 |
Enerjide tam bağımlılık dönemi. Can da cep de tehlikede. Zamlara bahane `maliyet`. Tüm bunların üstüne elektriğe arka arkaya getirilen zamları maliyete bağlayan iktidar,yıllık 5 bin kilovatsaat olan düşük tarifeli tüketim limitini 2026`da 3 bin kilovatsaate indirecek EMO, bu rakamın dört kişilik bir ailenin temel elektrikli ev aletlerini çalıştırmasıyla dahi aşılabileceğini vurguladı.
Nisa Sude Demirel
Kış gelmeden soba yangını 2 can aldı ENERJİDE dışa bağımlılık Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın iddiasının aksine azalmıyor, artıyor. 1990‘da enerjide bağımlılık yüzde 52 iken, AKP‘li yıllarda bu yüzde 76‘ya kadar çıktı. Erdoğan‘ın bağımlılığa çözüm olarak, çevre felaketleriyle bilinen nükleer enerjiyi sunuyor. İnşaatı süren Akkuyu Rusya‘ya ait, 25 Eylül‘de ABD ile nükleer enerji anlaşması imzalandı, kurulması planlanan iki santral için yine ABD, Güney Kore, Çin ‘iş birlikleri‘ konuşuluyor. İKTİDARIN ‘nükleer çözümünü‘ değerlendiren Enerji Politikaları Analisti Özgür Gürbüz, şunları anlattı: "Birileri geliyor, Türkiye‘de nükleer santral kuruyor. Tesis yapımında da uranyumda da dışa bağımlıyız. Üstelik Akkuyu‘da Rusya‘ya verilen alım garantisi kilovatsaat başına 12.35 cent. Türkiye‘de piyasa fiyatı ise 6-7 cent. Yani iki kat daha pahalı. Rüzgar ve güneşte yapılan ihalelerde fiyat 3.5 cent. Bu durum da nükleeri dört kat pahalı yapıyor." s.3Enerjide‘tam bağımlılık‘dönemi Enerjide bağımlılık cebi yakıyor Temiz enerji‘ iddiası da yalan Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın "enerjide tam bağımsız Türkiye" vurgusuna karşın enerji politikaları bağımlılığı artırmıyor, azaltıyor. Rusya‘ya aitAkkuyu Nükleer Santralinin yanı sıra ABD, Güney Kore ve Çin‘le planlanan projeler de dışa bağımlılığı derinleştirirken Enerji Analisti Özgür Gürbüz, "Nükleer santraller ucuz değil, zorunlu da değil. Elektriği halk için daha pahalı hale getiriyor" diyor.
Pazartesi günü 11. Enerji Verimliliği Forum ve Fuarında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘enerjide tam bağımsız Türkiye hedefi‘ vurgusu yaparak "Uluslararası piyasalardan doğal gaz almak bakkaldan gazoz almaya benzemez" ifadelerini kullandı. Enerjide ‘tam bağımsızlığı‘ sağlamanın yollarından biri olarak nükleer enerjiyi işaret eden Erdoğan, "Akkuyu Nükleer Güç Santralinde ilk elektriği inşallah çok kısa bir süre içinde vereceğiz. Akkuyu haricinde başka nükleer santral projelerimiz de var" dedi. Rusya‘ya ait olan Akkuyu NGS‘nin yanı sıra gündemde olan diğer iki santral için de ABD, Güney Kore, Çin gibi ülkelerin ‘iş birlikleri‘ tartışılıyor. 25 Eylül‘de Erdoğan ve beraberindeki heyetin ABD ziyaretinde Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, görüşme kapsamında Türkiye ile ABD arasında nükleer enerji alanında anlaşma imzalandığını duyurmuştu. Propagandanın aksine, bağımlılık artırılıyor Akkuyu‘nun sahipliği, ABD ile imzalanan anlaşma ve diğer nükleer santrallere ilişkin planların da gösterdiği üzere nükleer enerji; enerjide bağımlılığı azaltmıyor, tam aksine artırıyor. Makina mühendisleri odasının hazırladığı rapor, AKP‘nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana enerjide bağımlılığın hiç azalmadığını, tersine arttığını da ortaya koyuyor. Rapora göre Türkiye‘nin toplam enerji arzında dışa bağımlılığı 1990‘da yüzde 52 iken, 2002‘de yüzde 68,2010‘da yüzde 70,2015‘te yüzde 76 oldu, 2022‘de yeniden yüzde 68 oldu. 2002‘de üretimin toplam enerji arzı içindeki payı yüzde 31.6 iken bu 20 yılın sonunda ancak yüzde 32.2 oldu. İthalatın toplam enerji arzı içindeki payı ise yüzde 74.2‘den yüzde 79.3‘e çıktı. Enerji Politikaları Analisti Özgür Gürbüz, iktidarın ‘enerji bağımsızlığı‘ ve nükleer enerji arasında kurduğu bağı Evrensel‘e değerlendirdi.
Ham madde de santralde de dışa bağımlı Türkiye‘de çalışır durumda olan tek nükleer santralin Rusya‘nın inşa ettiği Akkuyu NGS olduğunu ifade eden Gürbüz, "Özellikle altını çiziyorum: Rusya‘nın devlet şirketlerinin yüzde 100 hissesine sahip olduğu bir santral bu. Buradan çok net anlaşılıyor ki bu santral Türkiye‘nin bağımlılığını azaltmayacak. Buradan üretilen elektrikten kazanılan para doğrudan Rusya‘nın şirketlerine gidecek" dedi. Planlanan diğer iki nükleer santralde ise Sinop için ABD ve Güney Kore, Kırklareli için Çin sahipliğinin konuşulduğunu hatırlatan Gürbüz, "Yani tablo şu: Birileri gelecek, Türkiye‘de nükleer santral kuracak. Bu teknolojide tamamen dışa bağımlıyız. Nükleer santrailerin kullandığı yakıt zenginleştirilmiş uranyumdur. Türkiye‘de bu uranyumu zenginleştirecek bir tesis yok, ayrıca doğal uranyum rezervi de sınırlı. Dolayısıyla ikinci aşamada da dışa bağımlıyız. Nükleer santrali bir firmadan satın alıyorsunuz diyelim, onlar size anahtarı bile bıraksa, bu yakıtı yine dışarıdan almak zorundasınız" diye konuştu. ‘Toryum kullanılacağı iddiası bir efsane‘ Türkiye‘de kurulacak nükleer santrallerde uranyum yerine toryumun kullanılacağı konusu ise Gürbüz‘e göre spekülasyondan ibaret. Çünkü dünyada çalışır vaziyette olan 416 reaktörden hiçbiri toryumla çalışmıyor. Tüm bu sebepler nedeniyle Gürbüz, altını çiziyor: Nükleer enerji dışa bağımlılığı azaltmıyor, tam tersine artırıyor. Türkiye enerji konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın da söylediği üzere petrol ve gazda halihazırda dışa bağımlı. Elektriğin en kolay yerlileştirilebilecek enerji kaynağı olduğunu belirten Gürbüz, durumu şöyle özetledi: "Akkuyu tam kapasite çalışırsa bile elektrik ihtiyacının yüzde 6-8‘ini karşılayacak. Bu da elektriğin yüzde 6-8‘ini Rusya‘dan alıyor hâle geleceğiz. Zaten bir kısmını Rusya‘dan aldığımız gazla çalışan santrallerden üretiyoruz. Yani elektrikte de Rusya bağımlılığı artacak." Piyasa fiyatının iki katı alım garantisi Peki Türkiye‘de nükleer enerji santralleri kurmak neden diğer ülkeler için ‘elverişli‘? Gürbüz, bu konuda ‘geçiş garantili köprü‘ ile aynı mantığın işlediğini anlatıyor: "Yüksek alım garantileriyle nükleer yatırımlar teşvik ediliyor. Akkuyu‘da Rusya‘ya verilen alım garantisi kilovatsaat başına 12.35 cent. Türkiye‘de piyasa fiyatı ise 6-7 cent. Yani nükleer enerji iki kat daha pahalı. Rüzgar ve güneşte yapılan ihalelerde fiyat 3.5 cent civarında. Bu durumda nükleer enerji dört kat daha pahalı hale geliyor. Böyle yüksek fiyat garantileri verirseniz tabii ki nükleer santral kurmak isteyen firma bulursunuz." Tüm bu siyasi tercihlerin sonuçları ise hanelerin elektrik faturasına yansıyor: "Dolayısıyla hükümet, elektriğin pahalı olmasından şikayet etmesin; onu pahalı hale getiren kendileri. Daha ucuz üretim yollarını tercih etmeyen, enerjiyi verimli kullandırmayan da onlar. Eğer halk bu faturaları ödeyemiyorsa, bu da yine hükümetin sorumluluğudur." Nükleer ucuz da değil zorunlu da Gürbüz‘ün özel olarak altını çizdiği konu ise bugün nükleer enerjinin Türkiye için bir zorunluluk ya da ihtiyaç olmaması. Türkiye‘nin enerji bağımlılığını artıran, elektriği halk için daha pahalı hale getirecek olan nükleer enerji tercihi tamamıyla siyasi bir tercih: "Amerika‘yla yapılan görüşmelerde ne alınıp ne verildiğini bilmiyoruz ama belli ki bazı tavizler veriliyor ve bunların içinde nükleer santraller de var. Bu durumu ekonomiyle veya matematikle açıklamak mümkün değil. Türkiye‘nin bilmesi gereken şey şu: Nükleer santraller ucuz değil, zorunlu değil ve kalkınmanın yolu da değil. Daha ucuzu varken pahalısına gitmenin bir açıklaması olmalı ama hükümet bunu açıklamıyor, açıklayamıyor."
Başta elektrik olmak üzere enerjide bağımlılık hali hazırda faturaları uzatırken zamlara bahane olarak ise enerji ithalatındaki maliyetler öne sürülüyor. Son olarak ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 1 Ocak 2026‘da elektrikte tüketim kademelerinin yeniden belirleneceğini belirtti. Buna göre mevcut sistemde yıllık 5 bin kilovatsaat olan düşük tarifeli tüketim limiti, 3 bin kilovatsaate indirilecek. Elektrik mühendisleri odası (EMO) tarafından yapılan açıklamada, bu değişikliğin milyonlarca haneyi serbest piyasa koşullarına maruz bırakacağı uyarısında bulunuldu. Bu düzenlemenin örtülü bir zam anlamına geldiğinin ifade edildiği açıklamada,"Enerji maliyetlerinin özel sektör lehine yeniden dağıtımı söz konusudur.
Aylık ortalama 250 kilovatsaatlik tüketim sınırı, dört kişilik bir ailenin temel elektrikli eyaletlerini çalıştırmasıyla dahi aşılabilir. Bu limit, elektrikli ısıtıcı ya da klima kullanan evlerin zaten üzerinde" dendi. Bu sürecin, elektrik fiyatlarının tamamen piyasa koşullarına bırakılması anlamına geldiğini kaydeden EM0,"EPDK düzenleyici görevini kamu yararı doğrultusunda değil, piyasa aktörleri lehine kullanmaktadır" değerlendirmesini yaptı. (Uğur Cevher Zengin/Evrensel) Nükleer enerjinin propaganda edildiği üzere‘temiz‘ bir enerji kaynağı olduğu iddiasının da geçerliliği yok. Uzmanlar ısrarla‘karbonsuz enerjinin temiz enerji anlamına gelmediğini vurguluyor.
Nükleer yakıtın kendisi nükleer atık haline geldiği gibi değdiği her şeyde nükleer atığa çevriliyor. Nükleer atığın içeriği ve tehlikeliliği açığa çıkan radyoaktif maddelerin yarılanma ömrüne ve toksisitesine göre değişiyor. Nükleer atıkların 1 milyon yıl ekosistemden izole bir şekilde muhafaza edilmesinin gerekmesi hükümetlerin milyonlarca dolarlık ilave yatırımları üstlenmesi anlamına geliyor ancak nükleer atık kalıcı deposunun kurulması hem zor hem de sorumluluk yerine getirilmiyor. Akkuyu Nükleer Santrali Ecemiş-Deliler fayı ile bu fayın Akdeniz‘deki devamı olan Biruni fayına yakın bulunuyor. Uzmanlar, bu faydan kaynaklı 7 şiddetinde bir deprem bekliyor. Akkuyu‘nun da bu depremden etkileneceği göz önünde bulundurulduğunda nükleer sızıntı, oldukça yüksek bir ihtimal.
|
 |
|