BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

Yeni Çevre Yasası kamuoyuna, ''çevre sorunlarına çözüm'' ler yerine, Çevre ve Orman Bakanı'nın ''yalnız'' lığıyla yansıdı...

Bakan Osman Pepe , parlamentonun boş sıralarına ''sitemkâr bakışı'' nı gösteren fotoğrafı (Milliyet-28 Nisan 2006) için diyordu ki: ''Her şeyi yansıtıyor; kitap yazsam bu kadar anlatamam...''

Milletvekillerinin bu ilgisizliği, acaba ''neden'' di?

550 parlamenterden 90'ının oyuyla kabul edilen tasarı, çevre sorunlarını önlemek adına ''çevreyle sorunları olanlar'' ı kolluyor... Hele, çevreyi kirleten tüm kurum, fabrika ve firmalara ''önlem'' (!) almaları için 2 ile 10 yıl arasında ''ek süre'' tanımasıyla da dünyanın ender ''çevre affı'' yasalarından biri...

Böyle olunca da tarihe ''çevre katillerini ödüllendiren'' ler olarak geçmemeyi yeğleyen milletvekilleri, çareyi ''katılmama'' da bulmuş olamazlar mı?.. Kimileri de öteden beri ''taraftar'' ı oldukları çevre suçlarını zaten engellemediği için ilgisiz kalmış olabilirler!..

Eğer tasarıda, örneğin ''Çevresini yaşanmaz kılacak şekilde ve altyapısı yetersiz arsalarda gökdelen dikilemez'' gibi bir hüküm olsaydı; ya da ''Yeşil alanlara cami yapılamaz; tarihi çevrede apartmanlaşma olamaz; tarım alanında fabrika kurulamaz; orman alanlarında 2-B işgalcilerine tapu verilemez'' gibi, gerçekten ve her yönüyle ''çevreci'' kurallar bulunsaydı; 550 sandalyenin tamamı bakın nasıl da dolacaktı...

Çevre ve Orman Bakanı TBMM'deki yalnız fotoğrafını pek sevdi... Ne var ki aynı günlerde gazetelerde çevrecilerimizin ''nükleer santral'' lara ve ''koyların imara açılması'' na karşı sürekli eylem fotoğrafları da vardı...

Kendisi dahil 90 milletvekilinden hiçbirisinin ise ''Bunlara karşı da önlem alınmalı'' dememiş olmaları ''fotoğraflık'' bir durum değil miydi?

Sinop 'taki etkinliklerde nükleer santralın çevreye vereceği kuşaktan kuşağa zararlar bir kez daha açıklanırken, Çankaya'ya onaya gönderilen Çevre Yasası'nın bu gerçeği ''kapsamı dışında'' tutması, aslında ''skandal'' dır...

Bodrum-Gökova 'daki son bakir koyların da gözden çıkarılmasını durdurabilmek için eyleme geçenler tüm söylediklerinde haklılarken, Cumhurbaşkanı'na sunulan yasanın kıyı talanına oralı bile olmamasına ise ancak ''skandal ötesi'' denebilir...

Sözün kısası, yere sigara izmariti atanlardan 100 YTL ceza alınmasını öngören yeni Çevre Yasası, toplumu nesiller boyu kanser riskine tutsak edecek nükleer kirlenme ile dünyada eşsiz mavi yolculuğumuzun cennet koylarını cehenneme çevirecek sözde turizm yatırımlarını ''sakıncalı'' bile bulmuyor...

''Sözde'' diyorum; çünkü 1980'lerdeki 12 Eylül yasalarıyla başlatılan ''kıyı alanları tahsisi'' yle gerçekleşmiş turizm yatırımlarının, ülkeye yarardan çok zarar verdikleri; hatta kendilerinin de ''betonlaşmış çevre'' nin iticiliği yüzünden nitelikli müşteri bunalımına girdikleri, sayısız bilimsel toplantının ''tersi savunulamayan'' bildirilerinde kanıtlandı...

Bu nedenle de 2000'lerden bu yana benzer tahsislerde daha dikkatli olunmaya başlanmıştı. O kadar ki isteyen herkese her yerin ''ulufe'' gibi dağıtıldığı uygulamaların ''sürdürülemez'' olduğu, siyasetçilerin bile söylemleri arasına girmişti

Şimdi ise Ege koylarında, yeniden o vahşi ''1980'ler ve 1990'lar'' a geri dönülmek isteniyor. Gerekçe olarak ise ''Akdeniz doldu, buralar tesissiz kaldı'' denebiliyor...

Oysa, aynı anlayışın sonucunda Akdeniz kıyıları sadece dolmadı, aynı zamanda ''bitti'' ... Nitekim şimdiye kadar Ege kıyıları, eğer bitmediyse, bunda ''Akdeniz'den alınan ders'' in büyük payı olduğunu görmek gerekiyor...

Tıpkı Çernobil'in, Rusya'da bile yeni nükleer santrallardan kaçınılmasına ders olduğu gibi...

Çevre Yasası bu konuda da ''duyarsız'' olsa bile, başta 'insan' ve 'sağlıklı yaşama' haklarına ait tüm yasal düzenlemeler olmak üzere hukuk düzenimizin böylesine bir riski engellemeye yeterli olduğuna inanıyorum...

Nükleeri umursamayan; koylarımızı ''imar arsası'' zanneden bir Çevre Yasası ise bu ülke için ''yüz kızartıcı'' değil midir?..  (CUMHURİYET, 03.05.2006)