MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

STK'LAR NEYİ TEMSİL EDER?, (RADİKAL 19.06.2002)


YAZILI BASINDA ODAMIZ

 
Korhan Gümüş: İnsan Yerleşimleri Derneği

'Sivil toplum kuruluşları' ile 'sivil toplum' aynı şey değil; STK'lar da sivil toplumu temsil etmez. STK'lar, kendi 'kamu yararı' kavramını hâkim kılmak isteyen siyasal örgütlerden de farklılaşır.
 

İstanbul'da 1994'ten bu yana bazı sivil toplum kuruluşlarının (STK) girişimiyle 'STK Sempozyumları' adlı toplantılar düzenleniyor.

Her sempozyumda bir konu üzerinde odaklanılıyor. Bu toplantılar herhalde bugüne kadar STK'lar arasında oluşturulabilmiş en uzun süreli işbirliği örnekleri. Bugüne kadar 10 sempozyum düzenlendi. Neler tartışıldı? Kimi zaman AB adaylığı, BM konferansları gibi 'kaçınılmaz' gündem konuları, kimi zaman da STK'ların ortak sorunları... Ortak sorunlara yönelik bu bilgi alışverişi bir bakıma bir 'orta vade perspektifi' içeriyor:

Bugüne dek düzenlenen 'STK'lar ve Hukuk', 'STK'lar ve İletişim', 'STK'lar ve Devlet', 'STK'lar ve Kaynak Yaratma Sorunları', 'STK'lar ve AB' gibi başlıklar dizinin ilk akla gelen başlıkları. 21-22 Haziran tarihli STK sempozyumunun gündemi ise yerelleşme. Sempozyumlar dizisini biraz tanıtmaya çalıştıktan sonra 'Yerelleşme, Yerel Yönetimler ve STK'lar' başlığını taşıyan son sempozyum dolayısıyla bu dizinin izlediği 'STK gündemi'ne biraz değinmek istiyorum. Takip edebildiğim kadarıyla STK sempozyumları dizisinin dışadönük olmaktan ziyade içedönük bir işlevi var: Bu doğal, çünkü amaç STK'lar arasında bir 'sorun tanımlama' alanı yaratmak. Peki STK'ların sorunları yalnızca kendilerini mi ilgilendiriyor?

STK'lar ve sivil toplum: STK'lar açısından 'yerelleşme' perspektifi, şubeler açmak, 'entegre' bir kurumsal yapılanma modeliyle 'yurt çapında' örgütlenmek olmadığı kadar, kendi işlevinden soyunarak bütün yapılacak işleri de 'yerele devretmek' demek değil. Bu yaklaşım STK kavramı ve rolü ile çelişen, siyasal temsilin yerel topluluklarla resmi alan arasında gerçekleşeceğini varsayan klasik siyasal temsilden bir farkı yok. Bunun için önerdiğim ilk tartışma konusu 'sivil toplum kuruluşları' ile 'sivil toplum' kavramını ayırt etmek. Bu sempozyumlar dizisinin de gösterdiği gibi STK'ların yatay ilişkilere dayanan bir temsil sorunları olduğunu düşünürsek, ortak çalışmaların işlevi de kendiliğinden ortaya çıkar: Sivil toplum kuruluşları ile sivil toplum aynı şey olmadığına göre, STK'lar da sivil toplumun temsilcileri değildir. STK'lar bu nedenle kendi kamu yararı kavramını hâkim kılmaya çalışan siyasal örgütlerden farklılaşır. STK'lar temsil yanılsaması yaratan tek özneli siyasal temsil biçimini sorgulayarak var olabilirler. Bu nedenle STK kavramının iktidardan bağımsız, özerk bir alana işaret etmek yerine sivil toplumu temsil etme misyonu ile örtüşerek bir kafa karışıklığı yarattığını söyleyebilirim. (Bu bağlamda kullanılan STK kavramı halk, millet gibi kavramlarla çağrışım yapıyor.)

STK'ların temel işlevlerinini sivil toplumu temsil etmek değil, sivil toplumun kendisini temsil etmesini sağlamaktır. Peki o zaman sivil toplum kuruluşları bu işlevlerini nasıl yerine getirir? Kendi işlevlerini yerel topluluklara, sivil topluma devrederek mi? Elbette ki hayır. STK'lar kendi rollerinden vazgeçerek sivil toplumun katılımını güçlendiremezler. Bu nedenle, yanlış anlaşılmak pahasına da olsa, STK'ların kendi uzmanlık alanlarındaki ilişkileri, çıkarları, görüşleri de dahil olmak üzere, sivil toplumdan 'bağımsız' bir yerde durmaya çaba göstermeleri gerektiğini söylemek istiyorum. Bu onların siyasal süreçleri etkilememeleri anlamına gelmez. Tam tersine. Biz farkında olsak da olmasak da sivil toplumun kendiliğinden temsili 'resmi toplum'dan başka bir şey değildir. Siyasal demokrasilerde doğrudan temsil iddiası bir ütopyadır ve temsil bir prototipe dönüşebilir. Resmiyetle sivilliğin kol kola olduğunu, sivillikle resmiyetin yer değiştirmesine dayanan bu 'sivil toplum' anlayışını en iyi burnundan kıl aldırmayan iktidarların sergilediğini de bu arada unutmamak gerekir. Bu nedenle STK'ların kendilerini sivil toplumla özdeşleştirmelerinin ve yönetime katılımdan kendi katılımlarını anlamalarının bir bakıma kendi işlevlerini reddetmek olduğunu söyleyebilirim.

Resmiyetçiliğin yeni tezahürü olarak STK'cılık: Depremden sonra ortaya çıkan 'sivil toplum enerjisi'nin, siyasi sistemi etkileyecek dönüşüm yaratmamasının önemli nedenleri arasında sivil toplum kuruluşlarının siyasal alanla ilişkilerindeki belirsizliğin olduğu söylenebilir. Kendilerini sivil toplumla özdeşleştiren bazı inisiyatifler tepeden inmeci, tek özneli siyasal modeli destekleyen ve -itiraz ediyormuş gibi gözükseler bile- ona açık kapı bırakan bir zihniyet sergiledi. Bu nedenle Türkiye'de siyasetçilerin 'halk, millet' gibi popülist kavramlardan hareketle en tepeden inmeci kararları üretmeleri tesadüf sayılmamalı. Bildik STK anlayışı, var olma, olanak ve kaynak sağlama biçimi ile en resmiyetçi siyaset kalıplarının dışına pek çıkmıyor. Bu siyasallaşma biçimiyle STK'ların siyaseti dönüştürmeleri imkânsız. İktidar merkezli siyasallaşma biçimleri nasıl temsil yanılsaması yaratan bir sivil toplum tasavvurundan güç alıyorlar ve halkı temsil ettiğini iddia ederek baskıları onun adına uygulamaya koyuyorlarsa, bazıları da böylesine bir sivil toplum kavrayışına sahip ve siyasal temsili sorun etmedikleri için tepeden inmeci bir yönetim modelini destekliyorlar. Eğer 'STK'lar ile 'aydın duyarlılığı' arasında bir ilişkiden söz edilecekse, bunun da düz bir mantıkla kavranamayacağını düşünüyorum.

Dayanak noktası

Türkiye'de STK olarak anılan örgütlerin, genellikle çok partili döneme geçildikten sonra gelişen 'siyasal popülizm' karşısında iktidar alanını kaybeden meslek insanlarının tepki hareketine yaslandığı söylenebilir. Bugüne kadar görüldüğü gibi iktidarlar bu seçkinci 'aydın duyarlılığı' hareketini kolaylıkla izole edebildi. Koruma kurulları işlevsizleştirildi, metropoliten ölçekte planlama kurumları geçersizleşti, imarla ilgili yasal düzenlemeler bürokratik formalitelere dönüştü. Bu tespiti yaparak bu mirası reddederek 'yeni model' bir sivil toplum kuruluşları anlayışı önermek niyetinde değilim. Tam tersine bu mirası yeniden okumaktan, aydınlarla sivil toplum ilişkilerini irdelemekten yanayım. Eğer böylesine bir 'STK' alanından söz edersek, bu hareketin yönetimle,siyasetle ve sivil toplumla temas etmeyen ve STK'lara ayrı bir iktidar alanı açmaya çalışan 'yeni moda' STK'cılık hareketinden daha fazla bir dönüştürücü potansiyeli olmadığını ve hatta aynı şey olduğunu söyleyebilirim. 'Sivil toplumculuk' denilen bu örgütlenme biçimi ve çalışma tarzı, yönetimlere uzmanlık desteği vermeyi amaçlayan, kimi zaman onunla uzlaşan, kimi zaman rakipleşen meslekçi örgütlenmelerden pek de farklı bir konum değil. Bu nedenle Türkiye'de bu yeni kuşağı temsil eden kimi sivil inisiyatiflerin (zaman zaman bazı siyasal güçlerce hırpalanmalarına rağmen) siyasal örgütlerden daha çok yerel örgütlenmelerde etkili olduğunu söyleyebilirim. 3. köprü ve Güven Park mücadeleleri, Piyalepaşa Okmeydanı'nda semtlilerin planlamaya katılımı, Galata yıkımlarının engellenmesi, Bergama direnişi, Nükleer Karşıtı Platform, Fırtına Vadisi, Gökkafes Hukuk Zinciri, Park Otel mücadelesi, Kuzguncuk Bostanı ve Altunizade yeşil alan mücadelesi vb... Bu hareketlerin özelliği bir soruna odaklanmış olmaları. Dolayısıyla STK'ların siyasal süreci köklü bir biçimde dönüştürecek yerelleşme potansiyelini henüz ortaya koyamadıkları söylenebilir. Bu nedenle, STK pratiklerini entelektüel bir işlevin ortaya konulduğu siyaset pratikleri olarak yeniden okumaktan yanayım. Bunun için de STK'lar alanında farklı bir şey yapmayı hedefleyenler ilk önce kendilerini sürekli haklı çıkarmaktan vazgeçmeliler ve eleştirmeliler.



TELE 1- SABAH PUSULASI

28.03.2024
 


Çok Okunanlar


ANKARA ŞUBE GENEL KURULU YAPILDI

EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU HAZİRUN LİSTESİ ASKIYA ÇIKIYOR

FUKUSHİMA FELAKETİNDEN DERS ALMALI VE NÜKLEER GÜÇ SANTRALI GİRİŞİMLERİNİ SONLANDIRMALIYIZ!

ÇEVRİMİÇİ SEMİNER: ENDÜSTRİYEL UYGULAMALARDA ZAMAN VE SENKRONİZASYON

EMO HASAN BALIKÇI ONUR ÖDÜLÜ’NÜN SAHİBİ MÜCELLA YAPICI OLDU

EMO HÜKÜMETİ NÜKLEER SANTRAL İLE İLGİLİ UYARDI: SONLANDIRIN! (TRAKYA DEMOKRAT)

EMO: FUKUSHİMA NÜKLEER FELAKETİNDEN DERS ALINMALI! (ENERJİEKONOMİSİ.COM)

EMO’DAN FUKUSHİMA’NIN YILDÖNÜMÜNDE ‘AKKUYU’ UYARISI (BASKENTGAZETE.COM.TR)

NİTELİKLİ YAĞMA (GÜNLÜK EVRENSEL)

GÜNEŞ VAR ETTİ, SANTRALI YOK EDECEK (BİRGÜN)

Okunma Sayısı: 1016


Tüm Yazılı Basında Odamız

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr


Diğer birimlerin iletişim bilgileri için tıklayınız

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.