MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

EMO YÖNETİM KURULU BAŞKANI KEMAL B. ULUSALER'İN DÖRDÜNCÜ AVRUPA SOSYAL FORMU'NDA YAPTIĞI KONUŞMASI



 
Porto Alegre’den başlayan Dünya Sosyal Forumunun bu gün Avrupa’da ,Atina’da sesini bir kez daha yükseltiyoruz. Buraya ,ikiyüzün üzerinde seminerin sunulacağı bu güçlü sese sesimizi katmaya geldik.
 

          AVRUPA SOSYAL FORUMU TMMOB  SUNUMU

          ENERJİ POLİTİKALARI VE YENİLENEBİLİR ENERJİ

Açlık ordusu yürüyor

Yürüyor ekmeğe doymak için

Ete doymak için

Kitaba doymak için

Hürriyete doymak için…

Yürüyor köprüler geçerek kıldan ince,kılıçtan keskin

Yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak

Yürüyor ayakları kan içinde.

Açlık ordusu yürüyor

Adımları gök gürültüsü

Türküleri ateşten…

 

Merhaba dostlar, Nazım'ın Ülkesi‘nden Türkiye'den merhaba,

Ülkemin barıştan yana,emekten yana,özgürlükten yana mimarlarının-mühendislerinin sevgi ve dostluk selamlarıyla;

Merhaba…

Porto Alegre'den başlayan Dünya Sosyal Forumunun bu gün Avrupa'da ,Atina'da sesini bir kez daha yükseltiyoruz. Buraya ,ikiyüzün üzerinde seminerin sunulacağı bu güçlü sese sesimizi katmaya geldik.

Kapitalist küreselleşmeye karşı çeşitli coğrafyalardan gelen,farklı çizgilerin kesiştiği bir noktadayız.

Omuzlarımız arasındaki mesafeyi yok etmeye geldik.Omuz omuza olmaya geldik.

2001'de "um outro mundo e possivel " diyorduk, bu günde  "başka bir dünya mümkün" derken  güzel günlere,güneşli güzel günlere artık daha da yakınız.

Evet "başka bir dünya mümkün "derken biliyoruz ki kapitalist küreselleşmenin sonuçları kaçınılmaz değil..Finans-kapital zorbanın egemen iktisat diline,kapitalist küreselleşmenin mutlak ve kaçınılmaz olduğu söylemine yanıt vermeye geldik.Alternatif bir dünya düzeninin eskizini çizmek üzere buradayız.

Değerli dostlar,

1980'li yıllardan bu yana tüm dünya düzeni çok hızlı bir biçimde küreselleşme adı altında yeniden yapılandırılıyor. Burada hedeflenen her türlü kısıtlılıktan uzak tek bir Pazar ve insanlığın bu pazara biatıdır. Apolitikleşmiş kitlelerden oluşan,iç hukuku ile zaman zaman uluslar arası sermayeye ayak bağı olan ulus devletin de giderek sönümlendiği bir dünya yaratmak  ta az önce değindiğimiz gibi bu hedefin içindedir.

Genel ifade ile G8'ler diye tanımlayacağımız ülkeler ve yine bu ülkeler orijinli çok uluslu şirketler, stratejik hedeflerine ulaşabilmek için sosyolojik , siyasal ve ekonomik  araçlar / yapılanmalar oluşturdular. Dünya Ticaret Örgütü , Dünya Bankası ve IMF bunların ekonomik ayağıdır .  Bu kurum ve kuruluşlar aracılığıyla özellikle üçüncü dünya ülkelerine eski teknolojilerini aktarıp onların teknolojik ilerlemelerini engellemiş,ithal ikameci sanayileşmeye zorlamış , yardım ve hibe programları ile dışa bağılılıklarını pekiştirmiş ve  aşırı borç yükü altında teslimiyetçi politikalar izlemelerini sağlamayı başarmışlardır.

Uygulana gelen bu politikalar pazarın daralmasının önüne geçememekte , spekülatif sermaye dolaşımı dünyada iktisadi ve siyasi çalkantılara neden olmaktadır. Ve bütün bu yaşananlar yeni bir dünya krizi tespitlerine neden olmaktadır.

Diğer yandan finans – kapital zorba hegemonyasını çevre ülkeleri içeriden teslim alamadığı durumlarda şiddete,saldırıya,savaşa ve işgale baş vurarak gerçekleştiriyor.

Dünyada her yıl konvansiyonel silahlarla 500.000' in üzerinde insan ölüyor; yani dakikada bir kişi. Dünya üzerinde her on kişiye 1 silah ve her bir kişiye 2 mermi düşmekte. Ve dünya ülkelerinin üçte biri ,sağlık hizmetleri için harcadığı paradan daha fazlasını silahlanmak için harcıyor.

Gelişmekte olan uzak doğu ile enerji kaynaklarının arasında yangın koridorları oluşturmak ve enerji kaynaklarının denetimi ile enerji yollarını güvence altına almak amacıyla önce Afganistan'a ardından Irak'a giren ABD bölgeye yönelik projelerini adım adım hayata geçirmektedir.ABD sözcülerinin şu sözleri bu gün daha da anlamlıdır:

11 Eylül sonrası kitle imha silahları arama bahanesi ile ülkelere demokrasi götürme görevini kendine biçip saldırının da alt yapısını kendince oluşturan ABD sözcülerinin şu sözleri bu gün daha da anlamlıdır:

"Amerika ,Orta Asya'da ve İran Körfezi'nde savaşa hazırdır çünkü,bu bölgeden akan enerji küresel bağlantının korunması bakımından önemlidir.

Ortadoğu,Merkez'e katılana kadar biz asla Ortadoğu'yu bırakmayacağız. Bizim güvenlik ihracımız olmasa bu bölge Rusya,Çin,Hindistan ,İran ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin büyük oyunlarının oynandığı bir alandan başka bir şey olmayacaktır."

Görünen o ki ABD Ortadoğu'da kalıcıdır.

Bu durumda yapılacak olan 1 Mart'ta "savaşa hayır" diyen yüz binler ile yeniden yeniden savaşa karşı duruşu örgütlemek ,sokaklarda,meydanlarda mücadeleyi yükseltmektir.İşte bu nedenle TMMOB ve EMO bu gün buradadır ve  Atina meydanlarından tüm dünyaya bir kez daha savaşa hayır diye haykırmaktadır.

Dünya enerji yapılanmasında  mevcut durum  :

11 Eylül sonrasında dünya enerji gündeminin en önemli maddesi "enerji sunu güvenliğinin sağlanması" olunca ,denize çıkışı bulunmayan veya sorunlu denizlere açılan hidrokarbon zengini ülkelerde yer alan kaynakların boru hatları yoluyla temel tüketici piyasalara ulaştırılması için sürdürülen mücadele de su yüzüne çıkmaktadır.ABD özellikle Batı'nın enerji sunu kesintileri karşısında tek dengeleyici rezerv alanı konumunda olan,ancak fiziki ve ekonomik ömrünü 10-15 yıl içinde tamamlayacağı tahmin edilen Kuzey Denizi rezervlerine,uzun zamandır aramakta olduğu ikame kaynaklarını Orta Asya ve Hazar Bölgesinde bulmuştur.

SSCB'nin  dağılmasından sonra ,ABD'nin sürükleyici hamleleri ekseninde yürütülen Batı enerji diplomasisi,ilk önce Hazar'ın enerji kaynaklarını güvence altına alacak üretim-paylaşım

anlaşmalarının tamamlanması üzerinde yoğunlaşmış;bu bölgedeki temel üreticilerle 20-30 yıllık iş birliği olanakları imza altına alındıktan ,yani Batı'nın 15 yıllık bir plan dahilinde tedrici olarak Kuzey Denizi kaynakları yerine geçireceği Hazar rezervleri "son koz" olarak masaya sürüldükten sonra,ABD,bu kez Orta Doğu kaynaklarını "yeni bir düzene kavuşturmak" için kolları sıvamıştır. Bu süreçte ,ABD tarafından tıpkı petrol krizlerinde olduğu gibi enerji unsuru ile tekrar tasarlanan dünya ekonomisine "gönüllü" olarak görev almak istemeyen enerji zengini ülkelere ise sadece "Büyük veya Genişletilmiş Orta Doğu Projesi"nin hiç de zengin sayılmayacak menüsünden seçim yapma fırsatı tanınacağı anlaşılmaktadır.Her seferinde demokrasi getirme söylemi ile pazarlanan bu menünün ,Atlantik'ten Çin'e kadar uzanan geniş bir "diyet"e zorlayacağı anlaşılmaktadır

Bu gün global enerji tüketimindeki  payı % 38 civarında olan petrolün bu egemenliğini gelecekte de sürdüreceği net olarak görülmektedir.Önümüzdeki 25 yıllık süreçte de dünya enerjisinin % 38-40 ‘ını yine petrol sağlayacaktır.Bu süreçte payı ve önemi giderek artacak olan diğer bir enerji kaynağı da doğal gaz olacaktır.Yine önümüzdeki 25 yıl içerisinde doğal gazın dünya toplam enerji kullanımındaki payı % 28 civarında olacaktır. Ancak sınır aşan doğal gaz boru hatları ,jeopolitirk faktörler de dikkate alındığında sorun yaratabilecek potansiyele sahiptir. Fiyatlar konusunda da politik faktörler söz konusu olmaktadır. Bütün bu belirsizliklere ve risklere rağmen doğal gaza yönelim eğilimi bulunmaktadır.Kömür  bu gün için dünya enerji talebinin % 12,6 ‘sını karşılamakta olup gelecekte de aynı durumunu koruyacağı görülmektedir. Ulusal ve bölgesel özelliğinden ve taşınma,depolanma kullanma kolaylığına ek olarak düşük maliyetleri,fiyat istikrarı ile güvenilir ve tercih edilebilir bir kaynak olmaya devam edecektir. Yaratmış olduğu çevre sorunu giderek önem arz etmekte olup temiz kömür ve CO2 tutma teknolojilerinin geliştirilmesi konusundaki çabalarivme kazanmakta ise de kısa zaman da çözülebileceği beklenmemektedir.Hidrolik kaynaklar dünyaa geneline yayılmıştır.Yaklaşık 150 ülkede hidroelektrik potansiyel bulunmaktadır.  Ve ekonomik yapılabilir hidroelektrik potansiyelin yaklaşık % 70'i henüz değerlendirilmemiştir. Bu gün için ,hidroelektrik enerji dünyada üretilen toplam elektrik enerjisinin yaklaşık       % 20'sini sağlamaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynaklarından rüzgar ,dünyada elektrik enerjisine en kolay ve çabuk dönüştürülebilen bir enerjidir. Rüzgar enerjisinden elektrik enerjisine dönüşüm,yenilenebilir enerji teknolojilerinin en ileri ve ticari uygulaması mevcut olanıdır.Dünya teknik rüzgar potansiyeli 53.000Twh./yıl olarak tespit edilmiştir. Dünya'da rüzgar enerjisi kurulu gücü ise yaklaşık 42.000 Mw.olup bunun % 75'lik payı  Avrupa'ya aittir.

Güneş in tüm yüzeyinden yayılan enerjinin ancak iki milyarda biri yeryüzüne gelmektedir.buna rağmen bir yılda yeryüzüne gelen enerji,dünya enerji tüketiminin milyonlarca katıdır.Dünyadaki güneş pili kurulu gücü 1312 MW. olup en büyük pay % 48,6 ile Japonya'ya aittir. Bunu % 21 ile Almanya ve % 16 ile ABD izlemektedirler.

Biyokütle enerjisi yenlenebilir enerji kaynakları içerisinde büyük bir potansiyele sahip olup,sürekli enerji sağlayabilen bir kaynaktır.Biyokütle enerjisinin kolay depolanabilir olması diğer yenilenebilirlere göre avantaj sağlar.1990 yılı verilerine göre dünya enerjisinin % 15 ‘i biyokütleden sağlanmaktadır.Fotosentez olayı ile birlikte enerji içeriği yaklaşık olarak 3.1021 J/yıl olan organik madde meydana gelir. Bu değer dünya enerji tüketiminin yaklaşık 10 katı  enerjiye karşılık gelmektedir.

Dünyada biyokütleden elde edilebilecek yıllık enerji ,1.120.000 Mw.'ı samandan,500.000 Mw'ı hayvan atıklarından,1.360.000 Mw.'ı orman atıklarından ,2.400.000 Mw.'ı çöplerden ve 17.700.000 Mw.'ı şeker kamışı ,odunsu bitkiler gibi enerji tarlalarından olmak üzere yaklaşık toplam 23.100.000 Mw. gibi büyük bir potansiyele sahiptir.

Yenilenebilir enerji kaynaklarından jeotermal enerji ile sürekli güç üretilebilmektedir.Jeotermel enerji ,5-10 Mw. güçte küçük santraller halinde kurulmaya ve geliştirilmeye uygun olması,uzun dönemde hava değişikliklerinden ve kullanıcılardan etkilenmemesi ,fosil yakıtların fiyat dalgalanmalarından  bağımsızlığı ,fiyatının kömürlü termik santraller  ve doğal gaza dayalı termik santrllere göre düşük olması ,kapalı sistemlerde yaydığı emisyon değerinin sıfır olması nedeniyle çevre etkilerini göz önüne aldığımızda çok önemli bir enerji kaynağı olmaktadır.Dünyada jeotermal elektrik üretiminde ABD,Filipinler,İtalya,Meksika ve Endonezya ilk beş sırayı almaktadırlar.Dünya jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarında ise Çin,Japonya,ABD,İzlanda ve Türkiye potansiyel olarak ilk beş ülke içinde yer almaktadırlar.

Nükleer enerji santralleri ise dünya toplam elektrik enerji içinde % 16 pay ile yer almaktadırlar.Uluslararası Enerji Ajansının öngörülerine göre bu oran 2030 ‘lu yıllarda % 9'a düşecektir.Nükleer santraller ilk kuruluş maliyetlerinin çok yüksek olması ve atıklar sorununa kalıcı çözüm bulunamamış olması nedeni ile giderek kullanımdan çıkartılmaktadır.

Dünya elektrik enerjisi üretimi ise yaklaşık olarak %64 ‘ü  fosil yakıtlardan,% 16'sı nükleer ve % 20'si yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmaktadır. 

Değerli katılımcılar;

Enerji Sektörü özellikle 1980'li yıllar itibariyle Finans-kapital zorbanın Yeni Dünya Düzeni adı altında Dünya'yı yeniden biçimlendirmek üzere  ortaya koyduğu özelleştirme ve serbestleştirme uygulamalarının  etkisine girmiştir.  Küreselleşen sermaye Dünya Bankası ve IMF aracılığıyla  borç çevrimini sağlamak ve istikrarı oluşturma adı altında serbestleşmeyi ve özelleştirmeyi olmazsa olmaz şart olarak koşmaktadır. Aynı yapı serbest piyasa ekonomisini tesis edip devletin müdahaleci yapısını kırar ve küçültürken aynı zamanda ayak bağı olarak gördükleri ulus- devleti sanayi devrimi döneminden bu yana daima çıkarları doğrultusunda kullana gelmiştir.

Liberalleşme ve özelleştirme çalışmaları öncesinde Avrupa Birliği,önclikle elektriğin ve daha sonra gazın liberalleşmesi için  1996 yılında bir dizi direktif oluşturmuştur.AB,1996 yılında konuya ilişkin direktifleri yayınladıktan sonra ,AB'ye üye tüm ülkelerden,devlet tarafından kurulmuş olan tekelci yapıları terk etmelerini ve elektriğin ticari olarak alınıp satılmasını sağlayacak olan açık piyasalar oluşturmalarını talep etmiştir. Ve bu direktifler ile devlet tekellerinin yasal geçerliliğni ortadan kaldırmışlardır. Bu durum devlet tekelinin yerini özel sektör tekelinin almasını beraberinde getirmektedir. Bu gün,İngiltere'de piyasanın %60 civarındaki bir kısmı dikey olarak entegre edilmiştir. Bir diğer deyişle,üretim ve tedarikin %60'ı aynı şirketler tarafından kontrol edilmektedir. Yine bir başka verili durum kartellerdir. Elektrik üreticilerinin kendi aralarında kartel sözleşmeleri gerçekleştirmeleri çokyakın bir olasılıktır. 2001 Yılında Kaliforniya'daki üreticiler arasında kurulmuş olan etkin bir kartelin çalışmalarının doğrudan bir sonucudur.Bu gün AB ülkelerinin hemen hepsinde,üretim kapasitesinin % 65 kadarı üç veya daha az sayıda şirketin elind bulunmaktadır.Bu durum tüketiciler için özellikle küçük tüketiciler ve yoksullar için çok daha pahallı elektrik demektir,gaz demektir.

Görünen o ki ,giderek sosyal devlet olgusundan,insan odaklı yapılanmadan uzaklaşma eğiliminde olan AB bu egemen anlayışı  enerji alanında da hayata geçirmeye bir hayli isteklidir.1970'li yıllarda yaşanan petrol krizi sonrası enerjide kaynak çeşitlendirmesini ve ithal bağımlılığını düşürmeyi hedefleyen AB yönelmiş olduğu yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yaklaşımı da sözünü ettiğimiz anlayış çerçevesindedir.

16 Nisan 1998'de yürürlüğe giren Enerji Şartı Anlaşması ile enerji etkinliği ve ilişkili çevresel sorunlar hakkında protokol  gereği ; nihai enerji talebinin etkinliğinin en az %20 arttırılması,petrol tüketiminin enerji tüketimi içindeki payının % 40 civarına,net ithalatının da toplam enerji tüketiminin üçte birinin altına indirilmesi,doğal gazın enerji dengesi içindeki yerinin korunması, katı yakıtların tüketiminin özendirilmesi,hidrokarbonların elektrik üretimi içindeki payının azaltılması ve % 15'in altına indirilmesi,hidroelektrik dahil olmak üzere yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirlmesi ve bunların enerji dengesine çok belirgin şekilde katkı yapar hale getirilmesi öngörülmüştür. Elliden fazla ülke tarafından imzalanan Avrupa Enerji Şartı ( AEŞ) ,AB sanayiinin artan gereksinimleri için enerji arzını güven altına almaya yönelik bir girişim olmanın ötesinde petrol ve doğal gaz üreten devletlere enerji kaynaklarını modernize etmeleri için finansman ve üretimleri için güvenli bir Pazar sağlamayı da amaçlıyordu. AEŞ enerji konusunda üye devletlerin uluslararası işbirliğine yönelik yükümlülüklerini ifade etmekte ve enerji alanındaki yatırımların korunması,enerji ticareti ve enerjinin çevresel unsurlarını kapsamaktadır. Dolayısıyla arz güvenliğine ilişkin endişelerin –ki bu endişeleri yaşanan son Ukrayna/Rusya doğalgaz krizi haklı çıkarmıştır- yanı sıra çevreye ilişkin sorunlarında giderek öne çıkması yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgiyi daha da arttırmıştır.Yine enerji politikası bakımından özel önem taşıyan iklim değişikliği ile mücadele  konusunda Komisyon ,Konsey tarafından belilenen 2008-2012 yılları arasında sera gazı emisyonlarının % 20-40 oranında azaltılması çerçevesinde bir hedef belirlemektedir. Zira dünyadaki toplam CO2 emisyonunun  % 14'ünden AB sorumludur. İmzalanan uluslararası anlaşmalar nedeni ile sera gazları dışında da emisyonların azaltılması AB için önemli bir hedef nitelğindedir. Ancak burada       " emisyon ticareti" kavramı gelişmekte olan ülkeler açısından oldukça önem kazanmaktadır. Atıkların , çevresel kirliliğin ve emisyonların bizim gibi gelişmekte olan ülkelere taşınması ve bu ülkelerin siyasi karar vericilerinin de bu duruma yatkın olması son derece kaygı vericidir.

AB içerisinde yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik  çalışmalar yeşil ve beyaz kitapların oluşumunu da beraberinde getirmiştir.Bu kitaplarda; "AB'nin yenilenebilir enerji kaynakları bakımından zengin bir potansiyele sahip olmakla birlikte bu kaynakların kullanımı düzensiz ve yetersizdir." tespiti yapılmakta ve bu alanda 2010 yılında % 7,4 il % 9 arasında bir orana ulaşılabileceği öngörüsü bulunmaktadır.Temel hedef bu oranı 2010 yılı itibariyle % 12 düzeyine çekebilmek olarak belirlenmiştir.Elektrik üretiminde ise % 23,5'lik kısmının yenilenebilir enerji kaynaklarından,bunun yarısının da hidro-enerji kaynaklarından teminini öngörmektedir. Ancak ,AB enerji ve çevre politikalarının hedeflerinin gerçekleşebilmesi;yenilenebilir enerji kaynaklarının katkısı,bunların geliştirilmesi ve ekonomik olarak çekici hale getirilmesi konusunda gösterilecek siyasi iradeye bağlı olacaktır. Yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde etki doğuran karar alma mekanizmalarına dahil aktörler çok çeşitli olup,bunların yenilenebilir enerji kaynaklarının potansiyeli hakkında çoğu durumda bir bilgisi bulunmamaktadır yada bilinçli değillerdir. Özellikle vergi yapılandırmaları,teşvikler ve destekler ile devletin müdahil olması özel sektör içinde fosil kaynak ve nükleer lobilerinin karşı duruşuna neden olmaktadır.

Sonuç olarak;

Emperyalizmin dünya enerji kaynaklarına ve bu kaynakların geçiş yolarına egemen olma istemi savaşlara neden olmaktadır. Ve yine finans-kapital zorbanın yeni dünya düzeni adı altında serbestleştirme ve özelleştirme politikalaını uygulaması sonucu dünya halklarının yoksulluklarının daha da artmasına neden olmaktadır. Küreselleşen sermaye özellikle yoğun kar hırsı ile fosil yakıtların kullanımını arttırırken,küresel ısınma sonucu kendisininde içinde bulunduğu dünyayı bir felakete sürüklemektedir. Enerjiye ulaşımın temel bir insan hakkı olduğu ve kamusal hizmet kapsamında değerlendirlmesi gerektiği bir gerçekliktir. Bu bağlamda kamu eliyle yönlendirilmesi ve verilmesi gereken enerji hizmetleri,ucuz,erişilebilir,temiz ve güvenli olmak zorundadır. Bizler bunun  hayata geçmesi için mücadeleyi sürdürme azim ve karalılığı içindeyiz. Türkiye'de,Avrupa'da ve dünyanın her noktasında....

Omuzlarımızın daima birbirine yakın olacağı inancıyla,



TELE 1- SABAH PUSULASI

28.03.2024
 


Çok Okunanlar


EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU TOPLANIYOR

EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU

EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU TOPLANIYOR

1 MAYIS’TA ALANLARDAYIZ

ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI - OLAĞAN GENEL KURULU! (ENERJİEKONOMİSİ.COM)

EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU TOPLANIYOR (ENERJİGUNLUGU.NET)

MUTLU BAYRAMLAR

EMEK VE BİLİM İLE KURULACAK YENİ BİR TOPLUMSAL DÜZEN İÇİN: YAŞASIN 1 MAYIS!

ENERJİ ALANI YÖNETİLEMİYOR (BİRGÜN)

Okunma Sayısı: 1147


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr


Diğer birimlerin iletişim bilgileri için tıklayınız

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.