MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

LOKAL SÖYLEŞİLERİ 7: YEREL SEÇİMLERE GİDERKEN NASIL BİR KENT NASIL BİR YÖNETİM?


HABER


 
EMO Ankara Şubesi Lokali’nde her ayın son Perşembe günü düzenlenen “Lokal Söyleşileri” etkinliği kapsamında Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan tarafından 29 Kasım 2018 Perşembe günü “Yerel Seçimlere Giderken Nasıl Bir Kent Nasıl Bir Yönetim?” başlıklı söyleşi düzenlendi.
 

Etkinliğin açılışını yapan EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ömürhan Soysal şunları söyledi; "EMO Ankara Şubesi olarak bu dönem içinde geleneksel hale getirmeye çalıştığımız Lokal Söyleşileri dizisi düzenliyoruz. Bu söyleşilerin bugün 7`ncisini gerçekleştireceğiz. Bugüne kadar çok farklı alanlarda, farklı konularda konuşmacılarımız, konuklarımız oldu. Bizimle ülke gündemini kent gündemini değerlendirdiler. Bu ayın söyleşisini yerel yönetimler üzerine yapalım dedik. Malum 31 Mart 2019`da yerel seçim gündemiyle yavaş yavaş Türkiye ilgilenmeye başladı. Önümüzde 3-4 aylık süre olsa da bu süreç içinde yerel yönetimler üzerinde taleplerimiz ne olmalıdır, yerel yönetimlerden yurttaşlar ne bekler, nasıl bir kentte yaşamalıyız üzerine konu belirledik. Bu konuda kim konuşabilir diye düşündüğümüzde Tezcan Hanım aklımıza geldi. Kendisini Mimarlar Odası`nın yaptığı işlerden tanıyorsunuzdur. Başta Kaçak Saray mücadelesi olmak üzere o süreçte yoğun emeği olan birisi Tezcan Hanım. Yerel yönetimler üzerine söyleşi yapacağız. Kendisine teşekkür ediyorum."

"Kentler üzerinden farklı politikalar üretildi"

Ömürhan Soysal`ın açılış konuşmasının ardından söyleşiye başlayan Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan ,AKP iktidarı döneminde kentler üzerinde çok farklı politikalar üretildiğini belirterek şöyle konuştu; "Herkese merhabalar. Sunuyu şöyle kurguladım; nasıl bir kentte yaşıyoruz şimdi? Nasıl bir kent istiyoruz, yerel yönetim seçimlerine giderken nasıl bir siyasal coğrafyada gidiyoru? Daha önce kurguladığımız gibi yerel yönetim anlayışı, yerel yönetim politikası izleyip izleyemeyeceğimizin biraz da ülke gündemi ile yoğun bağlantısını kurarak bir şeyler anlatmaya çalışacağım.

AKP`nin iktidar olduğu 2002 yılı Türkiye`de neo liberal politikaların ikinci kuşak yapısal dönüşümlerinin yaşandığı bir süreç oldu. AKP hükümeti ile birlikte kent mücadelesi hiç olmadığı kadar daha öne çıkar hale geldi. Neo liberal ikinci yapısal dönüşümü bizim hayatımıza devam eden alanlarını kapsıyordu. Kent, mekan, eğitim, sağlık gibi süreçleri toplumun hissedeceği politikalar bunlar. Bu politikalarla birlikte çok ciddi talan süreci yaşandı. Meslek Odaları da aslında tam da bu noktada çok öne çıkıyor. ‘Siyaset yapıyorlar` dedikleri şey neo liberal politikalarını uygulanma sürecinde kamu yararı mücadelesinin bir parçasıydı. AKP hükümeti iktidara gelir gelmez hemen üç aks dediğimiz ; toprak düzeni, yapı düzeni ve imar düzenini değiştirerek bütün sermaye birikimini inşaat üzerinden, kentler üzerinden kurgulayarak, üreten değil tüketen bir ekonomik modele geçti. Kentleşme dediğimiz bütün alanlar; doğal, tarihi alanlar ,meralarımız, ormanlarımız sermaye birikiminin aracı haline geldi. Bu 16 yıllık sürede çok fazla mevzuat değişti. Kamu yönetiminden tutun da imar kanununa, il özel idaresi  kanununa…Belediyeler Kanunu öyle noktaya geldi ki her seçim sürecinde değişerek seçimleri almanın aracı haline geldi. İlk olarak 2009`da küçük beldeler kapatıldı.

AKP oradan kendi bakış açısıyla başarıyla çıktı! Sonra 2013 yılında Bütün Şehir Yasasını çıkardılar ve 2014 yerel seçimlerinde kaybedecekleri noktaları tekrar aldılar. Yani aslında iktidarın bütün uygulamaları mühendislik projesi gibi işliyor. Masa başına oturup kaybedecekleri noktada bütün şehir alanları geliştiriyorlar, belediye meclislerinde büyükşehir belediyelerini kontrol edecek yapıları kuruyorlar. 2019 yılındaki yerel seçimlerde köklü değişiklik yapmadılar ama Cumhur İttifakı ile her şeyi ele geçirmeye çalışıyorlar.

Kentler üzerinden farklı politikalar üretildi. AKP iktidara geldiğinde kentleşme oranı yüzde 65 civarındaydı. Yüzde 35`i kırsalda yaşayan nüfustan bahsediyoruz. Bugün kentleşme oranı yüzde 93`lere ulaştı. Bütün Şehir Yasası`yla köylüler bir gecede kentli olmuştu. İmar demek kentleşme demek, vergi demek, elektrik, su, doğalgaz demek. Bu yasa değişikliğinden önce köylüler suyunu oradaki köyün pınarından alıyorlardı. Yasadan sonra bir anda mahalle oldular ve su parası ödemek zorunda kaldılar. Bu aradaki fark AKP`nin kontrol ettiği alan. Köylerden ketlere gelenler bir anda kendilerini kentli gibi hisseden, bu yüzde 30`luk kesim; kentlerle bütünleşemeyen kesim iktidarın oy deposu haline geldi. Milyonlarca insana gıda yardımı yapılıyor, babaanne yardımı yapılıyor bu alan sürekli kontrol ediliyor."

"İnsanların ihtimaller üzerinden şekillenen hayatları oldu!"

İnsanların ihtimaller üzerinden şekillenen hayatları oluşmaya başladığını vurgulayan Tezcan  Karakuş Candan konuşmasını şöyle sürdürdü; "İnsanların ihtimallerin üzerinden şekillenen hayatı oldu. Şehirde evine kömür giriyor, taşeronda da olsa çocuğu çalışıyor. Bu kentlerin yapısını, işçi sınıfının yapısını değiştirdi. Bu yüzde 30`luk kesimden bahsediyoruz. Henüz işçi olduğunun farkında olmayan bir kesimle karşı karşıyayız. İşçi sınıfının bir kültürü var bu insanların işçi kültürü yok. Başka alandan alıp bir gecede ‘siz kentlisiniz` dediler. AKP, onların bütün dezavantajlı alanlarını kullanarak iktidarını sürdürüyor. Muhalefet ise çok büyük ölçeklerde yürüyor. AKP`nin bu konuda kendi iktidarları açısından başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Yerel yönetim politikalarının nasıl etkili olduğunu bilerek iktidara geldiler. Türkiye`yi belediye başkanı gibi yönetmeye çalışıyor.  Yerel siyaset çok önemli o yerel siyaseti AKP genel siyasetin bir parçası haline getirdiği için iktidarını sürdürüyor. Muhalefet için bu olmadı. Yerel seçimlere giderken bir sürü sorunla karşı karşıyayız. Her yer asfalt her yer beton. Bize Pursaklar`dan köylüler geliyor. Bunların üzüm bağları var ve plân değişikliği olmuş askıya çıkmış bu köylülerin plân değişikliğinden haberleri yok. Bir gün iş makinaları bağlarını söküyor ve köylülere ‘burada plan değişikliği oldu kamulaşma oldu` diyorlar. Bakıyorlar ki bir gün kalktıklarında arazileri gitmiş. Yeni yeni fark ediyorlar. Ekonomik krizden dolayı gıdaya ulaşılamayacak denmesi ondan. 2001 krizini, 2011 krizini biraz daha kolay atlattık çünkü o dönemlerde hâlâ kırsalda bağlarımız vardı. Burada ekmek olmayınca memleketten geliyordu. Şu anda memleketde sütünü marketten alır hale geldi insanlar; tarım bitti. İktidar kent yoksulluğunu kendisine siyasi rant olarak kullanıyor. Yüzde 30 kente göç oldu, hayatta kalmak için çok nobran davranıyor bu kesim. Kentin varsılları daha güvenlikli sitelere çekilmeye başladı. Kent dediğimiz birbirimizle karşılaşma alanıdır. Herkesin ortak karşılaşma zeminidir. Şu anda kentlerde gettolaşma süreçleri yaşanıyor, yüksek gelir grupları kendilerini güvenlikli sitelere hapsettiler alt gruplar merkezleri işgal etmeye başladılar. Kentte ciddi gerilim yaşanmaya başladı. Güvenlik diye bir şey kaldığını söyleyemeyiz. Kentin değişik yerlerinde polis noktaları ile güvenlik sağladığını sanıyorlar böyle değil.

Cumhuriyetin temel mekanlarını yok etmeleriyle birlikte kentsel sağlıkta, kentte özgür mutlu hissetmenin olanakları kalmadı. Ulaşım alt yapısının kaldırılamayacağı kent planlaması yapıldı. Bu kenti hormonlu bir şekilde büyüttüler ve yaşam kalitemiz giderek düştü. İki önemli ideolojileri vardı ; rant üzerinden şekillenecek para getirecek işlerle uğraştılar. Yüksek katlı binalar neo liberal politikaların ürünü. İkincisi rejimle hesaplaşan, Cumhuriyetle hesaplaşan, bu değerleri yok etme yaklaşımı içine girdiler. Yaktı yıktı talan etti. Yeni rejimi inşa etmenin aracı haline geldi. Kent ideolojiyi çok iyi yansıtır. Binanın kendisi artık bir tanıktır. Onu gördüğünüzde bellek hatırlatır. Bütün iktidarlar mekanı şekillendirerek kendi ideolojilerini gelecek aktarmak ister. AKP`ninki yıkarak yok ederek yeni bir şey kurmaya çalışır. Cumhuriyet eski kenti Ulus`u korumuştur. Yeni kent dediği Yenişehir`de kentleşmeyi ortaya koymuştur. Cumhuriyet ideolojisin Atatürk Bulvarı`nda gözleyebilirsiniz.

Ulus Atatürk Anıtı ve Bankalar Caddesi denilen Cumhuriyet`in temelinin ekonomi olduğunu anlatan sistematiğin ürünüdür. Gençlik Parkı`nın orada kamusal alan karşılar sizi, padişahın topraklarına karşı halkın toprakları olduğunu gösteren alan olarak karşımıza çıkar. Büyük Tiyatro, Küçük Tiyatro ile birlikte Cumhuriyetin kamusallığının sanatla olduğunu ifade eder. İller Bankası, Cumhuriyetin tüm kentleşme politikalarının Türkiye`nin her tarafına yayan, belediye park meydan kavramını bir arada tutan;  kültür, sanat, bilimle, yeşil alanlarla içi içe geçen belediyelerin oluşmasını sağlayan bir oluşumdur. Sonrasında THK, bilim aksı dediğimiz DTCF; Kız Lisesi ile birlikte aslında Cumhuriyetin temeli bilimdir kavramı ile karşılaşırız. Sıhhiye`nin varlığı çok önemli aslında.  Cumhuriyet aslında Osmanlının hasta adamının üzerine kurulmuş sağlıklı toplumla ifade edilmiş. 1926 yılında yapılan ilk modern yapı Sağlık Bakanlığı binasıdır. Devrimci bir mimarın yaptığı ilk yapılardan birisidir. Bunun nedeni de sağlıklı toplum, hijyen. Cumhuriyet arınacak ve sağlıklı bir toplum yaratacak. Hasta bir toplum değil sağlıklı bir toplum olacak. Sıhhiye`den sonra başlayan bulvar aksı vardır bu sosyal yaşamın kendisini ifade eder.

Güvenpark`ın karşısında Kızılay binası vardır. Kızılay binası da aslında Cumhuriyetin afette yoklukta başınız derde girdiğinde sizin yanınızda olan bir rejim var diyerek bu bina kent merkezine konulmuştur. Bugün hiç gidemediğimiz Güvenpark`tan çıkıp Meclis`e kadar yürüyeceğiniz, Cumhuriyetin idari yapıların halkla bütünleşmiş yapısı var. Bugün bunu hissedemiyorsunuz. Meclis`e ulaşmanız ancak Atatürk Bulvarı üzerinden oldu. Ulus ile TBMM arasındaki bütün aks ve diziliş, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu ifade ediyor. Meclisle Cumhurbaşkanlığı köşkü arası mesafesi çok uzundur. Milletle devleti temsil arasında elçilik binaları vardır çünkü dış ilişkileri temsil eder. Bütün mekânsal kurgu onun ideolojisini bize yansıtır."

"Bellek çökertilmeye çalışılıyor"

Bugünkü siyasi partilerin Eskişehir Yolu aksına taşınmasıyla politikacılarla halkın mekânsal olarak karşılaşmasının olanaksız hale geldiğini vurgulayan Tezcan Karakuş Candan şöyle konuştu; " Önceleri politikacıları sokakta görebiliyorduk. AP Genel Merkezi Selanik Caddesi`ndeydi Demirel`i sokakta görebiliyordunuz. Böyle bir mekânsal dizge vardı. Bugün bütün siyasi partiler Eskişehir Yolu aksına taşındı Bu aks sermayenin şekillendirdiği bir aks. 40 katlı 50 katlı yapılar koydular buralara. Kaçak saray oraya taşındı, siyasi partiler oraya taşındılar. Halkla bağlantıyı koptu. Halkın milletvekilini, bakanını, cumhurbaşkanını kentte görme olanağı kalmadı. Mekansal olarak kopmuşsanız siz zaten ruhsal olarak da insanlardan da kopmuşsunuzdur. Cumhuriyetin temsil aksı tamamen çöküntü haline getiriliyor. Tek tek yapılar yıkılıyor, bütün simgeler görülmez hale getiriliyor. Atatürk anıtının karartılması belleğin çökertilmesi anlamına geliyor. Kaçak saray ve çevresi yeni ideolojisini oluşturmaya çalışıyor.

Kent ve mekan dönüşümler hayatımızda çok yoğun hissettiğimiz alanlar. Sıhhiye`deki köklü hastanelerin kapatılıyor. Şehir hastaneleri daha çok neo liberal politikalara hizmet eden sağlığınızı kaybedeceğiniz hastaneler olarak tasarlandı. TOKİ konutlar büyük projeler. Neo liberalizmin bir avantajı var. Sürekli yatırım yaparak bir şey üretiyor ve bu şey toplum tarafından kabul ediliyor. İhtimalleri sevdiriyor. Bu büyüklük kavramı ile yatırım kavramı bir araya gelince bu yüzde 30`luk kesim bunlara tav oluyor. Uçağa binemiyor ama büyük havalimanı ile seviniyor. Binebilme ihtimalini seviyor. AVM`de varsılla yoksulu mekânsal olarak eşitliyor, orada olabilme ihtimalini alabilme ihtimalini seviyor. Ev alabilme ihtimalini seviyor, almasa bile kredi çekerek cep telefonu alabilme ihtimalini seviyor, özel hastaneye gidebilme ihtimalini seviyor. Onlar açısından önemli bir aşama. Bunlara ne kadar da kötü desek onu algılayamaz, çünkü onlar kendi kötülerinden buraya geldi. Ancak iki kuşak sonra anlayabilecekler. 5 yıldızlı hastanede tedavi olma ihtimalini seviyor. Bu hastanelerde suyu 5 liraya alacak onla ilgilenmiyor. Orada sağlıklı hizmet alıp almayacağını düşünmüyor. Yanlış teşhis de konsa ona sürekli ilaç yazılmasını seviyor. Neo liberalizmin böyle büyüleyici etkisi var! Bizim de aslında ona çok daha önemli ihtimalleri gösterebilmemiz gerekiyor. Çocukların Mars`a gidebilme ihtimalini, yağmur yağdığında, kar yağdığında bütün asfaltların kendisinden eriyebileceği ihtimalini göstermemiz gerekiyor.

Şu an geldiğimiz noktada çok hırpalanmış örselenmiş plânsız kentlerle karşı karşıyayız. AKP`nin iktidardaki genel politikalarıyla birlikte çok ciddi hırpalanmış süreçte karşı karşıyayız. 24 Haziran`dan sonra rejim değişti. Artık karşımızda tek adam rejimi var. Belediyelerin artık kendisinin hareket edeceği alan yok. Emre amade yerel yöneticiler aranıyor. Yerel yönetimler eskisi gibi olamayacak.

Hukuk diye bir şey kalmadı artık. Hukuk siyasetin doğrudan kontrolünde. Yüzde 30`luk kesimi paraya, ihtiyaca boğuyordu. Şimdi de bundan huzursuz olan kesimi para da kalmadığı için sopayla ıslah etmeye çalışacak. Ekonomik kriz geliyor, para yok. Kentsel ihtiyacımız da karşılanmayacak. Bir sürü rezidanslar yapıldı, buralara yol, elektrik, su götürülemeyecek. İhtiyaçtan değil sermaye artırımı ile yapılan mekanlar çöküntü alanları oluşacak. Bir kere vizyonsuzlar. Bu vizyonsuzlukların karşısında yeni bir vizyon yaratacak muhalefetin olmaması sürekliliklerini sağlıyor.

Çok ciddi ayrışma yaratıyorlar. Toplumu sürekli ayrıştırıyor bölüyor yönetiyor. Tekrar 2. Dünya Savaşı`ndaki iç düşman yaratma politika sürecine gitti. Seçilmiş iktidarların darbesiyle yönetilmeye çalışılıyor. Ciddi bir vasatlık var her yerde. Kime elinizi dokunsanız bilgisiz ve konusuna hâkim değil. Muhalefet ve iktidar açısından da böyle.

Ben bu yerel yönetim seçimlerinin yerel olmadığını düşünüyorum. 24 Haziran bir rejim değişikliğiydi. Rejim değişirken parlamento sistem çökertilirken normal demokratik ortam gibi görülmesini kimse kabul edilemedi. Bütün bu öfkenin arkasında yatan şey rejim değişirken kendilerini kimsesiz hissetmesi. Gerekli refleksler gösterilemediği için herkes kolu kanadı kırılmış hissetti. Orta kesim dediğimiz eğitimli kesim, kimileri buna kırgınlık küskünlük dedi ben öyle düşünmüyorum, çok siyasi bir tavır. Kimsesizliğe karşı bir öfke var. Halk çok önemli mesaj verdi, sokak mesajı verdi. Adaydan bağımsız giden sürecin ne kadar kötüye gittiğini gördü ve ‘sokağa çıkın alın götürün` dedi. Ankara`daki İstanbul`daki İzmir`deki mitinglerin o kadar yoğun olması öfkenin sokağa çıkmış haliydi.

Yerel yönetimlerde başka bir çıkmazla karşı karşıya. İdari olarak kayyumlarla yönetilen şeyle karşı karşıyayız. Sen kafama uygun değilsen kayyum atarım diyorlar. Mali olarak damada bağlanmış yerel yönetimler var. Yerel seçimlere kadar bunu kullanacaklarını düşünüyorlar, ertelediler."

"Bütün rant tek elde toplanacak"

Fiziksel olarak da imar rantı açısından rantın tek elden yürütülmesi için mekânsal planlama yönetiminin değiştirildiğinin altını çizen Candan söyleşisine şöyle devam etti; "Bütün rantı tek elde toplayacak. 3194 sayılı imar kanunu değiştiriyorlar. İmar faşizmi dediğimiz şeyle bütün alanları kontrol edecekler. Kamusal plânlama diye bir şey kalmadı. Plân süreçlerinin tamamı kamu yararı yaklaşımından başka yere geçti. Özel hastane, özel eğitim alanı gibi plânlamada uygulanma haline geldi. Her 800 metrede bir büyük ölçekli cami, her 200 metrede bir küçük ölçekli ibadethaneye ihtiyaç var diyorlar. Dinin kentsel ölçekte yaşamımıza baskısı haline geliyor. Mekânsal plânlama yönetmeliği 200 metrede 400 metrede bir cami yapılır deyince bütün davaları kaybediyoruz. Yakında her evin yanında mescit yapacaklar. İbadethane alanları emsal dışı dediler mesela. Çok yüksek katlı binalar yapılıyor o binanın bir katı mescit oluyor sonrasında onu ticari yapıyla satıyor. Camiyi yapıyor ondan önce altına otopark yapıp onu satıyor. Dinin ticarileşmesini de o mekânlardan okuyoruz.

Yerel seçimlerde biz ne yapabiliriz? İdari olarak kayyumlarla yönetiliyoruz, mali açıdan damadın iznine bağlı olunacak. 3194 sayılı imar kanunu değişiyor bütün rantı tek elde topluyorlar. 3 katlı yere 30 kat emsal artışı mı istediniz ‘tamam bunu veririm ama 30 katın değerini devlete yatıracaksın` diyor. Yerel yönetimlerin elinde büyük imar değişimi yapıp rantı alamayacaklar. Ya küçük rantlarla idare edecekler ya da iktidarla işbirliği yapıp büyük rantı paylaşacaklar.

Bu kentte yaşayan insanlar olarak bizim ihtiyacımız, rejim değişmiş, insanlar umutsuzken burayı tekrar yaşanabilir hale dönüştürmeye umutlanmaya ihtiyacımız var. Bizim ihtiyacımız yeniden hayata tutunabilecek mekanizmalarımız var mı yok mu yeniden ayağa kalkabilecek miyiz, yeni bir yaşam kurgulayabilecek miyiz? Çocuğumuzun geleceğini sağlıkla örebilecek miyiz? Şimdi insanların birbirine ihtiyacı var örgütlenmeye ihtiyacı var. En büyük eksen dayanışma olmalı. Mahalle ölçeğinde zorluğa nasıl karşı gelebileceğimizi, üst kattaki komşuyla alt kattakini tanıştırabilecek yapıya ihtiyaç var. Bunu yapabilirse ancak iktidarın alternatifi olacak. Bu ekonomik kriz hepimizi bir arada önüne katıp götürüyor. Çok kültürlülükle geçmişte nasıl yaşıyorsak yerel yönetimlerin o genel politikası içinde bunu gösterebilirsek herkes birbirinin kültürünü zenginlik olarak görürse bunu başarabilirsek o zaman huzurlu barış içinde yerel iktidarları genel iktidarlara taşıyabiliriz.

Adayların isimleri tartışılıyor şu an. Sürecin çok çok ötesinde normal koşullarda yerel yönetim seçimleri yapılıyormuş gibi proje açıklıyorlar. Para yok neyin projesini açıklıyorsunuz? Politik olarak çok canlarını sıktınız belediyenin parasını vermedi ne yapacaksınız? Hizmetin de kolektif üretimini sağlayacak model geliştirilmesi gerekiyor. Yerel yönetimler zaten halktan başka hepsi çok iyi bildiği için kimsenin onlara bir şey anlatmasını istemiyor, sizleri edilgen duruma sokuyorlar. Aktif olarak sürecin içine katılabilecek özne olmalıyız. Kent konseylerini bile çalıştırmayan yerel yönetimlerle karşı karşıyayız. İki seçenek var, insan odaklı mı sermaye odaklı mı yerel yönetimler istiyoruz.

Bir kentin bize değer vermesi gerekiyor. İnsanına değer veren, kültür yaratan kentleşme politikalarına ihtiyacımız var. Özellikle AKP`nin neo liberal politikaları kullanarak, 5 yıldızlı hastane var ya insanlar oraya girdiğinde kendisine değer verildiğini düşünüyor. Birisi karşılıyor alıp götürüyor, yerler temiz kendisine değer verildiğini hissediyor. İnsan odaklı kent modelinde bize değer katmalı. Bugüne kadar üretilen değerleri yok ediyor AKP iktidarları. Tarihi çevreyi koruyan. yaşamı plânlanması gerekiyor. Cumhuriyetin başkenti Ankara için bir kara rapor yayınladık. Her noktasında nasıl onarım yapılacağı yönünde mesajlar da verdik.

Siyaset Eskişehir Yolu aksında neo liberalizmin hesabında sürüyor, halk Ulus`ta, Kızılay`da Cumhuriyet ideolojisinin kendisine sunduğu özgürlüğü yaşıyor. Biz ne yapacağız? Siyaset de başkasına tahvil etmişse buna karşı çıkan insanlar ne yapacak? Muhtarlıkların çok kıymetli olduğunu düşünüyorum, biraz daha siyasetin baskısının hissedilemeyeceği yerler. Kardeş mahalle kültürleri, dayanışma organizasyon…Bunu fark eden iktidar muhtarları sürekli topluyor. Yerel yönetimin mahalle ölçeklerinden çıkan farklı deneyle, mahallelerin birbiriyle dayanışması, takas pazarları…

Ağır bir süreç yaşanacak gibi görünüyor. Dayanışma ilişkisini de mahalle ölçeğinde, muhtarlık özelinde desteklenmesi çok önemli olabilir. Yerel seçimlerde alınabilecek alanları almak, bu bakış açısında olanları desteklemek.

Bugün biz bu kentlerde özgürleşemiyoruz, yürüyemiyoruz. Kent merkezindeki hastanelere yürüyerek ulaşabiliyorsunuz Bilkent`teki hastaneye nasıl ulaşacaksınız. Ankara`nın en önemli sorunu alt yapı ve ulaşım. Bir yerden bir yere ulaşamıyorsanız yaşayamıyorsunuz.Ankara`nın bütün köylerinde tiftik keçilerine yatırım yapıp dünya piyasalarına giriyor olsanız. Ankara böyle bir şey üretebilir. Kentin çeperlerine de toplu taşım yok. Metro ağları hafif raylı sistemleri ilçelere bağlasanız bu kentte yoğunlaşma olmaz. İnsanlar Haymana`da oturup 10 dakikada Ankara`ya ulaşabileceklerini bilseler çok daha sağlıklı ortam olarak ilçelerinde yaşayabilirler.

Yerel yönetim siyasetin göbeğidir. Kavga etmeyen uzlaşmacı mantıkla yerel yönetim olmaz. Bizim bugün ihtiyacımız olan başka bir dünya başka bir yerel yönetim. Treni kaçırmış olabiliriz olsun biz durakta bekliyoruz gelen bir trene atlayabiliriz."

 

Dosyalar

YEREL SEÇİMLERE GİDERKEN NASIL BİR KENT NASIL BİR YÖNETİM? (2680 KB)



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


ENERJİ VE MÜHENDİSLİK ÇALIŞTAYI DÜZENLENECEK

HOŞ GELDİN ON BİR AYIN SULTANI ŞEHR-İ RAMAZAN

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

İSTİKLAL MARŞININ KABULÜNÜN 103. YILI KUTLU OLSUN

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN!

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

Okunma Sayısı: 159


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.