MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

TMMOB TÜRKİYE IV. ENERJİ SEMPOZYUMU AÇILIŞ KONUŞMALARI


 
Sevgili konuklarımız, sevgili arkadaşlarım, Sayın Bakanım, sayın milletvekili arkadaşlarımız; hepinizi Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği adına sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.
 

Bugün Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği adına düzenlenen bu dönem dört etkinlikten bir tanesi enerji alanında Enerji Sempozyumu. Biliyorsunuz bundan önce ulaştırma politikalarıyla ilgili bir sempozyumumuz oldu, önümüzdeki hafta Sekreterliğini Makine Mühendisleri Odamızın yaptığı Sanayi Kongremiz ve bir sonraki hafta da yine Sekreteryasını Mimarlar Odamız tarafından yapan Konut Kurultayımızı yapmış olacağız ve bu dönem etkinliklerimizi böylece tamamlamış olacağız. Aslında bu dört etkinlik sadece TMMOB'nin adına TMMOB tarafından yapılan etkinlikler, saymıyorum, saymaya kalkarsanız gerçekten saatler sürecek kadar ilginçtir, her odamızın sektör bazında yapmış olduğu çok önemli çalışmalar var. Şubelerimizin, temsilciliklerimizin kendi meslek alanlarıyla ilgili doğrudan meslektaşlarına yönelik eğitim programlarından tutturalım, daha Türkiye'yi ilgilendiren, genel olarak halkımızı ilgilendiren sorunlara varıncaya kadar gerçekten çok yoğun bir programla bu işleri yapıyoruz.

Niçin yapıyoruz? Çok basit bir nedenle yapıyoruz, bu ülkenin yurttaşlarıyız, bilimle toplum arasında köprü olan bir mesleğin mensuplarıyız, bilimle halkımızı buluşturmaya çalışıyoruz, ona daha iyi hizmet etmenin yollarını arıyoruz.

Dinliyoruz, sevgili Oda Başkanımızın söylediği gibi, tarafları dinliyoruz, kendi görüşlerimizi ifade ediyoruz, alternatiflerimizi ortaya koyuyoruz ve bütün bunlarla birlikte kendimizi dediğim gibi halkımıza daha iyi hizmet etmenin yollarını açacak birtakım ortamları geliştirmek üzere çalışıyoruz.

Öncelikle bütün bu etkinlikleri, şubelerimizde, temsilciliklerimizde, odalarımızda, Türk Mühendis Mimar Odaları Birliğinde bütün bu etkinliklerimizde çalışmalarıyla bunları düzenleyen organlara teşekkür etmek istiyorum, buraya katılıp görüşlerini bizimle paylaşan dostlarımıza teşekkür etmek istiyorum, siz katılımcılara teşekkür etmek istiyorum.
Bugünün bir özelliği var, bugünün özelliği Enerji Sempozyumumuzun yanı sıra İnsan Hakları Günü. 55 yıl önce insanlığın, emekçi sınıfların binlerce yıllık mücadelesinin ürünü olan bir belgeden bahsediyoruz; İnsan Hakları Temel Bildirisi, Evrensel Bildirisi. Bu bildiri önemli, varılan noktayı kâğıt üzerine geçirmek için çok önemli, ülkemizde bunun kabulü bizler açısından çok önemli, ama 55 yıl sonra acaba bu bildiride yer alan her noktayı yeteri kadar yerine getirebiliyor muyuz bu bir sorgulama işareti.
Toplumların gelişmesi kuşkusuz kolay olmuyor, bir dizi mücadeleyle oluyor, bir dizi gelişmeyle oluyor, ama gönül arzu ediyor ki, artık 55 yıl sonra İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan noktalar artık bir soru işareti, bir kaygıyla, kuşkuyla karşılanmasın; demokratikleşmenin temeli diye gördüğümüz insan hakları sadece Avrupa Birliği üyelik sürecinin pazarlıklarının sınırlarına hapsedilmesin; gönül arzu ediyor ki, kâğıt üzerinde ortaya konan şeyler aynı zamanda uygulamaya da bir an önce geçsin.

Çok önemli eksiklerimizin olduğunu biliyorum, ama dilerseniz mesleğimizi yakından ilgilendiren iki olaya değineyim bu insan haklarıyla ilgili olarak.

Birisi, bir kuruluşumuzda elektrik işlerinde bir zamanlar biliyorsunuz bir yönetim değişikliğinden sonra arkadaşlarımızın çalışmalarını daha yakından izlemek istedi yönetim ve bununla paralel olarak da hemen hemen günlük herkesin ne yaptığını bir şekilde kontrol etme, hatta bilgisayarlarında ne var ne yok, neler yapılıyora, kontrol etmeye varıncaya kadar ilginç bir uygulama başlatıldı. Bunu hem kaygıyla karşılıyoruz, hem üzüntüyle karşılıyoruz. Kaygıyla karşılıyoruz şu nedenle: Hayatın gizliliği bir kişiselliğin, kişisel hayatın gizliliği vardır, bu bilgisayarlar da her ne kadar şirket veya kurum adına çalışılsa da orada kişisel bilgiler de vardır, bunlara ulaşılmasını yanlış buluyoruz. İkincisi, kaygımızın ikincisi bu çalışmalar ekip çalışmalarıdır, mühendislik mesleği disiplinler arası bir meslektir ve tek başına hiçbir mühendisin hemen hemen bir şey yapma ihtimali yoktur. Ekip çalışması, dolayısıyla proje raporlamada ekip raporu önemlidir, ekip içinde tabiî ki kişilerin ayrı ayrı değerlendirmesi de söz konusu olacaktır. Kaygımızı ifade etmekle geçiyorum.

Düzeleceğini tahmin ettiğim bir olay ama, bir ikinci olay var ki bizleri çok üzdü, kadın üyelerimizi rencide etti. Bir sevgili genel müdürümüz, üstelik de çok önemsediğimiz, mühendislik adına çok önemsediğimiz bir kurumun, Devlet Su İşlerinin Sayın Genel Müdürü personel alımıyla ilgili olarak bir gazeteciye bir demeç verdi. Personel inşaat mühendisi alınacak, erkek alınacakmış, öyle yazıyor, erkek personel diye. Daha sonra bir gazeteciyle konuşuyor, ben okurken rahatsız oldum utandım, okuyorum sizlere. Bayanlardan bahsediyor, ya bunlar kaçmak isterler, yalvarıp yakarıp rapor alırlar, Devlet Su İşlerini iş yapması lâzım, hanımların sıkıntısı ile mi uğraşacağız? Ha bu işi yapacak hanım yok mudur? Vardır. Bir bakıma kadınlıktan uzaklaşmıştır, erkekleşmişlerdir. Bunu bir meslektaşımız söylüyor.
Şimdi insan hakları gününde bu örneği vermemin çok temel bir nedeni var. Bir kere İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 2. maddesi biliyorsunuz cins ayrımıyla ilgili, her şeyi ortadan kaldırır, bunun hiçbir geçerliliğin olmadığını açık, seçik, net bir şekilde ifade eder. Dolayısıyla, çalışma alanında erkek kadın ayrımı artık söz konusu değildir, siz koşulları söylersiniz, o koşullara kim ben bu işi yapıyorum diyorsa gelir başvurur ve bu başvurusu sonunda da liyakatine göre, yeterliliğine göre kabul edilir. Kadın meslektaşlarımızı bu şekilde değerlendirmek, hele de böylesine rencide edici sözler kullanmayı kabul edemiyorum.

Evet, bu alkışlarınızı Türkiye'nin fabrikalarında, tarlalarında çalışan milyonlarca kadına ben bağışlıyorum, sağ olun.

Sevgili arkadaşlarım, bu yanlıştır, bu yanlıştan bir an önce dönülmesi gerekir ve Sayın Genel Müdürümüzün de maksadı aşan ifadeler olarak bunu açıklamasını gerçekten bekliyoruz.
Ben Sayın Genel Müdürümüzü sadece Sayın Genel Müdürümüz değil, diğer kurumların da genel müdürlerini, yetkililerini, yöneticilerini birlikte kadın üyelerimizin, kadın mühendis ve mimarların sorunlarını incelemek ve çözmek için Türk Mühendis Mimar Odaları Birliğiyle ortak çalışma yapmaya çağırıyorum huzurlarınızda; çünkü artık mühendislik erkek egemen bir meslek olmaktan çıkmıştır. Benim bilebildiğim kadarıyla Türk Mühendis Mimar Odaları Birliğindeki, daha doğrusu Türkiye'deki mühendis ve mimarların yaklaşık 1/3'i kadınlardan oluşmaktadır. Gayet tabiî ki olacaktır, biz hep birlikte daha güzel dünyaları yaratmak için birlikte mücadele etmeye hazırız ve varız.

Sevgili arkadaşlarım, yapacağımız çalışmalar bununla sınırlı değil, yani Devlet Su İşleriyle olsun, başka kurum ve kuruluşlarla olsun yapmamız gereken çok çalışma var. Biraz önce Sayın Oda Başkanımız ve Düzenleme Kurulu adına Kemal Ulusaler arkadaşımız bunları ifade ettiler, bunlar üzerinde çok fazla durmayalım. Ama geliniz hep beraber gerçekten Türkiye'de enerji alanında da yapılacak olan çok önemli çalışmaları birlikte yapalım.

Farklı politikaları savunuyor olabiliriz. Bu Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği kendisini hep kamu yararına göre yönlendiren, onu esas alan bir çizgide olmuştur; çünkü aslında üyelerinin çok büyük çoğunluğu da bugün emekçilerin arasında yer almaktadırlar. Dolayısıyla, böylesine bir yapımız var. Bu nedenle de genellikle bizim söylediklerimizle, bizim savunduklarımızla iktidarlar arasında farklılıklar olabiliyor. Bunu demokrasinin doğal bir parçası kabul etmek, bir doğallığı kabul etmek gerekiyor, farklı görüşlerde olmak ortak çalışmalar yapmaya engel değil.

Enerji alanında yapılacak çok önemli çalışmalarımızın olduğunu söylüyorum, özellikle enerji verimliliği ya da tasarrufu diye söyleniyor. Tasarruf kelimesinden hep korkuyorum; çünkü tasarruf bir işi yapmama yönüne kadar gidebiliyor, oysa verimlilik bizim açımızdan bir işi daha az kaynak tüketerek yapmak anlamına geliyor ve biliyorsunuz gelişmiş ülkelerde özellikle gayrisafi yurt içi hâsıla, birim gayrisafi yurt içi hâsıla için harcanan enerji miktarında azalma var; göreli olarak azalma var, toplamda artış var, ama birim gayrisafi yurt içi hasılayı elde etmek için harcanan enerji miktarı yıllara göre değişiyor ve trend azalarak gidiyor. Bu sadece teknolojiyle oluyor sevgili arkadaşlarım. Teknolojinizi geliştirirseniz, buraya yeteri kadar kaynak aktarabilirseniz o zaman bunları sağlayabilirsiniz. Elektrikteki efendim kayıplar, kaçaklar meselesinin ötesinde gerçekten Türkiye şu anda enerji alanında akıl almaz derecede havaya sadece emisyon veriyor, bunları yeteri kadar kullanamıyor.
Oysa hâlâ Türkiye'de dünyanın hemen hemen en pahalı akaryakıtını kullanıyoruz arkadaşlar. Bugün dolar bazında fiyatlara baktığınız zaman akaryakıtta akıl almaz bir fiyat uygulaması var. Aynı olay elektrik enerjisinde var. Sanayide, bilebildiğim kadarıyla sanayie verilen elektrikte son dönemlerdeki bazı ucuzlamalar, ki bunlar tabiî ki sevindirici olaylardır. Ucuzlamalara rağmen hâlâ elektrik enerjisinde çok yüksek miktarda paralar, bedeller ödüyoruz. Akaryakıt da aynı şekilde, mazot, benzin bu gibi rakamlarda. Ha diyeceksiniz ki son zamanlarda bazı indirimler, evet bazı indirimler oldu ama, gerek dünyadaki petrol piyasası, gerekse Türkiye'deki döviz fiyatlarıyla beraber ele aldığınızda hâlâ bizim bu rakamların çok daha aşağısında akaryakıt tüketiyor olabilmemiz gerekiyor.

Niye tüketemiyoruz? Çok basit bir nedenle tüketemiyoruz; çünkü uygulanan yanlış politikalar Türkiye'yi bir borç batağına sürüklemiştir, o borç batağından kurtulmak için de ne gerekiyorsa onu yapıyoruz. Akaryakıttaki fiyat özellikle rahatsız edici bir olaydır. Hem diğer olaylara yansıması açısından önemlidir, hem de bir dolaylı vergidir, yani eşitsiz bir olaydır, eşit hareket etmeyen bir olaydır.
Bu nedenle örneğin bir an önce bu politikalardan vazgeçilmesi yönündeki önerimizi de ister istemez tekrarlıyoruz.

Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği bütün bu olaylarda bunları söylüyor, bunları da dayandırdığı yerler kendi meslek alanlarıdır, kendi meslek alanlarının dışında bir yerden söylemiyor bunları, birtakım politik indirgemecilikle gitmiyor, her bir olayı kendi bazında, kendi özgünlüğü içinde inceliyor ve bu sonuçlara varıyor.

Vardığımız sonuç bu. Türkiye'de enerji alanında olduğu gibi diğer alanlarda da herhangi bir yere varmak istiyorsanız size dışarıdan empoze edilen uluslar arası tekelci sermayenin kuruluşları tarafından empoze edilen politikalara hayır demek zorundasınız. Tabiî ki biliyoruz küreselleşme bir olgu, hastalık da bir olgu. İlaç almıyor musunuz, doktora gitmiyor musunuz, kendinizi korumuyor musunuz? Aynı şeydir. Küreselleşme bir olguysa o küreselleşmenin içindeki ulusal motifleri, gelişmiş ülkelerin motiflerini görmek zorundasınız. Onları gördükten sonra da küresel dünyada var olabilmenin koşullarını bir şekilde irdelemek zorundasınız. Nedir o koşullar? O koşullar ulusal politikalara dayalı, kamuyu esas alan, halk yararını, toplum yararını esas alan politikaları gündeme getirme olayıdır. Bilime ve teknolojiye yeteri kadar kaynak aktaramazsanız, bu alandaki çalışmaları hızlandıramazsanız, güç katamazsanız, küresel dünyada olsa olsa gelişmiş ülkelerin taşeronu olursunuz, gelişmiş ülkeler düzeyine hiçbir şekilde ilerleyemezsiniz, gelişemezsiniz.

Dıştan empoze edilen bu olaylar arasında özelleştirmenin çok önemli bir yer tuttuğunu da ifade etmemiz gerekiyor. Bu özelleştirmeler öylesine yerlere varmıştır ki, stratejik alanlarımızı etkiler hâle gelmiştir, Seydişehir son örneklerinden bir tanesidir, TEKEL, PETKİM bunların, TÜPRAŞ bunların örnekleridir. Niye hâlâ kamuyu yok edeceğiz? Ha şunu yapıyorsak bunu hep beraber tartışalım. Kamunun hiçbir şeyi yoktur, hiçbir gereği kalmamıştır, herhangi bir artık bir gücü kalmamıştır.

Küresel dünyada gelişmiş ülkelerin, o çok uluslu tekellerin ellerine geçirdikleri rant kaleleri veya kâr yerleri olarak baktığınız buraları Türkiye'nin vazgeçmesi mümkün değildir. Kamu girişimciliğini reddeden, kamu girişimciliğini yok sayan bir anlayışla hiçbir yere varamazsınız. Bakınız son zamanlarda çok düşük fiyatlar veriliyor özelleştirmelerdeki bazı tesisler için. Buna karşın sermaye çevreleri ne kadar düşük olursa olsun madem ki piyasa böyle istiyor, o zaman piyasa böyle istiyorsa demek ki gerçek fiyatı budur, o zaman bunu niye tartışıyoruz diyor. Kimin malı üzerinden konuşuyorlar, bu ne kadar kolay bir olay. Benim malımdan bahsediyorlar, sizin malınızdan, hepimizin malından bahsediyorlar, kamu malı bizim malımız, kamu malı başkalarının malı değil ki. O sevgili sermaye çevrelerine sorsak, bir topluiğnenin elinden çıkarılması için gerekli olan miktarları 40 yıl pazarlığını yaparlar, ama iş kamunun malına, kamunun malını kendisi elde etmeye kalkınca, efendim piyasada verilen fiyat geçerli fiyat olmak zorundadır, fiyat tartışması yanlıştır diyor. Kelepir bir peşkeş çekme operasyonuna böylesine çanak tutuluyor sermaye çevreleri tarafından.

Bizler buna izin veremeyiz sevgili arkadaşlarım. PETKİM'de direnen, TÜPRAŞ'ta direnen işçi arkadaşlarımız gibi bizler de özelleştirilmek istenen yerlerden, tesislerden çıkmamak, oraları kendi evimiz gibi korumak zorundayız.
Seydişehir örneğini verdim. Bundan önceki bir Enerji Kongresinde bu sefer Sayın Sanayi Bakanımız vardı ve kendisine teşekkür ettim, burada da Sayın Enerji Bakanına teşekkür ediyorum. Oymapınar'ı Seydişehir'e bağladınız, dolayısıyla Seydişehir artık kâr eden bir müessese haline geldi.

Hükümetten bir beklentimiz var, Seydişehir'i özelleştirme kapsamından çıkarın, bu güzel tesisi hep beraber kamu adına kullanalım.

Dışarıdan dayatılan politikalar bize yaramıyor. Biliyorsunuz soğuk havalar filan da hep böyle yerlerden gelir, dışarılardan filan gelir, bu da bize yaramıyor, bu politikalar. Ne ekonomik alanda yarıyor, ne diğer alanlarda yarıyor.
Son zamanlardaki gelişmeleri de kısaca şöyle bir değerlendirelim. İhracat artıyor, üretim artıyor, bütün bunlar olumlu, sevindirici gelişmelerdir. Yalnız, hemen nedenini sormak gerekiyor. Bizler mühendisiz, biliyorsunuz mühendisler bilimle çok haşır neşir olan, meslekleri itibarıyla da sürekli sorgulamak durumunda olan insanlardır. Hemen sormanız gerekiyor, çünkü öbür taraftan da istihdam azalıyor, işsizlik artıyor. Yani hem üretim artacak, ihracat artacak hem de işsizlik artacak, ikisi beraber o zaman demek ki müthiş bir şey oluyor Türkiye'de, verimlilik artıyor. Yani demek ki teknolojik yatırımlar yapılıyor. Oraya da bakıyorsunuz orada da pek bir şey yok. Ne oldu? Ne olduğu çok basit sevgili arkadaşlarım, Türkiye hemen hemen 1980'lerden bu yana, 24 Ocak kararlarından bu yana kalkınma anlamında, sanayileşme anlamında, rekabet gücü anlamında tek bir unsuru temel almıştır, o unsur ucuz iş gücü unsurudur.

İstatistiklerin arasında, rakamların arasında gezindiğiniz zaman özellikle son aylarda, son yıllarda bu eğilimin nasıl güçlenerek gittiğini, Türkiye'de işsizliğin, yoksulluğun ve ücretlerdeki düşüklüğün nerelere varabildiğini çok iyi görürsünüz. Ha, bu kadar istatistiğe gitmeye gerek yok, sizler zaten biliyorsunuz, kamuda çalışan arkadaşlarımız neredeyse yoksulluk sınırının yarısı kadar ücret alabiliyorlar neredeyse veya onun biraz üzerinde. Açlık sınırında çalışan çok sayıda insan var, asgari ücretten çalışan 10 binlerce mühendis arkadaşımız var. Dolayısıyla, hiç öyle istatistiklere bakmaya dahi gerek yok, buradan dahi bunları görmeniz mümkündür.
Dolayısıyla, ucuz iş gücüne dayalı, doğal kaynakların hızlı ve kuralsız tüketimine dayalı bir kalkınma, sanayileşmenin Türkiye'yi bir yere götürmeyeceği artık biliniyor olması lâzım. Bunu sadece bizler söylemiyoruz, bunu sadece mühendisler mimarlar söylemiyor, bunu iktisatçılar söylüyor, liberal iktisatçılar söylüyor, sanayi odaları söylüyor, bizler söylemiyoruz sadece, herkes söylüyor bunu.

Dolayısıyla, bunları reddetmek zorundayız. Bunları reddetmezsek, ekonomik politikaları reddetmezsek o zaman başka alanlarda da başka politikaları ister istemez yürütmek zorunda kalabiliyorsunuz.

Son dönemlerde Orta Doğu politikasında Amerika Birleşik Devletleriyle olan ilişkiler ne yazık ki bizleri son derece rahatsız edici boyutlara getirdi. O rahatsız edici boyutlar arasında ister istemez İstanbul'daki şiddet olaylarını da zikretmeden geçmek mümkün değil.
Bir, öyle bir olaydır ki kimsenin tasvip etmesi mümkün olmayan, lanetlenmesi konusunda hiçbir tereddüt olmayan, Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği'nin de hemen refleksini gösterdiği ve topluma, barışa, huzura sahip çıktığı bir olaydır. Ama bu olayları değerlendirirken televizyon kanallarında ne kadar çok profesörümüz varmış, ne kadar çok meğerse bu konunun uzmanı varmış dedirtecek kadar ortaya çıkan olaylarda, değerlendirmelerde bazı eksikliklerin olduğunu gözden ırak tutmamak gerekiyor.

Nedir o unsurlar? Birinci unsur, son dönemlerin en büyük terör olayı, Amerika'nın ve müttefiklerinin Irak'ı haksız işgalidir. Bu en büyük terör olayı budur. Türkiye'deki şiddet olayının arkasında bu olayı görmezseniz, bu olayı değerlendirmelerin içinde yer almazsa o zaman eksik bir değerlendirme yaparsanız.
İkinci olay, yeni dünya düzeni denilen olaydır. Yeni dünya düzeni diye adlandırılan ve 1980'lerden bu yana ağırlıklı olarak gelişen, Türkiye'yi de kasıp kavuran olayda dünyada işsizliğin, yoksulluğun vardığı hat safhayı görmek zorundasınız. Bunu görmezseniz, değerlendirmelerinizde bu unsuru göz önünde bulundurmazsanız eksik yapmış olursunuz ve nihayet Türkiye üzerinde yıllardan beri yeşil kuşak politikalarını gündeme getiren Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği gibi ülkelerin yeşil kuşak teorilerini görmezseniz ve bunları değerlendirme içinde almazsanız yine eksik yapmış olursunuz.

Bizler bilimle toplum arasında bir köprü olma durumunda olan bir mesleğin mensuplarıyız. Amacımız halkımıza, topluma, insanlara hizmet etmektir. Barışın olmadığı yerde, insan haklarının, demokrasinin olmadığı yerde bizim topluma hizmet etme olanaklarımız kısıtlıdır. Onun için bağımsız, demokratik üreten, sanayileşen, hakça paylaşmayı bilen bir ülkede biz de mutlu olmayı ve bu mutluluğu halkımızla paylaşmayı diliyoruz.

Bu tür kongrelerimizin de bunlara hizmet etmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.



TELE 1- SABAH PUSULASI

28.03.2024
 


Çok Okunanlar


DEPREMZEDEYE DEĞİL ENERJİ ŞİRKETLERİNE DESTEK

KTMMOB EMO YENİ YÖNETİM KURULU BELİRLENDİ

SİNOP NÜKLEER GÜÇ SANTRALI İNADINDAN VAZGEÇİLMELİDİR   

TELE 1- SABAH PUSULASI

EMO HASAN BALIKÇI ONUR ÖDÜLÜ’NÜN SAHİBİ MÜCELLA YAPICI OLDU

EMO, SİNOP NGS NAZIM İMAR PLANI İÇİN İPTAL DAVASI AÇACAK (BAŞKENT GAZETESİ)

GÜNEŞ VAR ETTİ, SANTRALI YOK EDECEK (BİRGÜN)

NİTELİKLİ YAĞMA (GÜNLÜK EVRENSEL)

EMO: SİNOP NGS PROJESİNDEN VAZGEÇİLMELİ (ENERJİGUNLUGU.NET)

YAPICIYA EMO`DAN ÖDÜL, TÖREN 26 NİSAN`DA (CUMHURİYET)

Okunma Sayısı: 1087


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr


Diğer birimlerin iletişim bilgileri için tıklayınız

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.