Serdar Ömeroğulları 80‘li yılların başı, yer Türkiye. İsveçli bir GSM girişimcisi, Murat Vargı ve Muzaffer Akpınar‘a GSM işinden bahseden birer mektup gönderir. Vargı, fikri beğenerek İsveç‘e gider ve görüşmeler yapar. Kâğıt üzerinde her şey tamamdır, para haricinde. Vargı, GSM işine inanmakta ama kendi gibi inanacak paralı birisini bulamazsa işin olmayacağının da farkındadır. İlk olarak bir zamanlar ihracat temsilcisi olarak çalıştığı Koç Holding‘e gider. Koç‘tan olumsuz yanıt alınca rotayı Sabancı Grubu‘na çevirir. Sabancı‘nın verdiği cevap mealen şöyledir: "Evimde telefon var, iş yerimde telefon var, arabamda uydu telefonu var. Cebimdeki telefon ne işime yarayacak?" Ve altı yılın sonunda projeyi olumlu değerlendiren şirket ise Çukurova Grubu olur. Merhum iş adamı Sakıp Sabancı Turkcell projesine hayır demenin verdiği pişmanlığı kendine has üslubuyla yıllar sonra şöyle dile getirir: "İçimiz yanıyor ağam... İçimiz." Türkiye‘de GSM şebekesi üzerinden ilk telefon görüşmesi 23 Şubat 1994‘te dönemin Başbakanı Tansu Çiller‘in Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel‘i araması ile gerçekleşmiştir. Aradan geçen yirmi dört yılın sonunda Türkiye‘de hizmet veren üç GSM şirketinin toplam abone sayısı yaklaşık 75 milyonu bulmuştur. 2017 yılında ise 579 bin adet cep telefonu ithalatı için 2,8 milyar dolar ödemişiz. Elektronik ekosistemimiz çok zayıf Başarı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferda Yıldız‘ın aktardığı bilgilere göre 2018‘in Türkiye‘sinde halen batarya üretilmiyor, ekran üretilmiyor, chip üretilmiyor ve elektronik ekosistemimiz çok zayıf. Google‘ın sahibi olduğu Android işletim sistemi sayesinde ancak cep uygulamaları geliştirebiliyor, yurt dışından alarak Türkiye‘de topladığımız parçalar ile yerlilik oranı düşük telefonlar üretebiliyoruz. Uludağ Üniversitesi ve TEKNOSAB Hızla dijitalleşen dünyada yerli teknolojiyi üretebilmek için neye ihtiyacımız var? Öncelikle dünya ile entegre olabilecek vizyonda mühendisler yetiştirmemiz gerekiyor. YÖK envanterine göre Türkiye‘de 129‘u devlet ve 72‘si vakıf olmak üzere toplam 201 üniversite, 5 de vakıf meslek yüksekokulu bulunmakta. Elektrik Mühendisleri Odası‘nın sitesinde yayınladığı bir raporda üniversitelerin 130‘unda elektrik, elektronik, elektrik-elektronik, elektronik ve haberleşme, kontrol ve otomasyon ile biyomedikal mühendisliği eğitimi verildiği belirtilmiş. İçerisinde Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü‘nün de bulunduğu bu bölümler, toplamda her yıl on bine yakın mezun vermektedir. Geldiğimiz noktada fakülte açmanın yeterli olmadığı çok açık. Meslek liselerini de kapsayacak bir teknoloji dönüşümü programı başlatmak, YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı‘nın öncelikli görevleri arasında olmalı. Diğer ihtiyacımız ise cesur, milli yatırımcılar. Sanayi kuruluşlarımız düne göre çok daha iyi bir noktadalar. Dünyaya açılmak vizyonlarını geliştirdi, ufuklarını açtı. AR-GE ve inovasyona yeterli olmasa da yatırım yapmaya başladılar. Ayrıca Üniversite - Sanayi iş birliği uygulaması da değerli bir oluşum. Uygulamada henüz çok iyi bir noktaya gelinebilmiş olmasa da sahip çıkılması ve geliştirilmesi gerekiyor. Son yılların en umut verici girişimi ise kuşkusuz TEKNOSAB. BTSO tarafından projelendirilen ve teknoloji tabanlı üretim yapacak sanayi kuruluşları için tasarlanmış bu özel sanayi bölgesi, Bursa ve Türkiye için kıymetli bir yatırım. İçerisinde teknoloji üniversitesi de planlanmış olan bölge yerli, yenilikçi ve yeşil anlayışı ile yüksek ekonomik potansiyeli olan sektörlerin verimliliğini ve ihracatta yüksek teknolojinin payını artırmayı hedefliyor. Bugünkü yazımızı Atatürk‘ün sözü ile bitirelim. "Denilebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz; yalnız bir tek şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak... Servet ve onun doğal sonucu olan bolluk, rahat yaşamak ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır." (Bursa Yeni Dönem; 07.09.2018)
|