MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

II. ULUSAL AYDINLATMA SEMPOZYUMU, 08 EKİM 2003 / DİYARBAKIR


 
EMO Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Cengiz GÖLTAŞ'ın, II. Ulusal Aydınlatma Sempozyumu Açılış Konuşması;
 

Sayın Konuklar,
Değerli Meslektaşlarım,


Öncelikle sizleri şahsım ve Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Hepiniz hoş geldiniz.

EMO Diyarbakır Şubesinin, mesleğin ve meslektaşların sorunlarını kavrayan yönetim anlayışına sahip olarak, bugün başlayan Aydınlatma Sempozyumunun tüm hazırlık sürecinde, özverili ve ciddi bir çaba ile, Odamızın mesleki faaliyetlerine ilişkin Oda bütünselliğini güçlendiren bir yaklaşım içerisinde olduğunu görmekten büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim.

Mesleğimizdeki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri destekleyen bu önemli etkinliğin düzenlenmesinde, başta EMO Diyarbakır Şubemiz olmak üzere görev alan ve katılım sağlayan herkesi kutluyor, başarılar diliyorum.

Diyarbakır Şubemizin, kendisine bağlı il temsilcilikleri ile birlikte mesleki faaliyetlerimizin ortak bir anlayış ile yürütülmesinde gösterdiği çaba, bölgenin yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunlar dikkate alındığında daha da anlamlı hale geliyor.

Günümüzde ülkelerin gelişmişlik seviyelerinden biri de kişi başına tüketilen elektrik enerjisi miktarı ile ölçülmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kişi başına tüketilen elektrik miktarı, bölgenin uzun yıllar içerisinde ekonomik olarak nasıl ihmal edildiğinin de en somut göstergesi olmuştur.

Bugün içinde bulunduğumuz tablo, bir taraftan üretim ve sanayileşmeyi, yani kalkınmayı hedef alan yatırımların uzun yıllar yapılmadığı koşullarda işsizlik ve yoksulluğu öne çıkarırken, diğer taraftan bu süreçte yaşanan çatışma ortamının yarattığı baskı ve yasakların sonucu olarak yoksulluğun yanı sıra demokrasi ve barış sorununu da gündemin en önemli maddesi haline getirmiştir.

Değerli Katılımcılar....

Amerika'nın Irak'a saldırısı ve işgali ile, Ortadoğu'da, Filistin'den sonra yeni bir insanlık dramı ile karşı karşıyayız. Bugünlerde Irak'a asker gönderilmesi gündeme getirilerek, hiçbir hukuki, siyasi ve ahlaki temeli olmayan emperyalist bir saldırganlığın maşası yapılmak isteniyoruz.

Biz mühendisler çok iyi biliyoruz ki, bölgemizde uzun yıllar içerisinde yaşanan ve son dönemde ABD tarafından giderek yoğunlaştırılan çatışma ve gerilimlerin nedeni, ne Ortadoğu'da demokrasinin geliştirilmesi, ne kitle imha silahlarının varlığı ne de terörist faaliyetlerin engellenmesidir.

Esas neden, Ortadoğu'nun, dünyadaki enerji kaynaklarının önemli bir bölümüne sahip olmasıdır. Bugün dünyadaki enerji üretiminde mevcut ihtiyacın % 90'ı halen fosil yakıtlardan karşılanmakta ve bunun % 45'ini ise petrol oluşturmaktadır. Halen 140.4 milyar ton olan ham petrol rezervinin % 65.4'lük kısmı Ortadoğu ülkelerinde yer almaktadır.

Günümüzde dünya yıllık petrol üretimi olan 3.5 milyar tonun % 31'lik kısmının Ortadoğu ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor olması ve dünya yıllık petrol tüketimi olan 3.3 milyar tonun % 26'sının dünya nüfusunun % 4.7'sine sahip olan ABD tarafından tüketiliyor olması, Amerikanın bölgede "terörizme karşı barış ve demokrasiyi" geliştirme adına yürüttüğü askeri operasyonların gerçek amacını da açıklamaktadır. Bugün Orta Asya ve Hazar Bölgesinin zengin enerji kaynaklarının kontrolü, bir geçiş noktası olan Ortadoğu'nun, ekonomik sosyal ve siyasal olarak tam anlamıyla denetim altına alınmasıyla mümkün görülmektedir. Ülkemize düşen, bu haksız savaş ve işgalin ortağı olmamak, Irak halkıyla uzun yıllar içerisinde oluşmuş tarihsel dostluk ve komşuluk ilişkilerimizin gereği olarak onlarla dayanışma içerisinde olmaktır.

Değerli Konuklar...

Hepinizin bildiği gibi Elektrik Mühendisleri Odası her yıl kendi disiplinini ilgilendiren konularda çeşitli sempozyumlar, kongreler, fuarlar, paneller, söyleşiler düzenlemektedir. Bu etkinlikleri düzenlemekteki amacımız sektörün tüm unsurlarını bir araya getirerek bir atölye çalışması oluşturmak ve ülkemizin bilimsel ve teknolojik gelişimine katkıda bulunmaktır. Ancak maalesef ne bizim, ne diğer meslek kuruluşlarının ne de üniversitelerin bu alanlarda yaptığı çalışmalara yıllardan beri ülkeyi idare edenler tarafından gerekli ilgi gösterilmemiş, fikri zenginlikler yok sayılmıştır.

Ülkemizde bugün ezberci eğitim sistemi hala baş köşede yer buluyorsa, öğrenciler tarihi padişahların sayısı ve yapılan anlaşmaların tarihi olan sıkıcı bir ders olarak görüyorsa, devlet elini bilimsel ve teknolojik araştırmalardan çekiyor ve bu araştırmalar için devede kulak denecek bir kaynak ayırıyorsa, üniversitelerimiz YÖK'ün çağdışı kalmış anlayışı sayesinde tarumar hale getirilmişse, Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulunun temel işlevi olan ders müfredatı hazırlama işi bile "pazarlık yöntemiyle" özel sektöre ihale etmeye hazırlanıyorsa buradan başka bir sonuç beklemek maalesef mümkün değildir.

Şurası açık ki, ne geçmişte ne de günümüzde bilime önem vermeyen, bilimsel kurumlarını oluşturmayan, bilimsel gelişmeleri dışardan almak ve aktarmakla yetinip kendi bilimini üretmeyen, kendi teknolojisini geliştirmeyen, üretimine katmayan tüm ülkelerin geldiği ve geleceği yer bellidir.

Bu durumun en somut ve yeni örneklerinden biri de 8 Haziran 2003 tarihinde Birleşmiş Milletler Kalkınma proğramı (UNDP) tarafından hazırlanan 2003 İnsani Gelişme Raporu olmuştur. Üç ay önce yayınlanan raporda, Türkiye milli gelir ve insani gelişme yönünden alt gelişmiş ülkeler seviyesinde gösterilmiş, 2002 yılına göre 11 sıra birden gerileyerek 175 ülke arasında 85'likten 96'lığa inmiştir.

Ülkemiz Osmanlı'dan başlayan bir süreç içinde ele alırsak, son 100 yıllık macerası içinde bilimsel gelişmeleri çok gerilerden takip eden, teknoloji ithal eden, aktaran, kendi bilimsel ve teknolojik gündemini yaratamayan bir ülke haline gelmiştir.

Kuşkusuz bunun en büyük nedeni ülkemizin bu süreç boyunca tamamen dışa bağımlı bir hale gelmesi ve son dönemde de küreselleşmeye ve yeni neo-liberal politikalara entegrasyon politikası adı altında yapılan uygulamalardır.

Yeni Dünya Düzeni altında doğa bilimleri, yalnızca üretici güç konumuna sıkıştırılmış, bu alandaki bilgi ise, bütünüyle piyasa güçlerine tabi olmuştur. Bilimsel araştırmalar, nesnel gerçekliği açıklamak ve insanlığın yaşamını daha kolay ve mutlu bir hale getirmek amacından çok ne kadar kar edilebileceği ya da ne güçte yeni silahlara dönüştürülebileceği ile ölçülür hale gelmiştir. Bilim insanları, kendilerine verilen siparişlere göre çalışma yapar konumuna sokulmuştur. Bu durum bilimin gelişiminin önünde bir engel oluşturduğu gibi, daha uzun erimde teknolojik gelişmeyi de artarak köstekleyecektir.

Bugün en büyük sorunlardan biri kamunun her türlü sosyal hizmet alanından olduğu gibi bilimsel araştırma, teknoloji üretimi ve AR-GE çalışmalarından da hızla çekilmesidir. Piyasa güçlerine teslim olmanın ve kamu denetimini en aza indirmenin sonu felaket olacaktır. Kuşkusuz özel sektör bu alana dair çalışmalar yapacaktır ve bu çalışmanın kendisi de bilim ve teknolojiyi ilerleticidir. Ancak bilimsel gelişme piyasanın insafına bırakılamaz. İnsanlık yararına ve insanlar arasındaki eşitsizliği giderecek buluşlar, icatlar kar getirmediği için engellenebilmekte ya da geciktirilebilmektedir.

Bugün evimizde, günlük yaşamımızda kullandığımız her türlü teknolojik ürün kademe kademe piyasaya sürülmekte, en gelişkinleri asla hemen ortaya çıkartılmamaktadır. Bizim gibi ülkeler de eski teknolojileri kullandıktan sonra yeni teknolojilerle tanışmaktadır. Renkli TV bunun bariz bir örneğidir. Tüm gelişmiş ülkeler renkli TV sistemlerine geçmişken bizim ülkemiz siyah beyaz TV sistemiyle başlamış, daha sonraki süreçte ülkemiz siyah beyaz TV mezarlığına dönmüştür. Bugün benzer bir durum elektronik sayaçlar konusunda da mevcuttur. Akıllı sayaç olarak yanlış bir biçimde adlandırılan elektronik sayaçların ülkemizdeki türleri ne derece son teknolojiye göre yapılmıştır, ülkemiz bir kaç yıl sonra elektronik sayaç mezarlığına mı dönecektir, bu soruların yanıtı belli değildir.

Tüm çağ atlama, bilgi devrimi, teknolojik devrim iddialarına karşın bilimsel araştırmaların sonuçlarından yararlanma ve teknolojiyi kullanma konusunda tüm dünyada ve Türkiye'de gelir, yaş, cinsiyet, ülke, ırk, yerleşim esaslarına göre büyük eşitsizlikler gözlenmektedir.

Örneğin ülkemizdeki bilgisayar ve internet kullanımına baktığımızda, ev halkında internet kullanımı en üst gelir grubunda 2000 yılında yüzde 52'dir. En alt gelir grubunda internete sahip olma binde 5'tir. Bilgisayar sahipliği açısından baktığınızda da benzer bir durum söz konusudur. 2000 yılında en üst gelir grubunun yüzde 65'inin evinde bilgisayar vardır. Orta üst gelir grubunun yüzde 44'ünde, orta gelir grubunun yüzde 24'ünde ama en alt grupta sahiplik oranı yüzde 2'dir.

Değerli konuklar, değerli meslektaşlarım....

3 Kasım 2002 seçimleri Türkiye'de yıllardan beri görülmeyen bir tabloyu ortaya çıkardı ve sadece iki parti Meclis'e girebildi. Kuşkusuz iktidarı ve muhalefetiyle yeni Meclis'i ağır sorunlar bekliyor.

AKP'nin 3 Kasım'dan önce ilan ettiği seçim beyannamesine ve sonrasında hükümet programına baktığımızda, geçmiş enerji politikalarının eleştirildiğini görüyoruz. Proğramda, Ülkemizin öngörülebilir büyüme perspektifleri ile bağdaşmayan "al-ya da öde" anlaşmaları, imtiyaz ve işletme hakkı devir sözleşmelerinin, Türkiye'yi taşınması giderek zorlaşan bir mali külfet ile karşı karşıya bıraktığı belirtilmektedir.

Geçmiş enerji politikalarının eleştirilmesi kuşkusuz doğru bir yaklaşım, ancak vaatler bölümüne baktığımızda vahim yanlışlıklar ve tercihler görülmektedir.

Örneğin, ucuz enerji sağlamak için enerji piyasasının rekabetçi hale getirileceği, enerji piyasası yasasının devam ettirileceği belirtilmektedir.

Enerji alanında yaşanan sorunların temelinde son yirmi yıldır elektrik hizmetinin bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp sermayeye devredilmesi ve rekabete açılması mantığı vardır. Ulusal enerji kaynaklarımızın gözardı edilip, kaynaklar konusunda dışa bağımlı olmamızın altında dünyadaki neo liberal dalgaya teslim olmak ve uluslararası enerji tekellerinin isteklerine gönüllü boyun eğmek yatmaktadır. Geçmiş politikaları eleştirmek tek başına yeterli değildir. Yirmi yıldan beri uygulanan enerjide liberalleştirme politikalarını benimsediğiniz zaman dönüp dolaşıp aynı noktaya varırsınız ve makyaj değişiklikler dışında bir şey yapamazsınız. Tek tek sorunlara müdahale etmek yetmez, enerji politikalarının baştan aşağıya ve kökten bir biçimde değiştirilmesi gerekmektedir.

Yeni kurulan 58. ve devamındaki 59. Hükümetin programında belirtilen vaatlerden biri de açıklık ve şeffaflık politikasıdır.

Böylesi bir durumda, enerji, telekomünikasyon ve bilişim sektörlerine ilişkin olarak
yıllardır ısrarla sorduğumuz şu soruların yanıtlarını öğrenmemiz herhalde mümkün olacaktır:

-Sanayi kuruluşlarında ve konutlarımızda kullandığımız elektrik enerjisi için neden fahiş fiyatta para ödemekteyiz?

-Elektrik enerjisi üretiminin yüzde ellisinin ithal bir kaynak olan doğalgaz ile karşılanması zorunluluk mu yoksa siyasal bir tercih midir?

-Özel şirketlerle yapılan alım garantili Yap-İşlet-Devret ve Yap-İşlet sözleşmeler ile her santral için yapılan sözleşme bedelleri gerçekte kamu yararı içermekte midir?

-Bir taraftan 1997 Yılından bu yana bekletilen İşletme Hakkı Devri Sözleşmelerinin tekrar gündeme ne şekilde alınacağının belirsizliği sürerken, diğer taraftan yüksek birim fiyatlı alım garantili sözleşmeleri TAHKİM yasası karşısında hangi mantıkla yeniden gözden geçirilecektir?

-Özel üretim şirketleri, yapılan sözleşmeler gereğince tam kapasite çalışıyor ve kamuya yüksek maliyette enerji satıyor iken, devlet kendi termik santralleri ile daha ucuza elektrik üretiminden neden vazgeçer bir noktaya gelmiştir ve bunun kamuya olan maliyeti nedir?

-Ülkemiz 2001 yılında yaşanan iki büyük krizin olumsuz etkileri ile bir taraftan enerji tüketiminde bir önceki yılın değerlerini ancak yakalamış, 2002 yılında ise devreye alınan yeni doğalgaz santralleri ile enerji üretiminde ciddi bir arz fazlalığı ile karşı karşıya kalmış iken, bugün bütün gelişmiş ülkelerin bir program dahilinde elden çıkardıkları pahalı, eski ve sorunlu bir teknoloji olan nükleer santraller, bütün olumsuzlukları bilindiği halde neden yeniden gündeme getirilmektedir?

-15 yıldır yapılmayan yatırımların sonucu olarak ne tür işletme sorunlarıyla karşı karşıya kalınmıştır? Planlama anlayışının terk edilip kurumlara yeni teknik eleman alımına gidilmediği bu uzun yıllar içerisinde, başta mühendisler olmak üzere giderek azalan teknik eleman sayısının sonucu olarak, üretim santrallerinde ve dağıtım şebekelerinde ne tür sorunlar yaşanmış, bakım ve yenileme faaliyetleri ne oranda yapılabilmiş, meydana gelen arızaların hızla giderilmesine yönelik teknik bir altyapının ve donanımın yeterli hale getirilmemesi sonucu oluşan kamu zararı hangi boyutlara ulaşmıştır?

-Bütün bunlar ortadayken Özelleştirme Yüksek Kurulunun, Elektrik Üretim A.Ş'ye (EÜAŞ) ait 11 termik, Devlet Su İşlerine (DSİ) ait 16 hidroelektrik üretim tesisi dahil toplam 55 santral ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş'ye ait (TEDAŞ) 19 dağıtım bölgesini haziran ayında özelleştirme kapsamına almasının anlamı nedir ?

Değerli Konuklar....

Tüm bu yapılanlar, mevcut hükümetin geçmiş uygulamalardan bırakın ders almayı, geçmişte yapılan yanlışları daha da çoğaltarak yeni AKTAŞ'ların, ÇEAŞ'ların, Mavi Akım adı altında yeni doğalgaz yolsuzluklarının önünü açacağını gösteriyor.

İradesini kendi ülkesinin kaynaklarına ve insan gücüne değil, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların tercihlerine teslim etmiş, üretim ve sanayileşmeden uzak rant ekonomisinin kurallarına tabi olmuş bir iktidar ile karşı karşıyayız.

Enerji alanında öylesine ilginç günübirlik bir politika sürdürüldüğünün en somut ifadelerinden biri de, Sayın Başbakanın Diyarbakır'da yaptığı açıklamaya kadar Bölgesel Elektrik Tarifesine yönelik olarak Enerji Bakanlığı ve EPDK tarafından anlamsız bir ısrarın sürdürülmüş olmasıdır.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun (EPDK) 3 Mart 2003 tarihinde Abant'ta düzenlediği toplantının ardından yapılan açıklamada, önce 2003 Temmuz ayı itibariyle Bölgesel elektrik tarifesine geçileceğini, bir süre sonra da bunun il bazında tarife olarak uygulanacağının açıklanması, başta EMO olmak üzere toplumun ilgili demokratik kurumları tarafından eleştirilmişti.

EMO ısrarla Bölgesel ya da il bazında elektrik tarifesine geçmenin dağıtım şebekelerindeki kayıp ve kaçakları gidermeyeceğini, uygulamanın Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, bu uygulamanın kayıp ve kaçağın yüksek olduğu bölgede yaşayan ve elektrik faturasını düzenli olarak ödeyen yurttaşlar için cezalandırma anlamına geleceğini, esas sorunun Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde ya da büyük kentlerin çevresindeki gecekondulardan kaynaklanmadığını, esas olarak elektriğin yoğun olarak tüketiminin gerçekleştiği sanayi ve imalathanelerde kaçağın yoğunlaştığını ifade etmiştir.

Yine kayıp ve kaçağın bilinçli bir şekilde birlikte anılarak dağıtım şebekelerinin özelleştirme gerekçesi ile uzun yıllar içerisinde kendi kaderine terk edilerek şebekenin iyileştirilmesine yönelik önlemler alınmadığını ısrarla belirttik.

Dağıtım şebekelerine ciddi bir yatırım yapılmadığı koşullarda, sorunun hangi boyutlara ulaşacağının en somut örneğini, TEDAŞ çalışanı Mühendis arkadaşımız Hasan Balıkçı'nın kaçak elektrik kullanan çıkar çevreleri tarafından hedef seçilmesiyle en acı şekilde yaşadık.

Ülkemizde yıllardır sürdürülen yanlış enerji politikalarının en somut örneklerinden biri de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde kurulan Mobil Santrallerdir. Uç noktalarda gerilim düşüklüklerinin giderilmesi gerekçe gösterilerek gündeme getirilen mobil santraller, filtre sistemleri kurulmadan 6 numara fuel-oil yakıtı kullanılarak tam bir doğa ve çevre felaketine yol açmaktadır. 1999 Yılında 3 yıllık sözleşmelerle devreye giren bu santrallerin, 2002 yılında sözleşmeleri gereğince sökülüp taşınmaları gerekirken, tam tersine kapasiteleri arttırılarak EPDK yönetmelikleri kapsamında kalıcı hale getirilmektedir.

Son olarak 2003 Eylül ayı içerisinde Silopi'de bulunan ve sözleşmesi biten "Karadeniz Mobil Enerji Santralı" hiçbir yasal prosedürü tamamlanmadan yurt dışına enerji satışı yapan ilk şirket olarak basına ve kamuoyuna yansıtılmıştır. Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler Silopi'yi enerjide serbest bölge olarak ilan ederken Silopi'den Irak'a enerji satışına ilişkin yanıtlanması gereken çok sayıda soru vardır.

Özel bir şirkete çok kısa sürede Irak ile uluslar arası enterkoneksiyonu sağlayan hat üzerinden enerji satış izni nasıl verilmiştir ? Kamuyu temsilen TEİAŞ ve TETAŞ ile nasıl bir anlaşma imzalanmış, bu anlaşmanın yapılmasında, hükümet Irak tarafında kimi muhatap almıştır ? Ülke adına yapılan bu anlaşmalarda kamu yararı gözetilmişmidir? Yoksa tanınan imtiyazlarla yeni AKTAŞ'lar, ÇEAŞ'lar mı yaratılmaktadır?

Tüm bu gerçeklerin ışığında soru sormaya devam ediyoruz.......

-Türkiye'nin kamu birikimleri ile uzun yıllar içerisinde oluşturduğu ulusal bilgi ve iletişim altyapısı hangi gerekçelerle çok uluslu tekellerin denetimine açılmıştır?

-Buna yönelik olarak, ulusal güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren, bu toplumun uzun yıllar içerisinde yarattığı birikimler ile oluşan ve şu anda tüm halka hizmet sağlarken Türkiye'nin en fazla kar eden kurumu olan TELEKOM'u hangi ihtiyaç ve tercihlerle özelleştiriyorsunuz ?

-Ülkemizin gelişmesinde üretim ve sanayileşmenin temel unsuru olan, şantiyelerde, fabrikalarda, işletmelerde, atölyelerde bilgi, deneyim ve emekleriyle üretim sürecinin içerisinde yer alan mühendislerin ulaşımdan haberleşmeye, enerjiden madenciliğe kadar yaşamın her alanında proje çizerek, onaylayarak, istihkaklara imza atarak kamunun sorumluluğunu taşımalarına rağmen neden ekonomik ve sosyal haklarının düzeltilmesine yönelik ciddi bir çalışma yapılmamış, kamuda çalışan ve yoksulluk sınırında yaşayan mühendislerin insanca yaşam talepleri neden gözardı edilmiştir?

Gerçi biz kendi mesleki alanlarımıza ilişkin olarak yaşanan bütün bu uygulamaları nedenleri ve sonuçları ile çok iyi biliyor ve yıllardır gerek hazırladığımız raporlar ile, gerekse yaptığımız kongre ve sempozyumlar ile görüş ve önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyor olsak ta, "...Kamu kaynaklarının kullanım ve aktarımlarını toplumun bilgisine açarak, yolsuzluklara imkan vermeyen şeffaf bir devlet anlayışının yerleştirileceği" sözünü veren mevcut hükümete, uygulamalarına başlarken bu sorulara, kendi açılarından ne tür yanıtlar vereceklerini de bilmek istiyoruz.

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, ülkemizin gelişmesinde ve çağdaşlaşmasında uygulanacak programların IMF gibi kuruluşların direktiflerine göre değil, kendi gücümüze ve doğal kaynaklarımıza dayalı, üretim ekonomisi ve sanayileşmeden yana, kalkınma stratejilerini bilim ve teknoloji temeline oturtan ulusal bir politika ile yürütülmesinin savunuculuğunu yapmaya devam edecektir.

Değerli konuklar, değerli meslektaşlarım,

Sözlerimi bitirmeden önce, Diyarbakır Şubemizin düzenlemiş olduğu II. Ulusal Aydınlatma Sempozyumuna sunduğunuz ve sunacağınız katkılar nedeniyle bir kez daha teşekkürü borç bilir, Sempozyum boyunca yapılacak çalışmalarda hepinize başarılar dilerim.


Saygılarımla,
08 Ekim 2003 / Diyarbakır

Cengiz GÖLTAŞ
Elektrik Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı



TELE 1- SABAH PUSULASI

28.03.2024
 


Çok Okunanlar


DEPREMZEDEYE DEĞİL ENERJİ ŞİRKETLERİNE DESTEK

KTMMOB EMO YENİ YÖNETİM KURULU BELİRLENDİ

SİNOP NÜKLEER GÜÇ SANTRALI İNADINDAN VAZGEÇİLMELİDİR   

TELE 1- SABAH PUSULASI

EMO HASAN BALIKÇI ONUR ÖDÜLÜ’NÜN SAHİBİ MÜCELLA YAPICI OLDU

EMO, SİNOP NGS NAZIM İMAR PLANI İÇİN İPTAL DAVASI AÇACAK (BAŞKENT GAZETESİ)

GÜNEŞ VAR ETTİ, SANTRALI YOK EDECEK (BİRGÜN)

NİTELİKLİ YAĞMA (GÜNLÜK EVRENSEL)

EMO: SİNOP NGS PROJESİNDEN VAZGEÇİLMELİ (ENERJİGUNLUGU.NET)

YAPICIYA EMO`DAN ÖDÜL, TÖREN 26 NİSAN`DA (CUMHURİYET)

Okunma Sayısı: 2004


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr


Diğer birimlerin iletişim bilgileri için tıklayınız

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.