Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) ve Makina Mühendisleri Odası (MMO) İzmir Şubelerinin düzenlediği 7. İzmir Rüzgâr Sempozyumu 21-22 Eylül 2023 tarihlerinde Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’nde gerçekleştirildi. Sempozyumun açılış töreninde yenilenebilir kaynakların önemine vurgu yapılarak, rüzgar enerjisindeki büyüme beklentisi dile getirildi.
7. İzmir Rüzgâr Sempozyumu, Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi`nde 21 Eylül 2023 tarihinde gerçekleştirilen açılış töreniyle başladı. Törende ilk olarak söz alan MMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı İlkin Boz, dünyanın her geçen gün artan bir ekolojik yıkım tehdidi ile karşı karşıya olduğunu belirtti. Boz, "Ekolojik krizin en önemli kaynaklarından biri fosil yakıtlardır. Başta petrol olmak üzere fosil yakıtların aşırı tüketimi dünyamızı tehdit etmeye devam etmektedir" dedi. Türkiye`nin yenilenebilir enerji kaynağı potansiyeline dikkat çeken Boz, "Bu potansiyelin genel olarak daha etkin değerlendirilmesi ve elektrik üretimindeki payının mutlaka artırılması gerekmektedir. Böylelikle bir taraftan dışa bağımlılığımız azaltılıp, yerli sanayimizin gelişimi arttırılırken diğer taraftan üretim ve istihdama katkı sağlanabilecektir" diye konuştu. Sempozyumun ilk kez gerçekleştirildiği 2001 yılında Türkiye`nin kurulu toplam enerji üretimi 24 bin MW iken, 2023 yılı itibarıyla bu gücün 105 bin MW`a yükseldiğine işaret eden Boz, " 2001 yılında yenilebilir enerji kaynaklarının toplam kurulu güçteki oranı yüzde 1`in altında iken şu anda yüzde 11`lere ulaşmıştır. 22 yılda 11 kattan fazla artan bu üretim kapasitesi tabi ki yeterli değildir. Ama bu yükselişin önümüzdeki yıllarda daha da hızlanacağı net bir şekilde görülmektedir" ifadelerini kullandı. MMO Yönetim Kurulu Başkanı Yunus Yener, 2022 yılında elektrik üretiminde fosil yakıtların payının yüzde 60`ı geçtiğine dikkat çekerken, elektrik dağıtımı ve satışının tamamen özel şirketler aracılığıyla yapıldığını anımsattı. Yener, "Birkaç büyük özel sermaye grubu, elektrik dağıtımını kontrol ettikleri gibi, elektrik üretiminde da kayda değer bir ağırlığa sahiptir" dedi. Enerji yönetiminin, rüzgâr enerjisine dayalı elektrik üretim potansiyelinin değerlendirilmesi, RES ekipmanlarının yurtiçinde üretimi için ortak akla dayalı ve toplum çıkarları doğrultusunda uzak görüşlü planlı bir strateji geliştirme ve programlar uygulama konusunda görevini yerine getirmediğini kaydeden Yener, sözlerini şöyle sürdürdü: "Enerji yönetiminin rüzgâr enerjisi kurulu güç artış öngörüsü; 2035 Stratejik Planına göre, 2022-2025 döneminde yılda 588 MW, 2022-2030 döneminde yılda 850,5 MW, 2022-2035 döneminde ise yılda 1400 MW yeni kurulu güç hedeflemektedir. 2035 hedefi olan 29000 MW mevcut karasal RES potansiyelinin yüzde 60`ıdır. Yerli rüzgâr türbini imalatı için başlatılan MİLRES yıllardır sonuçlanmamıştır. Aynı amaçla 2017`de açılan ihalede, aradan geçen yıllara karşın somut bir adım atılmamıştır. Oysa, aoerodinamiği iyi bilen TUSAŞ, TAI, ROKETSAN, ASELSAN vb. kamu şirketlerinin önderliğinde, rüzgar türbininin çeşitli aksam ve parçalarını imal eden özel şirketlerin ve ENSİA`nın da katılacağı bir güç birliği uygulaması ve yapılanmasıyla hem ülkenin türbin ihtiyacı daha ucuz maliyetlerle karşılanabilir, hem de çevre ülkelere ihracat fırsatları yaratılabilir." Rüzgarda Büyüme Potansiyeli Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Yönetim Kurulu Başkanı Mahir Ulutaş, açılış konuşmasında, rüzgâr enerjisine ilişkin ilk ciddi çalışmanın Elektrik İşleri Etüt İdaresi‘nin gerçekleştirdiği Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası Projesi olduğunu ifade ederek şu bilgileri verdi: "Atlasın yayımlanmasının ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu‘nun (EPDK) lisanslama çalışmalarının ardından ülkemiz rüzgâr santralları ile tanıştı. EPDK verilerine göre; Haziran 2023 itibariyla ülke genelinde lisanslı kurulu gücün yüzde 10.31`ini; yani 10 bin 978 MW`lık bölümünü rüzgâr santralları oluşturmaktadır. Rüzgâr Enerjisi Potansiyel Atlası`na göre; sadece İzmir ilimizin ekonomik rüzgâr potansiyelinin 11 bin 854 MW düzeyinde olduğu göz önünde bulundurulursa, rüzgar enerjinde büyüme eğiliminin önümüzdeki yıllarda da süreceğini öngörmek yanlış olmayacaktır. Üretim değerlerine bakıldığında bu yılın ilk 6 ayında ülkemizde üretilen elektrik enerjisinin 10.37`si rüzgardan elde edilmiştir. İstatistikler sevindirici bir şekilde geçtiğimiz 6 ayda hidrolik üretimimizin yarısı kadar bir üretimin rüzgardan yapıldığına işaret etmektedir. Yenilenebilir kaynakların büyümesinin yanı sıra kaynak çeşitliği açısından da önemli gördüğümüz bu gelişimin büyüyerek sürmesini temenni ediyoruz. Elektrik Mühendisleri Odası olarak ülkemizin enerji ihtiyaçları için öncelikle yerli ve yenilenebilir kaynakların, merkezi bir planlama içerisinde, kamusal bir anlayışla kullanılması gerektiğinin uzun yıllardır altını çiziyoruz. Özellikle rüzgâr ve güneşteki yüksek potansiyelimizin değerlendirilmesini beklemeye devam ediyoruz. Rüzgâr enerjisi alanında ciddi bir yol aldık, ülkemizin mühendislik kapasitesi de arttı. Bu kapasitenin enerji maliyetlerini düşürecek şekilde kamu yararına kullanılması için çaba sarf etmeye devam edeceğiz." "Bağımlı piyasa zam üretiyor" Elektrik enerjisinin yaşamın temel girdisi niteliğinde olduğu ve üretim maliyetlerinin düşük tutulması gerektiğine işaret eden Ulutaş, konuşması şöyle sürdürdü: "Bugün içinde bulunduğumuz ekonomik krizin temel sebeplerinden biri ithal kaynaklara dayalı olarak şekillenen enerji piyasasıdır. Yüksek enerji maliyetlerinin işçilik giderlerinin düşürülmesiyle dengelendiği bir ekonomik yapının olduğu ülkemizde, yoksullaşmada enerji politikalarının etkisi büyüktür. Asgari ücretle geçinmek zorunda olan milyonlarca ailenin, gıda ile elektrik enerjisi arasında seçim yapmaya zorlandıkları bugünlere bir daha geri dönmemek için yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanıldığı, tarifelerin kamu yararına, genel ekonomiyi destekleyecek şekilde belirlendiği bir yönetim anlayışına geçilmesi gerektiğini vurgulamak isteriz." Kaynakların yerli olmasının yanında bu kaynaklar için kullanılacak ekipmanlardaki yerli üretimin önemine dikkat çeken Ulutaş, "Yerli ekipman ve teknoloji geliştirilmesi konusunda ülkemiz henüz emekleme aşamasında bulunduğundan hareketle, rüzgâr ve güneş enerjisine ilişkin Ar-Ge çalışmalarının, enerji alım fiyatlarına dayalı mali mekanizmaları aşacak bir şekilde teşvik edilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz" dedi. Rüzgâr ve güneş enerjisine ilişkin araştırma ve geliştirme çalışmalarını koordine etmek üzere yeni bir planlama yapılmasına da ihtiyaç duyduğunu belirten Ulutaş, mühendislerimiz başta olmak üzere bu alandaki yetişmiş işgücünün Ar-Ge yapacak, teknoloji geliştirecek nitelikte olduğunu kaydetti. "Alım garantileri iptal edilsin" Yenilenebilir kaynakların kullanımının önündeki en temel engellerden birinin var olan doğalgaz santralları ile planlanan nükleer santrallar için verilen alım garantileri olduğunu ifade eden Ulutaş, şunları söyledi: "Serbest piyasa mantığı içinde bile bir yere oturtamadığımız alım garantileri iptal edilmelidir en azından mevcutlara yenileri eklenmemelidir. Sosyo-ekonomik maliyeti de dahil olmak üzere ucuz enerji sağlayan yenilenebilir kaynaklardan daha sağlıklı yararlanabilmemiz için alım garantisi verilen Akkuyu ve Sinop‘taki nükleer santral çalışmalarına son verilmelidir. Güney Kore ile başlatılacağı ifade edilen nükleer santral görüşmeleri bir an evvel gündemden düşürülmelidir." Temel bir insan hakkı olarak değerlendirilen enerjinin, siyasi ve kar güdüsüyle gerçekleştirilen müdahalelerden uzak özerk bir yapı ile kamu yararı doğrultusunda yönetilmesi gerektiğini vurgulayan Ulutaş, şöyle konuştu: "Alandaki özelleştirme ve piyasalaştırma faaliyetleri ile birlikte kurulan ve özerk olacağı ifade edilen EPDK‘nın inisiyatifi şirketlere bıraktığını ve kar güdüsüyle şekillenen yapının tehlike oluşturduğunu ve zam ürettiğini birlikte gördük. Kamu otoritesinin olmadığı ve sadece fiyat ve kar dengesi gözetilerek elektrik borsasında dengelenmeye çalışılan bu yapıyla arz güvenliği ve maliyet dengesinin tehlikeye düşeceği uyarımızı bir kez daha yeniliyoruz." Boşuna mı Okuduk Kampanyası TMOOB`nin bir kampanya başlattığını anımsatan Ulutaş, EMO üyesi elektrik, elektronik, haberleşme biyomedikal ve kontrol mühendislerinin de yoksullaştığına dikkat çekerek, "Enerjinin, telekomünikasyonun bir avuç tekelin kısa vadeli kar hırsına terk edildiği; ülke sanayisinin montaja dayalı, dışa bağımlı, ülke önceliklerini gözeten bir inovasyon ve kaynak planlamasından yoksun kaldığı; genç meslektaşlarımızın yaşayabilmek, hatta nefes alabilmek için çözümü daha fazla yurtdışına çıkmakta gördüğü bu dönemde hepimizin aklında aynı soru var; boşuna mı okuduk?" ifadelerini kullandı. Ulutaş, konuşmasını şöyle tamamladı: "Cumhuriyetimizin 100. yılına girerken bilimle, akılla ve dayanışmayla tüm sorunları çözebilmek için meslektaşlarımızın desteğine ihtiyacımız var. Gelin hep birlikte tartışalım, konuşalım, çözümü birlikte yaratalım. Bitirirken; hem teorik bilginin hem de deneyimlerin aktarılması için bir platform işlevini gören bu sempozyumumuzun, ülkemizin mühendislik birikimini artırmasını ve bu birikiminin kamu yararına katma değere dönüşmesini umut ediyoruz. Emeği geçenlere, bilgi ve deneyimlerini paylaşmak için aramızda bulunan tüm meslektaşlarımıza teşekkür ederek, başarılar dileriz." Binde Birlerden Yüzde Onlara EMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Tamer ise konuşmasında EMO`nun enerji üretiminin fosil kaynaklardan yenilenebilir kaynaklara kaydırılması için çaba sarf ettiğine vurgu yaparak, şunları söyledi: "Düzenlediğimiz bilimsel etkinliklerde ön plana çıkarmaya çalıştığımız kaynaklardan biri olan rüzgar enerjisini bugün açılışını yaptığımız sempozyumda tüm boyutlarıyla irdeleyeceğiz. Etkinliğin ilkini 5-7 Nisan 2001 tarihlerinde gerçekleştirmiştik. O günden bugüne kadar alanda ciddi gelişmelerin, ciddi sorunlarla birlikte yaşandığına şahit oluyoruz. Salondaki meslektaşlarımızın bir kısmı ilk İzmir Rüzgâr Sempozyumu`nun düzenlendiğini hatırlayacaktır. O yılın istatistiklerine bakıldığında ise jeotermal ile birlikte rüzgârın payının binde 1 olduğu görülecektir. Özetle rüzgârının payının binde 1 seviyelerindeyken başladığımız etkinlikte, bugün yüzde 10`lar düzeyindeyiz. Kuşkusuz etkinliğimiz bu gelişeme tek teorik hem de uygulama deneyimlerin paylaşılmasına imkan vermesi nedeniyle ivme kazandırmıştır. Geçmişten günümüze etkinliğe emeği geçen herkese teşekkür ederken, rüzgarın payını büyüterek ülkemizin kalkınmasına hizmet eden meslektaşlarımıza da şükranlarımızı sunarız." Alım ve kâr garantileriyle şekillendirilen piyasanın kronik sorunlara neden olduğuna vurgu yapan Tamer, "Bugün enerji alanı ne yazık ki, ciddi sorunların birikip kronikleştiği bir alan haline gelmiştir. Büyük oranda doğalgaza bağlı ve alım garantili anlaşmalarla ve özel sektörün ancak yüksek karlarının garanti altına alınması durumunda yatırım yaptığı gerçeği ile şekillenen alan, hem cari açığın en önemli kısmını oluşturmakta hem de gerek çok parçalı ve artık yönetilemez hale gelen yapısı gerekse sürekli artan enerji maliyetleriyle ekonomik ve sosyal olarak ülke insanı için ciddi maliyetleri beraberinde getirmektedir" diye konuştu. Kısa vadeli enerji yatırımları desteklenerek, rüzgar, jeotermal, biyokütle ve güneş gibi yenilenebilir seçeneklerin göz ardı edildiğine değinen Tamer, konuşmasına şöyle devam etti: "Rüzgar ve güneş santrallerinin yaygınlaştırılması yerli kaynakları kullanmak ve karbon emisyonunu düşürmek açısından gereklidir. Bu alanlarda kullanılan ekipmanların yerli üretimle sağlanması konusunda Ar-Ge ve mühendislik çalışmaları konularındaki desteklerin etkin olarak arttırılması gereklidir. Merkezi plan ve kamusal bir anlayışla ele alınmayan bu planlar çevreye, bölgeye, eko-sisteme, tarım alanlarına etkilerine bakılmadan ve bölge halkının talep ve itirazları dikkate alınmadan uygulanmak istenmektedir. Enerji yatırımları konusunda kağıt üstünde kalan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçleri sağlıklı hale getirilmelidir. ÇED raporların yatırımcı firmalardan iş alan şirketler tarafından değil de bağımsız ve bünyesinde uzmanlar barındıran kurumlar tarafından teknik ve bilimsel gerçeklere uygun olarak düzenlenmesi sağlanmalıdır. Çevrenin yanında yatırımların kültürel ve tarihi dokuya da zarar vermesinin önüne geçilmelidir. ÇED süreçleri de dahil olmak üzere teknik uygunluk taşıyan projelerde de yöre halkının onayı mutlaka aranmalıdır."
|