Çernobil ve Enerji Politikaları-Veli Boztepe- Kazım Koyuncu'nun kanser nedeniyle hayatını kaybetmesi, Çernobil Nükleer Santrali'nde meydana gelen patlama ve ardından yaşanan tartışmaları bir kez daha gündeme getirdi. Yapılan araştırmalar, Çennobil felaketinin etkilerinin, günümüzde de sürdürdüğünü ortaya koyuyor. AkP'nin yatırmayı planladığı 3 adet nükleer santral ise, çernobil filaketinin etkilerinin sürdürğü bir dönemde kafalarda soru işaretleri yaratıyor.
26 Nisan 1986'da Ukrayna'nın başkenti Kiev yakınlarında Çernobil Nükleer Santrali'nin bir ünitsinde patlama meydana geldi. Patlamanın ardınadn yayılan radyasyon yaklaşık 40 bin kişinini ölümüne ve yüzbenlerce kişinin sakat kalmasına yol açtı. Felaketin etkileri Ukrayna'ya sanırlı kalmadı. Çernobil kazasının yarattığı radoaktif kirlilik rüzgar ve yağışlarlar çevre ülkelere de yayıldı. Çocukları Vurdu Felaketin ardandan yapılan araştırmalar ise üzeriden 19 yıl geçmesine karşın halkın bilgilendirilmesinde yetersiz kalındığını ve felaketin etkilerinin ciddi boyutlarda olduğunu ortaya koyuyor: Beyaz Rusya hükümeti 1986-2001 arasında yalnız Beyaz Rusya'da 8 bin 358 tiroid kanseri vakasının yaşandğığını, bunlardan 716'sının çocuklarda, 342'sinin ergenlik çağındakilerde ve 7 bin 300'ünün yetişkinlerde olduğunu açıklamıştır. Yeni çalışmalara, göre, 1970 ve 2001 yılları arasında Beyaz Rusya'da yaşlara göre tiroid kanserindeki ortalama artış oranı erkekler arasından hemen hemer dokuz, kadınlar arasında da 230'ye katlanmıştır. Çernobil filaketinin Türkiyeye'ye etkileri konusunda ise, her zamanki vurdumduymazlıkla yeterli arştırma yapılmadı. Olay, hükümetin yaptğı açıklamalarla geçiştirilmeye çalışılırken dönemin bakanlarından Cahit Arlal'ın Türkiye'nin radyasyondan etkilenmdiğini ispatlamak için basının karşısında yudumladığı bir bardak çay Türkiye'de siyasilerin olaylara yaklaşımını bir kez daha ortaya koyuyordu. Peki olayın üzerinden geçen 19 yılda nükleer tehlikeye karşı hükümetlerin tutumunda değişen bir şey oldu mu? Elbette hayır. Bunu anlayabilmek için AKP'nin enerji politikalarına bakmak yeterli: Enerji Bakanı Hilmi Güler, Bakanlığın 2005 yılı bütçesini TBMM Plan Bütçe Komisyonu'na sunarken yaptığı konuşmada, 2012 yılından itibaren 4 bin 500 MW'lık üç adeten nükleer santralin gerkçesini ise dünya ekenomisiyle hiızlı bir entegrasyon sürecinde olan Türkiye'nin enerji talebinin de hhızlı bir şekilde artması olarak açıkladı. Hükleer santralleri savunanlar uzun yıllardır, Türkiye'nin nükleer enerjiye geçmekte çok geç kaldığnın, bunun ülkemiz içinbüyük talihsizliki olduğunu ileri sürmektedirler. Oysa yapılan araştırmalar, nükleer enerjinin küresel enerji pazarlarındak yerinin daraldığnı ortaya koymaktadır. ABD'de Çernobil kazasından çok önce nükleer santral yapımandan kaçış başlamış, önceden yapımı başlamış 100 nükleersantral iptal edilmiştir. Aynı şekilde Almanya'da da 36 nükleer santral projesinden vazgeçilmiştir. Nükleer santrallreni en yaygın olarak kullanıldığı ülkeler Fransa, Belçika ve İsveç'tir. Nitekim nükleerciler sürekli olarak bu ülkeleri örnek göstermektedirler. Oysa elektrik enerjilerinin yüzde 50'den fazlasını nükleer santralleerden sağlayan bu ülkeler 2000 yılından başlamak üzere kademeli olarak nükleer santrallerini kapatmak kararı olmaışlardır. Türkiye'de nükleer santralde ısrara edilmesinin nedeni ise, nükleer santral lobilerinin, gelişmiş ülkelerde daralan nükleer santral pazaarının Türkiye gibi az gelişmiş ülkelerle gidermeye çalışmalarıdır. Bu lobiler santralerenin yapımı konusunda AKP'yi ikna etmişe benziyorlar. Anca bu konuda AKP'nin tek başına karar almasına izin verilmemelidir.
|