MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

TÜRKİYE`NİN ‘GÜVENLİK KÜLTÜRÜ` VE NÜKLEER SANTRAL (ZAMAN)


BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ


Akkuyu‘da yapılacak olan nükleer santralin ÇED planlarının onaylanması ile birlikte nükleer enerji ile ilgili tartışmalar da geleneksel ve sosyal medyada daha çok yer işgal etmeye başladı.

Ancak projenin hem lehine hem de aleyhine beyan edilen fikirlerin somut bilimsel gerçeklerden ziyade algılardan besleniyor olması ciddi bir problem olarak göze çarpıyor.

Ülkemizde ve dünyada artan nüfus ve şehirleşme oranı enerjiye duyulan ihtiyaçtaki artışı da beraberinde getiriyor. Mesela ülkemizin elektrik harcaması son 10 yılda yaklaşık iki katına çıktı. Bu hızlı artışa rağmen günlük kişi başına düşen elektrik harcamamız sadece 7 kWsaat. Bu rakamın İtalya‘da 17 kWsaat, Almanya‘da 20 kWsaat olduğu düşünüldüğünde, bırakın dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme hayalini, ilk 20 ekonomi arasındaki yerimizi koruyabilmek için bile önümüzdeki 10 yılda enerji harcamamızı tekrar ikiye katlamamız kaçınılmaz bir zorunluluk.

Bu kadar hızlı artan enerji htiyacını güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde karşılayabilmek için mümkün olan bütün enerji kaynaklarından olabildiğince çeşitli bir şekilde faydalanmamız gerekli. Mesela şu anda elektrik enerjimizin yüzde 36‘sı doğalgaz, yüzde 27‘si kömür, yüzde 26‘sı hidroelektrik santrallerinden sağlanıyor. Doğalgaz sürekli siyasi problemler yaşayan ülkelerden ithal edildiği için, hidroelektrik de iklim değişikliklerden ötürü ciddi belirsizliklere gebe kaynaklar. En önemlisi, kömür ve doğalgazın yol açtığı karbon salınımı küresel ısınmanın başlıca sebeplerinden. Küresel ısınma, sebep olduğu iklim değişiklikleri ve bu değişikliklerin ekonomik, toplumsal ve siyasi sonuçları ile önümüzdeki yüzyılda insanlığı tehdit eden en ciddi problemlerden birisi.

NÜKLEER ENERJİ NEDEN GEREKLİ?

Rüzgâr ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynakları, mevcut teknolojik imkânlar düşünüldüğünde, yaşanan enerji ihtiyacına kısa vadede (~20 sene) cevap verebilecek durumda değil. US Energy Information Administration gibi bağımsız analiz kuruluşlarının tahminlerinde 2035 yılı itibarıyla dünya enerji ihtiyacının ancak yüzde 14‘ü yenilenebilir kaynaklardan sağlanacak. Bazı gelişmiş ve(ya) az nüfuslu ülkelerin, çok yüksek devlet sübvansiyonları ile yenilenebilir kaynakların payını daha yukarı çektiği doğru; ancak Türkiye gibi gelişmekte olan bir ekonomide benzer modellerin uygulanması çok kolay görülmüyor. Hatta gerekli hesaplamalar doğru olarak yapılmadan olgunlaşmamış teknolojilere yapılan yatırımlar İspanya‘da ve Kaliforniya‘da olduğu gibi hüsranla neticelenebilir. Bütün nedenler bir arada değerlendirildiğinde karbon salınımı sıfır olan nükleer enerjinin ülkemizin enerji portföyüne girmesi iyi bir seçenek gibi görünüyor. Mesela Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) 2009 Türkiye raporunda, ülkemizin 2020 yılında enerji ihtiyacının yüzde 5‘ini nükleer santrallerden karşılaması güçlü bir şekilde tavsiye ediliyor.

NÜKLEER ENERJİ NE KADAR RİSKLİ?

Henüz Çernobil faciasının izleri silinmemişken yaşanan Fukuşima faciası, nükleer enerjinin popülaritesini minimuma indirmiş durumda. Ancak enerji gibi çok büyük boyutta bir problemle uğraşırken somut verilerden azami istifade etmek zorundayız. Bir enerji kaynağının riskini de matematiksel olarak hesaplamak mümkün. Forbes dergisinin 2012 yılında yayınladığı bir araştırmaya göre dünyada üretilen 1 trilyon kWsaat enerji için hayatını kaybedenlerin sayısı enerji kömürle üretiliyorsa 170.000, doğalgazdan elde ediliyorsa 4.000 kişidir. Bütün enerji türlerinin sıralandığı listede nükleer enerji (Çernobil ve Fukuşima‘daki doğrudan ve dolaylı kayıplar dahil) 90 kişi ile rüzgâr enerjisinin bile gerisinde listenin sonunda yer alıyor. Öte yandan yine bağımsız araştırmaların sonuçlarına göre hem Çernobil hem de Fukuşima öngörülebilir ve engellenebilir kazalardı. Özellikle Çernobil çok ciddi bir "güvenlik kültürü" zafiyetinin sonucuydu.

TARTIŞMALARIN KİLİT NOKTASI

Ülkemiz adına bütün bu tartışmaların kilit noktası da maalesef güvenlik kültürüdür. Mesela Çernobil‘in aslında tamamen güvenlik kültürü eksikliğinden kaynaklanan, engellenebilir bir facia olması bizim açımızdan çok bir mana ifade etmiyor. Zira, engellenebilir kazayı engelleyememiş hatta bizzat sebep olmuş yönetimin sorumluluk almak yerine ABD‘de yaşanan nükleer kazaları örnek vererek durumun aslında çok da kötü olmadığını anlatmaya çalışmış olması bize çok tanıdık gelen bir hadise. Açıkçası, Soma‘da yüzlerce madencimizi kurban verdiğimiz elim faciadan sonra bizzat dönemin başbakanı tarafından yüz elli yıl önce İngiltere‘de yaşanan maden kazalarından örnekler verilmesi ülkemize yüz tane nükleer santral inşa edilmesinden daha endişe vericidir. Ülkemizde güvenlik kültürünün olmadığını en dramatik şekilde resmeden o açıklama ve benzerleri maalesef nükleer enerji tartışmalarına gelene kadar çok daha büyük sorunlarımız olduğunu ortaya koyuyor. Nükleer santral yapsak da yapmasak da, muhtemelen 3-5 yıllık kısa vadede yapabileceğimiz en iyi şey güvenlik kültürünü geliştirme adına somut adımlar atmak olacaktır. Bu adımların birincisi de elbette yaşanan kazalarda birinin sorumluluk almak zorunda olduğunu idarecilerimize öğretmek olabilir. Ancak ilkokul çağlarından başlayan ve hayatın tamamına yayılmış bir seferberlik olmadan güvenlik kültürünün yerleştirilmesi maalesef hiç de kolay değil ve çok uzun süreler alıyor. En basitinden, ülkemizde sürekli emniyet kemeri takanların oranı hâlâ yüzde 30 civarındadır. ABD‘de bu oran 1986‘da yüzde 37 iken günümüzde yüzde 87‘dir. Unutmayalım ki, doğrudan kendi hayatı ile ilgili basit bir güvenlik önlemini almayan bir toplumun yetiştirdiği mühendislerin işyerindeki güvenlik kurallarına gösterdiği hassasiyet de daha fazla olmayacaktır.

*Argonne Ulusal Laboratuvarı

NÜKLEER SANTRAL PROJESİ  BİR DEVLET SIRRI MIDIR?

Ülkemizdeki nükleer santral projelerinin oluşturduğu en büyük tehlikelerden birisi de, şimdiden "milli dava" ve "devlet sırrı" kategorisine girmiş olmaları. Milli dava hamaseti medyada ve akademik çevrelerde konunun bilimsel bir düzlemde tartışılmasını engellerken, devlet sırrı etiketi de mahkemelerin vatandaşların kanuni haklarını rahatça çiğneyebilmesinin önünü açmaktadır. Hatırlanacağı üzere Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı‘nın (UAEA) Akkuyu nükleer santrali hakkında hazırladığı rapor kamuoyuna açıklanmamış, proje aleyhine açılan bir davada raporun delil olarak sunulması isteği de mahkemece devlet sırrı olduğu gerekçesiyle reddedilmişti. Daha sonra Tolga Tanış‘ın ele geçirip açıkladığı UAEA raporu oldukça çarpıcı maddeler içeriyordu. (Ordumuz savaş planlarına sahip çıkamayıp Mehmet Baransu‘ya sorarken, devlet sırrı denilen raporun gazetelere kolayca çıkabilmesi de garipsenmemeli.)

UAEA‘nın 2013 tarihli raporunun en önemli maddelerinden birisi, projelerin gözetiminden ve denetlenmesinden sorumlu Türkiye Atom Enerjisi Kurumu‘nun (TAEK) bağımsız bir yapıya kavuşturulmasının gerekliliği. Ne yazık ki benzer tavsiyeler IEA‘nın 2009 tarihli raporunda da mevcuttu ve aradan geçen yıllarda hiçbir gelişme sağlanamadığı görülüyor. Açıkçası, ülkemizde bağımsız bilimsel kuruluşların olmaması ve her şeyi tek merkezden yönetme çabası bırakın "büyük devlet" olmayı, sıradan ama huzurlu bir devlet olma imkânımızı bile ortadan kaldırmakta.

Sonuç olarak, her ne kadar nükleer enerji hakkında kamuoyu negatif bir algıya sahip olsa da, bilimsel veriler (özellikle yenilenebilir kaynakların en erken devreye girebileceği 2050-2060 yıllarına kadar) nükleer enerjinin ülkemizin enerji portföyünde yüzde 5-10 civarında yer teşkil etmesinin faydalı olacağını gösteriyor. Ancak kanuni altyapımızdaki ve güvenlik kültürümüzdeki hayati eksiklikler, hallaç pamuğuna dönen hukuk sistemimiz ve bağımsızlığını tamamen kaybeden bilimsel kuruluşlarımızla beraber düşünüldüğünde teknik analizler anlamını bir ölçüde yitiriyor. Akkuyu‘daki inşaat alanına ve ÇED raporuna yönelik tartışmalar ve mahkeme sürecinde yaşananlar ise bütün bunların üzerine tuz biber ekmekte.

(Zaman; 01.07.2015)



TELE 1- SABAH PUSULASI

28.03.2024
 


Çok Okunanlar


ANKARA ŞUBE GENEL KURULU YAPILDI

EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU HAZİRUN LİSTESİ ASKIYA ÇIKIYOR

FUKUSHİMA FELAKETİNDEN DERS ALMALI VE NÜKLEER GÜÇ SANTRALI GİRİŞİMLERİNİ SONLANDIRMALIYIZ!

ÇEVRİMİÇİ SEMİNER: ENDÜSTRİYEL UYGULAMALARDA ZAMAN VE SENKRONİZASYON

EMO HASAN BALIKÇI ONUR ÖDÜLÜ’NÜN SAHİBİ MÜCELLA YAPICI OLDU

EMO HÜKÜMETİ NÜKLEER SANTRAL İLE İLGİLİ UYARDI: SONLANDIRIN! (TRAKYA DEMOKRAT)

EMO: FUKUSHİMA NÜKLEER FELAKETİNDEN DERS ALINMALI! (ENERJİEKONOMİSİ.COM)

EMO’DAN FUKUSHİMA’NIN YILDÖNÜMÜNDE ‘AKKUYU’ UYARISI (BASKENTGAZETE.COM.TR)

NİTELİKLİ YAĞMA (GÜNLÜK EVRENSEL)

GÜNEŞ VAR ETTİ, SANTRALI YOK EDECEK (BİRGÜN)

Okunma Sayısı: 162


Tüm Basından Seçtiklerimiz

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr


Diğer birimlerin iletişim bilgileri için tıklayınız

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.