|
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası`nın Adana`da düzenlediği sempozyum kapsamında enerjide, planlama, uygulama ve sonuçları masaya yatırıldı
TMMOB 11. Enerji Sempozyumu‘nun ilk gününde düzenlenen panelde, enerjide kaynak ve üretim planlaması yapılabilmesi, dışa bağımlılığın azaltılabilmesi için öncelikle üretim sektörlerinde yaşanan gelişimin değerlendirilmesi ve planlama yapılması, dışalıma bağımlı üretim yapısından kurtulmak gerektiği vurgulandı. Enerjide dışa bağımlılığının teknoloji boyutuyla ele alınması zorunluluğu ortaya konulurken, yenilenebilir enerji tercihinde de teknoloji üretiminin esas olması gerektiği kaydedildi. Enerjide ölçek planlamasının gerekliliği üzerinde durularak, E-5 karayolunun batısındaki sanayi, enerji tesis yükünün kaldırılamaz boyuta ulaştığına dikkat çekildi. TMMOB 11. Enerji Sempozyumu‘nun ilk gün programı kapsamında "Enerjide Planlama, Uygulama ve Sonuçları" paneli gerçekleştirildi. Panelin yöneticiliğini üstlenen eski Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı ve Merkez Bankası Banka Meclisi önceki üyelerinden Prof. Dr. Bilsay Kuruç, enerjinin geleceği ana teması kapsamında şikayet yerine geleceğe dair konuşmalar yapmanın önemine dikkat çekerken, Türkiye‘nin henüz 21. Yüzyıl‘a girememiş bir ülke olduğunu belirtti. Osmanlı‘nın 19. Yüzyıl‘ı kaybedince yatırımı öğrenemeden battığını kaydeden Kuruç, 20. Yüzyıl‘ı yakalamak için adımların atıldığı Cumhuriyet döneminin büyük bir iddia olduğunu ve sürekli mücadeleyi içerdiğini, bu sempozyumda da bu mücadelenin ışıltılarını gördüğünü ifade etti. Bunu bir deftere yazmak ve bu sayfayı hiç kaybetmemek gerektiğini söyleyen Bilsay Kuruç, Türkiye‘nin bugün içine itildiği ekonomik duruma ilişkin şu tespitlerini paylaştı: "Dünya sermayesi Türkiye‘ye el koymuş durumdadır. Bu rejim, bu model ağır insan ve kaynak zayiatı ile yaşıyor. Bu zayiatı vermeden tıkanır. Ama bu zayiatı verdiği için de tıkanmaya gidiyor. Bu kapitalizm tıkanmaya gidiyor. Türkiye sermaye sınıfının nasıl bir enerji politikası olduğunu, enerjiden ne anladığını bu model sayesinde berraklaştırabiliyoruz. Türkiye enerjisinin yüzde 75‘ini, dışarıdan getirmekle yükümlü. Bu oran giderek büyüyor. Bankacılığın yüzde 70‘i dışarıdan. Dünya sermayesi tıpkı enerjide olduğu gibi bankacılığa el koymuş durumda. Şimdi sermaye ait olduğu yere gidiyor, Türk parasından kaçıyor. İthalat ile işleyen bir rejimin içerisinde yaşıyoruz. Bu ithalat kendi rantlarını yaratıyor. Türk sermaye sınıfı enerji alanını çok seviyor. Çünkü çok kolay rantlar var. Kömür santrallarını niye seviyorlar? Özel sektör toplum için değil, kendi için optimizasyon yapar. Maliyet olabildiğince küçük, fiyat daima yüksek olacak. Fiyatın içinde bugün rantlar var. Rantlar siyaset kanalıyla dağıtılıyor. En kolay alan enerji ihaleleri. Dolayısıyla özelleştirmenin bedelini toplum olarak ödüyoruz." MMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi Orhan Aytaç, 2016 yılsonu itibarıyla 78 bin MW‘lık kurulu güçte fosil yakıtların yüzde 56, üretimde yüzde 67 payı olduğunu, üretimde ithal yakıtın payının da yüzde 51 olduğunu kaydetti. Bu yıl yatırımdan vazgeçenleri düşerek, sadece lisans almış yatırımlara bakıldığında 2020‘de 92 bin 88 MW, 2023‘te 111 bin 33 MW kurulu güce ulaşılacağını belirten Aytaç, fosil yakıtların da kurulu güçteki payının yüzde 55, üretimdeki payının da yüzde 65-70 arasında olacağını bildirdi. Aytaç, dünyada ise fosil yakıtın payının 2025‘te yüzde 58‘e, 2040‘da yüzde 40‘a düşürülmesinin hedeflendiğini ifade etti.
"Kurulu güçle en yüksek anlık tüketim arasındaki makas yıllardır açılıyor, 2009‘dan beri de daha geniş açılıyor" diyen Aytaç, TEİAŞ‘ın güvenilir üretim kapasiteleri esas alındığında santralların üretimlerinin bu güvenilir üretim kapasitesinin hep altında kaldığına dikkat çekti. Yeterli verimde, iyi işletilmeyen santrallar bulunduğu ve arz fazlalığına gidildiği tespitini paylaşan Aytaç, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Haziran 2016‘da kurulu gücümüz 76 bin MW civarında. En yüksek ihtiyaç 44 bin 700 MW. Yani yüzde 58‘i kadar anlık kullanımı var. Tüketime baktığımız zaman sadece güvenilir kapasitelerini düşünsek bile 70 bin MW az ürettiklerini, güvenilir kapasitelerinin ancak yüzde 80‘ini kullandıklarını, yüzde 20 fazla kapasiteleri olduğunu saptırıyoruz. 2023‘te baz değerlerle anlık enerji kullanımının kurulu kapasiteye oranı yüzde 50 civarında olacak, tüketimde ise kapasitenin ancak yüzde 68‘i kullanılacak diye öngörüyoruz. Yeni yatırımlarda fosil ve uranyum yakıtlı santral projelerinden kaçınan, yenilenebilire öncelik veren yatırımlar yapılması arz güvenliği açısından mümkün. Yenilenebilirde doğal ve sosyal çevrenin korunması şartı ile öncelik verilmelidir. Kaynak, üretim ve yatırım planlaması yapılmalıdır" (Çukurova Barış; 18.12.2017)
|
|
|
Çok Okunanlar |
|
|
|