Nükleer enerji kısa bir süre önce, hiç beklenmedik bir şekilde gündeme geldi. Belki üzerinde uzun süredir çalışma yapılıyordu ama somut bir biçimde ağza alınmamıştı. Bir hemşeri toplantısında Başbakan, Sinop'un adını açıklayınca konu yeniden tartışmaya açılmış oldu. Türkiye'nin enerji ihtiyacı her gün biraz daha artıyor. Bu artışın bir bölümünü sanayi kuruluşlarının tüketimi yaratıyor. Dünya ölçeğine göre enerji maliyetlerinin yüksekliği aynı zamanda sanayi için baş belalarından biri. İstihdama konulmuş olan ağır vergi yükü de eklenince dünya pazarları ile rekabet olanaksızlaşıyor. Türkiye'ye enerji lazım ama öyle pahalısı değil, ucuzu. Bir dönem panikleyen yöneticilerimiz sayesinde enerji, doğalgaza verilen ağırlık yüzünden hem dışarıya bağımlı hem de en pahalı duruma düşürülmüştü. Enerjinin yüksek maliyetini yalnızca yurttaşlar değil, tüketilemeyen bölümünü de kullanılmış varsayan sözleşmeler nedeniyle devlet üstlenmişti. Başka bir deyişle yurttaşlar ödedikleri vergilerin bir bölümüyle doğalgaz santrallarının sponsorluğunu da üstlenmişlerdi. **** Çevre kirliliği ve insan sağlığına yönelik tehlikenin yanı sıra geçmiş yöneticilerimizin yanılgıları da nükleer enerjiye yönelik kuşkuları yoğunlaştırıyor. Özellikle çevre kirliliğine yol açan variller ve İskenderun Körfezi'nde batan geminin yarattığı tehlike karşısında izlenen aymazlık, insanların kuşkulanmaktaki haklılıklarını da ortaya koyuyor. 20 yıl önce yaşanılan Çernobil faciası ise korkunun bir başka nedenini oluşturuyor. **** Amerika Birleşik Devletleri (ABD) nükleer enerjide dünya birincisi, 2003 yılı itibarıyla 104 kurulu santralı var. Bu santralların toplam elektrik enerjisi içindeki payı yüzde 19.9. Son santral 1996'nın mayısında işletmeye açılmış; Kanada'da ise 17 santral var. Hizmete sokulan son santral da 1993 yılında yapılmış olanı. Gelişmiş ülkelerde bir durağanlık yaşanıyor olmasını, sanayi doymuşluğuna bağlamak olası. Uzmanlar, dünyanın en pahalıya yararlanılan enerji kaynağının güneş olduğunu söylüyorlar. Pahalılıkta ikinci sırayı ise nükleer enerji alıyor. Aslında ikinci sırada bizde cankurtaran simidi gibi sarılınan basit çevrim doğalgaz santralları var ama bu teknolojiye fazla yüz verilmediği için dünya ölçeğindeki değerlendirmelerde de yalnızca sözü ediliyor. Nükleer enerjiye yönelik eleştiriler gündeme geldiğinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı her seferinde bu enerji türünün de hazırlanmış olan enerji paketinin bir parçası olduğunu belirtiyor. Hidrolik enerji, rüzgâr enerjisi gibi alanlarda da hazırlıklar yapıldığını vurguluyor. Ancak şu gerçek de var. Üretilen enerji ile tüketilen enerji arasındaki en yüksek fark Türkiye'de. Çünkü üretilen enerjinin bir bölümü enterkonnekte sistemin eskimişliği nedeniyle yok olup gidiyor. Sistemi düzene sokmanın maliyeti belki de hesaplanmıştır. Yeni nükleer santral yerine, sistemi yenileştirmekle daha tutarlı bir enerji kapısını açmış olabiliriz. Hem de insanları tedirgin etmeden. (ORHAN ERİNÇ, CUMHURİYET, 15.05.2006)
|