Fatih ALTAYLI
TÜRKİYE Elektrik İletim AŞ, Türkiye'nin 15 yıllık enerji projeksiyonunu hazırlayıp yayınladı.
Buna göre Türkiye'nin bugünkü elektrik üretimi, yıllık 140 milyar kilovatsaat (kwh). Kişi başı elektrik tüketimi ise yıllık 2000 kilovatsaat. Bu gelişmiş ülke ortalamalarının hayli altında. AB ortalaması, kişi başı 8000 kilovatsaat. OECD ortalaması ise kişi başı 5000 kilovatsaat.
TEİAŞ'nin projeksiyonuna göre, Türkiye'nin 2020 yılındaki enerji gereksinimi minimum 400 milyar kwh, maksimum 500 milyar kwh olacak.
Ve yine projeksiyona göre Türkiye bunun 200 milyar kwh'sini kendi kaynaklarından üretecek, kalanı için dışa bağımlı olacak.
Raporu inceledim. Raporda gözüme çarpan unsur, Türkiye'nin enerji üretim politikasında üye olmaya çalıştığı AB'nin tam tersi bir yol izlediği.
AB ülkeleri, "yenilenebilir" enerji kaynaklarının kullanımına ağırlık vermek için projeler oluştururken, Türkiye tam tersi bir yolda.
Yenilenebilir enerji demek, çevreye zarar vermeyen, enerji üretiminde kullanıldıktan sonra hiçbir zararlı atık bırakmayan çevre dostu enerji kaynakları demek.
Bunlar su, rüzgar ve jeotermal enerji kaynakları.
Bugün Norveç, enerji üretiminin yüzde 98'ini, Almanya yüzde 30'a yakınını bu kaynaklardan üretiyor. Türkiye'de ise bu oran artacağına giderek düşüyor. Üstelik de bu kaynaklar, en ucuz kaynaklar. Dünyada elektriğin en ucuz olduğu yer Norveç; çünkü yenilenebilir kaynakları kullanıyor. En pahalı olduğu yer ise Türkiye; çünkü ağırlık doğalgazda.
Türkiye bugün hidroelektrik üretim kapasitesinin sadece yüzde 30'unu kullanıyor.
Rüzgarda ve jeotermalde ise hemen hemen sıfırını. Bu enerji tiplerinde birim maliyet kwh başına 1 sent veya altında.
Ama Türkiye geçen yıl enerji üretiminin yüzde 60'ından fazlasını doğalgazdan gerçekleştirdi. Burada maliyet 10 sente yakın.
Ancak her nedense, "Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımına ilişkin kanun tasarısı" bir türlü Meclis gündemine getirilmiyor.
Acaba neden?
|