 |
Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahir Ulutaş, 27 Nisan 2025 tarihli yazısında, 6 Şubat 2023 depremlerinin ardından yaşanan büyük yıkım ve kayıplara rağmen kentlerin hâlâ deprem dirençli hale getirilmediğine dikkat çekti. Ulutaş, kentlerin yapı stoğu kadar elektrik, enerji ve özellikle afet sonrası iletişim kopukluklarına yol açan haberleşme altyapılarının da güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
YENİ KIRIMLAR YAŞAMAMAK İÇİN İstisna olan kuralı belirler. Günlük hayatın olağan akışı içinde fark edilmeyen ya da yakıcılığı hissedilmeyen gerçekler, bu olağan akışın kesintiye uğradığı şok ve felaket anlarında bütün çıplaklığı ile açığa çıkar. 2 yıl önce büyük bir katliam yaşadık. 6 Şubat 2023‘te on binlerce insanımız için yuva bildikleri evleri, diri diri gömüldükleri mezarları oldu. Aradan 2 yılı aşkın bir süre geçti; depremzedelerin büyük bir kısmı halen geçici barınma alanlarında en temel insani şartlardan mahrum olarakyaşamaya devam ederken, 23 Nisan 2025‘te Silivri merkezli yeni bir ciddi deprem daha yaşandı.
Bir deprem ülkesi olan ülkemizde, geleceği ve büyük bir yıkıma neden olacağı bilinen depreme karşı varolan yapı stokunu, kentlerin enerji, iletişim ve ulaşım altyapılarını inşa ve yeniden-inşa/güçlendırme yoluyla deprem dirençli bir hale getirmeden yeni kırımları engellemek mümkün değil. Öncelikle söylemek gerekir ki, yaşanan bunca acı ve kayba rağmen, kentlerimizi, yaşam alanlarımızı "deprem dirençli" hale getirmek için mimarlık, mühendislik ve şehir plancılığının gelişmişlik düzeyine uygun bilimsel-teknik adımların halen atılmıyor olması, emperyalist bağımlılık zinciri içinde bağımlı bir ülke olan ülkemize giydirilmeye çalışılan deli gömleğini tüm çıplaklığıyla görünür kılmakta. Merkez ülkeler, bizim gibi bağımlı ülkelerin sömürüsü vasıtasıyla elde ettikleri sermaye birikimi sayesinde insanlık toplumunun evrensel birikimine ve genel zekâsına uygun bir hayat sürerken, bizim gibi ülkelerin insanları için bu bir lüks. Bağımlı ülkelerde sermayenin kısa vadeli ihtiyaçlarının; bilim insanlarının, mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının, hekimlerin, eczacıların, öğretmenlerin doğası gereği temsil ettiği bu evrensel birikimle savaş halinde olduğu görülüyor.
Oysa temel altyapı hizmetleri teknik olarak dahi özelleştirilemezler; çünkü her şeyden önce özel şirketler, hizmetleri ve sistemleri kâr mantığına göre optimize etmek isterler. Optimizasyon işlemi ise, yine doğası gereği sık rastlanmayan "aşırı" koşulların ihmal edilip "normal" şartlara göre bir sistem tasarlanması anlamına gelmektedir. Optimizasyon, amaç fonksiyonuna göre, belli kırılganlıkların, düşük ihtimalli olarak görülüp, kabulüne dayanır. Bir sistemi bir parametreye göre ne kadar optimize ederseniz, başka parametrelere göre de o kadar kırılganlaştırırsınız. Sermayenin 3-4 yıllık iş çevrimlerinin ötesini göremeyen miyopluğu, doğal afetlerin öngörülemez ve uzun vadeli zamansallığını karşılayacak araçlardan yoksundur. Pandemide sağlık hizmetleri için gördüğümüz bu acı gerçek, depremlerde, sellerde vb felaketlerde de barınma, enerji, telekomünikasyon vb hizmetler için aynı çıplaklıkla görülmektedir.
Bu genel tespitleri enerji ve telekomünikasyon alanları için somutlarsak;
a) Bu alanlar temel altyapı hizmetidirler ve bu hizmetlere kesintisiz ve kaliteli erişim günümüz toplumu açısından temel insan hakları arasındadır. 6 Şubat depreminde yakından Bir deprem ülkesi olan ülkemizde, geleceği ve büyük bir yıkıma neden olacağı bilinen depreme karşı varolan yapı stokunu, kentlerin enerji, iletişim ve ulaşım altyapılarını inşa ve yeniden-inşa/ güçlendirme yoluyla deprem dirençli bir hale getirmeden yeni kırımları engellemek mümkün değil. gördüğümüz üzere büyük bir afet ânında bu hizmetlerin sürekliliği hem pek çok canın kurtarılması açısından, hem diğer tüm kaynakların seferber edilmesi ve hatta kullanılabilmesi açısından hem de genel toplum sağlığı açısından vazgeçilmez önemdedir. Diğer yandan hastaneler, havaalanları ve diğer ulaşım sistemleri, kanalizasyon ve arıtma sistemleri, kamuya ait veri depolama alanları gibi stratejik sistemler de elektrik enerjisi ve iletişim ağı olmadan sürekliliklerini sağlayamazlar. Bu nedenle afet dirençli kentler inşası ve afet yönetimi açısından enerji ve telekomünikasyon alanlarının da planlanması yaşamsal önemdedir,
b) Afet yönetimi afet öncesi başlar. Bir sistemin normal zamanlarda nasıl yapılandırıldığı ve hangi anlayışla yönetildiği afet zamanlarındaki performansı için temel önemdedir. Bu çerçevede vurgulanması gereken ana sorun, diğer pek çok temel altyapı alanında olduğu gibi, bu alanların özelleştirilmiş olmasıdır. Bu alanlarda kamu tekelinin parçalanmasıyla, iddia edildiği gibi rekabet ve beraberinde getireceği düşünülen avantajlar elde edilemediği gibi, çoğu durumda özel tekeller yaratılmış; dahası bu alanlar için mevzuat zoruyla ve sürekli hale getirilen teşviklerle yaratılmak istenen piyasa yapıları, bu temel alanları yamalı bohça bir şekle büründürerek yönetilemez kılmıştır. Bu başıboşluk ve çok parçalılık, değil afet anlarında işlevini sürdürebilecek, normal zamanlarda dahi çalışamaz bir yapı oluşmuştur.
c) Yukarıda ifade edilmeye çalışılan genel anlayış çerçevesinde afet yönetimi bakımından ve risk azaltma amaçlı gereken temel adım, enerji ve telekomünikasyon alanlarında tedrici bir kamulaştırma programının uygulanması olacaktır. Bu çerçevede iki başlık hem hızlı adımların atılabileceği, hem de kritik konumu nedeniyle önceliklendirilmelidir: Kamusal denetimin yeniden inşası ve fiziki tekel olan elektrik dağıtım şebekelerinin kamulaştırılması.
d) Diğer yandan kamu kaynaklarının afet yönetimi için seferber edilmesi ve meslek örgütlerinin dahliyle oluşacak ayakları yere basan bir afet yönetim stratejisi, enerji ve telekomünikasyon alanlarında aşağıdaki somut adımları hızla gündemine almalıdır:
i) Enerji santrallerinin deprem ve diğer afetlere dayanıklı olduklarının teyidi ve gerekli güçlendirmelerin yapılması gerekmektedir. Aynı şekilde enerji iletim ve dağıtım hatlarının ve şebekelerinin, özellikle Trafo Merkezlerinin elden geçirilmesi gerekmektedir.
ii) Her ilde afet esnasında devreye alınabilecek yeterli sayıda mobıl jeneratör ve mobıl trafo merkezlerinin envanterde olması garanti altına alınmalıdır.
iii) Hastaneler ve kamu binaları başta olmak üzere tüm binalarda elektrik tesisatlarının sismik dayanımlı bir şekilde montajı ve periyodik kontrolleri şart koşulmalıdır.
iv) Pek çok afet beraberinde yangın riskini de barındırmaktadır. Binaların yangından korunması hakkında yönetmelik kapsamında gerekli revizyonlar yapılarak tesisatlar uluslararası standartlara uyumlu hale getirilmeli ve bu sistemlerin periyodik denetimleri kamusal bir program çerçevesinde yasal bir mevzuata bağlanmalıdır.
v) Devlet daireleri, hastaneler, su tedarik ve kanalizasyon sistemleri, havaalanları, haberleşme ve meteoroloji istasyonları vb yapılar için jeneratör başta olmak üzere ikincil bir enerji tedarik sistemleri zorunlu kılınmalı ve periyodik kontrolleri kamu denetimi kapsamında gerçekleştirilmelidir.
vi) Kent içi elektrik dağıtım sistemleri, bina dışlarında, toplanma alanlarında, kent meydanlarında acil durumda devreye alınabilecek ve aydınlatma vs hizmetlerinin devamlılığını sağlayacak ikincil bir tesisat şartıyla güçlendirilmelidir.
vii) Özellikli ve kamu hizmetleri açısından önemli merkezlerin veri güvenliğinin sağlanabilmesi için fiziki mimarisi hem de veri mimarisi açısından gerekli önlemler alınmalı ve veri merkezleri yedekli bir şekilde inşa edilmelidir.
viii) Afet esnasında kullanılabilecek ikincil bir iletişim ağı kurulmalıdır. Özelleştirme politikaları nedeniyle kurumsal yapıları bozulmuş olmakla birlikte köklü kamu kurumlarında acil durumda seferber edilebilecek telsiz vb altyapılar halihazırda mevcuttur.
ix) Afet durumunda uygulanacak alarm seviyeleri tespit edilmeli ve buna uygun bir şekilde oluşturulacak haberleşme hiyerarşileri çerçevesinde haberleşme trafiği yönetilmelidir. Yine buna paralel olarak normal zamanlarda maliyeti nedeniyle aktif olmayabilecek ancak afet esnasında devreye girebilecek ek bant genişliği altyapısı oluşturulmalıdır
x) Cep telefonu işletmecilerinin acil durumda devreye girebilecek yeterli sayıda mobil istasyona sahip olmaları ve altyapı tesislerini paylaşmaları veya ortak kullanımları yasal zorunluluk haline getirilmeli, kamunun elinde acil durumda halkın kullanımına sunulabilecek uydu iletişim sistemleri hazır durumda olmalıdır.
|
 |
|