Bugün 8 Mart…
Kadınların ezilmesine, emeğiyle ve bedeniyle sömürülmesine, tümüyle eşitsiz koşullara mahkûm edilmesine, tek adamın baskısına, ülkemizi teslim almaya çalışan gerici karanlığa karşı gücümüzü birleştirdiğimiz gün…
İtirazımızın, isyanımızın, buradayız çığlığımızın, en örgütlü sesimizin dünyanın sokaklarını sarstığı gün…
Dünyanın tüm kadınları, New York`ta 129 kadın dokuma işçisinin katledildiği 8 Mart 1857`den beri her yıl 8 Mart`ta hakları, özgürlükleri ve yaşamları için bir araya gelerek dayanışmayı büyütüyor.
8 Mart`ın ruhunu oluşturan, 1857`de yakılan işçi/emekçi kadınlar başta olmak üzere bugüne dek erkek-devlet şiddetiyle mücadele eden tüm kadınları saygıyla anıyor, mücadeleleri ve direnişleriyle hâlâ yolumuzu aydınlatan, bize güç veren tüm kadınları selamlıyoruz.
Üzerinden tam 107 yıl geçti; buna karşın kadınların toplumsal yaşamda var oluşları istenen düzeye erişemedi. Dünyanın her yerinde kadınlar yaşam koşullarını değiştirmek, toplumsal yaşamda görünür olmak için mücadele vermeye devam ediyor.
Ülkemizde ise siyasal iktidar gerici politikalarını kadınlar üzerinden yürütüyor, kazanılmış tüm haklarımızı elimizden almaya çalışıyor. Dün İstanbul Sözleşmesini hukuksuz bir biçimde feshedenler, bugün 6284 sayılı kanunu tartışmaya açıyor. 6284 sayılı kanunla düzenlenen koruma ve tedbir kararlarının bilinçli bir tercihle etkin uygulanmaması, faillere yetersiz cezalar verilmesi, toplumsal yaşamda çocuk istismarı, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin artmasıyla karşılık buluyor.
Bu ülkede 27 Şubat günü, sadece bir günde 7 kadın ayrıldığı ya da halen birlikte yaşadığı erkekler tarafından öldürüldü.
Derinleşen ekonomik kriz, artan enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, toplumsal bir travmaya dönüşürken kadınlar iş yaşamında her geçen gün daha fazla ayrımcılığa maruz kalıyor. Her fırsatta kadınla erkeğin eşit olmadığını, kadının yerinin evi olduğunu, kürtajın cinayet olduğunu, sezaryene karşı olduğunu söyleyen, aile içindeki varlığı dışında kadın varlığını yok sayan iktidar, ekonomik krizi de bahane ederek kadınları ya istihdam dışı bırakıyor ya da "iş ve aile yaşamını uyumlaştırma" gerekçesiyle esnek ve güvencesiz işlerde çalışmaya mahkûm ediyor.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) tarafından hazırlanıp 10 Ocak 2024`te kamuoyuna açıklanan araştırmaya göre:
"Dünya genelinde çalışma çağındaki kadınların yüzde 15`i, erkeklerin yüzde 10,5`i çalışmak istemesine rağmen iş bulamıyor. Bu göstergede fark yoksul ülkelerde kadınlar aleyhine daha da açılıyor. Türkiye`de de kadın işsizliği erkeklere kıyasla oldukça yüksek seyretmeye devam ediyor. TÜİK tarafından açıklanan dört ayrı işsizlik türünde de kadın işsizliği erkek işsizliğinden oldukça yüksek seyrediyor. Kasım 2023`te mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,5 iken kadınlarda yüzde 11,8 olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik (atıl işgücü) erkeklerde yüzde 18, kadınlarda ise yüzde 30,8 olarak hesaplandı."
Gerici politikaların somut örneği olan, 4+4+4 eğitim sistemi kız çocukların okullaşmasını büyük ölçüde azaltmışken şimdi de bizzat Milli Eğitim Bakanı marifetiyle karma okullar hedef alınıyor. Aynı Bakanlık ÇEDES projesiyle okullarda Kur‘an kursu hocalarına "değerler eğitimi" verdiriyor.
Ne laik eğitimin temeli olan karma eğitimden vazgeçilmesinin açık bir göstergesi olan kız okullarını, ne de çocukların kişisel gelişimine hiçbir katkısı olmayacağı gibi din temelli eğitimin önünü açan ÇEDES projesini kabul etmiyoruz.
22 yıllık iktidarında gerici politikaları ve uygulamalarıyla ülkeyi toplumsal çöküşe sürükleyen iktidar şimdi de gözünü Medeni Yasaya dikti.
Bilindiği üzere 1926 yılında kabul edilen Medeni Yasanın bazı maddeleri 2002 yılında kadınların mücadelesiyle değiştirilmiş; aile reisliğinin kaldırılması, evlilikteki tüm hak ve görevlerin yanı sıra edinilen malların da eşit paylaşılması gibi düzenlemelerle çağdaş ve laik toplumsal yaşamın güvencesi olmuştu.
Toplumsal yaşamı dini kurallar üzerine oturtmaya çalışan iktidar ve yandaşları "aileyi koruma" adı altında Medeni Yasanın laik ve eşitlikçi özünü değiştirme ve ataerkil aile düzenine geri dönme çabası içerisinde.
İstedikleri değişiklikler yapılırsa erkeklerin boşanması kolaylaştırılacak, kadınlar genellikle mülkiyeti erkek üzerine kayıtlı olan aile konutundan çocuğuyla birlikte apar topar çıkarılabilecek, kadının evlilikten kaynaklanan tazminat, nafaka, evlilikte edinilmiş malların paylaşımı gibi ekonomik haklarını alması yıllar sürecek davalarla geciktirilip tırpanlanacak, zaten çoğunlukla bağlanmayan, bağlansa da ödenmeyen ortalaması asgari ücretin onda biri bile etmeyen yoksulluk nafakası 2-3 yıl gibi sürelerle sınırlandırılacak, okula gönderilmeyen, meslek edinmesine ve çalışmasına izin verilmeyen, evlilikleri boyunca evine ve eşine çalışan kadınlar boşanma durumunda daha da mağdur edilecek.
Kısacası gündelik hayatlarımız, meslek yaşamlarımız, kılık kıyafetimiz, annelik haklarımız ve gönüllü çocuksuzluk tercihlerimiz… Bize ait olan ne varsa siyasi iktidar ve onun gerici politikaları üzerinden tahrip edilmek isteniyor.
Yaşam hakkımızı, nefes aldığımız alanları ellerimizden alıyorlar. Sokaklarda şeriat çağrılarıyla geziyorlar. Açıkça "size bir hayat yok" diyorlar.
Ancak biz buradayız!
Emeğimizle, karıştığınız kıyafetlerimizle, bastırmak istediğiniz kahkahamızla, susturmaya çalıştığınız sesimizle, değersizleştirmeye çalıştığınız meslek alanlarımızla, bilgimizle ve tüm gücümüzle buradayız…
Dayatılan bu yaşam biçimini kabul etmiyoruz!
Yaşamakta olduğumuz bu karanlık iklim, 31 Mart 2024`te yapılacak yerel seçimlerin siyasal önemini daha da artırıyor.
Karar alma süreç ve mekanizmalarına katıldığımız, planlama ve tasarım süreçlerinde "cinsiyet eşitliği" yaklaşımının temel alındığı, yaşam koşullarının tüm bireyler için aynı oranda iyileştirildiği bir kent ve yerel yönetim istiyoruz.
Kadın mühendis, mimar ve şehir plancılar olarak sadece yerel yönetimlerde değil, meslek örgütümüz içerisinde de daha etkin ve üretken roller üstlenmek istiyoruz.
Bizler; üniversitelerde, kamuda, özel sektörde, fabrikalarda, şantiyelerde, ofislerde, plazalarda hayatın her alanında var olan TMMOB`li kadınlarız.
Ekmeğimizi emeğimizle, alın terimizle kazananlarız ve ekmeğimize, aşımıza, mesleklerimize, geleceğimize sahip çıkıyoruz. İstanbul Sözleşmesine sahip çıkıyoruz. 6284`e sahip çıkıyoruz.
Kadın dayanışmasının hepimizi güçlendirdiğini bilerek susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz.
Kazanacağımız bir dünya, yaşayacağımız bir hayat var biliyoruz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, mücadele günümüz kutlu olsun.
YAŞASIN 8 MART
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI