YAZILI BASINDA ODAMIZ

Anayasaya göre temiz bir dünyada yaşama hakkı 80 milyon insanımızın tamamına verilmiştir.

Öncelikle şunu bilelim. Ülkemizin sanayiden tarıma ve daha birçok alanda enerjiye ihtiyacı var. Bu bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

Peki; ülkemizde enerji ne durumda, açık var mı, varsa ne kadar açığımız var, nasıl karşılanmalı ve mevcut enerji kaynaklarımız nasıl işletiliyor?

Elektrik Mühendisleri Odası‘nın yayınladığı verilere baktığımızda ülkemizde enerji açığı değil fazlası var. Bu rapora göre "kayıp ve kaçaklar ile enerjinin yanlış kullanımının asıl sorun olduğunu" görmekteyiz.

Nükleer santrallar ülkemiz için teknik bir sorun değil, siyasi bir tercihtir.

Kısa bir araştırma ile ilginç bulgulara eriştim. Örneğin Sinop Nükleer Santralı ihale ettiğimiz Japonya‘daki nükleer sızıntı okyanusta çok büyük bir nükleer kirliliğe sebep olmuş, Avustralya açıklarına kadar etkili olduğunu ortaya koymuştur.

Almanya nükleer‘i neredeyse sıfır noktasına indirmiş. Ama Fransa neredeyse enerjisinin yüzde 85‘ini Nükleer enerjiden karşılıyor. Ne ilginç değil mi? Demokratik gösterileri ve protestoları ile ünlü Fransız halkının daha nükleer enerjiye karşı etkili ve büyük bir eylemini duymadım.

Geçen gün temeli atılan Akkuyu Nükleer Santralı‘nın ihalesini verdiğimiz Rusya ise iki nükleer santral dışında ne santral yapıyor, ne de enerji ihtiyacını bu yönde sağlıyor. Ağırlığını diğer enerji kaynaklarına yöneltiyor ve nükleeri "teknolojisini ihraç etmek dışında" nerdeyse gündemlerine dahi almıyorlar.

Çernobil faciası sonrası Karadeniz‘e kıyısı olan ülkelerde ve şehirlerinde patlayan kanser vakaları bir başka ilginç nokta!

O zaman halkın karşısına geçip "Çayda radyasyon yok" deyip çay içen arsız bakanı hatırlıyor ve hatırlatıyorum. İnşallah bir facia ile karşılaşmayız ve yine böyle arsızlara muhatap olmayız!

Kadim Anadolu topraklarında bize nesiller boyu yetecek enerji kaynaklarımız vardır ve enerjimizi iyi kullanmak, kayıp ve kaçakları önlemek, tasarruf bilincini artırmak sureti ile toprağımızı temiz tutmak, insanımızın sağlığını korumak olanaklıdır. Bırakın nükleer bir kazayı, maalesef ülkemiz İzmir Gaziemir‘de ortaya çıkan radyoaktif atıklar için bile çözüm bulamamıştır.

Kurşun fabrikası sahasında, 2007 yılında tespit edilen radyoaktif kirlilik sorunu halen çözülememiştir. Manisa ve Aydın‘daki uranyum madenleri denetimsiz çalıştırılmış, hiçbir güvenlik önlemi alınmadan terkedilmiş.

Bütün bunları benden çok daha iyi bildiğine inandığım Nobel Ödüllü bilim insanımız Sayın aziz Sancar‘ın nükleer enerjiyi özendiren ve destekleyen bir tanıtım/reklam filminde oynamasını da yadırgadığımı özellikle belirtmek istiyorum. Olmadı hocam, sen bilim insanısın, daha bağımsız durabilirdin, yapmamalıydın, yakışmadı! Tüm ideolojilerden bağımsın olarak diyorum ki; Dünya‘da en çok güneş gören ülkelerden biriyiz. Güneş enerjisinden, Rüzgâr enerjisinden ve diğer yenilenebilir, zararsız ülkenin, toplumun ve gelecek kuşakların hayrına olacak temiz enerjilerin kullanılmasını savunmak "Yerli, milli ve yurtseverce" bir çabadır, çağrıdır. Nükleer enerjiye karşı çıkmak, temiz enerjilere yönelmek ve toplumu yöneltmek anayasal bir haktır ve görevdir.

(Meydan Akdeniz; 09.04.2018)