geldiğini belirtti. Eren,  etkinliğin buna hizmet edeceğini kaydetti. "Nasıl bir eğitim? Nasıl bir kamusallık? Nasıl bir çevre politikası?" istendiğinin ortaya konulacağını belirten Eren, bunların her birinde bir sonuca ulaşılamasa da konulara detayları ile değinileceğini söyledi.Eren, şunları söyledi; ""Özelleştirme uygulamaları beraberinde ilk akla gelen; özelleştirme uygulamalarıyla istihdamda güvensizleştirme, çevre politikaları, eğitim politikaları, neredeyse çocuklarımızı göndereceğimiz özel okullar dışında okul bulamıyoruz. Bu ciddi bir sorun; evimizin en yakınındaki okula yollanırdık ve çok da iyi hocaların elinde eğitimimizi tamamlardık. Bizim çocuklarımız bugün bu şansa sahip değiller. Emeklilik mevzuatı değişti, kademeli emeklilik getirildi bizlere dendi ki ‘Sizin emekliliğinize 2 yıl, 3 yıl, 5- 10 yıl var` ama bizim çocuklarımıza 20-25 yıl eklediler biz buna tepki veremedik. Bir anne baba çocuğuna rağmen bir şey kabul eder mi? Biz çocuklarımızın hayatlarının karartılmasına 65 yaşında emekli olmalarına razı olduk. Kamusallık mekanizmalarını elbette tartışacağız. Bir de kamusal refleksten bahsetmek gerekiyor. ‘Kral çıplak` demekten başka çaremiz yok."Kamusallık konusunda yalnız EMO, Mülkiyeliler Birliği`nin değil, pek çok demokratik kitle örgütünün, üniversitelerde yer alan pek çok kürsünün çaba içinde olduğuna işaret eden Eren, "Galiba günün ağarmasına az kaldı. Gün ağardığında hazırlıklı olmalıyız" dedi.

Düzenlenen etkinliğe yeteri kadar katılımcının katılmamasına ilişkin olarak Erdal Eren, niceliğin değil niteliğin önemli olduğuna değinerek, etkinlik kapsamında ele alınan konuların, görüşlerin yarınların politikaları olacağını vurguladı.Etkinlikte sırasıyla Emek Partisi (EMEP) Ankara İl Yöneticisi Ayhan Aydoğan, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Merkez Yönetimi`nden Seçkin Şiş, Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut, Hakların Demokratik Partisi (HDP) adına, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eşbaşkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) İl Sekreteri Doğan Erkan, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) adına Gazeteci Aslı Aydın birer konuşma yaptı.

Açılış konuşmalarının ardından EMO Ankara Şube Üyesi Ali Yiğit tarafından, "Kamusallık Etkinliklerinin Tarihçesi" başlıklı sunum gerçekleştirildi. Ali Yiğit sunumunda şöyle dedi; "

1997`DEN 2015`E KAMUSALLIK ETKİNLİKLER TARİHÇESİ

KİTLERDEN ÖZELLEŞTİRMEYE

Belirli bir dönem sermaye birikim modelinin temel taşları olan KİT`ler, 1929`da yaşanan ekonomik bunalıma yönelik Keynesyen politikaların yoğunlaştığı devletçi çözüm arayışlarının bir sonucu olarak, devletin ekonomik yaşam içindeki doğrudan düzenleyici ve girişimci olarak yer alması, kilit sanayi yatırım ve üretim faaliyetlerinin yürütülmesi, altyapı oluşturulması, sermaye ve genel anlamda ekonomilere yön verilmesi amaçlarıyla oluşturulmuştur.Gelişmişlik düzeyleri birbirinden farklı piyasa ekonomisine sahip ülkelerde de değişik büyüklükte KİT`ler oluşturulmuştur.1. Dünya Savaşı sonrasının genel eğilimi olarak saptanabilecek devletçi yaklaşımlar, piyasa ekonomisinin büyük kriz yaşadığı 1970`lerde tartışılmaya başlanmıştır.Yaşanan bunalımın, büyüme hızlarının düşmesi ve stagflasyon olgusunun, temelinde devletçi müdahaleyi ve devletin ekonomik yaşam içindeki konumunu gören yaklaşımlar, çözümü kamunun ekonomik etkinliğini küçültmekte görmüşler ve klasik iktisadın devlete yüklediği görevlerin, günümüz koşullarıyla yeniden tanımlanmasıyla ulaşılan hacim dışındaki faaliyetlerin tümünün özelleştirilmesi gerektiğini savunmuşlardır.

Yani kapitalizm, 1. Dünya Savaşı`ndan sonra krizi aşmayı nasıl KİT`leşmede gördüyse, 1970`lerle ortaya çıkan krizini aşmayı da KİT`lerden kurtulmakta görmüştür.Özelleştirme kavramının ilk kez akademik tartışmalardan sıyrılıp pratik bir süreç olarak karşımıza çıkması Reagan-Thatcher ikilisinin ABD ve İngiltere`deki iktidar dönemlerinin eseridir. Önceleri KİT`ler üzerine kar/zarar tartışmasıyla şekillenen, kamu açıkları ve açıklar olmayınca refahın artacağı teziyle beslenen ve özünde başta sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, haberleşme ve enerji gibi kamu eliyle sürdürülen hizmetlerin temel mal ve hizmet alanlarının yeni ticari alanlar olarak yeniden örgütlenmesini hedefleyen anlayış özelleştirme kavramında vücut buldu. Amaç tıkanan sistemin önünü açmak ve dev ulusaşırı tekellere nefes aldırmaktı.

Günümüzden çok önce Rosa Luxenburg ‘sistemin ancak yeni yağma alanları bulursa yaşayabileceğini` söylemişti. İşte bu yeni yağma alanları kamusal hizmet alanlarıydı. Devleti küçültmek adına yağmayı büyütmek süreci bu şekilde başladı.1970`lere kadar petrolün sonsuz ve ucuz olduğu gibi görünmez bir kural tüm dünyada ekonomik verileri belirlemekteydi.Günümüzden çok önce Rosa Luxenburg ‘sistemin ancak yeni yağma alanları bulursa yaşayabileceğini` söylemişti. İşte bu yeni yağma alanları kamusal hizmet alanlarıydı. Devleti küçültmek adına yağmayı büyütmek süreci bu şekilde başladı.1970`lere kadar petrolün sonsuz ve ucuz olduğu gibi görünmez bir kural tüm dünyada ekonomik verileri belirlemekteydi. Uluslararasılaşma, liberalleşme sürecinde hem tüm mal ve hizmet üretiminin piyasaya yönlendirmeleriyle belirlenmesi ideolojisi, hem de yerel sermayeye ucuz girdi sağlayarak rekabet gücünü arttıran kamu işletmelerinin bu yeni süreçte misyonunu büyük ölçüde doldurmuş olduğu pratik gerçeği, özelleştirme talebini hızlandırdı.Daha önceleri akademik düzeyde tartışılan özelleştirme kavramı ile ilk tanışmamız 1983 Millet Vekili Genel Seçimleri sırasında HP Genel Başkanı ile ANAP Genel Başkanı`nın bir TV programında ‘Boğaz Köprüsü Hisselerinin Satışı` tartışmasıyla girdi.

Özelleştirme fikrinin arka planı ekonomik olsa da ülkemizde tartışmalar iki eksende başlatıldı.Birincisi; ‘Devlet vatandaştan vergi topluyor ancak bu vergileri vatandaşa hizmet olarak değil KİT`lerin açıklarını kapatmak için kullanıyor. Devlet KİT yükünden kurtulursa topladığı vergilerle vatandaşa daha iyi hizmet eder` şeklindeki liberallerin savunduğu tez di.İkincisi ise; ‘Devlet KİT`ler aracılığıyla büyük bir ekonomik gücü elinde tutuyor ve bu güçle de baskıcı ve işkenceci bir yapı oluyor. Devleti ekonomik gücünden arındırırsak devlet demokratikleşir. Demokratik devlet te kalkınmanın önünü açar` şeklinde özetleyeceğimiz ‘sol liberal` tezdi.Bu tartışmalarda kamuoyunun ikna edilmesinde önemli etkenlerden birisi de ülemizdeki kamu işletmelerinin kötü yönetiliyor olduğu gerçeğidir.İkna argümanlarının başlıcaları, kamunun yükünün azaltılması, rekabetin geliştirilmesi, verimliliğin artırılması, hizmet kalitesinin artması, hizmetlerin ucuzlaması ve piyasa süreçlerini geliştirilmesi olarak sıralanıyordu.1980`lerin ortalarında başlayarak günümüze kadar devam eden özelleştirmeler, toplumsal yaşama bakıştaki temel kırılmayı da göstermektedir. ‘Refah Devleti` döneminde egemen olan ‘yurttaşların yaşam seviyesinin yükseltilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması` anlayışı yerine, piyasa güçlerinin egemen olduğu ve yurttaşların kaderinin de piyasanın insafına terk edildiği bir anlayış, bu yeni dönem damgasını vurmuştur. 

Toplumun bütün olarak mutluluğunu, kalkınmasını ve refahını sağlamayı amaçlayan politikalar devre dışı bırakılarak, toplumun yalnızca stratejik öneme sahip belli kesimlerinin çıkarları üzerine inşa edilmiş bu yeni hegemonya biçimi, küresel çapta bir yoksullaştırma ve yoksunlaştırma harekâtı olarak gelişmiştir.Otuz yıllık neoliberal uygulamalar sonucunda; eğitim, sağlık, enerji, barınma, sosyal güvenlik başta olmak üzere tüm temel ihtiyaç alanları piyasaya terkedilmiş ve ‘devlet - vatandaş` ilişkisi yerini ‘tüccar-müşteri` ilişkisine bırakmıştır.Artık yoksullar için eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, enerji, doğal gaz gibi temel ihtiyaçlar erişilemez ya da ihtiyaçları oranında erişemedikleri bir noktaya gelmiştir.

NEREDEN ÇIKTI BU KAMUSALLIK KAVRAMI?

Hemen hemen tüm büyük özelleştirmeler yargıya taşınmış ve sayısız dava da kazanılmış olmasına karşın özelleştirmelere engel olunamamıştır. Gelinen noktada özelleştirme karşıtları kaybetmiştir.

Özel hayatımız dışında özelleştirilecek bir şey kalmadı denilebilir.Otuz iki yıl içerisinde sendikaların, odaların ve kitle örgütlerinin özelleştirme üstüne sayısız etkinlikleri ve kamuoyu bilgilendirme çalışmaları oldu.1990`lar özelleştirme karşıtı mücadele ve etkinlikler geçti. Artık özelleştirme karşıtlığı yerine nasıl bir kamu, nasıl bir kamusallık istiyoruz üzerine konuşmak gerekiyordu.

Sevgili Can Yücel`in dediği gibi ‘Başka türlü bir şey benim istediğim. Ne ağaca benzer ne de buluta...`

Bizler ‘Başka türlü` bir isteği olanlar ‘başka türlü olanı` tanımlamaya çalışacağız.

KAMU HİZMETİ NEDİR?

Anayasa Mahkemesi, 28.06.1995 tarih ve 1994/71E.1995/23 sayılı kararında kamu hizmetini, ‘En geniş tanıma göre kamu hizmeti, devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altında, genel ve ortak gereksinimleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir.` şeklinde tanımlamaktadır.

Bir kamu hizmetinin özel kişi ya da kuruluşlarca yerine getirilmesi hizmetin niteliğini değiştirmez. Oysa tüm kamusal hizmetler özelleştirilmiş ve ticari meta olarak değerlendirilmiştir. Oysa bir kamu hizmetinin özelleştirilmesi bir ‘imtiyaz` devridir. İmtiyaz devirleri de Danıştay denetimine tabidir. Böyle bir denetim devre dışı bırakılmıştır.

Kamu hizmetleri özelleştirilirken ‘özel hukuk sözleşmesi` olarak işlem görmüştür. Bu da hizmetin niteliğini değiştirmektedir." Ali Yiğit sunumunda geçtiğimiz dönemde kamusallık ile ilgili yapılan etkinlikler hakkında da bilgiler verdi.

Sunumun ardından Prof. Dr. Korkut Boratav`ın başkanlığını yaptığı "Neoliberaller Yıllar-Türkiye`de Toplumsal Dönüşümün Dinamikleri" başlıklı oturum gerçekleştirildi. Oturumda Doç. Dr. Serdal Bahçe ve Prof. Dr. Ahmet Haşim Köse ve Doç. Dr. Serdal Bahçe`nin "Türkiye`de Toplumsal Sınıflar, Neoliberal Yıllarda Gelir ve Zenginlik Bölüşüm Dinamikleri", Yrd. Doç. Dr. Ferda Dönmez Atbaşı`nın "Neoliberal Kapitalizm Çağında Kamunun Tasfiyesi ve Aşınan Yurttaşlık", Araş. Gör. Ekin Değirmenci`nin "Neoliberal Yıllarda Tarımsal Yapılardaki Dönüşüm Dinamikleri" sunumları yer aldı.

Etkinlik kapsamında ilk gün son olarak fotoğraf sanatçısı Mehmet Özer`in katkılarıyla mücadele fotoğraflarının sergisinin yanında, "Mülksüzleştirme Ağları Sergisi-Toplumsal Mücadeleler Sergisi" de açıldı.



TAŞINABİLİR UZATMA KABLOLARI

01.09.2021
 


Çok Okunanlar


KADIN ÜYELERİMİZ İŞYERLERİNDE ZİYARET EDİLDİ

EMO 48. DÖNEM IV. KOORDİNASYON KURULU TOPLANTISI

ŞUBE YÖNETİM KURULUMUZ SEDAŞ’A ZİYARET DÜZENLENDİ

SAKARYA TEMSİLCİLİĞİMİZ EMO GENÇ ÜYELERİMİZE SEKTÖRLE BULUŞMA ETKİNLİĞİ DÜZENLEDİ

EMO SAKARYA TEMSİLCİLİĞİMİZDEN SERDİVAN BELEDİYESİNE ZİYARET

Okunma Sayısı: 88


Tüm Gündem

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.