MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 ANKARA ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AFYONKARAHİSAR   ANKARA   ÇANKIRI   ERZİNCAN   ERZURUM   KASTAMONU   KAYSERİ   KIRŞEHİR   KONYA   NEVŞEHİR   SİVAS   TOKAT   YOZGAT   AKSARAY   KIRIKKALE 
 

 
HUKUKİ DESTEK
 

EMO Ankara Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 2023.4

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

NÜKLEER ENERJİ TERK EDİLİYOR


YAZILI BASINDA ODAMIZ

 
Birgün Gazetesi'nin 06 Ocak Perşembe günü yayınlanan sayısının forum sayfasında EMO 36. ve 37. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Ali Yiğit'in "Nükleer Enerji Terk Ediliyor" başlıklı makalesi yayınlanmıştır. Gazetede kısaltılmış olarak yer alan makalenin tam metni yazımızın devamındadır.
 

ELEKTRİK ENERJİ POLİTİKALARI

ELEKTRİK ENERJİSİ ÜZERİNE BAZI TEMEL KAVRAMLAR

Elektrik enerjisi hem sanayinin temel girdisi olması hem de kaynaklarının kısıtlılığı nedeniyle, hem sanayileşme açısından hem de ülkede gelişmişlik göstergesi olarak önemini korumaktadır.
Bu önem gözönüne alındığında elektrik enerjisi üzerine söylenecek her şey doğal olarak o ülkenin gelişmesi, sanayileşmesi ve toplumsal refahı üzerine bir şeyler söylemek anlamına gelmektedir.

Elektrik enerjisi kaynakları da tıpkı diğer doğal kaynaklar ormanlar, madenler, hava, su, denizler, akarsular vb gibi toplumların ortak kültürel varlıklarıdır. Kişilerin bu ortak varlıklardan ihtiyaçları oranında yararlanabilmesi bir haktır. Kimsenin bu hakkını kullanabilmesi engellenemez.

Kullanım kolaylığı, temizliği ve atık bırakmaması nedeniyle diğer enerji kaynaklarına göre elektrik enerjisi tüketiminin genel enerji tüketimi içindeki payı yıllar itibari ile artmaktadır. Şu anda dünyada genel enerji tüketimi içinde elektrik enerjisinin payı % 35’in üzerindedir. Bu payın 2000’li yıllarda % 40-50’ye yükselmesi beklenmektedir. Bu artış trendi elektrik enerjisinin bugün ne denli önemli olduğunu ve gelecekte de daha da önemli olacağının göstergesidir.

1970’li yıllarda dünyadaki genel ekonomik göstergelerde olduğu gibi enerjiye olan talepteki artış beklentilerin altında gerçekleşmiştir. 1973’teki petrol krizi ile başlayan süreç elektrik enerjisi üretiminde maliyetleri arttırdı. 1973’e kadar petrolün sınırsız ve ucuz olacağı gibi görünmez bir kural piyasaya hakimdi ve ancak durumun öyle olmadığı petrol krizi ile ortaya çıktı ve bu durum sanayi üretim sektörünü zorladı. Daha sonra petrol fiyatlarının düşmesine karşın petrole dayalı elektrik enerjisi üretimi riskli olarak kabul edildi ve petrole dayalı elektrik üretiminden bir kaçış yaşandı. Ancak dünyadaki otomotiv endüstrisindeki büyüme nedeniyle genel enerji tüketimi içinde petrolün payında bir azalma olmadığı gibi hızla arttı.

1973 petrol krizinin değişik olumlu etkileri de olmuştur. Bunlardan ilki elektrik enerjisi üretiminde güneş, rüzgar ve jeotermal gibi yeni seçeneklere yönelinmesi ve bu konudaki araştırma-geliştirme (AR-GE) çalışmalarının hızlanmasıdır. İkinci önemli etkisi ise enerjinin sonsuz olmadığı bu yüzden verimli kullanılması gereği ortaya çıkmıştır. Üçüncü bir etkisi de enerji kaynaklarının olabildiğince ulusal sınırlar içinden sağlanması fikrinin gelişmesidir. Dördüncü etki de diğer sanayi üretimlerinde olduğu gibi enerjinin de çevre boyutunun gündeme gelmesidir. Bütün bu etkiler birlikte değerlendirildiğinde enerjide planlama kavramı ön plana çıkmaktadır.

 

Elektrik Enerjisinde Verimlilik Kavramı
Elektrik enerjisinin üretildiği anda tüketilmesi - depo edilememe özelliği vardır- gerekliliği nedeniyle elektrik enerjisi üretiminde, dağıtımında ve tüketimindeki verimlilik kavramları önem kazanmaktadır. Üretimde verimlilik, dağıtımda verimlilik ve tüketimde verimlilik ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken kavramlardır.

Elektrik enerjisi -kalitesinden taviz verilmeden- olabilen en düşük maliyetle üretilmelidir. Yani teknik verimlilik kavramından olabildiğince yararlanılmalıdır. Bu kavram tamamen üretimde seçilen teknolojiyi bağlamaktadır. Son derece kritik bir seçimdir ve geriye dönüşü veya değiştirilmesi son derece pahalıdır.

Dinamik verimlilik, bu kavram bütünüyle elektrik enerjisinini depo edilememe özelliğinden hareketle üretim, iletim veya dağıtımın yatırımını ihtiyac duyulacağı zamandan geriye doğru giderek, yatırım sürelerini de dikkate alarak zamanında yapmayı gerektirir. Zamanından önce yapılmış yatırımlar karşılığında kullanım olmadığı için karşılıksız bir yatırım olarak maliyetleri yükseltici bir etkendir. Yine İhtiyaç olduğu halde gerekli üretim yoksa bu durum da başta sanayi üretimini olmak üzere yaşamımızdaki her şeyi olumsuz etkileyecektir.

Tüketimde verimlilik ise büyük oranda sanayileşmeye bağlıdır. Bu yüzden sanayi üretiminde seçilen teknolojiler son derece önemlidir. Yani çok yoğun enerji tüketen teknolojilerden az yoğun enerji tüketen teknolojilere doğru bir geçiş yapılmalıdır. (Fransa’nın kendi ülkesindeki çimento fabrikalarını tasfiye ederek başka ülkelerde çimento fabrikası alması veya kurması tamamen enerji tasarrufuna yöneliktir.) Aliağa’da sadece ark ocaklı demir çelik üretimine yönelik olarak 4.500 MVA’lık bir kurulu güç vardır. Bugün demir çelik teknolojisindeki gelişmeler değişik ebattaki profillerin doğrudan demirçelik fabrikasında üretilmesini olanaklı kılmaktadır. Aliağa’daki tesislerin ekonomikliği çok iyi etüd edilmelidir.

Tüketimin diğer önemli boyutu da konutlar ve ticarethanelerdir. Ofis ve ev cihazlarında, aydınlatma ampullerinde az enerji tüketen teknolojiler gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu gelişmelerden yararlanılmalıdır.

Elektrik Enerjisi bir Kamu Hizmetidir ve Kamu Hizmetlerinde Esas Olan Hizmetin Düzenli Sağlanmasıdır.
Kamu hizmetinin ne olduğu konusunda değişik tanımlamalar vardır. Bu nedenle kamu hizmeti konusunda görüş birliği yoktur. Ancak sosyal devlet mantığı içerisinde düşünüldüğünde Anayasa Mahkemesi’nin 28.06.1995 tarih ve 1994/71E.1995/23 sayılı kararında kamu hizmetini, “ En geniş tanıma göre kamu hizmeti, devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altında, genel ve ortak gereksinimleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir.” şeklinde tanımlamaktadır.

Gerek bu tanımdan gerekse kamu hizmetinin niteliğinden dolayı bu hizmet yasa ile tanımlanamaz. Yani neyin kamu hizmeti neyin değil olduğuna yasa koyarak karar verilemez.
Ancak bir dizi kamu hizmetinde olduğu gibi -T.C. Anayasa’sının 2. Maddesi T.C.’nin sosyal bir hukuk devleti olduğu tanımını getirmektedir- bir kamu hizmeti olan elektrik enerjisinden bu ülkede yaşayan herkesin ihtiyacı kadar yararlanabilmesi gerekmektedir. Bu nedenle ülke içinde etkin bir dağıtım yapılması zorunludur.

Elektrik enerjisinde etkinlik ülke genelinde her yerde ihtiyaç duyulduğunda elektriğin aynı kalitede ve yeterli miktarda olması anlamına gelmektedir. Yani, elektrik enerjisinde verimlilik kavramı salt bir teknik verimlilik – yani kar/zarar - esasında değil, ülke içi dengeler ve sosyal etkiler de dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması anlamına gelmektedir.

 Satışa Esas Elektrik Enerjisi Maliyeti Nasıl hesaplanır?
Üretim noktalarının yaygınlığı, dağıtım ağının yaygınlığı veya iletim hatlarının uzunluğu gibi etkenlerden dolayı maliyet üzerine etkileri azalsa bile, bugün dünya genelinde kabul görmüş elektrik enerjisi maliyetlerine bakıldığında; ortalama maliyetin %50’si üretimden, %20’si iletimden ve %30’u da dağıtımdan kaynaklanmaktadır. Yani üretimde, iletimde ve dağıtımda maliyetleri düşürmek için verimlilik ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Elektrik Enerjisi Üretiminde Teknoloji Seçimi.
Elektrik enerjisi ikincil bir enerji kaynağıdır. Yani başka enerji kaynakları kullanılarak elde edilir. Elektrik enerjisi üretimi yapılırken yaşanılan sorunlar, maliyetleri ve elektrik enerjisinin yaşamsal önemi  düşünüldüğünde üretim teknolojisi seçiminde son derece dikkatli davranılması gereklidir. Çünkü yapılan yatırımlardan geriye dönüş son derece pahalıdır. Bu açıdan üretim teknolojisi ve bu teknolojilere uygun kaynaklar seçilirken aşağıdaki etkenler dikkate alınmalıdır.

  • Seçilen teknoloji güvenli olmalıdır,

  • Kullanılacak kaynak olabildiğince yerli olmalıdır,

  • Seçilen teknoloji ucuz olmalıdır,

  • Yenilenebilir ve çevreci olmalıdır. 

Bu kriterler düşünüldüğünde üretimde ulusal kaynaklara dayalı bir seçimin yapılması ve başta çevresel etkiler olmak üzere diğer toplumsal maliyetlerin ve getirilerin dikkate alınması gereklidir.

 İlk kuruluş Maliyetlerinin Karşılaştırılması
Kilowatt başına kuruluş maliyetleri açısından değerlendirildiğinde aşağıdaki tablo ile karşılaşılır.

 

  •   Hidro Elektrik Santrallar (baraj gövdesine bağlı olarak  değişir) 

750 – 1.200 US$

  •   Linyite Dayalı Termik Santrallar  

 1.600 US$
  •   İthal Kömür Dayalı Termik Santrallar    

1.450 US$

  •   İthal Kömür Dayalı Termik Santrallar   

1.450 US$
  •   Doğalgaza Dayalı Termik Santrallar

 680 US$
  •   Nükleer Santrallar  

  3.500 US$
  •   Rüzgar Santrallar 

 1.450 US$
  •   Petrole Dayalı Termik Santrallar   

2.000 US$

  •  Foto Voltaik Piller (Güneş Enerjisine Dayalı  Santrallar (henüz rekabet edebilir bir teknoloji geliştirilmedi)

Majinal Maliyetlerin Karşılaştırılması
Elektrik enerjisinde kuruluş maliyetlerinin yanısıra elektrik enerjisinin marjinal maliyeti önemlidir. Yani bir birim elektrik enerjisi üretimi için gerekli girdi miktarının maliyeti önemlidir. Dolayısıyla salt kuruluş aşamasındaki maliyetlere bakarak ucuzluk veya pahalılk değerlendirmesi yapılması doğru değildir.
Marjinal maliyetler açısından değerlendirildiğinde en ucuz elektrik enerjisi üretimi hidrolik santrallardadır. İkinci en ucuz üretim ise ulusal kaynaklara dayalı linyit santrallarıdır. Daha sonra doğal gazlı santrallar, ithal kömüre dayalı santrallar, rüzgar santralları, petrole dayalı santrallar, nükleer santrallar ve fotovoltaik piller gelmektedir. Kilowattsaat başına marjinal maliyetler aşağıdaki gibidir. 

  • Hidro Elektrik Santrallarda  

 0.0005 US$
  • Linyite Dayalı Termik Santrallarda  

 0.0250 US$
  • Linyite Dayalı Termik Santrallarda

0.0250 US$
  • Doğalgaza Dayalı Termik Santrallarda 

0.0300US$
  • İthal Kömüre Dayalı Termik Santrallarda             

0.0350 US$
  • Rüzgar Santrallarında 

0.0450 US$
  • Petrole Dayalı Termik Santrallarda 

0.0600 US$
  • Nükleer Santrallarda

 0.0750 US$
  • Fotovoltaik Piller 

0.2500 US$

 

Üretim Kaynaklarının Ulusal Olmasının Karşılaştırılması
Kaynakların ulusallığı yani kaynağın her an kullanıma hazır olması düşünüldüğünde sıralama hidrolik, rüzgar, güneş ve linyit santralları şeklinde belirlenmektedir.

Seçilen Teknolojinin Güvenilirliğinin Karşılaştırılması
Teknolojinin güvenilirliği sıralaması yapıldığında; hidrolik, termik teknoloji ve rüzgar santralları ilk sıraları oluşturmaktadır. Güvensizlik sıralamasında ise Nükleer Teknoloji ilk sırada yer almaktadır.

Çevresel Etkiler Açısında Karşılaştırma
Çevresel etkiler sıralamasında ise rüzgar, güneş, hidrolik, termik ve nükleer santrallar şeklinde bir sıralama oluşmaktadır.

Yenilenebilir Olma Özelliği
Yenilenebilir olma özelliği ise sadece hidrolik, rüzgar ve güneş için geçerlidir.

ELEKTRİK ENERJİSİ PLANLAMASINDA ESAS ALINMASI GEREKEN PARAMETRELER

 Elektrik Enerjisi Yapısı Gereği Merkezi Planlamayı Zorunlu Kılar
Elektrik enerjisi temel bir maldır ve depo edilemezliği nedeniyle üretildiği anda tüketilmek zorundadır. Bu yüzden üretiminden, iletimine ve dağıtımına kadar merkezi bir planlamayı zorunlu kılar. Merkezi planlama ihtiyacın tespiti ve buna yönelik yeni üretim merkezlerinin, yeni iletim hatlarının kurulmasının yanı sıra maliyetlerinin düşürülmesi ve tüketiciye ulaşmada gerekli teknolojik yeniliklerin yapılmasını zorunlu kılar.
Yani büyümenin getirdiği ek yatırımların yanı sına yıpranmaya karşı yenileme ve yeni teknolojilere uygun alt yapıların yapılması zorunludur. Bu da ancak ve ancak merkezi bir planlama ile olanaklıdır.

Elektrik Enerjisi  Verimli Kullanılmalıdır
Elektrik enerjisi kaynaklarının kısıtlılığı ve yeni seçeneklerin (rüzgar, güneş vb) henüz büyük ölçekte uygulanma şansının olmadığı bir dünyada (nükleer enerjiyi başka atık sorun olmak üzere bir dizi teknolojik sorunu çözemediği ve çevre ve insan sağlığı açısından taşıdığı riskler nedeniyle seçenek olarak görmezsek) tüm ülkeler enerjilerini son derece verimli kullanmak üzerine planlar yapmaktadır. Yani yoğun enerji tüketen sektörlerden az enerji tüketen sektörlere bir geçiş yapılmaktadır. Böylelikle diğer sektörlere daha ucuz ve daha fazla enerji verilmektedir. Yine gelişmiş ülkeler elektrik enerjisi ile çalışan tüm cihazlarında az enerji tüketen teknolojilere yönelmektedirler.

Elektrik Enerji Politikaları Sanayileşme Politikalarına ve Nüfus Planlamasına Bağlıdır.
Sanayinin temel girdisi olması nedeniyle elektrik enerjisi üzerine söylenecek herşey ülkenin sanayileşmesi ve kalkınması üzerine bir şeyler söylemek anlamına geldiği için bu konuda atılacak adımlar bu enerjiyi tüketecek olan sanayide de paralel adımların atılması anlamına gelecektir. Ya da daha doğru bir deyişle önce sanayide doğru bir planlama yapılmalı ve buna uygun elektrik üretim, iletim ve dağıtım planı yapılmalıdır. Yine elektrik enerjisi tüketimi nüfus artışıyla ilgilidir. Dolayısıyla yıllar itibariyle nüfus artışı ve artış trendi, nüfus planlaması dikkate alınmalıdır.

Elektrik Enerjisi Büyük Ölçekli Yatırımları Gerektirir.
Enerji sanayinin vazgeçilmez ve en önemli girdisi olduğundan enerjideki her çeşit dalgalanma ve kesinti sanayide maliyetlerin artmasına ve sanayi ürünlerinin dünya ölçeğinde rekabet şansının azalmasına neden olmaktadır. Yani enerjide üretim maliyetinin son derece düşük olması gerekmektedir. Enerjide maliyet düşürmenin en temel yolu da büyük ölçekli yatırımlara gidilmesidir. Yani ölçek ekonomisinden yararlanılır.

Elektrik Enerjisi Tüketimi Bir Ülkenin Gelişmişlik Göstergesidir
Enerjinin tüketimi diğer göstergeler yanında bir ülkenin en önemli gelişmişlik göstergelerinden birisidir. Bu göstergenin anlamlı olabilmesi için ülke genelinde bir bütünlük göstermesi gerekmektedir. Bu da ülkeninin genelinde yaygın, düzenli bir iletim ve dağıtım ağının kurulmasını zorunlu kılar. Ülkenin her kesiminde okul, hastane, konut vb. zorunlu tüketim merkezleri olduğu düşünülürse, fiziki büyüklüğe bakılmaksızın elektrik enerjisinin ülkeninin her kesimine aynı şekilde ulaştırılması zorunluluktur. Bu da elektrik enerjisinin temelde hizmet amaçlı bir mal olduğunun en önemli göstergesidir.

Elektrik Enerjisi Dağıtımı Yapısı Gereği Rekabete Uygun Değildir.
Enerji üretim, iletim ve dağıtım teknolojisinin dünyada ulaştığı boyut henüz aynı bölge içerisinde birden fazla iletim ve dağıtım şebekesi kurulmasına olanak vermemektedir. Birden fazla iletim ve dağıtım hattı tesisinin maliyeti getirisi yanında çok fazladır. Bu da elektrik enerjisi iletim ve dağıtımında rekabete açık bir yapı olmadığı anlamına gelir. İletim ve dağıtımın rekabete uygun olmaması, yani tekel olması üreticilerinde tek alıcısının bu tekel olacağı anlamına gelmektedir. Bu da üretimde bir rekabet ortamının olmadığı anlamına gelir.

Elektrik Enerjisi Yapısı Gereği Kamu Tekelini Zorunlu Kılar.
Elektrik enerjisi üretimi, iletimi ve dağıtımı yapısı gereği doğal bir tekeldir. Bu özellik elektrik enerjisinin bir kamu hizmeti olması gerçeğiyle birleştiğinde kamu tekelinin zorunluluğu ortaya çıkar.

Elektrik Enerjisinde Ticari Karlılık Değil, Toplumsal Yarar ve Katma Değer Önemlidir
Elektrik enerjisi diğer tüm kamu hizmetlerinde olduğu gibi ticari karlılığıyla değil toplumsal yararı ve katma değeri dikkate alınarak değerlendirilmelidir.

GERÇEKLER & NÜKLEER ENERJİ
Dünyada Soğuk Savaş dönemiyle yaşıt ve ülkemizde de otuz yıllık bir geçmişi olan Nükleer Santrallar bir kez daha ısıtılıyor.
İşin ilginç olan tarafı o dönemde Nükleer Karşıtı olan ve Türkiye’yi ayağa kaldıran meslek örgütü, sendika, demokratik kitle örgütü vb’lerinden ise çıt çıkmıyor. Hatta bazı meslek odaları alttan alta nükleer santral savunuculuğu yapıyor.
Türkiye’deki siyasi partilerin muhalefetteyken farklı iktidarken farklı olan o bildik davranışlarını yadırgamıyorum Ancak tepki vermesi gerekenlerin - Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın açık tahriklerine rağmen - tepki vermemesi veya yeterli düzeyde vermemesi ise anlaşılır değil.
Bugün geçmiştekinden daha vahim bir tablo vardır. Mecliste çoğunluğu olan ve demokratik tepkileri ve kamuoyu baskısını ciddiye almayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Üç Nükleer Santral kurma hesapları yapılmakta. Ancak bu konuda henüz resmi bir girişim yok ya da kamuoyuna yansımıyor. Şimdilik ETKB’nın açıklamalarıyla sınırlı bir girişim gibi görünüyor.
Bu yüzden bu konunun  yeniden gündeme taşınması ve geçmiş savunularımızın hatırlatılmasında yarar vardır.
Özellikle 19986 Çernobil faciasına kadar sorunsuz olduğu, kaza riskinin sıfır olduğu ve atık sorunu olmadığı gibi ön koşulsuz kabül edilen nükleer teknolojinin hiçte güvenli olmadığı ve geçmişte çok fazla sayıda ölümlü kazaya neden olduğu ve santral çevresinde ve çalışanlarında kanser riskinin yüksek olduğu artık bilinmektedir. 1950’lerde insanlığı kurtaracağı iddiasıyla sunulan nükleer teknolojiden bugün insanlık kurtulmaya çalışmaktadır. Nükleer santrallarla ilgili bir diğer gerçeklik ise nükleer santral teknolojisi ile nükleer silah teknolojisinin paralel yürüdüğü gerçeğidir. Soğuk savaşın sona ermesi ile nükleer silah teknolojisindeki gerileme nedeniyle nükleer atıkların artık merkezi hükümetler tarafından alınmaması (daha önceden atıklar silah vb teknolojilerde kullanılmak üzere satın alınmaktaydı.) atıkların ortalıkta kalması saklanamaz boyuta gelmesi daha önceden gizlenen felaketin en önemli  boyutunu oluşturmaktadır. Nükleer santrallardan çıkan ve yarılanma süreleri binlerce yıl olan radyoaktif atıkların güvenli bir şekilde depolanabilmesi bugün teknolojik olarak olanaklı değildir.
Çernobil kazası ile Pandora’nın Kutusu açılmış ve o güne kadar saklanan tüm kötülükler yer yüzüne saçılmıştır. Sayaçsız enerji verilecek vaadleriyle 1950’lerde başlatılan nükleer enerjinin aslında soğuk savaş döneminin nükleer silahlanmasının maskesi olduğunu dünya geç de olsa anlamıştır.
Nükleer kaza ve felaketlerde Çernobil’in  ilk olmadığını Çernobil kazasından sonra, son olmadığını da yaşayarak Eylül 1999’da Japonya’daki Takaimura’daki ve yine geçtiğimiz aylarda Japonya’da yaşanan kazayla öğrendik. 1970’lerde altın çağını yaşayan ve insanlığı kurtaracağı söylenen nükleer teknolojiden bugün insanlık kurtulma mücadelesi veriyor. 1970’lerde yapılan tahminlerle sadece ABD’de 2000 yılında 1.000 ve dünya genelinde 4.000 nükleer reaktör olacağı hesaplanmışken bugün ABD’de 104 ve dünya genelinde 436 nükleer reaktör vardır. (bunların dışında 400 adet gemi ve denizaltı reaktörü ve 200 araştırma amaçlı reaktör vardır.) Dünya genelinde elektrik enerjisi içindeki nükleer enerjinin payı ise %16’dır. OECD ortalaması ise %24’tür. Yani şu anda 1970’lerde öngörülenin %10’u gerçekleşmiştir. Çernobil’den sonra ise hızla siparişler iptal edilmeye başlanmıştır.
Çok yüksek bir satış öngörüsüyle işe başlayan reaktör üreticileri iptallerin peşpeşe yaşanmasıyla adeta şok yaşamışlar ve kurtuluşu demokratik tepkilerin ve kamuoyu baskısının ciddiye alınmadığı Kore, Hindistan, Pakistan, İran, Çin, Türkiye vb ülkelerde lobicilik faaliyetleri yürütmekte bulmuşlardır.

Ülkemiz İçin Nükleer Santral Teknik Bir Zorunluluk Değil Siyasi Bir Tercihtir. Her Siyasi Karar Gibi Siyaseten Tartışılmalıdır.
Ülkemizde uzunca bir zamandır muhafazakar düşüncenin nükleer santrala sahip olma, nükleer silaha sahip olma ve Ortadoğu’da güç olma hayalleri vardır. Bugün iktidara akıl hocalığı yapan sözde ‘bilim insanları’nın nitelikleri bellidir.

(1972 Yılında Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu üyeleri Prof. Dr. Nejat AYBERS, Prof. Dr. Sadık KAKAÇ ve Prof. Dr. Ahmet Yüksel ÖZEMRE’nin hazırlağı ve ilki 1981’de ve yedincisi 1997’de devreye girmek üzere yaklaşık 7.000 MW’lık nükleer santralın zorunlu olduğu çünkü 1981’den sonra yerli kaynakların tükeneceği ve toplam elektrik enerjisi ihtiyacı içindeki payının da %18 olacağı tahminin bugün hiç bir anlam ifade etmediğini hatırlatmak yararlı olacaktır.)

‘Nükleer Santral Yapmazsak Karanlıkta Kalırız’ Tezi Doğru Değildir.
Çünkü; Ülkemiz risksiz enerji kaynaklarının sınırlarında değildir ve 2011 yılında devreye gireceği söylenen 3 nükleer santral devreye girdiğinde de sınırlarında olmayacaktır.
Geçmişteki nükleer santral ihalesini iptal ederek ülkemiz nasıl karanlıkta kalmamış sa bugün de karanlıkta kalmayacaktır. Bunun için mevcut potansiyelimize bakmak yeterlidir.
Ülkemiz ekonomiklik analizi yapılmış olan 125.000.000.000(yüzyirmibeşmilyar) kwh’lik hidrolik potansiyelinin sadece %30’unu kullanmaktadır. Teknik kapasitemiz ise 225.000.000.000 kwh’tir.
Yıllık (30.00 MW) 114.000.000.000 kwh olan linyit potansiyelimizin ise yine % 20’si kullanılmaktadır.
Elektrik enerjisi olarak yararlanılabilecek jeotermal potansiyelimiz 2.450 MW yani 16.000.000.000 kwh’tır bunun ancak % 2.97’sini kullanmaktadır.
Rüzgar potansiyelimiz ise yıllık 83.000 MW’tır. Bu ise yıllık 300.000.000.000 kwh’lik bir kapasite demektir.Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olur verdiği projelerle 2000 yılı içinde 1.700 MW’lık kurulu güce ulaşılacaktır. Şu anda sadece pilot uygulamalar yapılmaktadır.
Dünyada en çok güneş alan ülkelerden olmamıza karşın güneş enerjisinden yeterince yararlanılamamaktadır.
Geçtiğimiz yirmi yılda daha önce gündemde olmayan doğal gaz elektrik enerjisi üretiminde ciddi bir seçenek olarak ortaya çıkmıştır.

‘Nükleer Enerji Ucuzdur’ Tezi Doğru Değildir.
Kullanım kolaylığı, sanayide vazgeçilmezliği ve yaşamsal önemi nedeniyle, elektrik enerjisi üretiminde tüm dünyanın kabul ettiği genel ilkelerden birincisi, “elektrik enerjisinin olabildiğince ucuza üretilmesidir.” Bu açıdan bakıldığında ucuzluk sıralamasında nükleer enerji en sonda yer almaktadır.
Elektrik enerjisi üretiminde ilk kuruluş maliyetlerinin yanı sıra marjinal maliyetler önemlidir. Marjinal maliyetiniz ne denli düşük olursa mal ve hizmet üretiminde rekabet gücünüz o denli artar. Bu yüzden üretimde verimliliği artırma ve olabildiğine ucuz elektrik enerjisi üretilmesi genel kabul gören bir ilkedir.
ABD gibi çok yüksek teknolojiye sahip bir ülkede ortalama elektrik enerjisi maliyeti kwh başına 2.5 cent iken ABD nükleer santrallarında ortalama elektrik enerjisi maliyeti 7.5 centtir. Avrupa nükleer santrallarında ise kwh başına ortalama maliyet 8 - 12 centtir.

‘Diğer Kaynakların Sınırlı ve Kısa Sürede Tükeneceği, Oysa Uranyumun Bol ve Ucuz Olduğu’ Tezi Doğru Değildir.
Dünyadaki Uranyum rezervleri 6.000.000 Tondur ve hiç yeni santral kurulmasa bile şu anda var olan Nükleer santrallara ancak 50 yıl yetecek kapasitededir.
Buna karşılık dünyanın kömür rezervi 250 yıllık, doğalgaz rezervi 100 yıllık ve petrol rezervi de 100 yıllıktır. Su, rüzgar ve güneşin ise zamana bağlı bir sınırı yoktur.

“Ülkemizin 10.000 Ton Uranyumu ve 380.000 Toryumu Var Bunları Değerlendireceğiz ve Enerjide Dışa Bağımlı Kalmayacağız”
demek gerçek bir kara cahilliktir.
10.000 ton Uranyum rezervi içinde sadece 100 ton Nükleer Santralda kullanılabilen Uranyum 235 vardır. Gerisi Uranyum 238’dir ki Nükleer Santralda kullanılamaz. Toryum ise tıpkı Uranyum 238 gibi Nükleer Santralda kullanılamaz. Ayrıca ülkemizde Uranyumu Nükleer Santralda kullanmaya yönelik yakıt hazırlama teknolojisi yoktur. Yakıt işleme teknolojisine sahip bir kaç ülkeye bağlı kalınacaktır.

Nükleer Santrallar başta güvenlik ve atık sorununu çözememiş olması nedeniyle geleceğin değil geçmişin teknolojisidir. Gelecek ise geçmişin sorunlu teknolojisiyle değil geleceğin sorunsuz teknolojileriyle planlanır.

Nükleer Santralların atık sorunu çözülememiştir. Çözüm diye sunulan model ise mali bir falekettir.

Nükleer enerjinin en yaygın olarak kullanıldığı Amerika'da, radyoaktif atık sorunu  had safhalara ulaşmıştır. Toplam 45.000 depolama sahasından üçmilyon metreküpten fazla yer kaplayan bu radyoaktif maddelerin depolandığı sahaların temizlenmesi için ortalama üçyüz ila beşyüz milyar dolarlık bir bütçenin ayrılması gerekmektedir ki, bu da bugüne kadar nükleer enerji santralları için yapılan harcamaya hemen hemen eşittir.

Bu konu ile ilgili olarak 1990 yılına kadar ABD'de üç milyar dolar harcanmış ve 1983'ten beri %80 artan nükleer atık maliyeti ton başına üçyüzyirmibeşbin dolara çıkmıştır. 1.000 MW gücündeki tipik bir nükleer santralın devre dışı bırakılması işlemi sırasında ise yaklaşık onsekizbin metreküp atık, yakıt ve malzeme ortaya çıkmakta, bu miktardaki atığın yalıtım bedelinin  ise yaklaşık olarak beşyüz ila yediyüz milyon dolar arasında olacağı tahmin edilmektedir. 1.000 MW’lık bir Nükleer Santralın toplam bertaraf edilme maliyeti ise ikimilyar dolardır.1987 yılında yüksek seviyeli radyoaktif atıkların atıkların depolanması için Yucca Dağları'nda çalışmalara başlanmıştır. Toplam inşaat maliyetinin yirmialtı milyar dolar olduğu bu tesiste, sadece yer seçimi için altı milyar dolar harcanmış  ve 1998'de tamamlanması planlanan sahanın  açılışı 2010 yılına ertelenmiştir.

  ‘Bütün Dünya Nükleer Santral Kuruyor’ Tezi Doğru Değildir.

 ABD

  •   Yapılan anketlerde halkın %65’I nükleere karşıdır.

  •    Son 22 yılda hiç nükleer santral yapılmamıştır.

  •   Çernobil’den sonra projelendirilen 128 santral iptal edilmiştir.

  •  1978’den beri hiç sipariş yok.

İSPANYA

  • 56 nükleer santral planlamış ancak 8 tane yaptıktan sonra geri kalanları iptal etmiştir.

  • 1984’te hükümet yüksek maliyetli olduğu için projelendirilen beş santralı durdurmuştur.

İTALYA

  • 1987’de yapılan referandumla 3 santral kapatıldı.

İŞVEÇ

  • 1980’de yapılan referandumla 2010 yılından sonra nükleer santrallar tasfiye edilecek.

İNGİLTERE

  • Çernobil’den sonra yapımı süren üç santral iptal edilmiştir.

 İSVİÇRE

  •  15 yıldır hiç nükleer santral yapılmıyor.

  •  1990’da yapılan referandumla 2000 yılına kadar tüm nükleer program askıya alındı.

ALMANYA

  • Yapılan kamuoyu yoklamalarında halkın %69’u nükller santrala karşı.

  • 1986’dan sonra dört santral kapatıldı. Planlanan bir santraldan da vazgeçildi.

AVUSTURYA

  •  Tamamlanmış olan nükleer santralları çalıştırmıyor.

 FİLİPİNLER

  • Tamamlanmış olan nükleer santralları çalıştırmıyor.

AVUSTRALYA, İZLANDA, İRLANDA, DANİMARKA, NORVEÇ, PORTEKİZ ve YENİZELENDA

  • Kesinlikle anti nükleer politika uygulanıyor.

 ‘Gerekli Güvenlik Önlemleri Alınacak’ Tezi Doğru Değildir.
Ülkemizin radyasyon güvenliğinden sorumlu kuruluşu TAEK’tir. Ancak TAEK radyasyon güvenliği konusunda geçmiş yıllardaki tecrübeleriyle sınıfta kalmıştır. Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz yıllarda İTELLİ’de bir hurda deposunda ortaya çıkan kurşun kalıplar içindeki Radyoaktif Cobalt 60 maddesi içeren nükleer atıklar nedeniyle nükleer güvensizlik ve tehlikeleri konusu bir kez daha gündeme gelmiş ve tıpkı Çernobil faciasında olduğu gibi yetkilierin yaptıları açıklamalar ile vurdumduymazlıkları bir kez daha gözler önüne serilmişti.
TAEK asıl işlevi olan radyasyon güvenliğini bırakmış ve “Nükleer Santral İyidir” propogandasına başlamıştır. TAEK asıl işlevine dönmelidir.
Yine hafızamızı yokladığımızda Karadeniz’de bulunan varillerin içinde neler saklandığı ve kimler tarafından getirildiği hala bilinmemektedir.
Isparta ve Konya’da hiçbir etüd yapılmadan ve gömülen veya yakılan ithal nükeer atıklar, “faili meçhul doğa katliamları” olarak tarihteki yerini almıştır. 
Ancak bu konu, tek başına Türkiye’nin sorunu ve/veya sorumsuzluğu değildir. Radyoaktif atıklar, tüketim toplumunun dayanak noktası olan nükleer enerjinin ve emperyalizmin sürekliliğini sağlamak için üretilen nükleer silahların geleceğe bıraktığı ölümcül bir mirastır.  Gelişmiş ülkeler, halkın baskısı ve korkunç boyutlardaki maliyetler sebebiyle kendi topraklarında çözüm bulamadıkları radyoaktif atıkları, kimi zaman yasal “hibe”lerle kimi zaman da yasadışı yollarla Yeni Dünya Düzeni’nin “arka bahçesi” olarak değerlendirilen “geri bıraktırılmış ülkelerin” başına bela etmektedir.
Bilindiği gibi dünya çapında özellikle gelişmiş ülkeler, nükleerden vazgeçiyor. Nükleer santralların  ekonomik, teknik, çevresel risklerinden kaynaklanan tehdit her geçen gün daha çok sorgulanıyor. Ancak kuruluş mantığı olarak ülkemizin radyasyon güvenliğnden sorumlu kurumu olan TAEK asıl işlevini bırakıp nükleer santral savunuculuğuna soyunmuş olması ise ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur.
 

‘Nükleer Santraldan Üretilen Enerjiye İhtiyacımız Yok’ tezi eksiktir.
Son dönemde nükleer santral tartışmaları ile gündeme gelen ilginç yaklaşımlardan birisi de; ‘Nükleer Santraldan Üretilen Enerjiye İhtiyacımız Yok’ tezidir. Bu nükleer facia konusunda kaçak döğüşmektir. Üstü örtülü nükleer savunuculuğudur. Oysa yaklaşımımız ‘Anti Nükleer’ olmalıdır. Bunun dışındaki yalaşımlar çöp teknolojiye teslim olmaktır ve savaşı baştan kaybetmektir.

Türkiye Nükleer Santrallar Konusunda 1970’lerin Tezleriyle Hareket Etmektedir.
1976’dan 2000’e gelindiğinde dünya konjonktürü değişmiştir. Enerjide hedefler ve yönelimler değişmiştir. Başta Avrupa kamuoyu olmak üzere tüm dünyada nükleer silahlara ve radyasyona karşı duyarlılık artmıştır.

Akkuyu Nükleer Santralına yönelik 26 Nisan 1976 yılında TEK’in başvurusu ile yer lisansı 11 Haziran 1976 tarihinde 1495 Sayılı Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu - AEK kararıyla verilmiştir. O dönemdeki parametrelerle bugünkü parametreler değişmiştir.
Deprem konusunda toplumda ciddi bir hassasiyet vardır. Akkuyu’nun Ecemiş Fayı’na 25 km uzaklıkta olduğu unutulmamalıdır.
Geçmişte çok dikkate alınmayan ülkemizin turizm potansiyeli olumsuz etkilenecektir. Turizm konusunda yaşanan rekabette nükleer sızıntı söylentisinin yaratacağı deprem dikkate alınmalıdır.
Dünyada nükleer silah teknolojisinin nükleer santral teknolojisiyle paralel yürüdüğü gerçeğinden dolayı dünya kamuoyu nükleer silahlar konusunda eskisinden daha hassastır. Fransanın nükleer santrallarının olağanüstü yüksek işletme maliyetlerini üçüncü dünya ülkelerine nükleer silah teknolojisi satarak finanse ettiği unutulmamalıdır.
Pakistan, Hindistan ve İran’ın böylesi bir teknolojiye sahip olmasının yarattığı hassasiyet ister istemez ülkemiz açısından da bir çekinceyi gündeme getirmektedir.



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


ENERJİ VE MÜHENDİSLİK ÇALIŞTAYI DÜZENLENECEK

HOŞ GELDİN ON BİR AYIN SULTANI ŞEHR-İ RAMAZAN

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

İSTİKLAL MARŞININ KABULÜNÜN 103. YILI KUTLU OLSUN

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN!

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

Okunma Sayısı: 1967


Tüm Yazılı Basında Odamız

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.