 |
Geçtiğimiz hafta sonu Menderes`in yamaçlarında başlayıp bir türlü durdurulamayan, ardından İzmir`in semalarına kara bir perde gibi çöken yangın, yalnızca ağaçlan değil, hepimizi kavurdu. Bu artık sıradan bir orman yangını değildi; doğanın haykırışıydı, toprağın can çekişmesiydi. Alevler, dağların kalbinden fışkıran bir öfke gibi gökyüzüne yükselirken, gövdesi kavrulan zeytinler, çamlar çığlık çığlığa yandı, gökyüzü dumanla kararıp üzerimize çöktü.
Kentimin semaları siyah bir yas örtüsüyle sarıldı. Güneş sanki utanmış gibi saklandı, kuşlar yönsüz kaldı; nefes almak bile ağır bir suçmuş gibi hissettirdi bu karanlığın ortasında. Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği nice patikalar, hatıralarıma işleyen o ormanlar kül oldu. Yangın sadece ormanı değil, geçmişi, geleceği ve bugünü birlikte yuttu. YÜREĞİNİ TAŞIYANLAR Menderes‘ten Foça‘ya, Buca‘dan Gaziemir‘e, Torbalı‘dan Ödemiş‘e kadar izmir‘in dört bir yanında yüzlerce hemşehrim, o alev duvarını durdurabilmek için adeta son nefeslerine kadar mücadele etti. Her biri, doğanın kalbine düşen bu yangına su değil, yürek taşıdı. Cehennemi andıran ateşlerin ortasında, bir itfaiye erinin "Korkmayın!" diye haykırışı hâlâ kulaklarımda... O an, sesiyle çevresine cesaret aşılamaya çalışırken, aynı sesin içinde kendi korkusunu bastırmaya çalışan titrek bir tını vardı. O ses, hem insanın çaresizliğini hem de umudu ayakta tutan direncini taşıyordu. O gün, yalnızca yangınla değil, kendi içimizdeki korkuyla da savaştık. Yangın hepimizin sınırlarını, sabrını, dayanışmasını da sınadı. Menderes Belediye Başkanı İlkay Çiçek‘ten İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay‘a, İzmir Valisi Süleyman Elban‘dan Buca, Torbalı ve Gaziemir belediye başkanlarına kadar birçok yerel yönetici, yangın alanlarında hem ekiplerin hem halkın yanında olmaya, bir nebze umut olmaya çalıştı. SÖZÜN BİTTİĞİ YER Ancak bir an vardı ki, kelimeler kifayetsiz kaldı. Ödemiş Belediye Başkanı Mustafa Turan‘m, rüzgârın körüklediği alevlerin kendi ilçesini ve köylerini de yutmak üzere olduğunu büyük bir endişeyle, adeta yüreğiyle haykırarak dile getirdiği yardım çağrısı... Bu çağrı, sadece bir belediye başkanının feryadı değil; İzmir‘in yanan ciğerlerinden yükselen bir yakarıştı. Orman yangınlarının ortasında, o an kent için sözün bittiği, duanın başladığı andı. Bir ekran görüntüsüne sığan o yardım isteği, tarihe not düşülecek kadar anlamlı, vicdanlarda yer edecek kadar derindi. Ve o dakikadan sonra cehennemin kapıları ardına kadar aralandı. Rüzgârın körüklediği homurtulu alevler, hızla köylere, yerleşim alanlarına girdi; sadece ormanı değil, hayatları da yutmaya başladı. Gök kızıl, toprak duman, hava korkuydu artık. Yurttaşlar, ardında bir ömür bıraktıkları evlerinin kapılarını açıp son kez baktılar içeriye. Damlarını, ahırlarını, yılların emeğini... Kimi tenceresi ocakta kalan mutfağına, kimi duvardaki aile fotoğrafına bir göz attı. Her adım, bir veda oldu. Yüreği yanık, gözü yaşlı insanlar, yaşamlarının bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiği o anlarda, güçlerinin son kırmtısıyla kaçtı alevlerden. Kimi evladını kucağına alıp koştu, kimi yaşlı annesini sırtladı. Kimi sadece dua etti, kimi içinden "Allah‘ım evim yanmasın" diye geçirdi ama gözleriyle yanışı izledi. Çaresizlik, o yangında alevlerden bile daha yakıcıydı. Yurtlarını, yuvalarını arkalarında bırakırken, sadece eşyalarını değil, bir parçalarını da orada bıraktılar. Çünkü yangın sadece evleri değil, kökleri de yaktı. İHMALİN ATEŞİ Menderes Kent Konseyi Başkanı Süleyman Eslik, İzmir Valisi Süleyman Elban ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, orman yangınlarında elektrik enerjisi nakil hatlarının payı olabileceğine dikkat çekti. Yangın bölgesinden gelen onlarca fotoğraf ve videoya rağmen, dağıtım şirketi herhangi bir bulguya rastlanmadığını savundu. Elektrik Mühendisleri Odası ise, zaman zaman yangınlara neden olan bu hatların bakımının yapılmadığını, uyarıların dikkate alınmadığını vurguladı. Özelleştirilen dağıtım sisteminin kamu yararına hizmet edemediğini belirterek, enerji altyapısının kamucu bir yaklaşımla yeniden yapılandırılması gerektiğini ifade etti. Yaz mevsiminin ortasında, bazen semaya kalkan masumların hatırına bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağsa da şu yangınlar bir anda sönse diye geçirdik içimizden. Geçmiş yıllarda olduğu gibi, Azerbaycan uçağı sessizce gelip tonlarca suyu alevlerin kalbine boşaltsa diye umut ettik. BİZDE DE OLSAYDI Milli kaynaklardan yangın söndürmeye daha fazla kaynak ayırabilmiş olsaydık. Mühendislerimiz milli söndürme sistemleri geliştirselerdi. En gelişmiş yangın söndürme uçakları elimizde olsaydı... Canadair CL-515 gibi bir uçak birkaç saniyede 7 bin litre suyu gökten yangının üstüne bırakabilseydi. Lockheed Martin C-130 Hercules‘in MAFFS sistemli versiyonlarıyla 15 bin litre suyu alevlere saplayabilseydik. Daha fazla helikopterlerle tonlarca suyla, yangının nefesini kesebilseydik... YENİDEN BAŞLAMA ZAMANI Artık yaraları sarma zamanı. Yanmış ormanları yeniden yeşertmenin, evsiz kalanlara yuva olmanın, korkuyla titreyen çocukların gözlerine güveni yeniden yerleştirmenin vaktidir. Ama bundan da öte, şimdi olanları sadece "kader" deyip geçmeden, aynı acıyı bir daha yaşamamak için ders çıkarma zamanıdır. İhmali olanlardan hesap sorma, ihmali doğuran sistemleri gözden geçirme ve gerekeni yapma sorumluluğu hepimizin omzundadır. Şimdi ateşi değil, aklı ve vicdanı devreye sokma vakti. Bugünü unutmadan, yarını koruyarak yeniden başlama zamanı.
|
 |
|