|
Yaşamı olumlu yönde değiştirecek bu elektronik ve istatistik devrimi, kapitalist uygarlığın elinde insan toplumlarının total kontrolünü hedefleyen, su kaynaklarını yok eden, enerji canavarı kötücül bir endüstriye dönüşmüş durumda.
Geçtiğimiz yıllarda yapay zekâ, hem politik ve sosyal hem de iş hayatının önemli başlıklarından birine dönüştü. Hesaplama hızının artması ve birim işlem maliyetlerinin düşmesi, büyük veri merkezlerinin inşasını ve bilimsel-teknolojik devrimlerle günlük hayatımızı dahi dönüştüren gelişmeleri tetikledi. 20.yy‘ın ilk yarısında istatistik biliminde yaşanan devrimsel gelişmelerin, büyük verilerin depolanmasını ve işlenmesini mümkün kılan elektronik devrimi sayesinde pratik olarak kullanılabilir hale gelmesi ve aynı dönemde mantıksal/kavramsal inşa yoluyla yapay zekâyı mümkün kılma yolundaki şövalyevâri çabaların çıkmaz sokağa saplanmış olması; bir yönüyle tüm yaşamı kökten dönüştürebilecek sarsıcı gelişmeleri müjdelerken diğer yandan kapitalist-emperyalist sistemin içsel mantığı uyarınca insanlığın geleceği üzerine ciddiye alınması gereken varoluşsal tehditleri görünür kılıyor. Konu derin ve tıptan eğitime, sanayiden toplum bilime ciddi içerimleri var. Öyle ki insan aklının en büyük anıtları olan matematik ve sanat üretimini dahi etkiliyor; korelasyon ve nedensellik arasında kafa karıştırıcı, ezber bozucu yeni tartışmaları tetikliyor. (Yazının ana konusu olmamakla birlikte, bu konunun aynı zamanda felsefi bir meydan okuma olarak anlaşılması gerektiğine dair kişisel/spekülatif düşüncemi de not etmek isterim. İskoç aydınlanmasının şafağında David Hume‘un nedenselliğe dair felsefi şüpheciliği Kant ve Hegel/Marx uğraklarıyla cevaplanabilmişti. Bugün de korelasyona ve istatistiğe dayalı yapay zekaya, haddim olmayarak, Humecu-YZ ismini veriyorum.) DEVASA VERİ MERKEZLERİ Konumuza dönersek; artı-değeri maksimize etmek üzerine kurulu kapitalist toplumun doğal eğilimi gereği hesaplama hızının artışı ve birim enerji maliyetlerinin azalması, tam tersi yönde bir sonuç yarattı ve dünyanın pek çok merkezinde enerji canavarı devasa veri merkezlerinin yaratılmasına yol açtı. Son ıo yılda birim hesap maliyetinin %99 azaldığını ve işlenebilir veri seti boyutunun 350 bin kat arttığını göstermekte. 2024 yılı sonu itibariyle dünya elektrik enerjisi tüketiminin %1,5‘u olan 415 TWh gibi ciddiye alınabilir bir yüzdesi veri merkezleri tarafından tü.ıdir.:? Büyük veri merkezlerinin konumunu gösteren harita. ketiliyor ve bu tüketimin %45‘i ABD‘de, %25‘i Çin‘de ve %15‘i AB‘de gerçekleşiyor. Dahası 2030 yılına gelindiğinde bu tüketimin iki katına çıkıp 945 TWh‘e ulaşacağı öngörülüyor. Bu 2030 yılına kadar elektrik talebinde en muhafazakar senaryoya göre dahi yaşanması öngörülen artışın yaklaşık onda birinin yapay zeka ve veri merkezi alanında yaşanacağı anlamına gelmekte. Bu muazzam elektrik talebinin ciddi ikincil sonuçları var hiç kuşkusuz. Öncelikle yüksek işlem hızının cipler ve diğer elektronik komponentlerin ısınması ve zamanla işlem gücünü kaybetmesi riski, ciddi bir soğutma ihtiyacını zorunlu kılıyor. Büyük veri merkezlerinin konumunu gösteren yukarıdaki haritaya bakıldığında bu merkezlerin, büyük oranda su kaynaklarına ve deniz kenarlarına inşa edilmesinin ana nedeni de bu. Dünyada su kullanım hakkı üzerine yürütülen mücadelenin yeni hedeflerinden birisi de bu devasa veri merkezleri. Diğer yandan, sosyal hayat üzerinde de bir tür ideolojik hegemonyası olan YZ teknoloji şirketleri, bulabildikleri her enerji kaynağını elektrik üretimi için seferber etme yönünde muazzam bir kamuoyu baskısı yaratıyor. Bu nedenlerle sadece yenilenebilir kaynaklar ve doğalgazm değil aynı zamanda nükleer enerjinin de "ciddi" bir seçenek olarak gündeme getirilmek istendiğini görüyoruz. Alanda ciddiye alınabilir hiçbir gelişme olmamasına, sistem içi pek çok kurumun dahi "çok tehlikeli, çok pahalı ve çok yavaş" bulmasına rağmen 2030 yılma kadar 25GW SMR tipi (Small Modular Reactor-Küçük Modüler Reaktör) nükleer santralin hedeflenmesi bu yüzden. Dahası bu merkezlerin veri kaybına ve elektrik kesintisine hiçbir şekilde tahammülleri yok. Bu nedenle ihtiyaç duyulan kapasitenin %100‘ü kadar bir yedekle çalışılıyor. Bu bilgi işlem cihazlarının birebir yedeklenmesi anlamına geldiği gibi acil durum jeneratörlerinin, yakıtın ve elektrik tesisatının da birebir yedeklenmesi anlamına da gelmekte. Yani bu devasa tesisler, rasyonel bir ekonomi açısından işlevsiz denebilecek muazzam bir atıl yedek kapasite barındırmakta. Tüm toplumun işlenebilir verilerin merkezileşmesi ve manipülasyonu üzerinden total kontrolünü hedefleyen bu endüstri, ülkelerin elektrik şebegg AA keleri üzerinde de büyük stresler yaratmakta. Bir yandan bu endüstri şebekelere ciddi kapasite yatırımları yapılmasını gerektiriyor. Dünya Enerij Ajansının 2025 Dünya Enerji Görünümü Raporundan alınan aşağıdaki grafik hedeflenen yatırımların devasa boyutunu göz önüne seriyor. Hem ABD ve AB gibi emperyalist merkezlerde hem de dünyanın geri kalanında tüm şebekenin %30 ile %75‘i kadar yenilenmek zorunda görünüyor. Bu öylesine büyük bir stres ki, eğer bu yatırımlar zamanında yapılmazsa, planlanan yapay zeka/veri merkezi yatırımlarının %20‘sinin gecikme ya da iptal riski taşıdığı anlaşılıyor. NÜKLEER TEHLİKE Diğer yandan söz konusu veri merkezlerinin elektrik güç kalitesi üzerinde de ciddi olumsuz etkileri var; bu bölgelerde harmonikler, voltaj dalgalanmaları, frekans kontrol problemleri her geçen gün artmakta. Elektrik kesintisine hiçbir şekilde tahammülü olmayan bu yapılar, kendi enerji santrallerinin arızası sonucu sistemden anlık enerji çekilmesi esnasında şebeke üzerinde çok geniş bir bölgeye yayılan elektrik kesintilerine ve kalite problemlerine yol açabiliyor. Bu devasa yüklerin anlık giriş/çıkışları şebeke sistem operatörleri açısından yönetmesi olağanüstü zor darbeler anlamına geliyor. Özetle, insan yaşamını olumlu yönde değiştirecek bu elektronik ve istatistik devrimi, kapitalist uygarlığın elinde insan toplumlarının total kontrolünü hedefleyen, temiz su kaynaklarını yok eden, enerji canavarı kötücül bir endüstriye dönüşmüş durumda.
|