MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

TMMOB TÜRKİYE IV. ENERJİ SEMPOZYUMU


 
Odamız Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz GÖLTAŞ'ın, TMMOB Türkiye IV. Enerji Sempozyumu Açılış Konuşması metni,
 

Sayın Enerji Bakanı,
Sayın Milletvekilleri
TMMOB'nin Sayın Başkanı,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Elektrik Mühendisleri Odası ve TMMOB'ye bağlı Odalarımızın Değerli Yöneticileri,

Kamu Kurumlarımızın Yöneticileri, Değerli Delegeler, Sevgili Meslektaşlarım......


Bu yıl dördüncüsünü düzenlediğimiz TMMOB Enerji Sempozyumuna hepiniz hoş geldiniz. Sözlerime devam etmeden önce Sempozyum hazırlık sürecinde özenli bir çalışma sürdüren başta sempozyum sekreteryası ve yürütme kurulu olmak üzere emeği geçen ve katılım sağlayan herkesi kutluyorum.
Bildiğiniz gibi hemen her yıl enerji alanında bir çok kuruluş farklı etkinlikler düzenler. Bazen benzer konu başlıkları ile yapılan bu etkinliklerin tarih olarak birbirleriyle çakıştıkları da olur. Bu durum, ülkemiz enerji sektörü açısından bir olumluluk olarak görülse de, biraz yakından bakıldığında, bu tür organizasyonların önemli bir çoğunluğunun, firma tanıtımlarını hedef alan, enerji bürokrasisini kendi önceliklerine uygun olarak etkilemeye çalışan, ticari ilişkilerin kotarıldığı faaliyetler olduğu görülecektir. Böyle olduğu için de bu çalışmaların kurgusunda temel bir eksiklik vardır. Bu eksiklik meseleleri ele alışta çok yönlü ve objektif bir yaklaşımın başta yaratılamamış olmasıdır.
TMMOB ve bağlı odaların ise yıllardır kendi mesleki alanlarında düzenledikleri kongre, sempozyum, panel, söyleşi ve meslek içi eğitimlerde gözettiği temel bir yaklaşımı var. Hangi konuda bir çalışmayı önümüze koyarsak koyalım, o konuyla ilgili tüm kurum yada bireyleri, yani konunun bütün kesimlerini bir araya getirerek özgür ve demokratik bir tartışma platformu yaratmayı hedefleriz.
Bu yaklaşım TMMOB ve meslek örgütümüz açısından uzmanlık alanlarımıza bakışta vazgeçemeyeceğimiz önemli bir tavırdır.
Bugün başta enerji, iletişim ve bilişim olmak üzere, meslek alanımızı ilgilendiren tüm konularda, uygulanan politikaları karar veren, uygulayan ve sonuçlarından etkilenen kesimler ile birlikte tartışmak, farklı düşünenin ne söylediğinin bilinmesi ve değerlendirilmesi açısından çok önemlidir.

Değerli Konuklar...


Ülkemizde ekonomik olarak yapısal bir değişim proğramının adım adım gündeme sokulduğu son 20 yıl değerlendirildiğinde, yaşamımızı doğrudan etkileyen stratejik birçok alanda karar verme organlarında yer alanların, yani siyasal iktidar ve uygulayıcı üst düzey bürokratların, karar alma ve uygulama süreçlerinde toplumun örgütlü kesimleri ile düzenli ve ciddi bir iletişim içerisinde olmadıklarını görüyoruz. Bırakın iletişim kurmayı ve katılım olanaklarını arttırmayı, toplumun örgütlü yada örgütsüz kesimlerinin mevcut uygulamalar ile ilgili kamusal bilgilenme hakkının önüne ciddi engeller konulmaktadır.
Yıllardan beri toplumun bilgilenme hakkını yok sayan böylesi bir anlayışın sonucu olarak kamu yönetimi siyasal etkilere son derece açık, taraflı bir şekilde faaliyet gösterir hale getirilmiştir. Bugün, ülkemizde yaşanan ve dünyada ilk beş sıraya girdiğimiz yolsuzlukların ve oluşan kamu zararlarının nedeni de özetle böyle bir anlayışın egemen olmasıdır.

Değerli Katılımcılar...

Mevcut enerji kaynakları potansiyeli ve kullanımının, dünyada yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar dikkate alındığında ne denli önemli olduğu, bölgemizde yaşanan ve bizi de doğrudan etkileyen Amerikan Emperyalizminin saldırgan ve yayılmacı politikaları ile bir kez daha açığa çıkmıştır.
Biz mühendisler çok iyi biliyoruz ki, bölgemizde uzun yıllar içerisinde yaşanan ve son dönemde ABD tarafından giderek yoğunlaştırılan çatışma ve gerilimlerin nedeni, ne Ortadoğu'da demokrasinin geliştirilmesi, ne kitle imha silahlarının varlığı ne de terörist faaliyetlerin engellenmesidir.
Esas neden, Ortadoğu'nun, dünyadaki enerji kaynaklarının önemli bir bölümüne sahip olmasıdır. Bugün dünyadaki enerji üretiminde mevcut ihtiyacın % 90'ı halen fosil yakıtlardan karşılanmakta ve bunun % 45'ini ise petrol oluşturmaktadır. Halen 140.4 milyar ton olan ham petrol rezervinin % 65.4'lük kısmı Ortadoğu ülkelerinde yer almaktadır.
Günümüzde dünya yıllık petrol üretimi olan 3.5 milyar tonun % 31'lik kısmının Ortadoğu ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor olması ve dünya yıllık petrol tüketimi olan 3.3 milyar tonun % 26'sının dünya nüfusunun % 4.7'sine sahip olan ABD tarafından tüketiliyor olması, Amerikanın bölgede "terörizme karşı barış ve demokrasiyi" geliştirme adına yürüttüğü askeri operasyonların gerçek amacını da açıklamaktadır.
Bugün Orta Asya ve Hazar Bölgesinin zengin enerji kaynaklarının kontrolü, bir geçiş noktası olan Ortadoğu'nun, ekonomik sosyal ve siyasal olarak tam anlamıyla denetim altına alınmasıyla mümkün görülmektedir. Ülkemize düşen, bu haksız savaş ve işgalin ortağı olmamak, Irak halkıyla uzun yıllar içerisinde oluşmuş tarihsel dostluk ve komşuluk ilişkilerimizin gereği olarak onlarla dayanışma içerisinde olmaktır.

Değerli Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım...

Elektrik Mühendisleri Odası olarak son 20 yıldır ülkemizin enerji politikalarına ilişkin iki önemli konunun altını çizdik. Birincisi kamusal bir hizmet anlayışı içerisinde planlamanın önemi, ikincisi ise kendi kaynaklarımıza ve insan gücümüze dayalı ulusal bir enerji politikası oluşturulmasının gerekliliği.
Bugün ülkemizde başta enerji ve iletişim olmak üzere tüm stratejik temel altyapı hizmetlerinin özelleştirme adı altında hızla tasfiye edildiği bir süreci yaşıyoruz. Bu uygulamaların ülkemizin ihtiyaçlarından bağımsız IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların direktifleri ile siyasal bir tercih olarak dayatıldığı görülmektedir.
Dünyada 1974 petrol krizi ile başlayan süreç incelendiğinde, petrolün sonsuz bir kaynak olmadığı gerçeği görülmüş, elektrik enerjisi üretiminde artan maliyetlerin sanayi üretim sektörünü zorladığı noktada gelişmiş tüm ülkeler ciddi önlemler alma yoluna gitmişlerdir.
Enerji gibi hayati bir sektörde ülkelerinin geleceğine ilişkin sorumluluk duyan ve buna uygun politikalar geliştiren tüm gelişmiş ülkelerin, elektrik enerjisi üretimlerinde güneş, rüzgar, jeotermal ve hidrolik olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneldikleri ve bu konuda AR-GE faaliyetlerine hız verdikleri görülmektedir.

Yine, petrol krizinin yarattığı bilinç ile enerji kaynaklarının olabildiğince ulusal sınırlar içinden, kaynak çeşitliliği yaratılarak temini öngörülmüş, tüm ülkeler bir taraftan enerjinin çevre ile ilişkisinin önemini kavrayarak enerji üretimlerinde çevreye karşı duyarlı bir yaklaşım sergilerlerken, diğer taraftan, enerjinin verimli kullanılması ve tasarrufuna ilişkin bir proğram oluşturmuşlardır. Neticede tüm bu etkiler değerlendirildiğinde, enerjide planlama kavramının ne denli önemli olduğu bir kez daha açığa çıkmıştır.
Günümüzde, AB ülkeleri enerji tüketimlerinin % 5.6'sını yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamakta ve bu oranın 2010 yılında % 12'ye çıkarılması planlanmaktadır. Türkiye'de ise yenilenebilir enerji kaynaklarının tüketim içindeki payı 2000 yılında sadece % 11 seviyesindedir. Bu rakamın uygulanan politikalar sonucu 2010 yılında % 7'ye düşmesi beklenmektedir. Türkiye bugün mevcut enerji tüketiminin % 36'sını Ulusal kaynaklardan karşılıyor iken, bu oranın 2023'de % 20'lere düşmesi kaçınılmaz görülmektedir.

Değerli Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım...

1984 yılında çıkarılan ve enerji sektöründe özelleştirmelerin önünü açan 3096 sayılı yasadan buyana geçen 18 yıl değerlendirildiğinde, sektörün kurumsal yapısının çok parçalı hale getirilerek kaos ve yolsuzluklarla beslenen dışa bağımlı bir üretim politikası ile dağıtım şebekelerimizde yılda 1.5 milyar dolar olarak ifade edilen kayıp ve kaçakların varlığı gelinen durumu ve tabloyu yeterince özetlemektedir.
3 Kasım seçimlerinin ardından Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler'in kamuoyunda yeralan açıklamalarında, yaratılan bu tablonun eleştirildiğini görüyor ve yıllardır Elektrik Mühendisleri Odasının işaret ettiği konularda Sayı Bakanın bizleri doğrulayan açıklamalarını büyük bir ilgiyle takip ediyoruz. Yine, yakın geçmişte uygulanan bu yanlış politikaların sonucu olarak oluşan kamu zararlarını azaltmak adına Rusya ile yapılan doğalgaz anlaşmalarının yeniden masaya getirilmesini, alım garantili pahalı YİD sözleşmelerinin gözden geçirilmesini, enerji üretiminde ulusal kaynaklarımızın öne çıkarılacağından söz edilmesini olumlu bir yaklaşım olarak görüyoruz.
Ancak, buradan birkez daha vurgulamak isteriz ki, sorunun kaynağı, enerji sektöründe yapısal değişim proğramı adı altında uygulanan özelleştirme politikalarının kendisidir.
Yıllardır kamu finansman sıkıntısı nedeniyle enerji sektöründe özelleştirmenin bir zorunluluk olduğu, özelleştirme sayesinde sektörde tekelleşme olgusunun önüne geçilerek sermayenin tabana yayılacağı, sektörde rekabet unsurunun oluşmasıyla elektrik fiyatlarının ucuzlayacağı, bu sayede sanayi üretiminin artacağı, yine, yurttaşların elektriği ucuza satın alması nedeniyle ekonomik bir ferahlamanın sağlanacağı, netice olarak elektrik enerjisinin kesintisiz kaliteli ve ucuz olarak sunumunun yapılacağı iddia edildi ve bu gerekçelerle sektörde her istenileni yapma olanağına sahip olundu.
2003 yılı sonlarına gelindiğinde ise, bütün bu iddialar ve yapılanların bir sonucu olarak, ne nükleer santral kurulmadığı için karanlıkta kaldık, ne TEK'in ikiye ardından TEAŞ'ın üçe bölünmesiyle kamunun işleyişi ve verimi arttı, ne de bir dizi özelleştirme modelleri ve çıkartılan o­nlarca yasa ve yönetmelikle sektör daha işler kılınabildi.
DPT verileri bugüne kadar yapılan özelleştirmelere dair çarpıcı bir bilanço ortaya koyuyor. Geçmişte yapılan 408 özelleştirme sonucunda elde edilen gelir 4 milyar 474 milyon dolar. Bu özelleştirmelerin gideri ise, 4 milyar 574 milyon dolar.
Geçmiş özelleştirme uygulamalarının tümüne yakın bölümü aynı zamanda yolsuzluk, kötü kullanım ve sözleşme koşullarına uymama örnekleriyle doludur.

Türkiye toplumu olarak geçtiğimiz 15 yıl içinde, bizlerden saklanmaya çalışılan bir gerçekle yüzleştik. Her biri son derece karlı ve topluma yararlı kuruluşlar, yani toplumsal emeğimiz, toplumsal servetimiz bilinçli bir şekilde zarar ettirilmeye çalışıldı. Her biri birer arpalık ve hortum alanına çevrildi.
Bugün üçe bölünen TEAŞ'ın son üç yılına ait yapılan yanlış sözleşmelerden kaynaklanan zararı 1999 yılında 61.3 trilyon, 2000 yılında 409 trilyon ve 2001 yılında 1.8 katrilyon olarak bu duruma en çarpıcı örnektir.
Bu suçu işleyen seçtiğimiz siyasetçilerin, toplumsal varlıklarımızı iktidar sürelerini uzatmak için sermaye gruplarına nasıl peşkeş çektiklerine Beyaz Enerji Operasyonu ile bir kez daha şahit olduk.
Toplum sorunun kaynağının mülkiyet biçiminde olduğuna inandırılmaya çalışıldı. Sorunun kaynağının mülkiyet biçiminde olmadığını, yönetim ve denetim modellerinin tartışılması gerektiğini başta AKTAŞ, ÇEAŞ, KEPEZ örnekleri olmak üzere, YİD santralleri, Mobil santraller ve 42 milyar dolar olarak belirtilen yolsuzluk sürecinde ne kadar ısrarla göstermek istesek de kamuoyunu bu konularda yeterince duyarlı hale getiremedik.
Bütün bunlar ortadayken Özelleştirme Yüksek Kurulunun, Elektrik Üretim A.Ş'ye (EÜAŞ) ait 11 termik, Devlet Su İşlerine (DSİ) ait 16 hidroelektrik üretim tesisi dahil, toplam 55 santral ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş'ye ait (TEDAŞ) 19 dağıtım bölgesini haziran ayında özelleştirme kapsamına alması, mevcut hükümetin geçmiş uygulamalardan yeterince ders almadığını göstermektedir. Sektörde özelleştirme uygulamalarının sürdürülecek olması, yeni AKTAŞ'ların, ÇEAŞ'ların yaratılması, Mavi Akım adı altında yeni doğalgaz yolsuzluklarının önünün açılması anlamına gelecektir.
Elektrik Mühendisleri Odası olarak sektörün bu kaos ortamından hızla kurtarılması için bir kez daha ısrarla diyoruz ki;

· Yolsuzlukların üzerine kararlılıkla gidilmeli, Beyaz Enerji operasyonuyla başlayan ve DDK raporuyla bir kez daha açığa çıkan rezaletlerin siyasi ve idari sorumluları yargı önünde hesap vermelidir.

· Son yirmi yıla damgasını vuran özelleştirme politikalarının sonuçları bu kadar ortadayken, üretim santralları ve dağıtım şebekelerinin hızla özelleştirileceğine dair bakanlık politikaları terkedilmelidir.

· Ulusal kaynaklarımızı öne çıkaran, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarımızı devreye sokan bir üretim politikası izlenmelidir.

· Enerji sektörünün tahrip edilen kamusal altyapısı yeniden oluşturulmalı, bakanlık ve bağlı kuruluşlarının, merkezi bir planlama içerisinde, koordinasyonu sağlanmalıdır.

· Enerji alanındaki tüm kamu kurumlarının bütçeleri arttırılmalı, üretim santralları ve dağıtım şebekelerimizin işletme sorunları giderilerek verimlilik sağlanmalıdır.

· Özelleştirme yapılacak gerekçesiyle kendi kaderine terkedilmiş, bakım-onarım-yenileme faaliyetleri yapılmayan dağıtım şebekelerinin iyileştirilmesine yönelik olarak, başta TEDAŞ Müessese Müdürlüklerinin teknik eleman sayısı arttırılmalı, bakım-onarım ve yenileme faaliyetlerine gereken önem verilerek enerjideki kayıplar ve kaçaklar giderilmelidir.

· AKTAŞ, ÇEAŞ ve Kepez'deki uygulama geç kalınmış olsa da doğrudur ve pahalı elektriğin en önemli nedenlerinden olan YİD santrallarına da yayılmalıdır. Bu kuruluşlar EÜAŞ denetimine geçerek kamu eliyle yönetilmelidir.

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, ülkemizin gelişmesinde ve çağdaşlaşmasında uygulanacak programların IMF gibi kuruluşların direktiflerine göre değil, kendi gücümüze ve doğal kaynaklarımıza dayalı, üretim ekonomisi ve sanayileşmeden yana, kalkınma stratejilerini bilim ve teknoloji temeline oturtan ulusal bir politika ile yürütülmesinin savunuculuğunu yapmaya devam edecektir.

Değerli konuklar, değerli meslektaşlarım...

Sözlerimi bitirmeden önce, 18 Ekim 2002 tarihinde Şanlıurfa'da görevi başında, kaçak elektrik kullanımına karşı kamu haklarını ödünsüz bir şekilde savunduğu için öldürülen TEDAŞ çalışanı sevgili meslektaşımız Hasan Balıkçı'yı saygı ile anmak istiyorum.
Özelleştirme gerekçesiyle uzun yıllar yatırım yapılmadığı koşullarda, dağıtım şebekelerimizin kendi kaderine terkedilmiş yapısı ile oluşan kayıp ve kaçakların ciddi boyutlara ulaştığı bir durumda, yüksek elektrik fiyatları karşısında sorunun teknik kayıplar boyutu gözardı edilerek, vatandaş ile TEDAŞ çalışanının karşı karşıya bırakıldığı politikalar, bu üzücü olayların korkarım sürmesine yol açacaktır.
Son olarak, TMMOB IV.Enerji Sempozyumuna sunduğunuz ve sunacağınız katkılar nedeniyle bir kez daha teşekkürü borç bilir, Sempozyum boyunca yapılacak çalışmalarda hepinize başarılar dilerim.

Saygılarımla,

Cengiz GÖLTAŞ
EMO Yönetim Kurulu Başkanı

10 Aralık 2003 / Ankara



TELE 1- SABAH PUSULASI

28.03.2024
 


Çok Okunanlar


DEPREMZEDEYE DEĞİL ENERJİ ŞİRKETLERİNE DESTEK

KTMMOB EMO YENİ YÖNETİM KURULU BELİRLENDİ

TELE 1- SABAH PUSULASI

SİNOP NÜKLEER GÜÇ SANTRALI İNADINDAN VAZGEÇİLMELİDİR   

EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU TOPLANIYOR

EMO, SİNOP NGS NAZIM İMAR PLANI İÇİN İPTAL DAVASI AÇACAK (BAŞKENT GAZETESİ)

HALKIN DEMOKRATİK İRADESİ GASP EDİLEMEZ

GÜNEŞ VAR ETTİ, SANTRALI YOK EDECEK (BİRGÜN)

NİTELİKLİ YAĞMA (GÜNLÜK EVRENSEL)

EMO: SİNOP NGS PROJESİNDEN VAZGEÇİLMELİ (ENERJİGUNLUGU.NET)

Okunma Sayısı: 966


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr


Diğer birimlerin iletişim bilgileri için tıklayınız

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.