MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 ANKARA ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AFYONKARAHİSAR   ANKARA   ÇANKIRI   ERZİNCAN   ERZURUM   KASTAMONU   KAYSERİ   KIRŞEHİR   KONYA   NEVŞEHİR   SİVAS   TOKAT   YOZGAT   AKSARAY   KIRIKKALE 
 

 
HUKUKİ DESTEK
 

EMO Ankara Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 2023.4

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

MÜHENDİS EMEĞİNİN DÖNÜŞÜMÜ SÖYLEŞİSİ DÜZENLENDİ


HABER


 
3 Aralık 2011 tarihinde aramızdan ayrılan Hocaların Hocası Güney Gönenç ve 15 Şubat 1999 tarihinde yaşamını yitiren Nazif Tepedelenlioğlu anısına; Marmara Üniversitesi Kalkınma İktisadı ve İktisadı Büyüme bilimi dalında “Emek Süreçlerinde Dönüşüm ve Mühendis Emeği” başlıklı yüksek lisans tezini yazan Elif Aksu Kaya, 22 Şubat 2017 Çarşamba günü saat Toplantı Salonu’nda “Mühendis Emeğinin Dönüşümü” konulu söyleşi düzenledi. Elif Aksu Kaya, söyleşinin ardında EMO Ankara Şubesi tarafından bastırılan “Mühendis Emeğinin Dönüşümü” kitabını katılımcılara imzaladı.
 

Söyleşinin açılışını EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Kaymakçıoğlu yaptı. Kaymakçıoğlu şunları söyledi; "Mühendislik, bilim ve teknolojiye dolayısıyla bilgiye dayalı bir meslektir. Bu mesleği hak eden bir kişi; bu sürecin başlangıcından itibaren sürekli kendini yenilemeyi, bilimsel ve teknolojik alandaki yenilikleri takip etmeyi bir görev olarak kabul eder. Bir tarafta mesleğimizdeki bilim ve tekniği uygulama alanlarımız gün geçtikçe daraltılmakta ve bunun sonucu Ar-ge`ye gerekli yatırım yapılmamakta sektörümüzün birçok dalında yurtdışından ithal gelen teknoloji okuryazar vaziyete doğru gidiyoruz. Öbür tarafta ise bilimi, üretimi ve yatırımı dışlayan, insanı ve doğayı göz önüne almayan politikalar bizi direk etkilemektedir. Küresel sermayenin ve bağlı kuruluşlarının denetiminde uygulanan yeni liberal politikalarla ve özelleştirmelerle bizlerin varlık nedeni olan ülkemizin enerjisi, sanayisi, madenleri, tarımı, hayvancılığı ve ülke ormanları bitirilmektedir. Uluslararası sermaye çevrelerinin çıkarları doğrultusunda verilen bu dönüşümden; kentlerimiz, köylerimiz, yaşam çevrelerimiz, tüm yaşamımız yanı sıra mühendislik uygulamaları, mühendislerin sosyal konum ve koşulları da doğrudan olumsuz biçimde etkileniyor.

Bu durumun somut göstergeleri; insan yaşamının her aşamasından sorumlu olan mühendislik hızla işlevsizleştirilip ikinci plana atılıyor. Bilim, akıl ve mesleki birikim dışlanıyor. Bu dışlanma mesleğimizi gerçekleştiren meslektaşlarımız hızla ücreti azaltılıyor, işsizleştiriliyor, mühendislerin toplum içindeki konumunu yitirmesi, kimliksizleşmesi ve yoksullukla baş başa bırakılmasına kadar gidebiliyor. Bunca deneyim ve mesleki birikim yok olma aşamasına geldi. Özel sektördeki iş güvencesiz çalışma koşulları kamu kuruluşlarına da taşınmaktadır. Sonuçta giderek çalışma koşulları ağırlaşmakta ve emeklilik yaşına gelmiş dostlarımız insan onuruna yaraşır emeklilik sürecini yaşayamamaktadır. İşsizlik oranında yeni mezun mühendislerin oranı hızla artmaktadır. Yalnızca deneyim kazanmak adına düşük ücretli, kötü koşullu işleri kabul etmeye mecbur kalan yeni mezun mühendislerin konumu vahim durumdadır. Genç meslektaşlarımız; güvensiz şantiyeler, proje bazlı istihdam edilmeler ya da bir mal veya hizmetin şirket dışı bir kaynaktan tedarik edilmesi olarak tanımlanan yapısıyla taşeron şirketlerde düşük gelirle çalışmak zorunda kalabilmektedirler.

Bu noktada esnek üretim ve güvencesizleşme süreci de meslektaşlarımızı tehdit etmektedir. Aynı zamanda mühendislerin büyük bir çoğunluğu yasal çalışma süresi üzerinde çalıştırılmaktadır. Ülkemizde "Özel İstihdam Büroları" adı altında geçse de bu bürolar, Avrupa`da "Geçici İşçi Büroları" (Temporary Work Agencies), Almanya`da "Kiralık İşçi Büroları" (Leiharbeit) olarak adlandırılmaktadır. Özel istihdam büroları güvencesiz çalışmanın en üst düzeye çıktığı noktalarından biridir. Özel İstihdam Büroları`nın yurtdışı örneklerine bakıldığında, mühendislik hizmetlerinin bu büroların faaliyet alanında önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Mühendisliğin birçok alanının proje üzerinden çalışmaya uygun olması, sınırlı süreli sözleşmelerle eleman kiralama uygulamasını kolaylaştırmaktadır. Bu uygulama ile işveren; sigorta, kıdem tazminatı, yıllık izinler, yol ve yemek hizmeti gibi emeğe ilişkin tüm maliyetlerden kurtulmaktadır. Ücretli çalışanların kiralık çalışması hak kaybına uğramaktadır.

Ücretli mühendislerin büyük çoğunluğunun konumu ve yaşam koşulları gerilemiştir. En önemli sorunlar; iş güvencesine sahip olmamak, çalışma koşullarının giderek ağırlaşması, yetersiz ücret, işsizlik tehlikesi, sigortasız çalıştırılma, insan onuruna yaraşır emeklilik sürecini yaşayamama ve cinsiyet ayrımcılığı bunlardan bazılarıdır."

"Türkiye`nin önemli bir aydınına yapılanlardan hesap sorulmadı"

Açılış konuşmasının ardından Güney Gönenç ve Nazif Tepedelenlioğlu ile birlikte çalışmış arkadaşları Osman Sevaioğlu ve Haluk Tosun konuştu. Osman Sevaioğlu anma konuşmasında şunları söyledi; "12 Eylül`de Nazif Hoca darbe yedi. Haksız şekilde ODTÜ`deki görevine son verildi. Etkilendi belki ama belli etmedi. Elazığ Üniversitesi Nazif Hoca`yı görevlendirdi. Nazif Hoca gibi bir insan için gidilecek bir yer değildi. Nazif Hoca öyle inanılmaz bir insan ki oraya gitti hiç şikayet etmeden gitti. Hiçbirimiz protesto edemedik. Ben o sıralar daha doktora yapıyordum konuşmaya hakkım yoktu. Nazif Hoca Elazığ`da Fırat Üniversitesi`nde yeni bir dünya kurdu. Orada yepyeni bir ekol kurdu Nazif Hoca. Arkasından beklenmedik bir şey daha oldu. Baktılar ki Nazif Hoca Elazığ`da da öğrenciler tarafından seviliyor. Tekrar ayağa kalktı orada çevre oluşturdu orada da görevine son verdiler. Yapacak bir şey kalmadı. Amerika`ya gitti. Bölüm olarak biz de Nazif Hoca`ya sahip çıkamadık. Türkiye`nin önemli bir aydınıydı yazık oldu orada öldü. Türkiye ile ilişki de kurmadı. Bölüm olarak biz de yapmamız gerekenleri yapmadık öyle düşünüyorum. Güney Hoca`nın profesörlük kadrosunu kullanmadığı için almış kullanmış öğretim üyesiyim. Vicdani borcum var. Tam bir elit insan, entelektüel insan inanılmaz mütevazı bir insandı. Her ikisi için de özellikle Nazif Hoca için aklıma geldikçe içimde acı olur. Nasıl yaptık bu adama biz kötülüğü, nasıl onur sürdük bu ülkeden. Bunun hesabı sorulmadı. Bugün de insanları kapıya koyuyorlar. Ne biçim bir ülkede yaşıyoruz anlamadım."

"Üniversitelerde günümüzde de büyük felaketler yaşanıyor"

Prof. Dr. Haluk Tosun da yaptığı konuşmada şunları söyledi; "İki hocamız için de söylenecek çok şey var gerçekten. 2012`den bu yana Hocalar için yapılan toplantılarda konuşmaların tamamı var. Osman da hakikaten duygusal bir konuşma yaptı. Çok şey söylemek mümkün. Ama bugün bir konumuz var konuşmacımız var. Bir iki şey söyleyeyim ben. Güney Gönenç ve Nazif Tepedelenlioğlu ile günümüz arasında birebir ilişki var. 1980`lerde yaşadığımız o korkunç sıkıyönetim yasası kullanılarak bir daha kamu yönetimine hiçbir şekilde yaşamının sonuna kadar giremez bir yazı verildi ellerine. Mesleklerinden ihraç ettiler. Güney Bey ODTÜ`nün Gaziantep`deki uzantısına gitmişti. Nazif Bey de Elazığ`a gitmişti. Bu iki insanda herkesin çok sevip saydığı kişilerdi. Güney Bey de orada tanıdık bir ortamda çalışıyordu hocaların hepsi öğrencileriydi. Sıkıyönetim mutlaka bir eziyet yapacaktı ikisi de maalesef üniversiteden atıldı. Çok üzüldüler inanılmaz derecede üzüldü. Nazif Hoca atılma yazısını aldıktan kısa bir süre sonra ABD`deki bir üniversiteye yazdı. Orada mühendislik fakültesi başkan bir Yunanlı anında çağırdı ve apar topar gitti. Bir iki yıl sonra Türkiye`ye yazın gelmişti. Kıbrıs`a da gelmişti. Ben de orada ders veriyordum. Oradaki rektör "Nazif Hocayı buraya alalım mühendislik fakültesi dekanı olsun" diyordu. O kadar kırılmıştı ki ne Türkiye ne Kıbrıs onun kafasında yoktu. Maalesef ölümü de orada oldu. Koltuğa oturmuş belki uyuklarken bizi bıraktı gitti. Günümüzde bir felaket yaşanıyor. Üniversiteleri yok ediyorlar. Üniversite hocaları çok narin yapılı insanlardır. Çünkü insan yetiştirecektir. Öğrenci genelde hocasını sever. Çünkü oradan geliştiğini ilerlediğini hisseder. Ne yaptılar? Siyasal Bilgiler Fakültesi`nin bütün omurgasını yok etmeye çalıştılar. Yaşları ileri olan hocaların ıstırabını bir şekilde ben de yaşadım. Üniversitede hocalık yaparken inanılmaz bir takım suçlamalarla Barış Derneği üyesi olduğum sıfatıyla 38 ay yattım cezaevinde. Döndüğümde de üniversitede değildim. Üniversite hocalarını ne yaparsanız yapın korkutamaz sindiremezsiniz ama çok üzersiniz. O tebeşirle yazıyorsa öğrencileriyle birlikte yaşar, gerçekten çok zordur. Ben bunu tattım. Nazif Hoca ve Güney Hoca`nın ıstıraplarını yakından yaşadım. Bugünküler inanılır gibi değil. Bunlar üniversite ortadan kalksın diye yapılıyor. Bir insanın asistanlıktan profesörlüğe kadar gelmesi kolay değil. İşini iyi yapıyorsa son derece donanımlı hale gelmesi değildir. Bunun kaldırırsanız bilim nasıl gelişecek insan nasıl gelişecek. Bugün yaşadığımız büyük felaket. Her türlü kötülüğü yapıyorlar insanları parasız pulsuz da bırakmak istiyorlar. Bu böyle gitmez ama ne olur onu da bilmem. Kötü bir evredeyiz. Bu büyük birikimleri yitirmiş gibi oluyoruz. Bu da çok dokunaklı bir şey hakikaten."

"Nitelikli emeğin dönüşümü"

Açılış ve anma konuşmalarının ardından Elif Aksu Kaya söyleşisine başladı. Aksu şunları söyledi; "Güney Gönenç ve Nazif Tepedelenlioğlu`nun 80 darbesinden sonra önce sürüldüklerini ardından 1402`lik olup işten atıldıklarını biliyorum. O zulüm döneminde bugün de zulüm dönemindeyiz onurlu duruş sergileyen insanları gördükçe bugünkü sellerin o günden geldiğini anlıyor insan. Mühendis emeğinin dönüşümünü çalıştım bu tezde. Ben öncelikle bir mühendisim. Yüksek lisans tez yaptığım dönemde TMMOB`de ücretli mühendis sempozyumu yapılmıştı. Mühendis emeğinde bir dönüşüm gözleniyordu. Sadece mühendisler de değildi genel anlamda nitelikli emeğin dönüşümüydü. Dönemin Başbakanı sağlıkta dönüşümü getirdiği zaman getirdiği değişim ve önerileri savunmak yerine bir kesimi düşmanlaştırarak savunmayı seviyor ya ‘bu doktorlar muayenelerde şöyle para kazanıyorlar` diyordu ve biz devamlı hastanelerde doktorlara yönelik şiddet haberlerini okuyorduk. Aynı dönemde avukatların işçileşmesiyle ilgili başka bir yayın çıkmıştı, atanamayan öğretmenler vardı. Nitelikli emeğin dönüşümü güncel gazetelerde haberini gördüğümüz bir konuydu. Bir takım ampirik şeyler görüyorduk. Mühendis olarak hepimizin hayatımızda karşılaştığımız şeyler.

Birinci sorun işsizlik. Bugün bu yine çok tartışılır oldu. Genç işsizlerin önemli bir kısmı üniversite mezunu olarak düşünürsek çok fazla nisan üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamıyor. Mustafa Sönmez bu rakamın 1 milyon olarak açıklıyor. Resmi rakamlarda bu biraz daha düşük gözüküyor. Biraz düşük gösteriliyor Mustafa Sönmez`i güvenilir buluyorum. Nitelikli emek dediğimiz kesimin üniversite mezunu işsiz sayısının genel işsiz sayısından fazla olması. İkinci sorun somut olarak hayatımızda gördüğümüz güvencesizlik. Bütün ekonomik sistem inşaat üzerinden dönüyor. İnşaatlarda çalışan inşaat, makine, elektrik mühendisleri bu sorunu daha yakından hissediyorlar. Bir başka sorun uzun çalışma saatleri. TMMOB`nin yaptığı araştırmaları var. Bu araştırmaların sonuçlarına bakarsanız mühendislerin gittikçe daha fazla işsizlik yaşadıklarını orada görüyorsunuz. Araştırmaya katılan mühendisler haftada 51-60 saat çalıştıklarını söylüyorlar yasal süre 45 saat biliyorsunuz. İşçiler fazla mesai yaptıklarında fazla mesai alırken mühendislerin hiçbiri fazla mesai almıyorlar. Düşük ücret alıyorlar gerçekten asgari ücretle çalışan mühendisler var. Yeni mezun olup ücret almadan stajyer gibi sadece yemek, yol parasına çalışmayı kabul eden mühendisler var. Tablo böyle. Bir zamanlar mühendis denildiğinde mezun olduğunda iş garantisi, dolgun ücret, toplumda bir saygınlık vadeden meslekler olarak görülürken, son zamanlarda bunu vadetmiyorlar. Ben biraz neden böyle olduğunu tarihsel sürecini çalışmak istedim. Nitelikli emek diyorum beyaz yaka sanırım en yaygın kavramı. Profesyoneller diyen var, meslek erbabı diyenler var. Üniversite mezunu çalışanlar diyelim. Üniversite mezunlarının geçirdiği değişim kol emeğinin dönüşümü ile ne kadar paralel, ayrılan farklılaşan noktaları neler biraz bunlara bakmak istedim. Mühendislerin değiştiği dönüşümün işçileşme olarak ifade edilmesi gerektiğini savundum. Mühendislerin işçileşmekte olarak ifade edilmesi gerektiğini savundum, tezimin tezi bu. Teknisyenleşme diyorlar. Mühendislik mesleğinin bütünlüklü toplumsal analizini yapmak için işçileşme kavramının daha doğru kavram olduğunu düşündüm. Bu kavramı savunurken Marx`ın proleterleşme tezinden yararlandım. Marx eserlerinde proleterleşmeyi üç ayrı değişimi ifade edecek şekilde kullanıyor, toplumun proleterleşmesi yani işçi sınıfının büyümesi, iş gücünün proleterleşmesi –benim en çok üzerinde durduğum buydu -makineleşme bilim ve teknolojinin üretime uygulanması, iş bölümünde emek sürecinde emekçinin yaşadığı dönüşüm ve politik proleterleşme. Toplumsal sınıfsal bilincinin oluşması.

Toplumun proleterleşmesi dediğim şey işçi sınıfının büyümesi dedim. İnsanların mülksüzleşerek ücretli çalışır hale gelmesi. Türkiye`de nitelikli emek için aşağı yukarı tamamlanmış bir süreç. Mühendisliğin Türkiye`deki tarihini hatırlayalım 1923 Cumhuriyetin ilanı. Cumhuriyetin ilk yıllarında mühendislik çok önemli insanlar. Oradaki mühendisleri isim isim biliriz. Havacılık desem Vecihi Hürkuş dersiniz hepiniz. Bu mühendisler aslında mesleki kimliklerini de aşan bir anlam taşıyorlar Cumhuriyetin ilk döneminde. Cumhuriyet ülküsünün kurucuları, milli iktisadın kurucuları. Gittikleri yerde Cumhuriyet yaşam tarzını da aslında temsil ediyorlar. Kendilerini aşan toplumsal anlamları var. Çok iyi eğitimliler, çoğu yurt dışında okumuş mühendisler buraya gelip kamu kurumunda üst düzey yönetici oluyorlar. Mühendis ve işçi arasında bu dönemde tam anlamıyla bir uçurum var. 1950`li yıllar resmi tarihte ‘Menderes geldi devletçi politikalar yerine liberal politikalar başladı` denir. Menderes dönemi en fazla KİT`in kurulduğu yıllar. Mühendisler bu dönemde küçük işletme sahibi konuma geliyorlar"

"Bugün mühendislerin ezici bir kısmı ücretli olarak çalışıyor"

Bugün mühendislerin büyük bir kısmının ücretli olarak çalıştığının altını çizen Elif Aksu Kaya şöyle konuştu; "Artık bugün mühendis çalışma biçiminin çok ezici bir kısmı ücretli çalışıyor. 90`lı yıllarda araştırmada yüzde 80 mühendis ücretli çalışıyordu. Nitelikli emek için de artık doktorların kendi muayenelerinden ziyade büyük hastane zincirlerinde çalışıyorlar. Mülksüzleşerek ücretsiz emekçi haline gelme hali mühendisler için zaten gerçekleşmiş olduğunu söyleyebiliriz.

İş gücünün proleterleşmesi; iş bölümü ve makineleşme sonucunda çalışırken yaşanan dönüşüm. Kol emeği için makinenin basit uzantısı haline gelmesi, işin parçalanması kolay becerileri sürekli tekrarlar halde kişinin çalışması. Yaptığı işle ilgili tasarruf ve bilgisinin olmaması dolayısıyla bunlara bağlı olarak niteliksizleşmesi emeğinin de tek tipleşmesi. Mühendis emeğine bu açıdan bakacak olursak, kol emeğine makineleşme ne yaptıysa dijital teknolojinin gelişmesi mühendislere benzer etkiyi yaptığını söyleyebiliriz. Mühendis bir anlamda kendi emeğini ikame edecek araçları kendisi yarattı. Yeşilçam`ın romantik T cetvelli öğrencisi yok artık. İş hayatında mühendisin becerisi olan pek çok şeyi bilgisayar programı ile yapılıyor.

Anlattığım sürecin mühendis için anlamı ne oldu? Mühendis parçalanmış dijital araçlara aktarılmış bir takım rutin görevleri yapan kişi olmakla sınırlandırılıyor ve sürekli artan bir süreç. Mühendis için vasıfsızlaşma ve değersizleşme. Yurt dışında da bu süreç yaşanıyor. Fransa`da yapılan mülakatta mühendisin yaratıcı özelliğini kullanamama, kontrol kaybı ve değersizleşme hissi anlatılmış.

Bize özel kısmı teknoloji üretiminde geri bir ülkeyiz daha montaj sanayi üzerinde gelişmiş, yüksek katma değer ürün üretiminin düşük olduğu bir ülkeyiz. Mühendislerin çalışma içeriklerini etkileyen bir süreç. Neden işler parçalanıyor? Sermaye emeğe bağımlı olmak istemiyor. İstediği zaman seni daha kolay ikame edebilmeyi senin daha ucuz emek olmanı istiyor.  Emeği kolay ve ucuz ikame edilebilme kılmak istiyor sermaye. Yedek iş gücü ordusu dediğimiz işsiz ordusu var. Seni istediği zaman işten çıkartıp seninle aynı vasıfta çok sayıda insanı bulabileceğini biliyor. Biz işsizliği işçi gibi yaşamıyoruz. Öz saygımız biraz daha yaralanıyor zor kabul ediyoruz. Sermaye şunu istiyor ya ‘eğer işsiz kaldıysan büyük ölçüde senin suçundur sen kendini istihdam edilebilir kılmalısın` diyorlar. Yeterli eğitimleri almadıysan işsiz kalmak senin suçun diyorlar. Anketlerde işsizliğin nedeni sorulduğunda hiç kimse ülkenin yatırım politikaları ya da istihdam politikaları dememiş. Herkes şunu demiş çok fazla mühendis var, niteliksiz mühendisler var. Genelde sistem problemi değil de mühendisin kendinden kaynaklı suçmuş gibi işsizlik durumunu yorumluyorlar. Asıl dönüşümün iş gücünün proleterleşmesinin gerçekleştiği dönem 1980 sonrası gibi geliyor. Özelleştirme burada çok önemli. ÖSYM`den üniversite oranlarına bakmıştım 1980`de mühendislik eğitimi veren 19 fakülte varken 2014 yılında 214 fakülte var. Oradan bir çok mühendis çıkıyor. Teknoloji üretiminin zayıf olması, mühendislerin bir zamanlar ifade edilen toplumsal saygınlığı içeren mesleğin bugün genç mühendisler için böyle olmadığı gösteriliyor.

Hepimiz mühendis olarak kaygı yaşıyoruz. Yaş 40`ı geçtiğinde acaba tekrar iş bulabilecek miyim kaygısını yaşıyor. Kaygısının etkisiyle meslekçilik ideolojisine daha da sığınma, mesleğinin tarihsel önemine sığınma…Kendini mesleği ile tanımlama diyelim. Bir takım bilimin gerekleri var bir tarafta kamu yararı var ama siz işinizi yaparken patron ne derse onu yapıyorsunuz aksi taktirde işinizi kaybedeceğini biliyorsunuz. Nitelikli emeğin ideolojik proleterleşmesi  demiş. İnşaatlar pıtrak gibi iş kazası oluyor inşaatlarda çalışan mühendisler nelerin yapılması gerektiğini bilemiyor olabilirler mi? Seslerini çıkartamıyorlar çünkü işlerini kaybetmeyle karşı karşıya kalacaklarını biliyorlar.

Sonuç olarak işsizlik, düşük ücret, kötü çalışma koşulları gibi şeylerin arka planında emek süreçlerinin olduğunu görüp göstermek, mühendisin işçi olduğunu söylerken biraz onun köklerini orada aramak gerektiğini düşünmüştüm.

Politik proleterleşme denen şeyden bahsetmek lazım. Bu bizim sınıf bilincimize nasıl yansıyor? Kendi için sınıf olma bizim için söz konusu mu? İşçilerden geride olduğumuzu düşünüyorum. Mühendis kendi içinde çok kutuplaşmış meslek. Asgari ücret ile çalışan mühendisler var bu mühendislerin bir senede aldığı ücreti bir ayda alan üst düzey çalışan mühendisler de var. Örgütlenme ve hak arama mücadelesi yerine bireysel pazarlıklarla sorunların çözülebileceğini düşünüyoruz. Mühendislerin örgütlenme ve hak arama mücadelesi içinde olma durumu zayıf. Bugün genç mühendisler öyle saygı görmeyecekler. Mesleki kimliğiyle kurduğu ilişki bugün 60-65 yaşındaki mühendisin mesleği ile ilgili kurduğu ilişki gibi olmayacak.

Siyaset hayatımıza değen hayatımızı dönüştürücü etkisi olmalı. Daha konuşulacak bir konu. Nitelikli emeğini dönüşümü tamamlanmış değil, üzerinde uzun uzun konuşulacak bir şey. Sosyal medyada bu konular çok fazla konuşuluyor. Beyaz yakalıları hicveden çok şeyler konuşuluyor, tüketim alışkanlıkları hicvedilen yazılar yazılıyor. Ben bunları okuyorum. O yazıların çoğu çok sınırlı beyaz yakalı kesimi kapsıyor, iyi okullardan mezun beyaz yakalıları kapsıyor. Iğdır, Ardahan Üniversitelerden mezun olan asgari ücretle belki de günde 10 saat çalışan mühendisleri acaba o beyaz yakalı söylemde kendilerini buluyorlar mı? Onlar da epey kalabalıklar. O tür yazılarda beyaz yakalıların sorunlarını yazan yazılarda tüketim alışkanlıklarıyla ilgili yapılan eleştirilerde renkli olduğunu görüyoruz yazan kişi ‘tabi biz de işçiyiz` diyor o kadar. Bunun altını dolduran cümleler kurulamıyor. Biraz altını doldurmak işini yapmak için tezi yazdım. Meşhur soru ne yapmalı? O ayrı bir tez konusu. O asıl TMMOB gibi sendikalar gibi mühendisler her ne kadar kapsam dışı olarak gözükse de sendikalara üye olabiliyorlar. Bu artık akademik bir çalışma değil bu alanda emek veren mühendislerin örgütlenmesi konusunda emek veren insanların sizlerin bizlerin düşünmesi gereken bir şey. TMMOB sizce ne yapabilir?"

Elif Aksu Kaya`nın konuşmasının ardından etkinliğe katılan üyelerimiz konuyla ilgili düşüncelerini aktarıp, Elif Aksu Kaya`ya soru yönelttiler.

 

 

 

 

 

 

 



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN!

Okunma Sayısı: 546


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.