|
Kopenhag ve...
Enerjinin Politiği
Ne 17 bin ABD askerinin sınıra yerleştirilmek istenmesi! Ne de liman, üs ve hava sahalarının ''bildirimsiz'' kullanılma talebi!
Ne Wolfowitz ve Grossman' ın Ankara'yı komşu kapısı yapması! Ne de ABD Başkanı Bush' un Tayyip Erdoğan' ı Türkiye'nin başbakanı sanıp Washington'a davet etmesi!
Gazeteler, televizyon kanalları ve sokak Kopenhag zirvesine kitlenmiş durumda. Sanırsınız kopenhag Türkiye için toplanmakta!.
Oysa zirve, Türkiye'ye - Mustafa Balbay' ın yazışıyla- ''tarih için tarih vermek üzere tarih vermek'' için toplanmamakta. 12 Aralık tarihi krizin yükseldiği bir dönemde saptandığına ve savaşın gün saydığı bir dönemde de toplandığına göre zaten aksi de mümkün değil.
Ne var ki Türkiye kamuoyu, AB üyeliğiyle savaşı ilişkilendirmemek için direnmekte ve..! Avrupa Birliği'nin de Afganistan'la başlayıp Irak'la devam edecek enerji temelli kaynak savaşına paydaş olduğunu görmezden gelmekte!. Görmezden gelindiği için de 12 Aralık'ta Türkiye'ye verilecek tarih sadece Kopenhag kriterlerini yerine getirmeye yönelik bir takvim haline dönüşmekte!.
Oysa, Türkiye'nin sınırdaş olduğu Ortadoğu ve Avrasya'nın jeopolitiği, Türkiye'nin ABD gibi AB'nin beklentilerine de aynı ölçüde cevap vermesi gerektiğini göstermektedir.
Zira, önümüzdeki 20 yılda ABD ve Asya ile birlikte Avrupa'nın petrole bağımlılığı da devam edecek ve gereksinimin yüzde 70'ini bölge dışından ithalat yoluyla karşılayacaktır. Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nin (CSIS) hazırladığı ''Energy Outlook 2020'' de yer alan verilere bakılırsa petrolden sonra en fazla talep edilecek enerji ise doğalgaz!.
Rakamlara bakılırsa... AB, ABD'den sonra yüzde 16'yla petrol tüketiminde dünya ikincisidir. Kısacası, dünya petrolünün yüzde 41'i ABD ve AB'ce tüketilmektedir. Geriye kalan yüzde 59'un yüzde 9'u Çin, yüzde 7'si Rusya, yüzde 5'i Japonya, yüzde 38'i de diğer ülkelerce tüketilmektedir.
ABD ve AB'nin dünya petrol tüketiminin neredeyse yarısını talep etmesi doğal olarak Afganistan'da başlayıp Irak'ta devam edecek savaşta da çıkar birliği oluşturmalarını zorunlu kılmaktadır.
Kısacası Avrupa Birliği, başta petrol olmak üzere enerji kaynakları üzerine verilen savaşın ikinci büyük paydaşıdır! Hal böyle olunca, Türkiye'ye de üyelik vaadiyle gündemde tutması gereken bir ülke konumu kazandırmaktadır.
Bu arada mevcut rezervlerin dörtte üçünün Ortadoğu'dan başlayıp Basra, Hazar ve Rusya'yı da kapsayan alan üzerinde olduğunu unutmamak gerek!. Petrol ve doğalgaza seçenek enerjiler yaratılmasa dahi mevcut rezervler dünyalıları yarım yüzyıl daha idare edecek düzeydedir. Bu da kapitalizmin en azından 2050 yılına kadar enerji kriziyle karşılaşmayacağını göstermektedir.
Ne var ki, sistemin enerji kriziyle karşılaşmayacak olması kapitalizmin egemenlerini savaştan vazgeçirmek için yeterli değil. Aksine, rezervlerin 45-50 yıl civarında kullanım ömrünün bulunması denetim savaşını daha da kızgınlaştırmaktadır.
Sistemin egemenlerinden biri de AB olduğuna göre, bu savaşta AB de ABD gibi rezervler üzerinde denetim hakkı kazanmaya çalışacaktır!
Bu noktada, Kopenhag'da Türkiye'ye verilecek tarih özel bir önem taşımakta. Neden derseniz: *Eğer, kapitalizmin 30 senedir yaşadığı kriz kârların artış hızının düşmesiyle oluşmuşsa, ki öyle!
*Eğer kapitalizm, bu krizinden kaynak maliyetlerini aşağı çekerek çıkmaya çalışıyorsa, ki şimdilik başka çıkar yolu yok gibi gözükmekte! Kapitalizmin egemenleri, enerji kaynakları üzerindeki paylaşım ve denetim savaşını daha da hızlandıracaklar. Globalizmin dünyasındaki bu savaş, bildiğiniz gibi ülkelerin değil, global şirketlerin egemenliğindedir.
Türkiye, dün Afganistan, bugün Irak, yarın Kafkasya-Hazar hattında devam edecek bu savaşa sınırdaş olmasının ötesinde... Dünya enerji tüketiminin yarısını gerçekleştiren ABD'nin dost ve müttefiki, Avrupa Birliği'nin ise üyeliğine adaydır. Dolayısıyla 2005 ya da 2006, Kopenhag'dan çıkacak tarih Türkiye'ye yönelik askeri beklentileri hem de kapitalizmin savaşa biçtiği süreyi algılamamızı sağlayacaktır.
Kısacası, kapitalizm geçen yüzyılda olduğu gibi 21. yüzyıldaki enerji politiğini biçimlendirirken de Türkiye'ye savaşçı rolü biçti!. Kriz ile savaş, globalizm ile enerji kaynaklarının denetimi arasındaki bağlantıyı kurmadığımız sürece biçilen bu rol: 21. yüzyılda da çocuklarımızın yazgısı olmaya devam edecek!
|
|
|