MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

GENEL KURUL ÖNCESİ EMO BAŞKANI ALİ YİĞİT İLE KONUŞTUK;"MÜHENDİSLER 1950'Lİ YILLARDAN BERİ, RANT İLİŞKİLERİ NEDENİYLE KARAR MEKANİZMALARININ DIŞINA İTİLİYOR"*


 
Elektrik Mühendisleri Odası geçtiğimiz Ocak ayında başlayan kongreler dönemini yaşıyor. Süreç, Türkiye genelindeki EMO şube genel kurullarını Şubat'ta da sürdürdükten sonra Mart ayında yapılacak Merkez Genel Kurulu ile tamamlanacak. EMO Türkiye'de çeşitli ünvanlarla anılan ama ağırlıklı olarak elektrik disiplininde eğitim almış tüm mühendislerin örgütü. Batı ülkelerindeki benzerlerine oranla yetkileri ve olanakları sınırlı olan, yönetim kurullarında mühendislerin fahri görev yaptığı EMO,bazı kesimlerce aşırı siyaset yapmak savıyla eleştiriliyor. Örgütsel özellikleri, yaptıkları ve yapamadıkları çalışmalar, izledikleri politikalar ve bu politikaların gerekçelerine ilişkin merak edilen her türlü konuyu ve yöneltilen eleştirileri EMO başkanı Ali Yiğit'le masaya yatırdık. Yayın Yönetmenimiz Ersin Kaya'nın sorularına Yiğit ilgiyle okuyacağınızı umduğumuz yanıtlar verdi.

Elektrik Mühendisleri Odası'nı tanıtır mısınız?
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Anayasa'nın 135. maddesinde tanımlanan kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur. Tüm birliklerde olduğu gibi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) de özel yasayla kurulmuştur. EMO, TMMOB'ye bağlı 23 odadan birisidir. EMO'nun Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Gaziantep, İçel, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Samsun ve Trabzon'da şubeleri ve 104 il ve ilçede temsilcilikleri ya da mesleki denetim büroları vardır. EMO Tüzük'ünün 5. maddesi 5.02. bendinde EMO'nun amacı: 'Kamunun ve ülkenin çıkarlarının sağlanmasında, yurdun doğal kaynaklarının bulunmasında, korunmasında ve işletilmesinde, tarımsal ve sınai üretimin artırılmasında, ülkenin sanatsal ve teknolojik kalkınmasında, çevrenin korunmasında gerekli gördüğü tüm girişim ve etkinliklerde bulunmak' şeklinde tanımlanmaktadır.
 

Yasada tanımlanan görevleri nelerdir?
TMMOB'nin amacı TMMOB Yasası'nın 2. maddesi'nde 'Mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının, müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbiriyle ve halk ile olan ilişkilerde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak için gerekli gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak' şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım aslında çok geniş alanları kapsamaktadır. Yani bu tanıma göre kendini devletin bir kurumu sayıp resmi ideolojiyi de savunabilirsin, bu tanıma dayalı olarak kendini devletin resmi bir organı olarak görmeyip geniş anlamda kamu çıkarını savunan örgüt olarak da görebilirsin. Bunların ikisi de doğru. Sizin nereden baktığınıza göre değişiyor.

Bunu daha sonra soracağım. Örgütü tanımayı biraz daha sürdürelim. EMO'ya hangi ünvanı taşıyan mühendisler üye olabiliyor?
Türkiye'de YÖK tarafından kabul edilmiş üniversitelerden lisans derecesinden mezun olan elektrik, elektronik, bilgisayar, elektronik ve haberleşme, enerji, otomasyon mühendisi, biyomedikal mühendisleri veya TMMOB Genel Kurulu tarafından EMO'ya üye olmasına karar verilen diğer mühendislik disiplinleri EMO'ya üye olabiliyor.

Şu anda EMO'nun kaç üyesi var?
EMO'nun üye numarası şu anda otuzbine yaklaşmış durumda, 29.900'ü aşkın.

Bu otuzbin üyesi var anlamına mı geliyor?
Buna sicil numarası sayısı dersek daha doğru olur. Yaklaşık bin üyemizin öldüğü düşünülürse 29 bin üyemiz olduğunu söyleyebiliriz.

Saydığınız mühendislik titrini taşıyanlar EMO'ya üye olmak zorunda mı?
1954 yılından 1983 yılına kadar nerede çalışıyor olursa olsun mesleğini yürütenler üye olmak zorundaydı. 1983 yılında çıkarılmış olan 66 ve 85 sayılı Kanun Hükmünde Kararname(KHK)lerle askeri personelin ve kamuda çalışan mühendislerin üye olması tercihe bırakılmış durumda. Bunun dışındakilerin tümünün yasal olarak üye olmaları gerekiyor.

Üye olan mühendisler üye olma hakkına sahip mühendislerin yüzde kaçını oluşturuyor?
Bizim alanımız için şöyle söyleyebilirim. Son beş yılın istatistiklerini üç aşağı beş yukarı biliyorum. 1989 yılından bu yana Türkiye'de 22 üniversitede elektrik, elektronik ve bilgisayar mühendisliği eğitimi veriliyor ve yıllık kontenjanı da 1.850 dolayında. Bugün 45 kamu ve özel üniversitede elektrik, elektronik ve bilgisayar mühendisliği eğitimi veriliyor ve toplam kontenjan sayısı 3600'dür. Odamızın son beş yıllık istatistiği incelendiğinde de şöyle bir tabloyla karşılaşılıyor; ortalama olarak 1.000-1.200 kişi mezun oluyor. Ancak 2001 yılında 780 kişi üye olmuş. Bu aslında ekonomik krizle ilgili bir olay, işsizlik nedeniyle büyük çoğunluk mezun olduğu halde iş bulamadığı için üye olamıyor. İşsizliğin olmadığı dönemlerde de üye olma oranının yüzde ellilerde kaldığını söyleyebiliriz. Aslında soruyu ülkemizde kaç tane elektrik, elektronik, bilgisayar mühendisi var şeklinde sorarsanız gerçek sayıya ulaşabiliriz. Yıllık kontenjanlar incelendiğinde bu sayının 36.000 olduğu bulunabiliyor.

Üye olma zorunluluğu neden daraltıldı?
Bunun değişik nedenleri var. TMMOB'nin kuruluşu 1954'tür. İlk kuruluş mantığı ile bir tepe örgütüdür. Korporatif bir yapı olduğu söylenebilir. Zaten 1954'ten 60'ların ortalarına kadar olan yapı incelendiğinde gerçekten de çok özerk bir yapının olmadığı, resmi söylemin hakim olduğu bir yapı gözlenir. Yani ticaret odaları, sanayi odalarına benziyor. TMMOB'nin yapısal değişikliğini 1961'den sonraki ülkemizde göreli demokratikleşmeyle açıklayabiliriz. TMMOB yönetim mekanizması değişince özerklik kazanmıştır. Yani ülkedeki demokratikleşmenin mühendisler alanına da yansıması ve siyasallaşma süreciyle birlikte 1970'lerde kabuk değişikliği oluyor. 1970'lerden 1980'lere kadar olan siyasallaşma ve kamplaşma içerisinde de TMMOB'nin ağırlıklı olarak sol tarafta yer aldığı ve hatta değişik kitle örgütlerine ve sendikalara öncülük ettiği görülmektedir. 1980 askeri darbesinden sonra da birçok TMMOB ve oda yöneticisinin Türkiye'deki bu baskı sürecinden payını alması ve ardından da TMMOB'nin kapatılması gündeme gelmiştir. Kurucu Meclis'teki tartışmalarla ilgili muhtelif rivayetler vardır. Bu arada bir üyenin 'kapatmaya gerek yok, bir statü değişikliği ile etkisizleştirilmesi yeterli olur' dediği söyleniyor. Bu da 66 ve 85 sayılı kararnamelerle kendini gösteriyor. Kararnamelerle üyelik konusundaki mecburiyet ortadan kaldırılıyor. Bir de TMMOB'ye yönetici olmak ve delege olmak için 10 yıllık üyelik koşulu getirilerek genç kuşağın dinamizminin bir biçimde oradan uzaklaştırılması gibi bir hedef de söz konusu. Bunda da iktidarların çok başarısız olduğu söylenemez.

Bu noktayı biraz açalım. Türkiye siyasal arenasında yüzde birlerde kalan siyasal görüşler genel olarak TMMOB'de, Odalarda egemen olabiliyor, iktidarı alabiliyor. Bunun maddi temelleri, sosyolojik temelleri var mı, bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Bunun bilimsel açıklamasını siyasal bilimciler ve sosyologlar yapabilirler, toplumsal kökenleri nedir, siyasal olarak neden böyle tercihler yapılıyor. Ancak unutmamak gerekiyor ki bugün ülke genelinde başarılı görünen siyasal anlayışlarla odalarda başarılı olan siyasal anlayışlar eşit koşullarda yarışmıyorlar. Eğer koşullar eşit olsaydı ne olurdu? Onun üstünden konuşmak daha anlamlı olurdu. Subjektif bir değerlendirme olacak ama benim gözlemim şöyle; TMMOB'de geleneksel bir yapı var. Bu yapı Türkiye'deki rant ilişkilerine bulaşmamış ve temiz kalmayı başarmış ender yapılardan birisi. Türkiye'deki sendikal hareketler incelendiğinde bunların da bir biçimde bu tür ilişkilere bulaştıklarına -temiz kalmış olanlar vardır- şahit olunur ama TMMOB'de bunlardan özellikle uzak durma anlayışının hakim olması nedeniyle buralar bu tür beklentileri olan insanların tercih etmedikleri bir alan haline gelmiş durumda. Ben, yüzde biri, beşi, onunun ötesinde buradaki yönetim anlayışları zaman zaman kendi içerisinde el değiştirse veya farklılıklar gösterse bile ağırlıkl? olarak böylesi bir anlayışı savunmalarından kaynaklandığını düşünüyorum. Bir de işlerini düzgün yapıyorlar ve başarılılar. Örneğin TMMOB'nin bütün odalarından yolsuzluğa bulaşmış tekil bir örnek bile yoktur. İstenilirse olabilecek bir şeydir, hani, "rant ilişkilerine bulaşmadan bir yolsuzluk olmaz mı?" diye bir soru ortaya atılabilir. Ama tekil bir örnek bile yoktur. Belirleyici olan bence budur. Üyelerin de böylesi insanlara güveninden kaynaklı olarak onları tercih etmeleri söz konusudur. Bu insanlar buraları iyi yönetmektedirler, bu türden kirli ilişkileri bulaştırmadıkları için tercih edildiklerini düşünüyorum. Ayrıca bizim odamız özelinde bakıldığında; odamızın müdahil olduğu ve görüş oluşturduğu konular kamuoyunun büyük bir kesiminin desteğini alabilecek denli önemli konulardır. Örneğin nükleer santrallar, AKTAŞ, ÇEAŞ özelleştirmeleri, Türk Telekom AŞ ile GSM operatörleri arasındaki Ara Bağlantı Antlaşması'nın iptal edilmesi ya da enerji konusunda söylediklerimiz ve verdiğimiz hukuksal mücadele. Örne?ğin Beyaz Enerji Operasyonu ile ilgili gerçekleri bizler yıllardır söyledik ve kamuoyu haklılığımızı gördü. Bu noktada tartışmak gerekiyor. Mühendis ve mimarların çoğunun rant ilişkilerine bulaşmadığı sonucu çıkıyor buradan. Odalar düzleminde bulaşmadığını söyleyebiliriz. Tabii ki mühendis ve mimarların diğer ilişkileri içerisinde Türkiye'deki yolsuzluklara bakıldığında bulaştığı görülmektedir. Ama onların odalarla bir ilişkisi yoktur. Yani doğrudan belirleyiciliği söz konusu değildir.

Onlar odaların yönetimini ele geçirmeyi istemiyorlar mı, toplumun diğer alanlarındaki yöneticiler gibi?
Elbette ki istiyorlar. Odaların seçim süreci incelendiğinde değişik anlayışların odalarda kıyasıya yarıştıkları görülecektir. Sadece bir tek liste çıkıyor ve o da onaylanı?yor gibi bir durum olsaydı, bu bir tercih değil de zorunluluk olabilirdi. Ama böyle değil. Seçim süreçleri oldukça çekişmeli ve kıyasıya belli anlayışların yarışması biçiminde geçiyor. Kendilerine demokrat, çağdaş ve benzeri isimler veren ve demin saydığ?mız kategorideki siyasal anlayışların temsilcileriyle genel anlamda bu düzenin belli unsurlarını içinde barındıran, belli siyasallaşmayı görüntüde reddedip meslek fikrini öne çıkartan ama gerçekte demin söylediğimiz ilişkileri bünyesinde barındıran yapılarla bir yarış oluyor ve bu yarış sonucunda yönetimler belirleniyor.

Oda yönetimleri üyelerin sizce yüzde kaçını temsil ediyor?
Şubeden şubeye değişmekle birlikte son dönemde genel kurullara katılımlarda bir artış görülüyor. Ama bu hala yüzde ellilerin altında. Bu açıdan bakıldığında en yüksek katılım oranının Ankara ve İstanbul'da gerçekleştiği söylenebilir. Küçük şubelerde katılım oranı düşmektedir. Oralarda da genel kurul süreçlerine katılım yüzde 25-30 arasındadır. Ülke genelinde üyelerimizin yüzde 70-75'inin seçim süreçleriyle ilgilenmediği görülmektedir. Sorduğunuz sorunun tartışılabilir yanlarından biri de budur. Acaba o yüzde 75'ler seçim süreçlerine aktif olarak katılsaydı tablo ne olurdu? Olmadığı için bunun karşılığını vermek bir hayli zor.

İ ki ayrı nokta var. Birincisi son söylediğiniz. Aktif olarak katılmayan yüzde 75. İkincisi son yıllarda üye olmayan yüzde 50'lik kesim. Bu nasıl değerlendirilebilir, yorumlanabilir? Bu örgütlerin üyelerine birşey vermemesinin bir sonucu mudur yoksa başka bir açıklaması var mı?
Mühendislik doğrudan ekonominin içerisinde olan bir meslek alanıdır. Direkt üretim ilişkileri içerisinde olan ya da bir biçimiyle ticari ilişkiler içerisinde olan bir yapıdır. Ve bu yapının üst örgütünün çözmesi gereken sorunlar aslında çok değişiktir, üniform bir özellik de göstermez. Sadece diploması mühendis olduğu için buraya üye olunması nedeniyle siyasal anlayışların farklı olabildiği gibi uğraşı alanları da farklı olabiliyor. Yani tüccar olan da buraya üye olabilir, büyük bir işletme sahibi de, proje üreteni de, ya da ücretli çalışan veya işsiz de. Tüm bunlara bakıldığında çok değişik alanların sorunlarına çözüm üretmekle karşı karşıya olan bir yapı söz konusudur. Ama bu alanların tümüne çözüm ürettiğimizi iddia edersek de çok doğru şeyler söylememiş oluruz. Zaten ücretli mühendislerin ya da serbest müşavir mühendislik hizmetlerini yürütenlerin dışında da diğerlerinin buradan çok fazla beklentileri yoktur. Çünkü onların ekonomik yaşam içerisinde yer alışları diğer odalar ya da di?er ticari örgütlenmelerde olduğundan onlar buralarla bu biçimiyle ilgilenmiyorlar ve sonuçta odaların temel ilgi alanı serbest mühendislik müşavirlik hizmetleri ve ücretli çalışan mühendislerin sorunları, özlük hakları, hem de meslek içi sorunlarıyla sını?rlı kalma durumunda. Burada bir tercih de söz konusu. Örneğin sanayici ve büyük işletme sahibi mühendisin Oda'da çözüm arama gibi bir sorunu yok. Çünkü, onların sorunlarının çözüm yeri ticaret veya sanayi odalarıdır. Diğer taraftan da Oda'lardaki hakim anlayışın da onların sorunlarına çözüm üretme gibi bir yaklaşımı yok. Bu konuda karşılıklı bir uzlaşma var denilebilir.

Oda üyelerine ne veriyor, bir mühendis oda üyesi olmakla ne kazanır?
Yasal zorunluluklarını bir yana bırakalım. Sonuçta bu aslında bir meslektaş dayanışma örgütüdür. Ağırlıklı olarak genel anlamda sorunların çözümü açısından demin de söylediğim gibi ücretli çalışanları ya da küçük bürolarda faaliyet gösteren mühendislik hizmeti yürüten kişilerin kendi aralarında bir dayanışma örgütüdür. Bu dayanışma konusunda oldukça iyi bir alt yapısı vardır aslında odaların bunlara çözüm üretme konusunda. Siyasallaşıldığı, sadece siyaset yapıldığı biçiminde bir eleştiri vardır. Bu doğru bir eleştiri değildir. Ayrıca siyaset de yapılması gerekiyor, çünkü hak alabilme ya da haklarını savunabilme siyasal bir mücadeleyi gerektirir. Mühendislik hakları ve mühendislerin haklarını savunmak salt teknik bir konu değildir, ister istemez her istem bir siyasal istemi ve mücadeleyi gündeme getirir. Dolayısıyla siyasallaşılabildiği ölçüde diğer alanlarda da başarılı olunabileceğine inanıyorum. Siyasetin başat olduğu, ya da meslek anlayışının başat olduğu ara dönemler vardır. TMMOB tarihi incelendiğinde bu görülür. Ama özellikle 1990'dan sonra ben bu dengenin daha iyi kurulduğunu ve odamızın meslek içi eğitimlerde olsun, üyelerin ihtiyaç duyabileceği teknik hizmetleri üretme konusunda olsun eksik kalmadıklarını, aksine bir dizi şubenin çalışmaları incelendiğinde de meslek içi eğitimlerin çok değişik meslek disiplinlerinde oldukça yaygın bir şekilde yapıldığını ve üyelerin ilgisinin de yoğun olduğunu söyleyebiliriz. EMO şubelerinin faaliyet raporları incelendiğinde -arada kesintiler olsa bile- genel anlamda mesleki faaliyetlerin hiç ihmal edilir düzeyde olmadığını, üyelerin ihtiyaç duydukları konularda bilgilere ulaşabilmede fazla zorlanmadıkları ve iyi bir bilgi birikiminin olduğu gözleniyor. Ama bunun sürdürülebilmesi için de odaların mutlaka o siyasal çizgiyi korumaları ve kararlılıkla devam etmeleri gerekiyor. Zaten ülkemizde eğitim ticarileşmiş durumda. Meslek içi eğitimin de ticari kaygıyla başka yerlerde sürdürülür hale geleceği tespitini rahatlıkla yapabiliriz ki bu tür girişimler de var. Belli derneklerde örgütlenerek bu faaliyetleri yapmak, bunları profesyonel olarak yapmak. Elbette bir hizmetin karşılığı olmalı ama biz odalarda meslek içi eğitimlerde veya bilgilendirmelerde sadece hizmetin sürekliliğini sağlayacak kadar bir ücreti talep etme, çoğunlukla da ücretsiz yapma biçiminde bir anlayışı benimsiyoruz. Örneğin bir Oda ajandası bile bütün üyelerin ihtiyaç duyabileceği asgari anlamda teknik bilgileri içerecek bir zenginliktedir ve Odamızın ajandasının her yıl "çıktı mı?" diye sorulması ve mühendisler dışındaki diğer ara teknik elemanlar tarafından da aranıyor olması?nın nedeni de budur aslında. İyi bir bilgi birikimi vardır. Firmaların reklam verme konusunda rahat davranmalarının temel nedeni bu ajandanın mühendisler tarafından tercih ediliyor olmasıdır. Benzer durum EMO tarafından çıkarılan Elektrik, Elektronik ve Bilgisayar Kataloğu için de geçerlidir. Oda üyelerine ne veriyor? Odaya birisi hangi mekanizmayla olursa olsun üye olduğunda eğer bir doğru adresi varsa bu kişiye her yıl altı Oda Dergisi ve bir ajandası ücretsiz olarak verilir. Üye gelip aidat ödemese veya odaya bir katkı sağlamasa bile üye olmanın böyle bir avantajı da vardır, oda yayınlarından ücretsiz olarak yararlanır.

A z önceki konuşmalarınızda demokratik hak ve özgürlükler konusunda tavır almanın gerekliliğini söylediniz. Örgütün işleyişi bakımından EMO iç demokrasiyi hangi oranda uygulayabiliyor?
EMO'yu demokratik bir meslek örgütüdür diye tanımlıyoruz. Bunu da şöyle söyleyebiliriz: Şubeler bazında örgütlenmesi söz konusudur. Temsilcilikler de vardır ama temsilcilikler atamayla göreve gelen seçimin ya da demokratik yarışın çok fazla uygulanmadığı alanlardır.

Neden?
Bu bir örgütlülük sorunu. Her kademede bunu hayata geçirebilmek bir hayli zordur. Türkiye'deki siyasal yapılanmalar incelendiğinde onların da ilçeler bazında bir örgütlenmesi vardır. Ama iş mahalleler bazında bir örgütlenmeyi gerektirmektedir. Mahallelerde yapılanma seçimle değil atamayla olmaktadır. Bu Türkiye'nin demokrasi kültürünün sonucudur denilebilir. Şubeler bazında örgütleniliyor ve şubelerde de demokratik bir yarış yapılıyor. Buralardan seçilen delegeler de merkez yönetimleri ve merkez kurullarını belirlemektedir. Merkez genel kurulunun tüzükten gelen odanın ülke genelinde uygulayacağı temel politikalar konusunda bazı kararları almak ve bazı konularda da seçilecek yönetim kurulunu yetkilendirmek gibi bir görevi vardır. Mekanizma biraz merkezi yapıyı ağırlıklı kılar ama demokratik bir mekanizmadır. Çünkü yönetimler demokratik süreçler sonunda belirlenmektedir. Belirleme kuralları doğru işlemişse süreçte sıkıntı olmamaktadır. Ama bir mekanizmanın iyi kurulmuş olması onun mutlaka demokratik işleyeceği anlamına gelmez biraz da yönetimde bulunan kişilere ve anlayışa bağlıdır. Yani aynı yasayı kötü niyetli birisinin eline verirsiniz farklı uygular, iyi niyetli birisi farklı yorumlar. Her ikisi de aynı yasaya ve tüzüğe uymaktadır. Bu biraz da kültür ve anlayış meselesidir. Geçmiş incelendiğinde demokrasinin işlediğini söyleyebiliriz.

Türkiye'deki birçok sendikanın yöneticileri bazen 25-30 yıl değişmiyor. EMO'nun işleyişinde sendikalardakine benzer kurallar var mı?
Yok, bizim oda tarihi incelendiğinde sendikalarda ya da farklı meslek örgütlerinde olduğu gibi uzun yıllar kendini tekrar eden başkanlar biçiminde bir yapı söz konusu değil. Belki bunun temel nedeni şudur: Başka birliklerde başkanlar ayrıca seçilir. Oysa TMMOB'nin örgütlenmesinde yönetim kurulu esastır. Seçimde yönetim kurulu oluşur, yönetim kurulu içerisinden birisini başkan olarak belirliyor. Dolayısıyla başkan sadece iki yıl sonra yapılacak genel kurula karşı sorumlu değil yönetim kuruluna karşı bizatihi sorumludur. Belki karikatürize edilmiş bir ifade olacak ama diktatoryal yapıların oluşabilme şansı yoktur. Yapı buna elvermemektedir. Geçmişte en çok beş dönemlik bir sürecin yaşandığı ama genellikle bir iki dönem içinde bu yapıların değiştiği de görülmektedir. Temel neden yetkiyi yönetim kurulunun vermesi ve gerektiğinde bunu dönem içerisinde alabilmesidir. Uzun süreli başkanlık ya da kişiye endeksli yönetimleri engelleyen bir yapı vardır ve bu iyi bir yapıdır.

Bazı istisnalar dışında EMO'nun şube genel kurullarında genellikle iki liste yarışıyor. Biri Meslekte Birlik diğeri de kendisini Demokrat, Çağdaş Mühendisler diye tanımlayan gruplar. Şu anda EMO'nun iki şubesinde Meslekte Birlik Grubu yönetimde değil mi?
Öyle denilebilir mi diye bir soru soracak olursak bir biriminde kendisini Meslekte Birlik anlayışı olarak tanımlayan bir yönetim hakimdir, bir diğer birimimizde bu anlayışı birebir temsil eden ama kendisini hiçbir zaman siyaseten böyle tanımlamamış bir yönetim anlayışı söz konusudur. Onun nedeni de öyle tanımladığı zaman seçim kazanamayacağı içindir.

Yine örgüt içi demokrasi çerçevesinde bir sorum var. Farklı listelerden gelen şube yönetimleriyle diyalog ve ilişkiler demokratik ilkelere uygun olarak yürüyebiliyor mu?
Ağırlıklı olarak yürüdüğü söylenebilir. Örgütün diğer birimleriyle demokratik işleyiş ne kadarsa onlarla da aynı olduğu söylenebilir. Çalışma dönemleri içinde özel bir tavır söz konusu olmamıştır. Belki 1970-1980'ler arası çok daha siyasallaşmı?ş yapıların olduğu dönemlerde farklı nitelikte tavır alışlar ve kavgalar olmuşsa da biraz da demokrasimizin gelişmesiyle bugün daha olumlu bir noktadayız. Demokrasi kültürüyle ilgili bir olaydır.

Kendisine 'demokrat' diyenler ortalama demokrasi kültürünün daha ilerisinde bir demokrasiyi uygulama becerisine sahip değil mi?
Böyle bir haksızlık yapmak istemem. Demokrasiyi daha fazla sindirdiklerini ve daha fazla uyguladıklarını söyleyebiliriz. Diğer anlayışların hakim olduğu meslek birliklerine bakıldığında kendi içlerinde aynı siyasal anlayış olsa bile demokrasinin hiç işlemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Önümüzdeki yıllar için hayalinizde nasıl bir EMO var, yasal yetkiler, olanaklar, toplumdaki yeri ve saygınlığı bakımından? Ve buna ulaşmak mümkün olabilecek mi?
Önce biraz hayalimizdeki Türkiye'yi çizmemiz gerekiyor. Nasıl bir Türkiye düşlüyorsunuz diye sorduğunuzu düşünerek önce onu tanımlayayım. Öncelikle çağdaş anlamda demokrasinin kurallarının işletildiği, eşitlikçi, özgürlükçü ve eşit paylaşıma dayalı bir merkezi yönetim anlayışının hakim olduğu bir Türkiye'yi düşlüyorum. Ülke kaynaklarının doğru bir şekilde kullanıldığı ve üretilen değerlerin adil bir şekilde bölüşüldüğü bir ülke olursa EMO'nun görevi orada sadece tekniğe indirgenebilir. Teknik sorumlulukları yerine getiren bir kuruma dönüşebilir çünkü ülke içerisinde demokrasi işlerse, baskı, sömürü ve eşitsizlik olmazsa örneğin Türkiye sık sık AİHM'de işkence nedeniyle masaya yatırılmazsa, demokrasi sorunu çözülmüş, insan hakları sorunu çözülmüş, ülkede elde edilen değerlerin adil bir şekilde paylaşımı sağlanmışsa elbetteki odalara düşen görev de sadece teknik olacaktır. Bugünkü Türkiye'de üyelerinin, ülkenin sorunlarına çok daha duyarlı, çok daha kolay refleks verebilen ve kamu hukukunu daha çok savunan demokrasi mücadelesi içerisinde daha çok yer alan üyelerinin özlük haklarını ve mesleki ihtiyaçlarını daha fazla karşılama çabası içerisinde olan bir EMO'yu düşlerim. Bugünkü yönetim anlayışının devam ettiği ve teknik birikiminin daha çok oldu?ğu ve üyesine ve ülkeye daha çok katkı sağlayan bir EMO'yu düşlerim.

********************
Odalar ve mesleki çalışma:
"Belediyeler uygulamalarının mühendislerce denetlenmesini istemiyor"

EMO'ya meslek örgütü olarak bakalım. Sizce EMO olması gereken yerde mi? Mesleki alanda, saygınlık, yönlendiricilik, ağırlık, karar mekanizması oluşturma bakımından?
Kendi ilgi alanımız açısından değişik alt disiplinler olarak incelemek gerekiyor. Örneğin bilgisayar mühendisleri odamızın üyesidir ama bilgisayar mühendislerinin ürettiği mal ve hizmetlerde bunların hukukunu koruma konusunda herhangi bir birimimizin ciddi anlamda çalışması söz konusu değildir. Bu alan basit bir şekilde Fikir Sanat Eserleri Yasası ya da uluslar arası birtakım tekellerin lisansları üzerinden yürütülüyor ve ağırlıklı olarak yazılım hizmetleri veren üyelerin hukukunun çok fazla savunulamadığını, bunu savunmaya yönelik de Oda'da çok fazla bilgi birikiminin olmadığını söyleyebiliriz Elektronik mühendisleriyle ilgili olarak son yıllarda bir bilgi birikimi oluşmuş ve onların ihtiyaç duydukları konulara yönelik, onların hukukunu savunma konusunda belli bir altyapı vardır ve gelişmektedir. Ama mesela elektrik mühendisliği hizmetleri açısından bakıldığında Oda'nın en iyi yanıt verdiği alt disiplin elektrik mühendisliği hizmetleridir. Bunlara yönelik gerek bilgi birikiminin fazlalığı gerekse onların hizmet verdikleri üçüncü şahıslara karşı kamu ya da özel olabilir- hukukunu savunma konusunda odamızın yaptırım gücüne sahip olduğu da söylenebilir. Bir üyenin ürettiği proje bedelinin tespitinde olsun, bu bedelin ödenmemesi durumunda odanın bir yaptırım gücü vardır. Ya da üyeler arasında haksız bir rekabet olduğunda buna müdahale etmek ve bunun hukuksal sonuçlarını yaratıp yaptırım uygulama gücü vardır. Yine başka alt disiplinler incelendiğinde çok başarılı olunan alanlar olduğu gibi yine bilgi birikiminin yetersiz olduğu alanlar da vardır. Odamızın katetmesi gereken epeyce bir mesafe var ama bunlar tek başına Oda'nın çözeceği sorunlar da değildir. Öncelikle bilgisayar alanı, yazılım alanı için olaya sadece Microsoft'un ya da birkaç yazılım firmasının sorunlarını çözmek biçiminde bakan bir siyasal anlayışın yerine kendi ülkesinde bu alanı geliştirmeyi ve kendi ülkesinde mühendislerin üstünden bu işleri yapmayı tercih eden bir siyasal iktidara ihtiyaç var. Örneğin astronomik lisans hakları/telif ücretleri nedeniyle biz Oda genelinde Linux sistemine geçme kararı aldık. Merkezi yönetimlerin işyeri basarak Microsoft'un hukukunu savunmadaki kararlılığını kendi yazılımcısının hukukunu savunmada da göstermesini beklerdik. Biz kendi üyelerimizin ürettiği mal ve hizmetleri denetlesek ve onların hukukunu tek başına savunsak bile bunun piyasada yaptırım gücü ancak siyasal düzenlemelerle olabilecektir ve bu da siyasal iktidarın çözeceği bir sorundur. Bu değişik disiplinler için kendini farklı bir şekilde gösterebilir. Siyasal iktidarın da önce mühendis örgütleri üzerinden ya da kendi mühendisleri üzerinden belli sorunlarını çözmeyi önüne hedef olarak koyması gerekir. 1950'li yıllardan beri uygulanan ekonomi politikalarına bakıldığında; Dünya ekonomisiyle bütünleşme adına mühendislerimizin karar mekanizmalarının dışına itilmeye çalışıldığı da görülür. 1990'lardan itibaren çok daha hızlanan bir biçimde Türkiye'deki mühendislerin sadece pratik uygulayıcılar ya da bir teknisyen düzeyine indirgenmeye çalışıldığı, temel karar mekanizmalarının ise ülkenin dışındaki güçler tarafından belirlendiği düşünülürse bunun sadece bir odanın çabasıyla çözülebilecek bir sorun olmadığı da görüşülür. Bu dünya genelinde uygulanan ekonomik politikalar ve bunların üçüncü dünya ülkelerini teslim almışlığıyla da açıklanabilecek bir olaydır. İşte bu siyasal bir mücadeledir. Bu da elbette ki odaları aşan siyasal yapıların ve siyasal partilerin bir sorunudur. Biz bunun eleştirisini yapmak ve bu talepleri dile getirmekle yükümlü olan bir örgütüz.
ABD'deki IEEE, İngiltere'deki IEE, Almanya'daki VDE'nin konumlarıyla Türkiye'deki EMO'nun konumu arasında çok büyük farklar var. Bunlar sadece yasalardaki olanaksızlıklardan mı kaynaklanıyor yoksa örgütsel olarak yapılabilecek bazı şeyler olduğu halde bunların yapılamamasının da payı var mı?
Tabii ki özeleştiri yapmamız gerekiyor. Belli alanlarda meslek alanına yönelik bilgileri üretmek ve ihtiyaç duyulan konularda çözüm üretmede eksik kalınmışsa buralar bir biçimde başka mekanizmalar tarafından dolduruluyor. Ama asıl sorun mühendis örgütlerinden kaynaklanmıyor. Diğer ülkelerin örgütlenmelerine bakıldığında siyasal bir tercih var, bu tür yapıları etkin kılma konusunda. Türkiye'de mühendis odalarının etkisizleştirilmeye çalışılması ya da yapı denetimi, proje denetimi, uygulamaların genel anlamda denetiminde mühendis örgütlerinin dışlanmasındaki temel faktör rant ilişkileridir. Bir biçimiyle haksız kazanç alanları yaratılmıştır Türkiye'de. Mühendis örgütleri de bunlara tavır aldığı için bunun dışında bırakılmaya çalışılmıştır. Bütün bu süreçlere yasal olarak müdahale edilebilme şansı vardır ama hiçbir belediye kendi uygulamalarının mühendis odalarınca denetlenmesini ya da kontrol edilmesini istememektedir. Bunun için de her yolu denemekteler. Denetlenmeye açık davranan tekil örnekler, belediyeler vardır ama merkezi iktidar buna karşıdır. Ağırlıklı olarak buralarda ilişkiler rant ilişkileri çerçevesinde sürmekte ve bu da yasayı hukuku ve tekniği çok fazla ciddiye almayan "biz yaptık oldu" anlayışının hakim olduğu bir anlayış söz konusudur. Oysa gelişmiş ülkeler incelendiğinde teknik zorunlulukların, hukukun esas belirleyici olduğu bir yapı vardır. Ama bizde ben yaptım oldu veya bana hiç kimse hesap soramaz anlayışı hakim olduğu için her yerel yönetici ve her merkezi yönetici kendinde bu hakkı görmektedir. Geçmiş süreçler incelendiğinde birkaç tekil olay dışında ülkemizde hesap sorma mekanizmasının pek fazla işlemediği görülüyor. Eğer bu mekanizma yaratılırsa yani hukuki ve teknik gereklere uymayan yöneticinin bundan dolayı hesap sorulacağı bir süreç yaratılırsa odaların da bu alanda etkin olacağını ve bundan da Türkiye'nin ülke olarak kazançlı çıkacağını söyleyebiliriz. Bunların hepsi ağırlıklı olarak kaynak israfının yaşandığı alanlardır. Çünkü ya eksik malzeme kullanıldığından denetim istenmiyordur, ya da orası park olması gereken bir yerdir de birtakım çıkar ilişkileri çerçevesinde konut alanı yapılmıştır. Deprem, sel riski yüksek bir alanın yapılaşmaya açılmaması gerekiyordur, açılmıştır, dolayısıyla bunlar ancak tekniğin denetim dışına çıkartılmış olması ile yapılabileceği için böyle olmaktadır. Yasal olarak hesap verilmesini gerçekleştirecek bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. Bizde olmayan budur.
Şu anda yasal mevzuat açısından var olan sınırlar içinde EMO'nun yaptığı denetim var mı, varsa neyi denetliyor?
EMO ağırlıklı olarak üyelerinin ürettiği projelerin denetimi konusunda doğrudan bir yetkiye ve yaptırım gücüne sahiptir. Bunun dışındaki alanlarda denetim konusunda çok fazla bir yetkisi yoktur. Örneğin standartlar konusunda TSE yetkili kılınmıştır. İç tesisatların denetim ve yetkisi doğruda TEDAŞ'a verilmiştir. TEDAŞ bu denetimi gerektiği gibi yapmamaktadır. Çoğu kez rantın ağırlıklı olduğu ya da rant ilişkilerinin kolay sürdürülebileceği ilişkiler tercih edildiğinden bu alanları mühendis örgütlerinin denetimi dışında tutmak konusunda özel bir çaba söz konusudur.
Proje denetimini EMO hakkıyla yapabiliyor mu?
Birimden birime değişmekle birlikte bizim oldukça iyi bir proje denetim yönetmeliğimiz ya da projelerin, proje bürolarının nasıl olacağına ilişkin esasları içeren oldukça kapsamlı yönetmeliklerimiz var. Elbette ki bir projenin denetlenmesinde mühendisin sanatını icra etme konusundaki kısmına karışılmaz. Ama olmazsa olmaz standartlara uyulup uyulmadığı konusu denetlenmektedir. Bu birimden birime farklılıklar göstermekle birlikte denetimler konusunda başarılı olduğumuz söylenebilir.
Amerikan Elektrik Elektronik Mühendisleri Örgütü IEEE biliyorsunuz kendi alanında çok önemli bir ağırlığa sahip. Elektrik mühendisliği eğitim programını belirliyor, çok çeşitli yayınlar yapıyor, standartlar hazırlıyor. EMO'nun da Türkiye'de benzer çalışmalar yapmasının önünde engeller var mı?
IEEE belli olanakları olan ve bazı işleri yapma konusunda da bu anlamda daha rahat davranabilen bir örgüt. Ya da uluslar arası bir örgüt olması nedeniyle teknik birikimi fazla olan bir örgüt ama bu söylenilen işleri yaptığını söylersek fazlasıyla abartmış oluruz. IEEE'nin bir avantajı da şudur: TMMOB'nin yükümlülüğü onda yoktur, olaya salt teknik olarak bakmaktadırlar. Ama Türkiye'deki olaylar salt teknik olmadığı, aksine her teknik talebin siyasal talebi de beraberinde getirdiği ve siyasal çözüm olmadan çözülemediği bir süreç söz konusudur. Örneğin enerji alanında yapılması gerekenlere baktığınızda, bir ihtiyaç vardır, bunun en ucuza nasıl üretileceği ve nasıl işletileceği Dünya standartlarında teknik olarak bellidir. Bunların niye böyle olmadığı sorusunun yanıtı siyasal bir yanıttır. Siyaseten yapmıyorlar yoksa bilmediklerinden değil. Eskiden enerji daha iyi yönetiliyordu. Bu çok ideal değildi ama şimdikinden iyiydi. Dolayısıyla sadece teknik talepleri dile getirmek sorunları çözmeyi getirmiyor. Siyasal anlamda da bir iradenin onu tercih etmesi gerekiyor. Sorun biraz burada.
**************

Mühendis Odaları ve Siyaset:
"Taleplerimiz siyasal değil değil, demokrasinin olmazsa olmaz kurallarıdır"
Bir hakkın elde edilebilmesi için siyasallaşmanın ve bunun kararlılıkla sürdürülmesinin gereğinden söz ettiniz. Siyasallaşmanın dozu üzerinde duralım biraz. Odalar F Tipi Ceza Evleri konusunda tavır alıyor mesela. Kürt halkının ana dilini geliştirme hakkı konusunda tavır alıyor. Bunlar doğrudan üyelerin çıkarlarıyla ilgili konular mı?
En başa dönersek EMO'nun amacı öyle ki, bu genel anlamda üyelerin hukukunu ve kamu çıkarlarını savunmak gibi bir görev. İster istemez mühendisleri ve mühendis örgütlerini belli bir noktada tavır almaya iten bir yapı. Aslında bunu zorlayan bir altyapı var. Olaya böyle bakmalı.
O altyapıyı biraz açalım.
Kamu çıkarlarını savunma ya da ülkenin genel çıkarlarını savunma kavramı ister istemez belli bir noktada tavır almayı zorluyor. Çünkü ülkede uygulanan ekonomik politikalar durduğunuz yere göre tavır almayı zorunlu hale getiriyor. Ülkenin genel çıkarlarını, meslektaşları ve kamu hukukunu savunmak gibi bir yerde duruyorsanız ister istemez bu politikaları sorgulamayı, bu politikaları sorgularken de -politikalar da siyasal tercihlerdir- siyasal tercihleri sorgulamayı getiriyor. Şunu da söylemek gerekiyor, sonuçta mühendisler de insandır. Bu ülkede yaşayan herkes gibi bu ülkenin sorunları konusunda görüşlerini bildirmekle yükümlüdür. En azından ülkemizin çağdaş bir demokrasiye sahip olabilmesi beklentisi içindeyiz. Örneğin Avrupa'da siyasal ya da adi suçlu ne gibi haklara sahip ve hangi koşullarda yaşıyorsa bunu Türkiye'de talep etmek ya da Avrupa'da bir ülkedeki etnik topluluk hangi siyasal haklara sahipse Türkiye'deki etnik yapıların da bu tür haklara sahip olmasını talep etmek aslında çok ileri siyasal talepler değildir. Aksine, demokrasinin olmazsa olmaz kuralları olarak algılanmalı ve bunlara çok siyasallaşılıyor gibi değerlendirmeler yerine önce demokrasinin asgari koşullarını sağlama talepleri olarak bakılmalı. Örneğin biz Oda olarak, Türkiye'deki etnik yapıların bağımsızlığını istiyor veya Türkiye'den ayrılmasını savunuyoruz deseydik bu siyasal bir tavır alıştır ama etnik yapıların siyasal haklarının Dünya ölçeğinde ne düzeyde ise Türkiye'de de o düzeyde olmasını savunmak çok siyasal bir talep olmasa gerek.
Elektrik mühendislerinin, birey birey savunması anlaşılabilir; örgütlerin yönetim, örgütsel politika olarak bunları savunmasını da aynı çerçevede mi görüyorsunuz?
Bu zor bir soru. Buna net bir şekilde yanıt verebilmek oldukça zor. Türkiye'de öyle birey hukukunun geliştiği ve bireylerin tavır alabildiği yapılar söz konusu değil. Hatta demokratik örgütlenmelerin herhangi bir konuda tavır alabilmelerinin de alt yapısı yok. Türkiye Cumhuriyeti'nin yaklaşık seksen yıllık tarihi incelendiğinde ağırlıklı bir dönemin ya sıkı yönetim ya da olağanüstü hallerde geçtiğini görürüz. Yönetimlerin demokratik bir eğilim içerisinde olduğu ya da "birtakım hakları size vereyim" yaklaşımında olmadığı görülecektir. Her zaman baskıcı anlayış ön planda olmuştur. 80 yıllık Cumhuriyet tarihinin üçte ikilik bir kısmından fazlasının olağanüstü haller ve sıkıyönetimlerle geçtiği düşünülürse Türkiye'de yaşayan kişilerin de buna karşı tavır geliştirmelerinin alt yapısının var olduğunu düşünüyorum.
Doğrudan mesleki alanla ilgili olmayan, genel olarak demokratik hak ve özgürlükler çerçevesindeki yönetim politikaları, Oda yönetimlerinin aldıkları tavırlar üyelerin bu alanda ileri gitmesini sağlıyor mu, katkıda bulunuyor mu, yoksa örgüt yönetimini üyelerden koparıyor mu?
İki düzeyde incelenebilir. Bir kısım üyeler bu türden taleplerin dile getirilmesi nedeni ile örgütlerini eleştirmekte, bir kısım üyeler de örgütleri bu tür talepler dile getirdikçe örgüte daha yakınlaşmakta. İkisinin de talebini karşılamak olanaklı değil. Dolayısıyla burada bir tercih yapılması gerekiyor. Özellikle 1970'lerden sonraki tüm TMMOB'de ikinci seçenek doğrultusunda yönetimlerin oluştuğu söylenebilir. Sadece okuduklarımdan bildiklerimi söyleyeyim; 70'lerde seçimlere katılma oranlarının da bugünlerden çok yüksek olduğu söyleniyor. Yüzde yüzler olmasa bile yüzde ellilerden çok bir katılım oranları görülüyor. Kıyasıya çekişmeler sonucunda bu tür yönetimlerin ortaya çıktığı düşünülürse üyelerin de böylesine bir talebinin olduğu anlaşılır. Karşılıklı birbirini besleyen bir yapıda yönetimler de böylesine anlayışları benimsiyor üyeler de bunu tercih ediyor. Karşılıklı etkileşimden kaynaklı olarak süreklilik kazanmış bir anlayıştan bahsedilebilir.

 

Dosyalar

(103 KB)



TELE 1- SABAH PUSULASI

28.03.2024
 


Çok Okunanlar


DEPREMZEDEYE DEĞİL ENERJİ ŞİRKETLERİNE DESTEK

KTMMOB EMO YENİ YÖNETİM KURULU BELİRLENDİ

SİNOP NÜKLEER GÜÇ SANTRALI İNADINDAN VAZGEÇİLMELİDİR   

TELE 1- SABAH PUSULASI

EMO HASAN BALIKÇI ONUR ÖDÜLÜ’NÜN SAHİBİ MÜCELLA YAPICI OLDU

EMO, SİNOP NGS NAZIM İMAR PLANI İÇİN İPTAL DAVASI AÇACAK (BAŞKENT GAZETESİ)

HALKIN DEMOKRATİK İRADESİ GASP EDİLEMEZ

GÜNEŞ VAR ETTİ, SANTRALI YOK EDECEK (BİRGÜN)

NİTELİKLİ YAĞMA (GÜNLÜK EVRENSEL)

EMO: SİNOP NGS PROJESİNDEN VAZGEÇİLMELİ (ENERJİGUNLUGU.NET)

Okunma Sayısı: 4178


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr


Diğer birimlerin iletişim bilgileri için tıklayınız

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.