|
Akkuyu Nükleer Santrali’nin Rusya tarafından kurulacak olması, doğalgazdan sonra nükleer enerjide de bu ülkeye bağımlılık yaratacağı endişesini doğurdu. Dünya Makro Politika, nükleer işbirliği anlaşmasın başlıca maddelerini çeşitli kuruluşlara sordu. Tüm katılımcılar hükümetçe dikkate alınması gereken eleştirilerde bulundular.
Akkuyu Nükleer Santrali‘nin Rusya tarafından kurulacak olması, doğalgazdan sonra nükleer enerjide de bu ülkeye bağımlılık yaratacağı endişesini doğurdu. Akkuyu‘da kurulması kararlaştırılan nükleer santralin yapımının, Türkiye‘nin en büyük doğalgaz tedarikçisi konumundaki Rusya‘ya verilmesi, enerji kaynaklarında bu ülkeye bağımlılığı pekiştireceği endişelerini gündeme getirdi. Mersin iş dünyası, nükleer santralin bölgeye kurulmasına karşı çıkarken, enerji uzmanları Türkiye‘nin asıl olarak zengin potansiyele sahip olduğu yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına yönelmesi gerektiği görüşünü savunuyorlar. Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında 12 Mayıs‘ta imzalanan 17 anlaşma ile mutabakat belgesi arasında öne çıkan "Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nin Tesisine ve İsletilmesine Dair İşbirliği Anlaşması", iç siyaseti geren Anayasa değişikliği ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile ilgili gelişme ve tartışmalar arasında bir anda gündemden düştü.
Oysa, henüz ayrıntıları netleşmese de bu anlaşmanın içerdiği bazı maddeler Türkiye‘nin ulusal enerji politikası üzerinde telafisi güç bağlayıcı etkiler yaratacak nitelikteydi. Santralin finansmanı, fiziki ve teknik yapımı tümüyle Rusya tarafından yüklenilecekti. Anlaşmaya göre santral inşaatına yüzde 60,65 payla katılması öngörülen Türk firmalarını Rusya belirleyecekti. Akkuyu Nükleer Santrali‘ne ilişkin ilk ihale düzenlemesinde Türkiye‘nin bu projeye yüzde 25 oranında kamu payıyla katılması öngörülürken, Rusya ile imzalanan anlaşmada bundan vazgeçilmişti. Aynı anlaşmayla, Türkiye 7 yıl sonra devreye alınması öngörülen santral için bugünden 12.5 cent/kWh alım taahhüdü altına sokuluyordu. Peki enerji sektörü bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyordu? DÜNYA Mikro Politika, siyasi gündemin gürültüsü altında sesini duyuramayan ya da görüşlerini ifade olanağı bulamayan sektör kuruluşlarına nükleer işbirliği anlaşmasının başlıca maddelerini soru olarak yöneltti ve değerlendirmelerini aldı. Tüm katılımcılar hükümetçe dikkate alınması gerekli eleştirilerde bulundular. İşte eleştiri ve uyarılar... ANLAŞMA İÇİN NE DEDİLER Yerli potansiyel yeterli nükleere ihtiyaç yok Erdal Apaçık TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Yazmanı Türkiye‘nin yüzde 25 kamu payından vazgeçmesinin sonucu, ülkemizde Rusya‘nın nükleer santral sahibi yapılmasıdır. Bu anlamayla Türkiye‘nin bırakın aktör olmayı, figüran olarak bile rolü kalmamıştır. Nükleer santral yapımına ilişkin olarak, adı yarışma olan, ancak tek katılımcının teklif verdiği ihalenin yargı kararıyla hukuka aykırı olduğu saptanmıştı. Buna rağmen, aynı ihale devletlerarası ikili anlaşma yoluyla yargı denetiminden kaçırılarak yanlış yoldan devam edildi. 12 cent/kwh üzerinden alım grantisi verilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu, yüksek bir rakam. Nitekim, rakamın ne üzerinden tespit edildiği konusu şeffaf değil. Alım garantisi verilmesi ise, giderek piyasalaşan sektörde vatandaşları pahalı elektrik tüketimine mecbur bırakacak. Nükleer santrallerin temiz olmadığını, ciddi atık sorunları bulunduğunu, kaza riskleri barındırdığını, ucuz olmadığını defalarca söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Ülkemizin potansiyeline bakıldığında uzun vadede de kısa vadede de nükleere ihtiyacımız yok. Yerli ve yemlenebilir kaynaklar yerine, Rusya‘nın Türkiye‘de nükleer santral sahibi olması için yüksek fiyat üzerinden alım garantisi ve yer sağlanıyor. Burada ne kaynak çeşitliliğinden ne de ülke çeşitlendirmesinden söz etmek mümkün. İddia edildiği gibi, uzun vadede ülkemizin enerji çıkarlarına yönelik bir getirişi yok. Doğalgaz da düşünüldüğünde, nükleer santralle birlikte Rusya‘ya olan enerji bağımlılığımız daha da artmakta. Elektrik Mühendisleri Odası olarak, yerli kaynaklara önem veren bir enerji politikasını savunuyoruz. Dolayısıyla dışa bağımlılığı artırdığı için nükleer santral girişimine karsı durulması gerektiğini düşünmekteyiz. Son çalışmalarla yılda 170 milyar kWh elektrik üretim kapasitesine sahip hidrolik kaynağımız bulunuyor. Enerji ve Tabu Kaynaklar Bakanlığı‘nın açıklamasına göre (16.11.2009) bunun 51,8 milyar kwh‘lık kısmı isletmede, 21 milyar kwh‘lık kısmı ise yatırım aşamasında. Potansiyelin 97,2 milyar kwh‘lık kısmı, diğer bir deyişle, hidroelektrik potansiyelin yüzde 57,18‘lık bölümü henüz değerlendirilmemiştir. 2009 Kasım ayı itibariyle, 8 bin 109 MW yerli linyit kaynaklarıyla 8 bin 109 MW elektrik üretim potansiyelimiz var. Öte yandan, mevcuda ek olarak linyit ve taşkömürü kaynağımızı değerlendirmemiz durumunda 10.000 Mw‘ın üzerinde bir potansiyelimiz mevcut. Türkiye kamusal bir anlayışla uzun vadeli enerji planlaması yapmak zorunda. Bu, özkaynaklarına önem veren, yerli, yenilenebilir kaynaklarıyla, enerjiyi verimli kullanarak, piyasacı olmayan bir politikayla mümkün. Nükleer anlaşması çıkarlarımıza uygun değil Selahattin Baysal Rüzgar Enerjisi Santralleri Yatırımcıları Derneği (RESYAD) Başkanı Bilindiği üzere Türkiye‘nin büyük ölçeklerde rüzgâr, hidrolik, güneş, biyokutle vb. yenilenebilir, yerli ve temiz enerji kaynakları bulunuyor. Ülkemizin enerji politikası, öncelikli olarak bu kaynakların azami ölçüde kullanılması olmalı. Türkiye büyüyen, gelişen ve bununla doğru orantılı olarak sürekli enerji gereksinimi artan bir ülke; ancak yenilenebilir, yerli ve dışa bağımlı olmayan kaynakların daha fazla kullanılamaması durumunda, pek tabii ki, alternatif enerji kaynaklarına ihtiyaç duyulacaktır. Bu kaynaklardan biri nükleer enerji olabilir; ancak kontrolü, yapımı, isletmesi vs. kesinlikle ülkemizin denetiminde bulunmalı. Uzun ve yorucu gayretler sonucu yasalaşan mevcut Yenilenebilir Enerji Kanunu (YEK) ile 5-5.5 cent/kwh üst sınır getirildi. Bu fiyatlar diğer ülkelerde verilen teşviklerin çok altında kalmaktadır. Su an Meclis gündeminde bulunan YEK Tasarısı ile yenilenebilir enerji projelerinin onu açılabilecekken, tasarının sırf kamusal yük ki kesinlikle doğru değil, oluşturduğu gerekçesiyle beklemeye alınması, nükleer enerjiye ise bu tarz teşvik verilmesi ülkemizin enerji politikası acısından doğru bir yaklaşım değildir. Bu anlaşma uzun vadede enerji çıkarlarımıza uygun değildir. Çünkü Türkiye‘nin enerji ihtiyacının dışa bağımlılığını azaltmak bizim öncelikli hedefimiz olmalı. Bu durum Rusya‘ya enerji bağımlılığımızı artıracak. Kaynak çeşitliliği acısından her turlu ithal ve yerli yakıtın dengeli bir biçimde kullanılması ve sisteme katılması gerekli. Ancak, öncelik yerli kaynaklara verilmeli. Stratejik olarak da Türkiye‘nin bağımsızlığını sürdürebilmesi için gerekli olan yöntem budur. Nükleer Mersin‘in gelişmesine engel Ali Doğan
Mersin Sanayici İşadamları Derneği (MESİAD) Başkanı
Mersin iş insanları olarak nükleere ihtiyaç var mı yok mu, bunu tanışmıyoruz. Kamu, sivil toplum örgütleri ve milletvekillerinin katılımı ile bir inovasyon çalışması yaptık. Mersin için 3 ana sektör belirlendi. Bir lojistik merkezi kurulacak, bununla ilgili master plan hazırlandı. Tarımda gıda sanayine ağırlık verilecek; özellikle sebze ve meyve üretiminde Mersin önemli bir yere sahip, meyve üretiminde birinci sırada diyebiliriz. Üçüncüsü turizm. Ege ve Antalya‘ya göre Mersin, potansiyeline rağmen geri planda kalıyordu, turizmi öne çıkardık. Simdi, biz bu politikanın değişmesini istemiyoruz. Ayrıca turizm sektörü sağladığı istihdam ile ıssızlığın önlenmesi acısından da önemli bir secim. Nükleer santralın yapılacağı alanlar büyük turizm tesislerinin kurulabileceği, doğal güzelliğiyle bir cennet; ormanla iç içe koylar var. Biz inanıyoruz ki Sayın Başbakan ve Medvedev gelip bu bölgeyi görseler vicdanları elvermeyecektir. Gelsinler görsünler derhal vazgeçeceklerdir. Birçok bakan ve bürokrat burayı bilmiyorlar, görmediler. Biz bu bölgeyi kaybetmek ve elimizden bırakmak istemiyoruz.
Nükleer konusunda 1970‘lı yıllarda hazırlanan bir raporla hareket ediliyor; uzmanlar bile bu raporun tartışılabileceğini dile getiriyorlar. 30 yıl önce Rusya‘dan uzak bir bölge olarak burası tercih ediliyor, ama bugün farklı bir noktadayız: Rusya ile dostluğumuz gelişti, vizeler kalktı, ihracat yapıyoruz. Ayrıca, bu bölge deniz suyu sıcaklığı bakımından da çok uygun değil. Karadeniz‘de yapılması daha uygun. Santral için Rusya‘dan 7,8 yıl boyunca malzeme getirilecek; Karadeniz lojistik acıdan da daha yakın ve ekonomik. Bütün bunlara rağmen, nükleer santralı Akkuyu‘da kurarlarsa demokratik haklarımızı kullanmaya devam edeceğiz. Turizm konusunda büyük endişemiz var, burada nükleer santralın kurulması turizm sektörüne psikolojik olarak bile zarar verecektir. Dünya ile bağlantılı çalışan büyük acentalarla görüşüyoruz, nükleer bir tesisin yakınına hiçbir turistin gelmeyeceğim belirtiyorlar.
1999 yılında İzmit‘te yaşanan depremle Antalya arasında bin kilometreye yakın mesafe olmasına rağmen turist akısı hemen kesilmişti. Nükleer santralı ne kadar ileri teknoloji ile yaparsanız yapın en ufak bir sızıntı, cari açığa katkı veren turizm sektörünün yok olması anlamına gelir. Seçilen yer sağlıklı değil, yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. İki kaynakta aynı ülkeye bağımlılık sorun yaratır Av. Çiğdem S. Dilek
Global Enerji Derneği Başkanı
Türkiye enerjide dışa bağımlı. Bu durum mevcut enerji kaynaklarının yeterli olmadığını gösteriyor. Yenilenebilir enerji kaynakları acısından zengin bir ülke olsa da henüz kapasite olarak kullanımları istenilen ölçüde değil, o nedenle nükleer santrallere ihtiyacı var. Bu konuda Avrupa‘ya bakarsak Türkiye geç bile kaldı. Ayrıca, çevresel etkiler ve iklim değişikliği nedenleriyle de nükleer enerjiye ihtiyaç var. Diğer enerji kaynaklarına göre yakıt bağımlılığının azlığı, depolamasının daha kolay olması da avantajdır. Atık depolamasının en üst teknolojiyle güvenli bir şekilde yapılması halinde, nükleer enerjiyi ve hükümetin ısrarlı politikasını destekliyoruz. Nükleer enerjide Rusya ile işbirliği olumlu, çünkü bu ülke nükleer teknolojisi ve dünya normlarında uygulanması konusunda çok gelişmiş durumda. Ancak finansman ve inşaatın tamamen Rusya tarafından karşılanması, Türkiye‘nin kamu payından vazgeçmesi sürpriz oldu. İmzalanan sözleşmeyi henüz görmedik, ancak büyük öneme sahip santralın yatırım ve isletmesinin tamamıyla yabancı bir ülkeye verilmesi pek doğru bir yaklaşım gibi gelmiyor. Ama, Türk firmalarının yüzde 65 civarında inşaatta yer alacak olması sevindirici ve güzel bir deneyim olacak. 12,5 cent/kwh‘lik alım garantisi maliyet esaslı mı belirlendi, buna bakmak lâzım; öyle bile olsa, bu fiyat 7 yıl sonrası için geçerli olacak mı, bu bir soru işareti. Şimdiden bu alım garantisini vermek risk oluşturabilir.
Türkiye‘nin nükleer enerjiye ihtiyacı olduğu acık, ancak yatırım yabancı devlet eliyle yapılacağından Türkiye‘nin etkin denetim ve yaptırım gücünü kullanması gerekiyor; bunu başarabildiği ölçüde sorun olmayacak. Diğer taraftan Türkiye doğalgazda da Rusya‘ya bağımlı bir ülke, bu noktada sıkıntı yaşanabilir; çünkü en önemli iki enerji kaynağında aynı yabancı ülkeye bağımlı kalıyorsunuz. Keşke, nükleer santralı kendi teknolojimizle yapabilseydik. Doğalgaz kurt kapanı nükleer künde!
Özkan Ağış
Türkiye Kojenerasyon ve Yenilenebilir Enerji Teknolojileri Derneği ( TURKOTED) Başkanı
Üretim sisteminin nükleer santrallerle takviyesi gerekil mi sorusunun cevabı, TEİAŞ‘ın halen geçerliliğini koruyan gelecek 10 yıllık programında var. Bu resmi projeksiyonun kurulu güç rakamlarına ve tertiplenmiş yük eğrilerine nükleer güç dahil edilmemiş. En iyimser tahminle, ilk nükleer santralımızın 10 yıl içinde isletmeye ‘giremeyeceği‘ kabul edilmiş. Eğer asıl neden bu değilse, akla bundan önceki üç ihale gibi bunun da bir gün rafa kalkabileceği geliyor. Türkiye‘nin etrafı enerji kaynakları zengin ülkelerle çevrilmiş olduğu halde, ne üretimde ne de bilinen ve bulunan rezerv kapasitesinde kendimize yeterliyiz. Bu gerçeği değiştirmek ve üretimde yerli payını arttırmak için son 5 yılda yapılan hummalı çalışmalar da payımızı artırmadı, azalttı. Genel enerjide 2005‘te yüzde 28 olan payımız bugün yüzde 26‘ya geriledi. Ancak, 2005‘ten itibaren peş peşe çıkartılan yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği yasaları, basta rüzgar ve akarsu olmak üzere, biokutle, bioenerjı, güneş, jeotermal ve atıklar gibi yenilenebilir kaynaklarımızın değerlendirilmesine hız kazandırdı.
Bu bağlamda, linyit ve yenilenebilir kaynaklarımızdan basta rüzgâr ve akarsu olmak üzere jeotermal, biokütle, biogaz, şehir atıkları ve güneşin teşvik edilmesi ulusal hedefimiz olursa, nükleer enerji gibi takviyelere gerek kalmayacak. Kanaatimizce nükleer santral, nükleer teknolojiden uzak kalmamamız yönünden önemli. Yoksa, Türkiye‘nin 10 yıl sonra ulaşacağı 60 bin MW içinde nükleerin payı ne kapasite yönünden (1500 MW) ne de üretim yönünden (10 bin Gwh) önem arz edecek. İlk nükleer santral 2018 yılına kadar isletmeye açılabilirse bunun kapasite takviyesi yüzde 3, üretim takviyesi yüzde 3,5 olacak. Ama, 2018 yılına kadar teşvikler çıkabilirse, sadece yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik sistemimize takviyesi yüzde 20‘ye kadar yükselebilir. Hükümetimiz nükleer santral politikasında tam bir bocalama içinde. Hangi ülke olursa olsun, nükleer santrallerde tek ülkeye bağımlılık bizim jeopolitik ve stratejik geleceğimizi de o ülkeye bağımlı kılar. Programda, her bin 500 MW kapasiteli 3 santral olduğuna göre, Yap-İşlet modelinde olduğu gibi, 3 santral için satın alma ve ödeme garantili tek bir ihale yapılmalı; bu ihalede en düşük satış fiyatını verene birinci santral, 2‘ıncı ve 3‘üncu fiyatları verene de, birincinin fiyatıyla 2‘incl ve 3‘üncü santraller verilmeliydi. Santralın finansmanı, fiziki ve teknik yapımının Ruslar tarafından yürütülmesi ile Rusya‘nın projeye katılacak olan Türk firmalarını belirleyecek olmasına yönelik görüşlerimi, 51 yıllık meslek hayatının yaklaşık 15 yılını Rusya‘daki şantiyelerde geçmiş bir uzman olarak bildirmek istiyorum. Ruslarla ilk çalışmam Seydişehir Alüminyum Tesısleri‘nin yapım aşamasında oldu. Orada 1971-1974 yıllan arasında büyük bir inşaat ve montaj firmasının proje müdürü idim. Gördük ki "maliyet" unsurunu bilmiyorlar. 5 kg‘lık malzeme yerine 50 kg‘lık malzeme kullanıyorlar. 0 nedenle de bize tesislerin tümünü, elektrik ve ölçü aletleri dahil tonunu 1.000 dolara satmışlardı. Yanı 60 bin tonu 60 milyon dolara. Rusların bir nezaret grubu vardı, küçük bir revizyon onayı için merkezin cevabını aylarca beklerdi, o arada ış dururdu. Bu yüzden Seydişehir Alüminyum‘un inşaat ve montajı 18 yıl sürmüştür. Birinci nükleer santralı, ister kendileri yapsın isterse Türk firmalarına yaptırsınlar; 20 yıldan önce bitiremezler. Yazık değil mı geçen zamana? Rusların önemli inşaatlarının neredeyse yüzde 50‘sını Türk firmaları yapıyor. Yüzde 25‘lik kamu payından vazgeçilmesini çok olumlu değerlendiriyorum. Türkiye‘de kamu-özel sektör ortaklığı beklenen hızda yürümüyor. Hele nükleer santral gibi çok stratejik bir ortaklıkta Türkiye‘nin hem ortak hem de alım garantisi vermesi çok komplike ticari ve yasal sorunlar yaratacak. Simdi daha iyi oldu; sonunda santral nasıl olsa kamuya devredilmeyecek mi?
Türkiye, Rusya‘nın üçüncü en büyük doğalgaz müşterisi, bağımlılığı azaltmak için kaynak çeşitlendirme gayret içerisinde. Ancak gazda kolumuzu kurtarmaya çalışırken nükleer santralle iki kolumuzu kaptırmaya acaba çok mu gerek vardı? Kapalı kapılar ardında bizim bilmediğimiz veya anlayamadığımız başka nedenler mı hesaba katıldı? Ancak görünen o ki, doğalgaz bağımlılığımızda bugüne kadar kurt kapanına sıkışmıştık. Nükleer santralle de kündeye girdik. Allah ülkemizi enerjide tuş olmaktan korusun! Türkiye‘nin nükleere ihtiyacı var
Şule Ergün
Nükleer Mühendisler Derneği Saymanı
Aslında konuşulması gereken, Türkiye‘nin mevcut kapasitesi değil gelecekte planlanan kapasitesi. TEİAŞ‘ın çalışmaları 2014 yılında acık tahmin etmekte. Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölumü‘nde danışmanlığını yaptığım bir tez çalışması da 2017 yılı için talebin karşılanamayacağını göstermiş durumda. Dolayısıyla, nükleer santraller elektrik piyasası üretim genişlemesinde önemli bir alternatif olarak görülmektedir.
Türkiye‘nin enerjide çeşitlilik ve doğalgazda bağımlılığı azaltmak için nükleer santrallere ihtiyacı var. Nükleer santraller sera gazlarının salimini azalttığı ve ilk yatırım maliyeti dışındaki maliyetleri düşük olduğu için uzun vadede elektrik fiyatını da düşürecek santrallerdir. Bunun yanında, teknolojiyle ilgili ‘nasıl yapıldığını bilmek‘ Türkiye‘ye kazandırılabilirse, Güney Kore‘nin yaptığı gibi, kısa zamanda Türkiye kendi santrallerini yapıp isletebilen bir ülke konumuna gelebilir.
Ancak, tüm bunlar ilk santrallerle beraber atılan adımlara bağlı. Bu anlaşmanın, doğalgazda Rusya‘ya bağımlılıktan nükleerde Rusya‘ya bağımlılığa ne ölçüde sebep olacağı konusunda detaylar henüz elimizde yok, fıkır yürütmek güç. Eğer santral tamamen Rusya tarafından isletilecek ve teknoloji transferi gerçekleşmeyecekse, bağımlılık söz konusu olacak. Özetle, santralin sahibinin kim olacağı, nasıl işletileceği, teknoloji transferinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği üstünde durulması gereken ve anlaşmanın ayrıntılarında olduğunu düşündüğüm önemli konular. (Dünya; 26.05.2010)
|
Fotoğraflar |
|
|
|
|
|
|
|