MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 ANKARA ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AFYONKARAHİSAR   ANKARA   ÇANKIRI   ERZİNCAN   ERZURUM   KASTAMONU   KAYSERİ   KIRŞEHİR   KONYA   NEVŞEHİR   SİVAS   TOKAT   YOZGAT   AKSARAY   KIRIKKALE 
 

 
HUKUKİ DESTEK
 

EMO Ankara Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 2023.4

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

KAMU GİRİŞİMCİLİĞİ 2007 ÇALIŞTAYI SONA ERDİ



 
EMO Ankara Şubesi ve Mülkiyeliler Birliği İşbirliğinde Hazırlanan ve 6-8 Aralık 2007 tarihlerinde gerçekleştirilen ve toplam altı oturumdan oluşan Kamu Girişimciliği 2007 Çalıştayı sona erdi.
 

Kamuyu ön plana çıkaran bir anlayışın hedeflendiği,  başka bir dünyanın mümkün olduğunu temel alan tartışmaların yürütüldüğü, Kamu Girişimciliği Çalıştayı boyunca, topluma dayatılan kamusallık anlayışının yarattığı toplumsal, siyasal, ekonomik ve çevresel tahribatın giderilmesi için yapılması gerekenler tartışıldı. Geleneksel kamu girişimciliğinin eleştirisi bağlamında devlet, kamu ve toplum kavramlarını tartışmaya açarak toplumsal haklar, yurttaşlık, demokrasi olgularıyla kamu girişimciliği arasındaki ilişkinin irdelendiği çalıştayda, Yeni Dünya Düzeni tarafından dayatılarak uygulanmış olan özelleştirme pratiklerinin deşifresinin yanı sıra, dünya genelinde özellikle Latin Amerika‘da gerçekleştirilen kamulaştırmalar ayrıntılı olarak ele alındı.

ÖZELLEŞTİRME İDEOLOJİSİ, KAPİTALİZMİN BUNALIMI TARTIŞILDI

Kamu Girişimciliği Çalıştayı 2007‘nin I. Oturumu‘nda "Özelleştirme İdeolojisi, Kapitalizmin Bunalımı ve Kamu Girişimciliği Anlayışı" ele alındı. Mülkiyeliler Birliği Başkanı Ali Çolak‘ın yönettiği oturumda ilk sözü S.B.F Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilsay Kuruç aldı. Konuşmasına dünyada ve Türkiye‘de kapitalizmin fotoğrafını çekerek başlayacağını belirten Kuruç, sermayenin 1970‘li yıllardan itibaren dalga dalga dünyayı gezdiğini belirterek, ABD‘nin ekonomik gücünün sınırına yaklaştığını söyledi.  Küreselleşmenin kendi ürünleriyle büyüdüğünü bu büyümenin en önemli ürününün günümüzde Çin olduğunu vurgulayan Bilsay Kuruç, "ABD yayılmacılığı olmazsa olmaz hale getirmesi bölgemizde Ortaçağ eksenli yeni rejimler yaratma arzusu bu ülkenin potansiyelinin sınırına geldiğini yansıtıyor. Günümüzde Çin sanayileşmiyor küreselleşiyor. Sisteme katılanlar için örnek oluyor. Çin‘in büyümesi ABD‘nin yegane ekonomik güvencesini oluşturuyor. Çin‘in 1,5 trilyon ABD doları rezervi var. Bunun % 70‘i ABD hazine kağıtları. Bu denge nükleer  dengesinden daha dehşetli bir dengedir" dedi.

Çin‘in bu haliyle Türkiye için kötü bir örnek olduğunu belirten Kuruç şöyle konuştu; "Çin olmazsa küreselleşme yürümez. Türkiye yarı sanayileşmiş yarı küreselleşmiş bir ülke. Bugün Türkiye‘de işsizlik oranı % 21.4 oranındadır. Bu ülkenin kapitalizmi insanları eğitimsiz, işsiz, çalışan nüfusun yarısını kayıt dışı tutuyor. Türkiye‘deki kapitalizm ithalatçı kapitalizmdir. Bütün sektörlerde Türk sanayisi büyük açıklar vermektedir. Ortaya çıkan karneye göre Türkiye kapitalizmi dersini yeterince çalışmamış. Türkiye kapitalizmi ara malları ve yatırım mallarında ithalat olmazsa üretim yapamıyor."

"Neoliberalizm tarihe soygun projesi olarak geçecektir"

Enerji alanında ithal maliyetinin % 75 ile ilk sırada yer aldığının altını çizen Bilsay Kuruç şu çarpıcı saptama ile konuşmasını bitirdi. "Bir ülkenin dış açığını orada kim az kazanıyorsa onlar öder. Kapitalizmin yarattığı açığın bedelini çalışanlar ve çalışmayanlar öder. Borçlanma hep sürecektir. Birikmiş varlıkların devri tamamlanacak işlerin devri hızlanacaktır."

Bilsay Kuruç‘tan sonra söz alan Gazeteci Yazar Ergin Yıldızoğlu gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere 1970‘de 100 milyar dolar borcu varken 1980‘lerde bu rakamın 1 trilyon dolara ulaştığını belirterek  şunları söyledi. "Neoliberalizmi savunanlar insanın refahının en iyi şekilde piyasa düzeninde sağlanabileceğini iddia ederler. Bu teoriye göre metalaşmamış hiçbir şey kalmamalı. Neoliberalizm emeği yok sayan sadece piyasa üzerine yoğunlaşan bir sistemdir ve krizlerin devletin müdahalelerinden kaynaklandığını öne sürer. Neoliberalizm uygulanan her yerde zenginlerin geliri daha da yükselmiş, ekonomiler egemen sermayenin hizmetine açılmıştır.  Sermayenin kendisi rekabeti imha etmeye çalışır. Neoliberalizm, kartelleşmeyi ve tekelleşmeyi getirir. Neoliberalizm tarihe soygun projesi olarak geçecektir."

Prof. Dr. İşaya Üşür de oturumda yaptığı konuşmada üretimin her zaman toplumsal olduğunun altını çizerek, "İktisatta kaynaklar kıt ihtiyaçlar sonsuz, iktisat bunun ortasını en iyi bulma yöntemidir denilir. Yanlış şu; orijinal kaynaklarda bu tanımda ihtiyaç yok tanım ‘arzu sonsuz‘ diye geçiyor. Bilim yapmak nötr değildir. Nerede duruyorsanız bakış açınıza göre bilim farklılaşır" dedi.

İktisat ile siyasetin birbirinden ayrılamayacağını vurgulayan İşaya Üşür şöyle konuştu; "Neoliberalizmden hoşnut değilseniz, bir ütopyanız yoksa toplumbilim yapamazsınız. Çözüm önerilerimizi topluma sunmak lazım. İçinde yaşadığımız dünya iddia edildiği gibi en iyi dünya olduğu doğru değil. Sol ütopyasını ve iktidar persfektifini kaybetmiştir. Sol olduğunu söylemekten utanmamak gerekir."

 

TÜRKİYE‘DE ÖZELLEŞTİRME PRATİKLERİ VE SEKTÖRLERE KAMUSAL BİR BAKIŞ

Kamu Girişimciliği Çalıştayı 2007‘nin ilk gün II. Oturum‘da "Türkiye‘de Özelleştirme Pratikleri ve Sektörlere Kamusal Bir Bakış" konusu ele alındı. Oturum başkanlığını DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün‘ün yaptığı toplantıda söz alan EMO Üyesi Ali Yiğit "Elektrik Enerji, Kamusal Yaklaşım" başlıklı sunum yaptı. Elektriğin enerji türleri içerisindeki payının % 40‘lar seviyesinde olduğunu önümüzdeki dönem bu oranın % 50‘lere ulaşacağını belirten Yiğit şunları söyledi. "Elektrik enerjisi ile ilgili tartışmalar 1970‘lerde petrol ile beraber başlıyor. Petrolün sınırsız ve sonsuz olmadığı 1973 krizi ile beraber anlaşılıyor. 1960‘ların ortalarında elektriğin iletim, dağıtım ve üretiminin parçalı yapısı 1970‘lerde TEK‘in kuruluşu ile merkezileştirilmiştir. 1973 petrol krizinin bir diğer önemli etkisi diğer enerji üretme biçimlerinin de gündeme gelmesidir. Dünya genelinde kabul görmüş elektrik enerjisi maliyetlerine bakıldığında ortalama maliyetin % 50‘si üretimden, % 20‘si iletimden ve % 30‘u dağıtımdan kaynaklanır."

1984‘ten 2007‘ye kadar geçen süre içinde bakım, işletme faaliyetlerinin azalmasından kaynaklı arızalarda artış yaşandığının altını çizen Ali Yiğit, "Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir"  ifadesi ile başlayan Anayasa‘nın 47. maddesinin değiştirilerek özelleştirme uygulamalarının parça parça devreye girdiğini söyledi." Ali Yiğit marjinal maliyetlerin fiktif olarak arttığından kamunun ortalama enerji maliyetinin yükseldiğini ve kamu açıklarının oluşmaya başladığını belirterek şöyle konuştu. "Son derece dinamik ve teknik elemana dayalı sektörde son yıllarda teknik eleman istihdamı yok denecek kadar azdır. Bu açıklar nedeniyle kamu yatırım yapamaz hale gelmiştir. Altyapı yatırımları düştüğünden kayıp, kaçak oranı artmış ayrıca YİD, Yİ modelleriyle dışa bağımlılık artmıştır, Sistem arz güvenliği risk altındadır. Fiktif olarak maliyetler arttığından tüketicinin elektrik faturaları yükselmiş, yüksek elektrik maliyetleri sanayinin rekabet gücünü azaltmıştır.

Sektördeki sendikal örgütlülük yıllar itibariyle azalmış ve taşeronlaşma ve esnek çalışmanın önü açılmıştır. Sektörde iş güvencesi yoktur. Sistem dışa bağımlı hale gelmiştir. Endeks okuma vb. hizmetler özelleştirildiğinden şikayetler ve fiktif faturalamalar artmıştır. Üretimde çevresel etkiler dikkate alınmamış ve kirli üretim teknolojileri -mobil santrallar- kullanılmaktadır."

"Ne yapmalı?"

Başka bir enerji üretimi, iletimi ve dağıtımının mümkün olduğunu vurgulayan Ali Yiğit "Ne yapmalı?" sorusuna şu yanıtları verdi. " Hem ülkemizdeki hem dünyadaki özelleştirme pratiklerinden hareketle yeniden kamu tekeline dayalı merkezi yapıya dönülmeli, merkezi yapı dünyadaki teknolojik gelişmelere uygun olarak gerekli teknik donanım ve sistemlerle donatılmalıdır. YİD, Yİ, İHD başta olmak üzere tüm özelleştirilen işletmeler yeniden merkezi yapı altına alınmalı, dışa bağımlılığı azaltacak şekilde yerel kaynaklara dayalı üretim teknolojilerine yönelinmelidir. Güneş, rüzgar gibi yenilenebilir teknolojilere yönelik AR-GE faaliyetleri teşvik edilmeli ve yeni teknolojilerde dışa bağımlılık azaltılmalı, sektörde sendikal örgütlülük ve iş güvencesi yeniden sağlanmalıdır. Özellikle eski yerleşim alanları başta olmak üzere çökme noktasına gelmiş altyapılar hızla yenilenmeli, gerek üretim ve iletim gerekse dağıtımda işletme maliyetlerini azaltıcı teknolojik önlemler alınmalı, alt gelir gruplarını korumak için belli bir gelirin altındaki tüketicilerin aylık 150 kWh‘lik tüketim ücretsiz olmalıdır. Mevcut, eski termik santralların başta baca gazı arıtma tesisleri olmak üzere tüm yenileme ihtiyaçları hızla karşılanmalı, çevresel etkileri nedeniyle mobil santrallar durdurulmalıdır. Elektriğin bir rant aracı olarak kullanılmasına son verilmeli, her türlü imtiyaz ve uluslararası tahkime tabii sözleşmeler derhal sonlandırılmalıdır."

"İletişim doğal bir hak olarak görülmeli"

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Funda Başaran telekomünikasyon alt yapısının eski ve hantal olduğunu kurulduğu günden bu yana hiç değiştirilmediğini söyledi. Telekomünikasyon alanında uluslararası sermayenin paraya göz dikmesiyle birlikte bu alanda yeniden yapılanmaya gidildiğini, telekomünikasyonun yapısı gereği doğal tekele dayandığını vurgulayan Başaran "Bu alanın kamu çıkarı açısından yeniden düzenlenmesi gerekiyor. İletişim doğal bir hak olarak görülmeli. Teknolojinin bu kadar bağımlı olmanın bizi özgürleştireceğine inanmıyorum. Özelleştirme sonrası görüldü ki telekomünikasyon sonrası fiyatlar düşmedi." dedi.

"Gıda egemenliği uluslararası tekellerin eline geçiyor"

Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu‘ndan Abdullah Aysu da yaptığı konuşmada 24 Ocak kararlarıyla tarımın serbest piyasa içine çekildiğini, serbest piyasa için bazı alanların tasfiye edildiğini söyledi.  Türkiye‘de uygulanan politikalar sonucu 80 milyon olan hayvan sayısının 41 milyona indiğini, EBK‘nın tasfiye edildiğini belirten Aysu yine aynı politikalar sonucu yıllık 18 milyon ton olan şeker üretiminin 11 milyon tona indiğini belirterek şunları söyledi. " Tansu Çiller, kooperatiflerimizi anonim şirketlere dönüştürerek özelleştirmek istedi. Yeni çıkan tohumculuk kanunu ile çiftçiyi çiftçilikten çıkardılar. Ürettiğimizi satmak için bir şirket kurmamız gerekecek. Gıdanın egemenliği üreticiden uluslar arası tekellere geçiyor. Çözüm köylü üretimi olmalı. Endüstri üretimi verimliliği azaltıyor, kıtlığı artırıyor, bizi felakete sürüklüyor. Hayvansal ve bitkisel üretimin birleştirilmesi gerekiyor. Bunun için duyarlı örgütlerin mücadele etmesi lazım."

"Neo-liberal Dönüşüm ve Eğitim" konusunu ele alan Filiz Zabcı, YÖK tarafından hazırlanan vakıf üniversiteleri ile ilgili raporuna göre 1980 sonrasında vakıf üniversite sayısının arttığı ve 25‘e ulaştığını belirterek "Bu sayı Türkiye‘deki toplam üniversitelerin % 30‘una, toplam öğrenci sayısının % 5‘ine karşılık geliyor. Ayrıca özel üniversitelerde öğretim elemanlarının aldığı ücretler düşük, iş yükleri çok fazla. Vakıf üniversitelerinin başında bulunan mütevelli heyetleri yüzünden akademisyenler söz sahibi değiller. Bu da özel üniversitelerdeki demokratikliğin ölçüsünü gösteriyor" diye konuştu.

 

"TÜRKİYE‘DE KAMUSALLIĞIN YIKILIŞI: EKONOMİ VE HUKUK"

Kamu Girişimciliği Çalıştayı 2007‘nin ikinci günü III.Oturumu‘nda "Türkiye‘de Kamusallığın Yıkılışı: Ekonomi ve Hukuk" tartışıldı. Oturum Başkanlığını Halkevleri Başkanı Abdullah Aydın‘ın yaptığı toplantının açılışında konuşan TTB Başkanı Gençay Gürsoy dünyanın her tarafından sağlığın piyasaya teslim olduğunu söyledi. Tıp dünyasının 20-30 şirketin yönlendirmesi altında olduğunu ve sağlık harcamalarının dünyanın her yerinde pahalandığını vurgulayan Gürsoy "Sağlıkta teknoloji sürekli yenilendiği için pahalı bir teknoloji. Genetik mühendisliği hiçbir ülkede kamunun denetiminde değil. Sadece Küba‘da böyle bir ayrıcalık var" dedi.

Sağlıkta çözümün, "demokratik, özgürlükçü, katılımcı ve Sosyalisti bir sistem" içinde uygulanabileceğine vurgu yapan Gençay Gürsoy şunları söyledi. "Piyasa sisteminde hastalığa ilaç değil, ilaca hastalık aranır hale gelmiştir. Sağlığı herkesin ulaşabildiği sistem haline getirmenin modeli Sosyalizmdir. Bu kalıcı bir çözüm. Bir süre için idare edilebilecek çözüm aranıyorsa sağlık alanı kamusallaştırılmalıdır. Sağlık alanı sektör olarak piyasaya uygun değil."

"Türkiye ilaç firmaları için iyi bir pazar"

Türkiye‘nin ilaç pazarı bakımından dünyadaki 10. büyük pazar olduğunun altını çizen Gençay Gürsoy, "Türkiye‘nin ilaç üretimi düşük. Bu pazara hakim olmak için mücadele veriliyor. Şu an 5-6 bin ilaç var. Bu ilaçların yarısını yok etseniz herhangi bir olumsuzluk yaşanmaz. İlaç fetiş haline getirilmiştir. Sistem, ilaç ve teknoloji transferini körükleyen bir  sistem. Bugün sağlıkta dönüşüm projesi altında uygulanan sistem gözü kara bir piyasa sistemidir. Kamu sağlık hizmeti üretmekten çekilmiştir. Kamu hastaneleri pilot projesi yasası ile hastaneler işletme haline çevriliyor. Grup hastaneleri mütevelli heyeti ile yönetilecek. Mütevelli heyetinin başındaki sekreteri Sağlık Bakanlığı atayacak. Bu yönetimin hastane mülkünü satma yetkisi olacak ve hekimler ile sağlık çalışanları sözleşmeli olarak çalışacak. Şirket ve piyasa mantığıyla uygulanmak istenen aile hekimliği Türkiye‘de yürümeyecektir" dedi.

Sağlığın piyasalaştırma sürecinin 1980‘li yıllardan bu yana Dünya Bankası tarafından iktidarlara sunulduğunu, AKP Hükümeti‘nin bu projenin uygulanması için gözü kara davrandığını belirten Gürsoy, "Bu projenin ayakta kalması mümkün değil. Koruyucu hekimliğe önem veren kamusal bir çalışma sorunu çözer" diye konuştu.

"Medya grupları enerji özelleştirmelerinin içinde oldu"

Gençay Gürsoy‘dan sonra söz alan ve "Türkiye‘de Özelleştirmelerin Bilançosu" hakkında sunum yapan KİGEM‘den Ayla Yılmaz, Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi‘nin (KİGEM), Türk Harb-İş Sendikası‘nda Korkut Boratav ve Mümtaz Soysal öncülüğünde "KİT‘ler daha iyi nasıl olur?" düşüncesiyle kurulduğunu söyledi.  Özelleştirmelere karşı sendikaların KİGEM ile birlikte hukuki mücadeleye girdiklerini siyasi iktidarların hiçbirisinin özelleştirmeye karşı çıkmadığını belirten Gürsoy şunları söyledi."Özelleştirme İdaresi Başkanlığı‘nın bağlı olduğu bir dönemin bakanlarından Yüksel Yalova ‘Ben beyninde özelleştirmeyi özümsememiş bürokratla çalışmak istemem‘ dedi. AKP‘li Maliye Bakanı kendi yaklaşımı ile ‘Babalar gibi satarım‘ diye konuştu.  Kamu hizmetleri piyasalaştırılmak istendi. Medya özelleştirmeler konusunda uygulayıcılar yanında olmayı yeğledi. Medya grupları enerji dağılımının içinde oldu. Özelleştirme bir kısım sermaye grubunun cebini doldurdu. Et- Balık Kurumu, SEK gibi kuruluşlar özelleştirme şartnamesinde yer alan ‘3 yıl işletme şartı‘ndan ceza ödeyerek kurtuldular ve üretim yapmadılar. 1993-2007 yılları arasında 161 üretim tesisi işletme, 17 otel ve tatil köyü, 1300 taşınmaz varlık özelleştirildi. ORÜS‘ün 20 işletmesinin sadece 3‘üretime devam ediyor. Sümer Holding‘in 22 işletmesinden sadece 4‘ü işletme bugün faaliyette. Et-Balık Kurumu‘nun 16 kombinasından 5‘i üretime devam ediyor. Özelleştirme, işletmenin kapanmasının yanında işsiz kalan insanların göçüne de yol açıyor."

"Hukuk ideolojiktir"

Ayla Yılmaz‘dan sonra söz alan İlter Ertuğrul "Özelleştirmeler ve Hukuksal Arka Plan" konulu sunumunu yaptı. Özelleştirmenin ne üretimde ne de işçi sayısında artış sağlamadığını belirten Ertuğrul, " Diğer özelleştirmeler, elektrik, Telekom ve petrolün yanında çerezdir. Bu yıl ihaleye çıkılacak elektrik dağıtım bölgeleri ilk önce 33 iken 25‘e daha sonra 21‘e indirildi." İlter Ertuğrul "Hukuk tarafsız değildir ideolojiktir" diye sözlerini sürdürdü.

Kamu işletmelerinin özelleştirilerek sermayenin hizmetine sunulduğunu belirten Prof. Dr. Aziz Konukman şöyle konuştu, "Kamu işletmeleri verimsiz çalışıyor yorumu ideolojik bir yalandır. İdeolojik hegemonya çok  önemli.  KİT‘lerin kamudan özel şirkete geçmesinde gösterge olarak etkinliği vurgulamak tamamen yalandır. Özelleştirme yapanların ortaya attıkları bir başka argüman olan "rekabetçi yapı oluşacak" sözü de bir yalan. Çünkü kamu tekellerinin yerini özel tekeller aldı. İşin özü devlet bir taşla iki kuş vuruyor. Kamu, sermayeye yeni derleme alanları yaratıyor. Bütün siyasiler kendi zenginlerini, kendi burjuvazilerini yaratmıştır. Sermaye karşısında emeğin mücadelesi ile kazanılan haklar tasfiye ediliyor. İktisat politikalarının özelleştirilmesi üzerine tepki göstermeliyiz."

 

KAMU GİRİŞİMCİLİĞİ VE ÖZELLEŞTİRME: ELEŞTİREL BAKIŞLAR

Kamu Girişimciliği Çalıştayı 2007‘in dördüncü oturumu olan "Kamu Girişimciliği ve Özelleştirme: Eleştirel Bakışlar" başlıklı oturum gerçekleşti.

Oturum Başkanlığını Ramazan Pektaş‘ın yaptığı oturuma Michael Albert, Faruk Alpkaya ve İşaya Üşür konuşmacı olarak katıldılar. Oturumda "Kamu Girişimciliği ve Demokrasi" konulu sunum yapan Michael Albert, konuşmasına ABD‘yi ve George Bush‘u eleştirerek başladı.

Gerçek anlamda demokrasiyi gerçekleştirmek için üretim araçları üzerindeki mülkiyetin azınlığın elinde toplanmasına izin verilmemesi gerektiğini belirten Michael Albert , "Kapitalizm, Sosyalizm iş bölümünü dizayn etmek için icat edilmiştir" dedi.

ABD Başkanı Bush‘u, mafya liderlerinden Al Capone‘ye benzeten Michael Albert, "Al Capone, ABD hakkındaki hisleriniz nedir diye sorulduğunda ‘ABD‘yi seviyorum‘ demiştir. Bu vahşi bir ekonomidir. Oysa Sosyalist iktisatta yarattığınız değeri belirleyecek olan ne kadar değer ürettiğimizdir. Kapitalist sistemde nüfusun % 20‘sinin mülkiyet üzerindeki nüfuzunu çözdüğümüzü düşünelim. Bu % 20‘lik kesimle nasıl uğraşacağız. Onları ekonomik güç veren şeylerden yoksun bırakmalıyız. Onların tekelinde bulundurdukları şey mülkiyet değil onları güçlendiren iş‘tir. İnsanların lisede öğrendikleri tek şey emre itaat etmektir. Bu sizin % 80 içinde yer almanız içindir. Eski iş bölümünü saklı tutarsak demokrasiye sahip çıkamayız. Eğer bazı insanlar diğerlerinden fazla bir servete sahip olurlarsa güçlerini demokrasiyi kötüye götürmek için kullanabilirler" dedi. İnsanlar arasındaki eşitsizliklerin çözümlenmesine ekonomiden başlanması gerektiğini belirten Albert, üretimde gelir yeniden belirlenmeli bu da çalışma koşulları ve zorluk göz önüne alınarak yapılmalıdır dedi. Bunun ekonomide demokratikleştirme getireceğini belirten Albert, "Ekonomik demokratikleşmeyi hedef almış idealler, bir biçimde özyönetim ve demokratik ideallerini kendi içlerinde özdeşleştirmelidir, bu dış dünyanın silik kopyası olmak değildir" diye konuştu. Demokrasiye dayalı bir ekonomi için piyasadan kurtulmak gerektiğinin altını çizen Albert, bunun alternatifinin merkezi planlama değil katılımcı ekonomi olduğunu söyledi. Kamu girişimciliği çalıştayı ve benzer etkinliklerle geleceğin tohumlarının atıldığını belirten Albert, "ne istiyorsunuz?" sorusuna cevap bulacağız dedi. Albert sözlerini şöyle bitirdi "Ben kazanmak istiyorum, kazanacağımıza inanıyorum. Ve inanıyorum ki bugüne kadar kazanamamamızın sebebi onların güçlü olması veya medyanın yalancı olması değildi, iyi iş çıkaramamamızdı. Size iyi bir haberin var, işi iyi yaptığımızda kazanmak için adım atmış olacağız."

Albert‘ten sonra söz alan Faruk Alpkaya "Özelleştirme Karşıtı Fikrin ve Hareketin Eleştirisi" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Liberalizmin kendi iddialarının derinleştirilmesi yönünde farklı açıklamalar yapan Alpkaya, özelleştirmenin içinde yaşadığımız tarihsel dönemin bir süreci olduğunu sunumunda belirtti.

Alpkaya‘nın ardından kürsüye çıkan İşaya Üşür, "Farklı Anlayışlar Olarak Devletleştirme, Kamulaştırma ve Toplumsallaştırma" başlıklı bir sunum yaptı. "Kapitalizm en kısa tanımı ile genelleştirilmiş meta üretimidir" diyen Üşür, bu sistem üretimin artık yapıldığı bir sistemdir, kapitalizm insanı yabancılaştıran, paylaşımcı tavrı takınmayan bir sistemdir diye konuştu. Konuşmasında Engels ve diğer Marksist düşünürlerden alıntılar yapan Üşür, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti kaldırmanın kamusallaştırma için bir adım olabileceğini belirterek, bu sonuca devletleştirme yoluyla varılabileceğini ancak devletin sınıfsal içeriğinin değiştirilmediği sürece başarıya ulaşılamayacağını belirtti. Egemen kapitalist sistemi yıkmanın gerekliliğinin altını çizen Üşür, "Eğer yaşanabilir bir toplum, daha güzel gelecek istiyorsak, insanlık onuru ve ahlakı için bu yapılmalıdır. Sizi insanlıktan çıkaran bir sistem içinde mi yaşamak istiyorsunuz, yoksa daha güzel ve yaşanabilir bir dünya mı istiyorsunuz? Buna göre karar verin" diyerek sözlerini bitirdi.

Üşürün konuşmasının ardından oturum katılımcıların soru ve cevapları ile son buldu.

  

KAMUSALLIK: GÜNCEL TARTIŞMALAR

Kamu Girişimciliği 2007 Çalıştayı‘nın son gününün ilk oturumu "Kamusallık: Güncel Tartışmalar" başlıklı oturum oldu. Oturum başkanlığını İşaya Üşür‘ün yaptığı oturuma Metin Yeğin, Ferda Keskin, Serpil Sancar ve Alev Özkazanç konuşmacı olarak katıldılar.

Oturumun ilk sunumunu yapan Metin Yeğin, Latin Amerika‘da özelleştirilen kamu kuruluşlarının yeniden kamulaştırılması sürecini ve deneyimlerini aktardı. Brezilya, Uruguay ve Venezüella örnekleriyle işçi direnişlerini ve fabrika işgallerini anlatan Yeğin, bu düzenden kurtulmak isteyen insanların tek şansının örgütlenmek ve birlikte mücadele etmek olduğunu söyledi.

Yeğin‘in ardından söz Alan Ferda Keskin, "Kamusal Alanın Yeniden Ele Geçmesi" başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. Keskin sunumunda, Negri‘nin yeni toplumsal mücadele biçimleri ile ilgili teorisinin kavramsal açıklamasına değindi. Fuco‘nun biyoiktidar kavramından alıntılar yapan Keskin, Negri‘nin biyopolitika kavramının temelinin biyoiktidar kavramına dayandığını belirtti.

Oturumda "Kamunun Cinsiyeti" başlıklı sunumu gerçekleştiren Serpil Sancar ise, özel yaşam ve biyolojik yaşamın cinsiyetlendirildiğini bu ayrımın kadın erkek dağılımıyla değil, ilişkilerin olguların cinsiyetlendirilmesi şeklinde yapıldığını kaydetti. Devletin siyasal rejiminin inşasının kadın kimliklerinin içine gömülü olduğunu söyleyen Sancar, yeniden daha eşit ve daha özgürlükçü bir kamunun eğitim, beslenme, barınma, yerel sorunların çözümü gibi dişil kamusal alanların yeniden düzenlenmesi ile mümkün olabileceğini belirtti. Bu cinsiyetlendirme ile alt sınıfların ve ezilenlerin dışlandığını dile getiren Sancar, bu alanların eşitlik ve sorumluluk içinde yeniden politikleştirilmesi ve sınıf alanları açısından bir yapı bozumu yapılması gerektiğini söyledi. Sancar sözlerine şöyle son verdi "İnsan tanımı aklı ve duygusu olarak ikilem halinde tanımlandığı müddetçe bunu aşmak mümkün değil, yeniden bütünleşik bir insan tanımı yapılmadıkça bu sorunları aşmamız çok zor."

Sancar‘ın ardından "Sosyal Haklar ve Yurttaşlık" başlıklı sunumunu gerçekleştiren Alev Özkazanç, vatandaşlığın herhangi bir sınıfın kendi çıkarları uğruna kullanabileceği bir araç değil eşitsizliklerin giderilebileceği bir mücadele zemini olduğunu ifade etti. 1980‘lerde başlayan ve günümüze kadar devam eden vatandaşlık krizinin ortak alanın silinişiyle alakalı olduğunun altını çizen Özkazanç, 1990‘lardan itibaren neoliberal politikaların ortaya çıkardığı insani ve sosyal sorunların Dünya Bankası önderliğinde farklı bir devlet ve yeni bir refah rejimi yaratma çabasının ürünü olduğunu dile getirdi. Özkazanç, bu sistemin merkezindeki sosyal dışlanma sorununun ciddi bir vatandaşlık sorununa yol açtığını ve temel bir ikilik yarattığını söyledi. Bu temel sorunlara karşı solun farklı yaklaşımlar önerdiğini belirten Özkazanç, "Bütün bu tartışmalar devlet, refah devleti, ulus devlet ve vatandaşlık ekseninde gerçekleşiyor. Fakat yeni tür bir kamusallık anlayışı ile ilgili çalışmalar uzak vadede sosyal güvence anlayışında değişiklik yaratacaktır. Yeni radikal biçimler çıkacaktır" diyerek sunumunu bitirdi.

 

"ÖZELLEŞTİRMEYE YÖNELMENİN İKTİSAT BAKIMINDAN GEREKÇESİ YOKTUR"

Kamu Girişimciliği Çalıştayı 2007, 3. gün VI. Oturum‘unda Prof. Dr. Korkut Boratav, "Kamu Girişimciliği: Eleştirisi ve Neo-liberal Hegemonyaya Karşı Alternatifler" başlıklı Çalıştay değerlendirmesi yaptı. Boratav, Dünya Bankası tarafından 1991 yılında KİT‘ler üzerine hazırlanan raporun perişan bir rapor olduğunu söyledi. Raporun hazırlandığı dönemin Türkiye‘de siyasi iktidarın belirsiz olduğu bir döneme denk geldiğini, ANAP iktidarı yıkılırken SHP‘nin tereddütler yaşadığını, 1994 yılında iktidara gelen Çiller‘in tam gaz özelleştirmeye angaje olduğunu belirterek şunları söyledi, "Dünya Bankası‘nın hazırladığı raporu didik didik ettim. Bu rapor güçlü veri tabanına sahip ancak sahtekarca hazırlanmış bir rapor. Özal, kendisine talep olmadığı halde özelleştirmeyi kamuoyuna sundu. Türkiye‘de özelleştirmeye yönelmenin iktisat bakımından hiçbir gerekçesi yoktur."

"Türkiye burjuvazisi için özelleştirme vurgun alanıdır"

Türkiye‘de burjuvazinin kamu alanlarına çok elverişli şekilde el koyduğunun altını çizen Korkut Boratav, "Türkiye‘de yoz bir burjuvazi vardır. Özelleştirme Türkiye burjuvazisi için vurgun ve talan alanıdır. Burjuva sektörlerine değil seçilmiş iş adamlarına avanta mekanizması vardır" dedi. Özelleştirmenin bir başka amacının da devletin mali krizine sermaye lehine çözüm bulmak olduğunu vurgulayan Boratav şunları söyledi, "Özelleştirmeler sayesinde burjuvazinin vergi yükü aşağıya çekiliyor. Sermayenin ödediği vergi oranı düşmüş, vergi yükü ücretlilerle tüketicilerin sırtına yüklenmiştir. Kamu malları satılarak rantiye kemsine kaynak aktarımı yapılıyor. Devler vergi yükünü aşağıya çekerken borçlanır. Özelleştirme ile elde ettiği gelirle bunu rantiye kesimine faiz ödemesi olarak aktarır."

"Özelleştirme mülkiyetin devridir"

Şişkinleşen finansal hareketin ardındaki etkenlerden birisinin de büyük sermayenin el değiştirmesinin organizasyonuyla ilgili olduğunu belirten Korkut Boratav, "Özelleştirme mülkiyetin devridir" dedi ve ekledi, "Özelleştirmelerin gündeme girmesiyle uluslararası sermayenin az gelişmiş ülkelerde dolaşım serbestliği arasında paralellik bulunur. Bütün bu olgular çok daha geniş bir programın parçasıdır. Özelleştirme sermayenin 1979-80 döneminde başlayan dünya çapında sınırsız güvenirliğini sağlamanın bir parçasıdır. Her yerde çalışan sınıflar hedeftirler. Üçüncü Dünya ülkeleri borç ile terbiye edildi."

Kamu işletmelerinde patronsuz yaşayan emekçilerin varlığından rahatsız olan sermayenin özelleştirme ile kamu kuruluşlarının başına patronları getirdiğini belirten Korkut Boratav şöyle konuştu, "Ben 40 senedir çalışıyorum, sevinerek söylüyorum ki patronum olmadı. Ama özel üniversitedeki arkadaşların bir patronu var."

Özelleştirme uygulamalarını Türkiye‘de topluma kabul ettirmek isteyenlerin 12 Eylül darbesi ve 24 Ocak ekonomik kararlarının da savunucuları olduğunun altını çizen Korkut Boratav, bu süreçte emeğin büyük bir darbe yediğini, özelleştirmenin geniş programın parçası olduğunu algılayan TMMOB‘a bağlı odaların tepki gösterdiklerini söyledi.

Türkiye‘de solun özelleştirmelere karşı doğru bir tavır koyduğunu anlatan Boratav sözlerini şöyle sürdürdü, "Kapitalizm kendi haline bırakılırsa vahşidir. Piyasa eşitsizliği örgütler. Kapitalizmin serbest piyasa mutlakiyeti halk sınıflarının siyasete katılmasıyla düzenlenmiştir. Siyaset demokratiktir piyasa antidemokratiktir. Vahşi kapitalizm piyasanın dışlanması yoluyla bölüşüm sorununu çözer. Yeniden kamulaştırma gündeme gelecekse kazanma ümidini kaybetmeden kazanmalıyız. Kaybettiğimiz mevzileri geri alacağız. Türkiye‘nin ve dünyanın pek çok ülkelerindeki egemen sınıflar karşı safhada. Halk sınıfları devleti fethetmedikçe kazanımları geri almak mümkün olmayacaktır. Çözüm siyasidir."



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


ENERJİ VE MÜHENDİSLİK ÇALIŞTAYI DÜZENLENECEK

HOŞ GELDİN ON BİR AYIN SULTANI ŞEHR-İ RAMAZAN

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

İSTİKLAL MARŞININ KABULÜNÜN 103. YILI KUTLU OLSUN

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN!

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

Okunma Sayısı: 1533


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.