 |
Meral TAMER
Önce 17 Temmuz günkü Cumhuriyet'te yer alan "3 ihaleye üçlü paketle çıkılacak" başlıklı haberden birkaç cümle:
"AKP, Bakanlar Kurulu onayından geçireceği 'Nükleer Enerji Strateji Belgesi'nin ardından nükleer santral ihalesine çıkacak. Türkiye'de 3 nükleer santral yapmayı amaçlayan hükümet, ayrı ayrı ihaleye çıkmak yerine 'üçlü ihale paketini' benimsedi. Buna göre 3 santralın ihalesi aynı anda yapılacak. Santrallardan birinin yer lisansı olan Mersin - Akkuyu'da yapılacağı belirtilirken, diğer 2 alternatiften biri olarak da Sinop öne çıkıyor.
Fransa'nın nükleeri
AKP iktidarı, askeri kesimin de onay verdiği nükleer santrala ilişkin hazırlıklarını hızlandırdı. İhale şartnamesini tamamlama aşamasına geldiği belirtilen Enerji Bakanlığı'nın, diğer nükleer santral üreticisi firmaların yanı sıra, 1996'daki Akkuyu ihalesine teklif veren Fransız - Alman ortaklığı NPI, Kanadalı AECL ve ABD'li Westinghouse'la da iletişime geçtiği öğrenildi.
Enerji Bakanlığı'ndan bir yetkili, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu TAEK'in nükleer tesislere lisans verilmesine ilişkin tüzüğüne göre yer lisansı almadan ihaleye çıkılamayacağını belirtti.(...)"
Yangından mal kaçırır gibi bu acele niye? Yer lisansı alınmadan ihaleye çıkılması sorun yaratmayacak mı? Bu nükleer santral meselesinin, neden aniden gündemin ön sıralarına çıktığı epeydir aklıma takılmıştı.
Elektrik fiyatlarındaki otomatik zammın hızla kaldırılmasından tutun da Ruslarla doğalgaz pazarlıklarına kadar, bakanlık koltuğuna oturduğundan bu yana hep olumlu icraatıyla dikkatleri çeken Enerji Bakanı Hilmi Güler'in, nükleer enerji konusunda başrolde olmasına da anlam veremiyordum. Zira ben son olarak 5 yıl önce gazetemizin yazı işleri toplantısına katılan, dönemin Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in - ki kendisi geçen hafta Yüce Divan'a sevk edilmiştir - nükleer santral olmazsa nasıl karanlıkta kalacağımıza ilişkin masallarını dinlemiştim. Ersümer'le Güler'i hiçbir biçimde aynı fotoğraf karesine oturtamıyordum...
Silah sanayii, enerji
Neyse ki Başbakan Erdoğan'ın yoğun pres uygulamalı 3 günlük Fransa'yı ikna turuyla ilgili olarak CNN Türk'ün Paris'ten yaptığı telefon bağlantısında Sabetay Varol imdadıma yetişti de meseleyi kendi kafamda bir çerçeveye oturtabildim.
Biliyorsunuz AB üyeliğimize hayli mesafeli duran Fransa'yı ikna çabalarında THY'nin satın alacağı uçak filosundaki Airbus sayısı sürekli öne çıkartılıyor. Sabetay ise dün CNN Türk'te "Fransızlar için Airbus'lar çok da önemli değil. Enerji ve silah sanayiinde neler konuşulduğuna bakmak lazım" dedi. Gerekçesi de gayet anlamlıydı:
"Airbus, dünyada zaten başa güreşen bir şirket. Satış sorunu da yok, kâr sorunu da... Üstelik çoğunluğu Fransızlara ait olan bir şirket de değil. Almanlar ve İngilizlerin de ortaklığı var..."
Fromatome çoğunlukta
Sabetay haklı. Airbus'ta Fransızların da Almanların da hissesi eşit: % 37.9'ar. İngilizler % 20, İspanyollar % 4.2 hisseye sahip. Oysa Fransızların çok güçlü bir nükleer santral sanayii var. Zaten elektrik enerjisinin % 78'ini nükleer enerjiyle sağlayan Fransa, diğer kalkınmış ülkelere oranla bu alanda açık ara önde (İngiltere'de % 22.4, ABD'de % 20.3) Fransa'nın nükleer santrallarının yapımcısı Fromatome, Alman Siemens'le birlikte kurduğu NPI adlı şirket aracılığıyla Türkiye'de nükleer santral üretmek için az mı uğraştı? NPI'da % 66 hisseyle Fransızlar çoğunlukta değil mi?
Airbus fındık - fıstık
Kaldı ki THY'nin toplam 1.6 milyar dolarlık uçak alımı içinde Airbus'a düşecek 800 - 900 milyon dolarlık payın, 3 nükleer santralın toplam 15 milyar dolarlık faturası yanında lafı mı olur?
Sabetay'ın söyledikleri üzerinde düşününce Ersümer nükleer santral işini nasıl Mesut Yılmaz'ın patronajında yürüttüyse - ki Yılmaz da geçen hafta Yüce Divan'a gitmiştir - nükleer santralla ilgili son gelişmelerde de startı verenin tabii ki Başbakan Erdoğan olduğu kafama dank etti.
Yoksa Türkiye'nin AB'den müzakere tarihi alabilmesinin bedeli arasında, her biri 5 milyar dolar civarında olan, atıklarının nereye depolayacağını henüz kimsenin düşünmediği 3 nükleer santral da mı var?
mtamer@milliyet.com.tr
|
 |
|