MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

EEMKON 2017 BAŞLADI



 
EMO İstanbul Şubesi’nce düzenlenen “Elektrik Elektronik Mühendisliği Kongresi (EEMKON)” 16 Kasım’da Harbiye Askeri Müze Kültür Sitesi’nde başladı. Açılış töreninde ülkemizin istihdam, sanayileşme ve eğitim sorunlarına dikkat çekildi. Bilimsel eğitimin gerekliliği vurgulanan konuşmalarda, mühendislerin istihdam sorunları da gündeme getirildi. Açılış konuşmalarında; bilimsel, teknik ve kamu yararına mühendislik mesleğinin uygulanması noktasında mücadele yürüten TMMOB ve EMO’ya yönelik haksız eleştirilere de yanıtlar verildi.
 

 

"Biyomedikal Mühendisliği", "Elektrik ve Kontrol Mühendisliği", "Elektronik Sanayi", "Enerji Politikaları", "İletişim Teknolojileri", "Kent ve Elektronik", "Mühendislik Eğitimi" sempozyumlarının yer aldığı EEMKON 2017, 16 Kasım 2017 tarihinde Harbiye Kongre ve Kültür Merkezi`nde başladı. Grup Napolyon‘un konser ve dans gösterisiyle başlayan kongrenin açılış töreninde, Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Başkanı Mehmet Turgut, EMO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Erol Celepsoy, EMO Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Önder, TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Cengiz Göltaş konuştu.

EEMKON Düzenleme Kurulu Başkanı Mehmet Turgut, alandaki en kapsamlı ve en iddialı kongre olarak nitelendirdiği EEMKON`un hızlı gelişim gösteren elektrik, elektronik, kontrol, elektronik haberleşme ve biyomedikal mühendisliği alanlarında yeni gelişmelerin paylaşılacağı, geleceğe ilişkin politikaların tartışılacağı değerli bir platform sunacağına dikkat çekti. Turgut, EEMKON 2017 Kongresi için yurtiçi ve yurtdışından çok değerli aydın, akademisyen, öğretim görevlilerinin, üniversitelerin, belediyelerin, kamu kuruluşlarının, basın yayın organlarının katkılarını aldıklarını ifade ederek, yapılan hazırlıklar hakkında da kısa bilgi verdi.

"EMO, 60 bine yakın üyesiyle bu ülkede elektrik, elektronik, elektronik haberleşme, biyomedikal, kontrol vb. mühendislerin ortak örgütü ve meslektaşların dayanışma ağıdır" diyen Mehmet Turgut, şöyle konuştu:

"Ama meslek odalarımız sadece kendi meslektaşlarını koruyan ve gözeten birer lonca örgütü olmaktan çok, aynı zamanda ülkemizin ve halkımızın temel yaşam sorunları konunda da aklın ve bilimin ışığında düşünce üreten, doğru bildiğini her platformda cesurca söylemekten çekinmeyen, bu nedenle de zaman zaman iktidarın gazabını üstünde toplayan demokratik toplumsal kuruluşlardır. Aynı zamanda birileri bundan dolayı bizlere bedel ödetmeye çalışsa da biz bildiğimiz yolda yürümeye, bilim ve aklın ışığında, halkın çıkarları doğrultusunda çalışmaya devam edeceğiz" diye konuştu.

EEMKON`un mesleki açıdan da büyük önem taşıdığını ifade eden Turgut, "Mesleğimizin her geçen gün itibarsızlaştırıldığı, alanda çalışmak için mühendislik diplomasının yetersiz hale getirildiği, ticari bir meta haline getirildiği, sertifikasyon program ve belgeleriyle anlamsızlaştırıldığı, bu süreçte odamızın üyeleriyle hem mühendisliği hem de odamızın kamuoyundaki aktif alan düzenleme noktasında bilimsel olarak mücadele etmesi gerektiğini düşünüyorum" dedi.

Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Mehmet Turgut, programı hakkında bilgi verdiği EEMKON`a katkı veren ve emeği geçenlere teşekkür ederek konuşmasını tamamladı.

Özerk Üniversite, Bilimsel Eğitim Vurgusu

EMO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Erol Celepsoy, açılış konuşmasına Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO`nun 72. kuruluş yıldönümü olduğunu anımsatarak başladı. UNESCO`nun tanınmış programlarından birisi olan "Sürdürülebilir bir gelecek için bilim" hedefinin; sadece piyasa koşullarına mahkum edilmemiş, özgür tartışma ve yaratma ortamına ihtiyaç duyduğunu ifade eden Celepsoy, "Demokratik ülkelerde devlet, bilime bu olanağı sağlar ama ona müdahale etmez, aksi takdirde ne o bilim bağımsızdır ne de o ülke demokratiktir. Ülkemizde üniversitelerin özerk, eğitimin parasız, nitelikli ve yaygın olduğu dönemler ne yazık ki geride kaldı. Adında ‘bilim` sözcüğü geçen özerk kuruluşlar, bugünkü siyasi iktidarın açık ve kapalı operasyonlarıyla kendisine bağımlı hale getirildi" diye konuştu.

Yaşanan olayların hızla unutulduğunu, hızlı bir tüketim dünyası yaratıldığını anlatan Celepsoy, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Elbette iktidar bunu bilinçli yaparak her defasında gündem yaratacak yeni bir şeyler buluyor. İşte, en günceli AKM örneği… Yıkıp yerine yenisini yapacağız diyorlar. Aslında istedikleri Taksim`i dönüştürmek… Gezi Parkı`na Topçu Kışlası yaparak, meydanı betonlaştırarak, simgesel yapı AKM`nin yerine adı ‘Opera binası` olan bambaşka bir yapı getirip koyarak, Taksim Meydanı`nın bu ülke belleğinde yer etmiş, herkese açık, demokratik gösterilerin bir bayram havasında kutlandığı işlevini yok ederek, kendi zihniyetlerince teslim alınmış bir yer haline getirmek istiyorlar.

Ama biz, 16 Şubat 1969`da ABD 6. Filosu`nu protesto yürüyüşündeki üniversite gençliğine Taksim Meydanı`nda saldıran kanlı pazarcıları; 1 Mayıs 1977`de 1 Mayıs`ı kutlamak için alanı dolduran yüzbinlerin üzerine uzun namlulu silahlarıyla, panzerleriyle saldırarak katliam yapan kontrgerillayı unutmayacağız. Çağdaş uygarlık yolunda demokrasi ve özgürlük mücadelesinin simgeleşmiş Taksim Meydanı`nı hep hatırlatmaya devam edeceğiz.

Biz, TÜBİTAK`ın, bilimsel buluşların desteklenip geliştirildiği özerk bir kurum halinden çıkarılarak yerine birtakım hurafelerin bilim diye yutturulmasına onay veren bir iktidar dairesi haline getirilmesini; Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA`nın kendi yandaşları sözde bilim insanlarıyla işgal edilerek artık esamesinin bile okunmadığı bir hale sokulduğunu da hatırlatmaya devam edeceğiz. Sırada TMMOB`nin olduğunu da artık dünya alem biliyor."

TMMOB`yi Hedef Alan Sözlere Yanıt

Cumhurbaşkanı`nın TMMOB`ye yönelik sözlerine atıf yaparak, "Hem ‘Ne yaptınız` diyor hem de ‘10 yılımızı yediniz` diyor. Demek ki bir şeyler yapmış TMMOB!" diyen Celepsoy, TMMOB`nin yaptıklarını anlatarak şu yanıtı verdi:

"TMMOB, ‘İstanbul Boğazı`na köprü yapmak çözüm değil` dedi, aksine ‘Trafiği kışkırtmaktır` dedi, ‘Kuzey ormanlarını yok ederek kentin ve bölgenin ekolojisini değiştireceksiniz` dedi. Bunu, köprünün çevre yolları inşaası sırasında talan edilen ormanlardan kaçıp boğazı yüzerek geçmeye çalışan yaban hayvanları anladı, ama bu iktidar anlamadı.

3. Havalimanına da karşı çıktı TMMOB ve bağlı odaları… Dediler ki; o bölgenin zemini havalimanına uygun değildir, rüzgâr yönleri elverişli değildir, üstelik binlerce göçmen kuşun konakladığı sulak alandır orası…

Gezi Parkı`nın ağaçlarının kesilip bir zamanlar orada var olan Topçu Kışlası`nın hortlatılmasına da karşı çıktı TMMOB ve bağlı odalar… Sonra neler olup bittiğini hep birlikte gördük.

TMMOB ve bağlı odaları, bütün bu yaptıklarını kamu adına, insanlık ve çevre adına, gelecek ve çocuklarımız adına yapıyor. Ve her defasında hukukun üstünlüğü ilkesinden hareket ederek, var olan yasaların kamuya tanıdığı itiraz hakkını kullanarak yapıyor ve bundan sonra da yapmaya devam edecek."

EMO`ya yönelik "Siyaset yapıyor" eleştirilerine de Celepsoy şöyle yanıt verdi:

"Onların siyaset dedikleri; her uygar ülkede, her yurttaşın, her demokratik kuruluşun, siyasi iktidarın kabul edilemez uygulamalarına karşı çıkarak itiraz hakkını kullanması…

Ülkeyi kendi adına yöneten iktidarın, demokratik yoldan çıkarak; yolsuzlukların ve yandaş kayırmalarının yaygınlaştığında, etnik-dinsel-mezhepsel ve cinsiyet ayrımcılığı yaparak toplumda yarılmalara yol açtığında, toplumun bir yarısını ötekine karşı kışkırttığında,

insanların yaşam tarzlarına sadece getirdiği yazılı düzenlemelerle değil, geliştirdiği nefret diliyle de müdahale ettiğinde,  Ankara`da barış için toplanan onbinlerin ve ülkenin pek çok yerinde açık alanlardaki kitlelerin katliamlarına zemin hazırladığında, tarihsel ve doğal yapıda rant yaratma uğruna talana yöneldiğinde, laik eğitimden saparak ve ilköğretim yıllarından başlayarak geleceğimizi yaratacak çocuklarımızın beyinlerini Orta Çağ hurafeleriyle ve cihat ülküleriyle donatmaya kalkıştığında, bir zamanlar içtikleri su ayrı gitmezken iktidar postunu paylaşım savaşında, ortağına düşman kesilen ama bir taraftan da Siyam ikizleri gibi karşılıklı bağımlı olanlardan birinin ötekini bertaraf etme darbesini bahane saydığında, bu bahaneyle, ülkeyi tüm muhaliflere zindan etmek için OHAL kılıcını çekip, binlerce akademisyen, öğretmen ve kamu görevlisini işinden edip açlığa mahkum ettiğinde, bu da yetmezmiş gibi onları cezaevlerine doldurduğunda ve onlar adına simgeleşen, sadece işlerine geri dönmek için açlık grevine giden ve artık ölüm eşiğini geçmiş olan Nuriye ve Semih`e karşı insanlıktan uzak ve kin ve nefret dolu bir inat sergilediklerinde, elbette ülkesini seven, insanları seven, savaşa karşı hep barıştan yana tavır koyan, demokratik-laik Cumhuriyet ilkelerini savunan bir çizgideki tüm yurttaşların ‘Hayır` dediği gibi biz de adalet, eşitlik ve özgürlük taleplerimizle, tek adam diktatörlüğüne ve faşizme itiraz ederek, ‘Hayır` diyerek sesimizi yükseltiyoruz ve bunu yapmaya devam edeceğiz."

EMO`nun meslek örgütü olmanın gereklerini zaten aksatmadan yerine getirdiğini belirten Celepsoy, "Üyelerinin mesleki yetkinliklerini geliştirmede günün gereklerine, koşullarına ve olanaklarına uygun olarak üyelerinin sorunlarını çözmek için çalışıyor. Mühendislik mesleğinin; üye, toplum ve ülke yararlarına göre uygulanması ve geliştirilmesi için gerekli çabaları gösteriyor. Diğer meslek odaları, üyeleri ve halkla ilişkilerinde dürüstlüğü ve ahlakı koruma konusunda duyarlı davranıyor" diye konuştu.

Genç Mühendislerin İstihdam Sorunu

EMO`nun yaptıklarını anlatmaya İstanbul Şube`nin yaptığı etkinliklerinin bazılarını hatırlatmanın bile yeterli olacağını ifade ederek, bu etkinliklerden birkaçını sıralayan Celepsoy, EMO olarak EMO-Genç çalışmalarına da ayrı bir önem verdiklerini belirtti. "Ancak genç arkadaşlarımızın asıl sorunları mezun olduktan sonra başlıyor" diyen Celepsoy, yeni mezun mühendislerin iş ararlarken askerlik, cinsiyet, deneyim eksikliği ya da yokluğu, mezun olduğu üniversite ve istenen referanslar gibi çeşitli engellerle karşılaştıklarına dikkat çekti. EMO İstanbul Şubesi olarak yeni mezun mühendis arkadaşlarımızın iş bulma sorunlarına çözüm olmak amacıyla bir çalışma başlattıklarını açıklayan Celepsoy, hedeflerini "Kamuda ve özel sektörde yeni mezun mühendisler için istihdam yaratılması ve "pozitif ayrımcılık kotaları ayrılmasını sağlamak" olarak ortaya koydu. Mühendisler için uygun iş koşullarının yaratılması, bunun düzenli bir biçimde izlenerek denetlenmesi çalışmalarını da hızla hayata geçirmek istediklerini ifade eden Celepsoy, üyelere de destek ve dayanışma çağrısı yaptı.

Erol Celepsoy, EMO`nun mesleki uzmanlık alanına giren konularda; kamu yararına mesleki denetimin gereklerini yerine getirdiğine dikkat çekerek, uzmanlık alanlarıyla ilgili kamuoyunu bilgilendirmeye, eksik ya da hatalı açıklamaları düzeltmeye çalıştığını anlattı. Erol Celepsoy, EMO`nun çalışmalarına ilişkin olarak konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Elektrik, elektronik, elektrik elektronik, biyomedikal mühendisliği dallarında etkili ve yetkili meslek odası olarak EMO, bu alanlarda ülke çıkarlarına uygun politikalar üreterek bunları savunur, kamuoyu oluşturur, ilgilileri uyarır.

Kamunun ve ülkenin çıkarlarının sağlanmasında, yurdun doğal kaynaklarının bulunmasında, korunmasında ve işletilmesinde, tarımsal ve endüstriyel üretimin artırılmasında, ülkenin sanatsal ve teknolojik kalkınmasında, çevrenin korunmasında gerekli gördüğü tüm girişim ve etkinliklerde bulunur.

EMO, iktidarların bugüne dek izledikleri dışa bağımlı enerji politikalarına karşı yerel ve doğal kaynaklardan enerji üretilmesi konusunda alternatif politikalar üretir, bunu ilgililer ve kamuoyu ile paylaşır. Fosil kaynaklar yerine sürdürülebilir bir yaşam için yenilenebilir doğal enerji kaynaklarının rüzgâr, güneş, biyokütle vb. gibi çeşitlendirmelerle kullanılmasını önerir.

Temiz enerji adıyla gündeme sokulan ancak hem dışa bağımlılığı artıran hem de insan yaşamını ölümcül bir şekilde tehdit eden ve hem de doğal tahribata yol açarak ekolojik dengeyi geri döndürülemez bir şekilde bozan nükleer santrallara, EMO karşı çıkar; bugün Akkuyu`da, yarın Sinop ve İğneada`da, daha sonra ülkenin başka yerlerinde kurulmak istenen nükleer santralları engellemek için yasal, demokratik karşı çıkma haklarını sonuna dek kullanır.

EMO, iktidarın bir inatlaşmayla ama esasen enerji şirketlerine ek bir gelir yaratmak amacıyla emrivaki haline getirdiği kalıcı yaz saati uygulamasının yanlış, hatalı ve insan haklarını taciz edici etkilerine dikkat çekerek derhal son verilmesini ister. Bu uygulamaya dayanak edilmeye çalışılan adı var ama kendisi ortada yok olan ve İTÜ tarafından hazırlandığı iddia edilen ‘tavsiye raporu`nun, ne denli bilimsel olduğunun tartışılabilmesi için hemen açıklanmasını talep eder.

İktidarın bir taraftan ne yaptınız diye sorduğu ama diğer taraftan çarklarına çomak soktuğunu haykırdığı TMMOB ve bağlı odalar, kamuoyunda etkili olan birkaç muhalefet odağının en etkililerinden biri olarak uzunca bir süredir topun ağzına konuldular. Kendi yandaşlarını her türlü kamu desteğini kullanarak da olsa yönetimlerine taşıyamadığı odaları, iktidar; 12 Eylül faşizminin bile gündeme getirmediği meşruiyetini yitirmiş bir yasa maddesini kendisine dayanak yaparak, kendi bakanlıklarının bir dairesi haline getirmeye ve bu yolla denetim ve vesayet altına almak istemektedir. Geçtiğimiz günlerde kendi belediye başkanlarından bazılarını tehdit ve şantaj yoluyla istifaya zorlayan tek kişilik iktidar; bir süre önce de yargıyı araya sokarak Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunu görevden alma girişiminde bulunmuştu. Biz EMO olarak diğer TMMOB bağlı odaları ile birlikte, ‘görevimizin başındayız` diyen Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu`nun bu haklı mücadelesinde onlarla omuz omuza direnmeye devam edeceğiz."

EMO`nun düzenlediği bu kongre ile de bilimsel, teknolojik ve akademik konularda özgürce tartışılabilecek bir alan açtığını ifade eden Celepsoy, "Akademisyenler üzerinde KHK`larla terör estiren OHAL`ci iktidara inat, akademisyenleri özgür kol ve beyinlerimizle kucaklıyoruz" dedi. Celepsoy, kongrenin işlevleri ve programına ilişkin bilgi verdiği konuşmasını etkinliğe destek veren tüm kurum ve kuruluşlara, konuşmacılara, kongre yürütme, düzenleme ve danışma kurullarına, EMO İstanbul Şube çalışanlarına teşekkür ederek tamamladı.

OHAL`e Karşı Mücadele Çağrısı

EMO Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Önder, kongrede meslek ve ülke gelişimi ile ilgili kapsamlı oturumlar, paneller ve forumlar gerçekleştirileceğine dikkat çekerek, etkinliği hazırlayan EMO İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu ve çalışanlarına, destek veren kurum ve kuruluşlar ile emeği geçenlere teşekkür etti. Önder, konuşmasının başında TMMOB, DİSK, KESK ve TTB`nin başlattığı "OHAL`in kaldırılmasını" hedefleyen kampanyaya destek ve katılım çağrısı yaptı.

Kongre kapsamındaki sempozyumların tümünün ortak paydası olarak nitelendirilebilecek Endüstri 4.0 konusunun, açılışın ardından özel bir oturumda ele alınacağını anımsatan Önder, "Sermayenin kriz sürecinde çıkış noktası olarak gördüğü ve teknolojik gelişmeler açısından devrim olarak nitelendirilen Endüstri 4.0`ın insanlığa yararlı bir noktaya evirilebilmesi için istihdam ve sanayinin gelişim politikalarıyla birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir" dedi.

Fabrikalardan günlük yaşama uzanan otomasyon ve dijitalleşme sürecinin temel ayağının enerji ve iletişim sektörleri olduğuna işaret eden Önder, EMO üyesi mühendislerin faaliyet gösterdiği bu iki alanın; toplumsal yaşamın vazgeçilmez unsuru olduğu gibi ekonominin de ana girdisi konumunda bulunduğunu belirtti. Bu nedenle kamu yararını gözeten bir şekilde ekonomik ve toplumsal yaşamın kurgulanması için enerji ve iletişim alanında hizmet sürekliliği ve insanların erişiminin sağlanmasının esas alınması gerektiğini belirten  Önder, enerji alanında 20 yıldır uygulanan serbestleştirme politikalarına ilişkin değerlendirmesini şöyle aktardı:

"İlk olarak 2006 yılında 13 ilimizi kapsayan büyük elektrik kesintisi yaşanmıştır. Elektrikte borsa sistemine geçilmesinin ardından da 31 Mart 2015 tarihinde tüm ülke karanlığa gömülmüştür. Geçen kış yine ülkenin sanayi bölgelerinin yer aldığı İstanbul, Kocaeli gibi illerimize elektrik verilememiştir. Bu durum sanayi kuruluşları başta olmak üzere ülke ekonomisi için büyük kayıptır ve ne yazık ki bu risk halen devam etmektedir.

"Kapasite Mekanizması Getirilmeye Çalışılıyor"

Riskin temelinde ise plansız yatırım, bakımsız bırakılan iletim hatları, kar güdüsünün temel olduğu piyasanın ucuz ve sürekli elektrik hizmeti sunumu noktasında yarattığı açmazlar yatmaktadır. Elektrik üretiminde önce çantacılar olarak tabir edilen lisans tüccarlığı nedeniyle yatırımların yetersiz kalacağı endişesi hakim olmuş; her isteyene lisans verildiği, doğal ve kültürel ortamı yok sayan, can suyunu bile gözetmeyen, sonra da üretim yapamayan HES`lerin yapıldığı bir dönem yaşanmıştır. Nükleer santrallara yüksek fiyatlarla alım garantisi verilmiştir. Yıllık ihalelerle kömür santrallarından alım garantili elektrik ticareti başlatılmıştır.

Şimdi de arz fazlası olduğu gerekçesiyle satış yapamayan santrallara kapasite mekanizmasıyla bir nevi alım garantisi sağlanmaya çalışılmaktadır. Nükleere, kömüre alım garantisi verilirken, doğalgaz santrallarına kapasite mekanizması getirilirken, yenilenebilir enerjiye verilen desteklerin son bulacağı açıklanmaktadır. Milli enerji stratejisi diye ortaya konulan metinden çıkan sonuç; alım garantili, yenilenebilir hedeflerinin sözde kaldığı, şirket çıkarlarını gözeten adı "serbest", kendisi "yandaş" bir piyasadır."

Enerjinin bir kamu hizmeti olduğu ve kamu inisiyatifinin esas alınması gerektiğinin altını çizen Önder, "Kamu idaresinin; şirketlerin değil, kamunun yararını gözetmesi gerektiği açıktır. Oysa yaz saati uygulamasının kalıcılaştırılmasında olduğu gibi hukukla ve halka inatlaşma halinde enerji politikaları dayatılmaktadır" dedi.

Türk Telekom`a Alıcı Arayışı…

Hüseyin Önder, Türkiye`nin tüm telekomünikasyon altyapısının, cep telefonu işletmeciliğinin yabancılara bırakıldığı bir dönemin sonunda gelinen noktanın "içler acısı" olduğunu söyledi. Oger Grubu`nun özelleştirme bedelini ödemek için aldığı kredi karşılığında Türk Telekom`un yüzde 55 hissesini kreditörlere rehin bıraktığını, borçlarını da ödeyemez duruma düştüğünü anımsatan Önder, şöyle konuştu:

"Şimdi bankalar, hükümet Türk Telekom`a alıcı arayışındadır. Yani Türk Telekom`un hisselerini yine Türk Telekom hisselerini kullanarak satın almış olan OTAŞ; 11 yılı aşkın bir süre boyunca kurumu işletmiş, karını alıp götürmüş, ama borç dağını bırakmıştır. İstihdam daraltmasını da düşündüğümüzde ülkemizin yaşadığı kayıp gerçekten çok büyüktür. Özelleştirildiği 2005 yılında personel sayısı 51 bin 737 olan Türk Telekom`daki istihdam Mart 2017 itibarıyla 34 bin 147`ye inmiştir. Bu yalnızca Türk Telekom`daki çalışan sayısı olup; bağlı şirketlerini de düşündüğümüzde istihdam daralması çok daha fazladır. Bu sorunları kamu yararına çözmek için adım atamayan Hükümet, Torba Yasa ile Hazine gelir payı, Evrensel Hizmet Fonu kesintileriyle ilgili af içeren düzenlemeler getirmektedir."

İnternet Kullanımına Vergi Yükü

Tüm bu sıkıntıların, altyapı yatırımı, vergilendirme sistemi ve teknolojik dışa bağımlılık ile birlikte iletişim teknolojilerine erişim ve kullanım güçlüğü yarattığına dikkat çeken Önder, TBMM Genel Kurulu`nda görüşülmekte olan Torba Yasa ile iletişim üzerindeki vergi yüklerini sadeleştirme gerekçesiyle İnternet kullanımı üzerindeki vergi yükünün artırıldığını kaydetti. Haberleşme ve İnternet kullanımının bugün vazgeçilmez bir hak olduğu, bu uygulamanın bilgiye erişim hakkını kısıtlayacağı gibi toplum içindeki adaletsizliği de artıracağı uyarısında bulunan Önder, şu görüşleri dile getirdi:

"Bu adaletsiz uygulamaların bir örneği de 28 Haziran 2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla TRT için kesilen bandrol uygulamasının genişletilmesiyle yaratılmıştır. Bilgi teknolojileri olarak adlandırabileceğimiz cep telefonları, tablet ve bilgisayarlara bandrol uygulaması getirilmiş; Ağustos 2017`de ise bandrol kesinti miktarları artırılmıştır. Üstelik; hem kullanılan elektrik üzerinden hem iletişim teknolojileri üzerinden kaynak aktarılan TRT`nin kamu yayıncılığı yaptığından da söz edilemez durumdadır."

Önder, teknolojik gelişmelerden halkın ucuz ve kaliteli bir şekilde yararlandırılması gerekirken, yeni yükler bindirilmesinin özellikle dar gelirli kesimleri bilgi-iletişim teknolojilerinden yoksun kılarak, Türkiye`nin bilişim çağında daha da gerilerde kalmasına yol açacağını vurguladı. Bu sürecin EMO ve üyeleri açısından dramatik bir sonucunun da istihdam süreçlerinde ortaya çıktığını belirten Önder, "Ülkemizin değerli üniversitelerinden onca emekle mezun olan mühendislerin işsiz kalması, düşük ücretli istihdamı, istihdam sürecinde teknolojik tasarım yerine pazarlamacılığa yönlendirilmesi gibi sorunlar kartopu gibi büyümektedir. EMO`nun 2016 yılında yaptığı araştırmaya göre meslektaşlarımız arasındaki işsizlik oranı dramatik bir şekilde yüzde 18`leri aşmıştır" diye konuştu.

"Yüksek Teknolojide Dış Ticaret Açığı Büyüyor"

Enerji ve iletişim politikalarının yarattığı olumsuzluklardan belki de en önemlisinin teknolojik gelişim alanında yaşandığını kaydeden Önder, şunları söyledi:

"Çünkü teknolojik gelişimde geri kalınması; ülkemizde mühendislik mesleğinin hak ettiği yere gelememesinde, halkın enerji ve iletişim hizmetlerine ulaşımdaki sıkıntılarında da temel etmen olarak görülebilir. Ne yazık ki hem enerjide hem iletişim alanında dışa bağımlılık büyük boyutlardadır. Türkiye`nin yüksek teknoloji ürünlerde dış ticaret dengesine baktığımızda; son 16 yılda dış ticaret açığı yaklaşık 6 kat artarak, 2001 yılındaki 4 milyar dolar düzeyinden 2016 yılında 23.7 milyar dolara fırlamıştır."

Hüseyin Önder, teknolojik gelişim için sektörel politikalardan belki daha da önemlisinin eğitim sistemi olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Bilimsel aklı yok sayan, yap-boz tahtasına döndürülen bir eğitim sistemi içinde geleceğimizin savrulduğunu görmek gerçekten biz mühendisler için çok üzücüdür. Eğitim sistemine ilkokul ve ortaöğretim düzeyindeki müdahalelerle gelinen nokta ortadadır. PISA raporları okuduğunu anlama becerisinde ne kadar geri kaldığımızı göstermektedir. Milyonlarca çocuğumuzu ilgilendiren sınav sistemleri bir gecede bir kişinin lafıyla ortadan kaldırılmakta, yerine ne getirildiği dahi doğru düzgün açıklanamamaktadır. Üniversitelerin altyapı sorunları ortadayken; bir de akademik kadrolara yapılan müdahaleler ile özerk ve bilimsel eğitimin kökleri kırılmaktadır. Üniversite sınavlarına yönelik kuşkular her geçen yıl biraz daha artmakta, barajı geçen öğrencilerden birçoğu tercih dahi yapmamaktadır. Bu yıl örgün yükseköğretim programlarında 43 bine ulaşan rekor sayıda kontenjan boş kalmıştır."

Önder, Türkiye`nin kalkınması, dışa bağımlılıktan kurtulması, üretim ve istihdamın artırılması için öncelikle gelişen teknoloji ve gereksinimlere göre eğitim programlarının yenilenmesi, altyapı eksikliklerinin tamamlanması ve bilimsel özgürlüğün sağlanması gerektiğini vurguladı. Bilimin yok sayıldığı, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı toplumlarda, bilimle paralel gelişme gösteren mühendisliğin de gerilemesinin kaçınılmaz olduğunu belirten Önder, "Bu nedenle laik ve bilimsel eğitime sahip çıkmak biz mühendisler için ideolojik bir tercihin ötesinde mesleki olarak da yaşamsal önemdedir" dedi.

Kamu Yararı için Mücadele

Mühendislik mesleğinin uygulamada karşılaştığı sorunlardan birinin de "kentsel rant" yaklaşımından kaynaklandığını anlatan Önder, şu görüşleri dile getirdi:

"EMO olarak, yangın güvenliğinden, asansör denetimlerine, elektromanyetik alanların etkilerinden İmar Yönetmeliği ile yapılan düzenlemelere varıncaya kadar kamunun can ve mal güvenliğini sağlayıcı düzenlemeler yapılması için her platformda mücadele yürütüyoruz. Bu girişimlerimizin tümü mühendislik mesleği ile kamu yararının ortak noktasını oluşturmaktadır. Ancak bu mücadelelerimiz karşısında ‘iş yapmayı engelliyorlar` gibi yüzeysel bir söylemle karşılaşıyoruz. Dahası bu mücadeleyi yürüten TMMOB ve bağlı odaları üzerinde idari vesayet kurulmasına yönelik pek çok girişimle karşı karşıya kalıyoruz. Tüm bunlara karşın hem mesleğimizin gereklerini hem meslektaşlarımızın haklarını hem de kamunun yararını savunmak için girişimlerde bulunuyoruz. Bu kongrenin de mesleki alanlarımızdaki sorunlara ışık tutan ve çözüm önerileri getiren, bu çözüm önerilerinin de uygulayıcı idareciler tarafından dikkate alındığı bir sürece yol açmasını temenni ediyorum."

Hüseyin Önder, kongre kapsamında yer alan Biyomedikal Mühendisliği Sempozyumu`nun da önemine dikkat çekerek, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Tıp ile mühendislik mesleğinin buluşmasına işaret eden biyomedikal alanında, son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedilmektedir. Bu teknolojik gelişmelere paralel olarak ülkemizde de biyomedikal mühendislerinin haklarının ve mesleki gereklerinin temellerini oluşturacak mevzuat düzenlemelerinin yapılmasını, standartların oluşturulmasını istiyoruz."

"64 Yıllık Çağdaşlaşma Öyküsü: TMMOB"

TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Cengiz Göltaş, anayasal bir kuruluş olarak 18 Ekim 1954`te kurulan, Türkiye`deki 520 bini aşkın mühendis, mimar ve şehir plancısının mesleki, demokratik kitle örgütü olan TMMOB`ye bağlı 24 oda olduğunu anımsattı. Göltaş, "Bilimsel düşüncenin başta eğitim olmak üzere teknoloji, üretim, sanat ve siyaset ile yoğrulduğu, aydınlanmaya, çağdaşlaşmaya dair 64 yıllık yol öyküsüdür aynı zamanda TMMOB`nin adı" diye konuştu.

TMMOB`ye bağlı odaların yoğun etkinlikler düzenledikleri bir döneme girildiğini anlatan Göltaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu iki aylık dönem içerisinde TMMOB bünyesinde 100`e yakın kongre, sempozyum ve sergi düzenlenmektedir. Üyelerimizin yanı sıra akademisyenlerin, sanayi ve kamu kurumu temsilcilerinin, öğrencilerin ve uzmanların da katılım sağladığı bu etkinlikler, TMMOB`nin 70`li yıllardan beri savunduğu ‘bilimi ve tekniği halkın yararına kullanma çabasının` bir parçasıdır. TMMOB olarak üyelerimizin bilim ve teknolojiyi kendi faaliyetleriyle kavramaları, edindikleri deneyim ve bilgileri topluma yaymaları için gerekli ortamları oluşturmayı amaçlamaktayız. Düzenlediğimiz kongre, sempozyum, çalıştaylar, çıkardığımız kitaplar, dergiler bir yanıyla bu amaca hizmet etmektedir."

TMMOB`nin meslektaşlarının mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimlerini sağlamanın yanı sıra mesleki birikimlerin toplum yararına kullanılmasını da amaç edindiğini vurgulayan Göltaş, bu doğrultuda meslek alanlarıyla ilgili tüm konularla yakından ilgilenerek, halkın çıkarları doğrultusunda görüş oluşturmaya çabaladıklarını kaydetti. "TMMOB ve meslek örgütümüzün 64. kuruluş yılında, tarihin hiçbir döneminde karşılaşmadığımız bir saldırı ile karşı karşıyayız" diyen Göltaş, "gerici ve piyasacı" AKP iktidarının TMMOB ve bağlı odalarını; ülke kaynaklarının yağma ve talanına karşı duruşu nedeniyle cezalandırmak istediğini söyledi.

"Yanlış Uygulamalara Daima Karşı Çıkacağız"

Son yıllarda AKP eliyle "kamusal-toplumsal varlıkların piyasalaştırılması için acımasız vahşi bir program uygulandığını" savunan Göltaş, şu görüşleri dile getirdi:

"TMMOB uygulanan bu programın karşısında taraftır ve tüm kadrolarıyla taraf olmaya devam edecektir. Bu dönemde, ‘kentsel dönüşüm` adı altında yeni rant alanlarının yaratılması başta olmak üzere yapılan her uygulamada meslek odalarımız kendi uzmanlık alanları ile ilgili olarak imar planlarından kamulaştırmalara, özelleştirmelerden kamu ihalelerine, nükleer santrallardan, doğayı katleden HES projelerine, ithal kömür ve doğalgaz ile bağımlılığımızı arttıran enerji üretim modellerinden, tarım arazileri, orman alanları, doğal ve tabi SİT alanları, meralar, zeytinlikler ve yaban hayatının korunmasına, yani özetle bu memleketin havasına, suyuna taşına toprağına sahip çıkmak üzere yapılan her yanlış uygulamanın karşısında taraf olduk. Olmaya devam ediyoruz."

Göltaş, TMMOB ve odalar tarafından bu amaçla yaşanan süreçlere ilişkin kurumlara yazılar yazıldığını, raporlar çıkarıldığını, hukuksal süreçler işletildiğini, sempozyum ve kongreler düzenlendiğini, yerel halk direnişleri ile dayanışma içinde sorunların toplumsallaştırılarak kamuoyunun vicdanı ile buluşturulduğunu kaydetti. Bu çabanın ürünü olarak alınan birçok olumlu sonuç karşısında "siyasal iktidarın sessiz kalmasının elbette beklenemeyeceğini" söyleyen Göltaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Özellikle son dönemde diktatöryal bir yapıya dönüşen siyaset yapma anlayışının ürünü olarak dikensiz bir gül bahçesi yaratmak adına bir taraftan OHAL`in gölgesinde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile antidemokratik biçimde kamu yararı içermeyen onlarca yasa ve yönetmelik çıkarılırken, diğer yandan yasal dayanağını Anayasadan alan kamu kurumu niteliğinde kamu tüzel kişiliğine sahip TMMOB ve meslek odamızın hak, yetki ve görevleri ellerinden alınmak isteniyor. Halkın çıkarını esas alan bu anlayışımız doğal olarak rant çevrelerinin ve siyasi iktidarın hoşuna gitmiyor. Buradan bir kez daha altını çizmek isterim ki; rant için, para için, yandaşlarına imtiyaz sağlamak için şehirlerimizi, doğamızı, tarihimizi yani insanlığın ortak geleceğini yok sayan anlayışlarla uyuşmamız mümkün değildir.

Derelerimizi, kıyılarımızı, meralarımızı yapılaşmaya açıp tabiatı yağmalayanlarla uyuşmamız mümkün değildir. Kamusal kaynaklarla kurulmuş büyük sanayi kuruluşlarını özelleştirenlerle, ortak zenginliklerimizi satanlarla uyuşmamız mümkün değildir. Şehirleri biçimsiz gökdelenlerle, kaçak yapılarla dolduranlarla, parklarımızı bahçelerimizi AVM yapanlarla uyuşmamız mümkün değildir. Tarihi yapılarımızı, ortak kültürel mirasımızı ortadan kaldıranlarla uyuşmamız mümkün değildir."

"TMMOB`ye Bedel Ödetmek İstiyorlar"

TMMOB`nin yıllardır bu yağma düzenini durdurmak, kamusal değerleri ve ortak geleceği savunmak için büyük mücadeleler verdiğinin altını çizen Göltaş, "İktidar sahipleri aksini istiyor diye doğruları savunmaktan vazgeçecek değiliz. Ne yazık ki bu ülkede doğruları ve halkın çıkarlarını savunmanın da bir bedeli oluyor. Bu yağma düzenine karşı mücadelenin en önemli mevzilerinden biri olan TMMOB`ye de bu bedeli ödetmek istiyorlar" dedi.

Cengiz Göltaş, şunları söyledi:

"Kuruluş yasamızı değiştirerek, mesleki denetim yetkilerimiz kısıtlanarak, denetim adı altında vesayet uygulanmak isteyerek, yandaş basın tarafından hedef gösterilerek, hakkımızda mesnetsiz suçlamalarla davalar açılarak, üyelerimizin hakları gasp edilerek, oda yönetim kurullarımız görevden alınmak istenerek bizleri susturmak, yıldırmak istiyorlar. Bugüne kadar örgütlü yapımıza karşı gerçekleştirilen tüm bu saldırıları üyelerimizle birlikte verdiğimiz mücadele ve demokratik kamuoyunun desteğiyle geri püskürttük. İktidarın tüm bu saldırılarına rağmen bizler doğrudan ve halktan yana tavır almaktan asla geri adım atmadık, bundan sonra da atmayacağız."

Bilim, teknoloji ve sanayileşme olgularının toplumları geleceğe doğru devindiren temel güçler arasında yer aldığını, mühendisliğin de bilimi insanla buluşturduğunu anlatan Göltaş, sözlerini şöyle tamamladı:

"Mühendislik ‘insan ve yaşam konusunda planlama gücünü, aklını kullanabilme başarısını, bilim, teknik, toplum, ahlak ile bunları içine alabilen genişlikte` bir meslektir. Bilim ve teknisyenliği toplum için kullanacak olan bunun kime hizmet edeceğine, ne adına hizmet edeceğine karar verecek olan yine mühendisin kendisidir. Bilimsel düşünce bilim için olduğu kadar toplumsal hayatın kendisi için de gereklidir. Bilime dayalı eğitimi savunmak, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu tüm önemli sorunlarda bilimin yol göstericiliğini hayata geçirmek, bilimin öncü rolünü ete, kemiğe büründürmek, başlıca görevimiz olarak önümüzde durmaktadır."

TESİD`ten 2023`e Hedefler

Türk Elektronik Sanayicileri Derneği (TESİD) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sıddık Yarman, TESİD`in üretim yapan yerli sanayici ile Ar-Ge yaparak ürünlerini ortaya koyan ürünlerini dünya piyasalarına sunan tüm sanayicilerin bir araya geldiği bir dayanışma örgütü olduğunu belirtirken, "EMO ile doğal bir bağımız var. İşverenler ile işgörenler arasındaki bağlantıyı da temsil ediyoruz" dedi.

TESİD`in çalışmaları ve ülkemizin sanayi gelişmesine ilişkin bilgi ve değerlendirmelerini paylaşan Yarman, son dönemde siber güvenlik ve endüstride sayısal devrime yoğunlaştıklarını belirtirken, "Vizyonun gelişmesi, devlet yaklaşımının belirlenmesi yönünde katkılarımız oldu, bu konudaki toplantılara katkı verdik. Son 5 yıllık kalkınma planında da katkı vermeye devam ediyoruz" dedi. TESİD`in Ocak ayında yapılacak olan "Yenilikçilik Yaratıcılık Ödülleri" törenine EMO`yu ve mühendisleri davet eden Yarman, "İleri teknolojilerde araştırma, geliştirme, teknoloji geliştirme çalışmaları, ürünlerin geliştirme süreci, yenilikçiliğin ticarileştirilmesi olmazsa olmazlarımız içerisinde" diye konuştu.

Prof. Yarman, 2035 yılına kadar elektronik sektöründe üretimin ortalama yüzde 13 artmasını, ihracatında yine yüzde 13 büyümesini öngördüklerini belirtirken, ithalatın bu sektör için olmazsa olmaz konumda bulunduğuna dikkat çekerek, ithalatta da yüzde 12 artış olacağı öngörüsünü paylaştı.

Geleceğin Elektronik Mühendisliği

Elektronik mühendislerinin hangi alanda yoğunlaşması gerektiğine ilişkin soruyu gündeme getiren Prof. Yarman, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Modern ekran teknolojilerinin fevkalade önemli olduğunu görüyoruz. İlk defa ülkemizde bir ileri teknoloji firması Aselsan`ın borsanın en değerli firması olduğu ilan edildi. Bu hepimize gurur, moral ve güç verdi. Benzer şekilde dünya borsalarında da klasik şirketler en değerli kategorisine girerken, New York borsasında da yine ileri teknoloji firmaları ilk 5`te görünüyor. Arçelik ve Vestel dünyada 46 ülkede üretim, Ar-Ge faaliyetlerinde bulunuyor, en ücra köşelere kadar ihracat yapıyorlar. Özellikle elektronikteki yüzde 30`dan fazla üretimi gerçekleştiriyorlar. Son yıllarda Ar-Ge çalışmalarına da ağırlık verdiler. Modern ekran teknolojilerinin ülkemizin olmazsa olmaz şartlarından biri olduğunu düşünüyoruz. Burada gözden kaçırılmaması gereken unsurlar var. ‘Parayı bastıralım da Japonya, Güney Kore, Amerika`dan satın alalım` demekle olmuyor. Temel bilimlere yatırım yapmamız gerekiyor. Bu konularda matematik, fizik, nanoteknolojiye yatırım yapmadan ön almamız mümkün değil. Sensör teknolojisi, nesnelerin interneti dediğimiz konular, Endüstri 4.0 bunun üzerine kurulu. Üretim, tasarım, malzeme teknolojileri de burada birlikte geliyor.

Yapay zekada olasılık hesapları önem kazanıyor. Toplanan dataların işlenmesi, büyük veride maalesef geri kalmış vaziyetteyiz. Elektronik, iletişim, yazılım teknolojisinde varlığımızı sürdüreceksek yapay zekaya, onun temeli olan matematiğe önem vermemiz gerekiyor. Yapay zekanın bir alanı da robot teknolojileri. Hizmet sektörüne bunun ithali günümüzde kaçınılmaz. Endüstri 4.0`ın abc`sinde de robotlarla üretim var.

Güvenli ağ haberleşmesi, siber güvenlik de çok önemli. Yaptıklarımızı korumak zorundayız. Ülkemizdeki siber güvenlikteki mühendis açığı 16 bin mertebesinde. Dünyada ilan veriliyor, milyonlarca mühendis ilanı veriliyor ve 1 milyon üzerinde mühendis açığı var. Bu çok özel bir alan. Başbakan, Ulaştırma Bakanı kadrolar açıldığını ilan ettiler. Ama buraya gerçekten mühendisleri koymak lazım.

Radyofrekans, mikrodalga kompenentleri bu konuda da ülkemizde çalışmalar başladı. İnsan fonksiyonlarının modellenmesi, işgücü fonksiyonlarının modellenmesi, robot hizmetçiler, şoförsüz arabalar, izleme ve karar destek sistemlerinin altyapısını da matematik oluşturuyor.

Biz 2035 yılında üretimimizin 140-145 milyar dolar, dış satışlarımızın da üretimin yüzde 50`si, yani 72 milyar dolar olsun diyoruz. Dışalım da bu hızlarla büyürse 146 milyar dolar olur. Bu ithalatı aşağı düşürmemiz lazım. O zaman komponent üretimlerine ağırlık vermemiz gerekiyor. İstihdama baktığımızda 200 bin adet elektrik elektronik mühendisi, bilişim sektörünü de dikkate aldığımızda 300 bin yeni mühendisin istihdamı söz konusu olacak."

TESİD olarak ortaya koydukları bu hedeflerin uçuk kaçık olmadığının altını çizen Prof. Yarman, bu hedeflere ulaşılabilmesinin; 164 elektrik elektronik mühendisliği bölümünde okuyan 70 bin öğrencinin 4`te 1`nin her yıl mezun olduğu koşullarda, 20 bin mühendisin sürekli eğitim programlarına da katılarak iyi yetiştirilmesiyle mümkün olabileceğini ifade etti. Yarman, "İthalatı keselim diyorsak, çok daha fazla yatırım yapmamız gerekiyor. Eğer yatırımlar yapacaksak dehşetli bir üniversite altyapısı geliştirmemiz lazım. Laboratuvarların A`dan Z`ye yenilenmesi, bu öğrencilerin Ar-Ge çalışmaları yapmaları lazım. En önemlisi dış satış yapabilmemiz için dünya ile barış içerisinde olmamız lazım" diyerek konuşmasını tamamladı.  



TELE 1- SABAH PUSULASI

28.03.2024
 


Çok Okunanlar


DEPREMZEDEYE DEĞİL ENERJİ ŞİRKETLERİNE DESTEK

KTMMOB EMO YENİ YÖNETİM KURULU BELİRLENDİ

SİNOP NÜKLEER GÜÇ SANTRALI İNADINDAN VAZGEÇİLMELİDİR   

TELE 1- SABAH PUSULASI

EMO HASAN BALIKÇI ONUR ÖDÜLÜ’NÜN SAHİBİ MÜCELLA YAPICI OLDU

EMO, SİNOP NGS NAZIM İMAR PLANI İÇİN İPTAL DAVASI AÇACAK (BAŞKENT GAZETESİ)

HALKIN DEMOKRATİK İRADESİ GASP EDİLEMEZ

GÜNEŞ VAR ETTİ, SANTRALI YOK EDECEK (BİRGÜN)

NİTELİKLİ YAĞMA (GÜNLÜK EVRENSEL)

EMO: SİNOP NGS PROJESİNDEN VAZGEÇİLMELİ (ENERJİGUNLUGU.NET)

Okunma Sayısı: 404


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr


Diğer birimlerin iletişim bilgileri için tıklayınız

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.