9. Dönem Şube Yönetim Kurulu’nun oluşması ile birlikte oluşan komisyonumuz, dönem içinde değişik peryotlarda toplam 19 kez toplanmış zaman zaman yerinde incelemeler yapmış, Çınarcık Barajı Lisans Devri ile ilgili dava açılmasını sağlamış, TBMM’de görüşülen Yasa Tasarıları ile ilgili görüş oluşturmuştur. Komisyonumuzun tespit ve görüşlerinin, Genel Kurul, EMO üyeleri ve halkımıza açıklanmasında yarar olduğuna inanmaktayız. 1) Türkiye’de uygulanan yanlış enerji politikaları, özellikle devletin 14 cent/kWh. fiyatlardan başlayan ortalama 20 yıl alım garantili ‘’Yap İşlet Devret’’ modelinin dünyada eşi benzeri görülmemiş bir soygun modeli olduğu görülmüş, devletin bu model üzerinde iyileştirme girişimleri, imzalanmış ve uluslararası tahkimle güvence altına alınmış sözleşmeler nedeniyle sonuçsuz kalmıştır. 2) Devletin sahibi olduğu ve işlettiği enerji santralları ve dağıtım şirketleri özelleştirme adı altında elden çıkarılırken, çoğu yabancı şirketlere ait olan doğalgazla çalışan ve ekonomik ömürleri 20 yıl olan ‘’Yap İşlet Devret’’ statüsündeki santralların 20 yıl sonra devralınacak olmasının akıl dışı bir çelişkidir. 3) Yeterli yasal altyapı ve rekabet ortamı yaratılmadan özelleştirme adına devletin bazı hidroelektrik santralları, en kötü koşullarda 6-8 yıl gibi (Örnek: Oymapınar ve Çınarcık), hidroelektrik santrallar için son derece kısa sürede yatırım bedelini geri alacak şekilde, kamu yararı gözetilmeden işletme hakkı 35-40 yıllık sürelerle devredilmiştir. 4) 2006 yılında devam edecek olan Santral ve başlanacak olan Dağıtım Şirketleri özelleştirilmesinin, Türkiye için hayati öneme sahip olduğu, bu nedenle bu konuda kamu yararının ve ihale aşamalarının dikkatle izlenmesi ve gerektiğinden EMO olarak kamu yararına yasal yollara başvurulmasının gerekebileceği için hazırlıklı olunmalıdır. 5) Türkiye’nin, üretilen tüm elektrik enerjisinin 2004 yılında %39’u, 2005 yılında yaklaşık %45’i doğalgazdan üretilerek, al ya da öde gibi ve gaz tedarikçilerinin tek taraflı inisiyatiflerine bırakılmış doğalgaz sözleşmeleri ve uluslararası tahkim kıskacında, enerjide tamamen dışa bağımlı hale getirildiği ve bu kıskaçtan uzun yıllar kurtulamayacağı anlaşılmaktadır. Norveç gibi dünyanın 4. büyük doğalgaz ihracatçısı bir ülke bile, ürettiği elektrik enerjisinin %99.5 ini HES dan elde ederken, Avrupanın 2. HES potansiyeline sahip Türkiye’nin, ürettiği elektrik enerjisinin %45’ini doğalgazdan üretmesinin hesapsız, bilinçsiz ve kasıtlı enerji politikalarının sonucu olduğu görülmüştür. 6) Hidroelektrik gibi yenilenebilir ve temiz enerji kaynağımızın Teorik Kapasitesi: 433.000 GWh/Yıl, Ekonomik Kapasitesi:129.388 GWh/Yıl (Ekonomik Kapasitenin; İşletmede: 45.299 GWh/2004 yılı, %35, İnşa Halinde : 10.636 GWh/Yıl, % 8, Çeşitli Proje Aşamasında :73.453 GWh/2004 yılı, %57) iken 2004 yılında toplam 152.000 GWh elektrik enerjisi tüketildiği dikkate alınırsa hali hazır ekonomik HES kapasitemizin toplam tüketimimizin %85’ini karşılayabileceği, Teorik Kapasitenin ise 2004 yılı toplam tüketiminin 2.8 katı olduğu hesaplanmıştır. Yıllık büyümeye bağlı olarak tüketim artışları dikkate alındığında öncelikle HES potansiyelinin değerlendirilmesi gerektiği görülmektedir. 2005 yılında Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin yaklaşık % 45 inin döviz ödenerek ve bazı ülkelerin tek taraflı inisiyatifine bağlı sözleşmelerle, yaşanan son doğalgaz kesintileri bu konunun ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. 7) Devletin, yeni yatırımlar yapmayarak ve elindeki enerji santrallarını da özelleştirerek çıkmakta olduğu enerji sektöründe, DSİ ve EPDK tarafından yürütülen HES projelerinin özel sektör yatırımlarına açılması prosedürünün yavaş işlemesi, zaten uzun olan yatırım süresini daha da uzatmakta ve HES yatırımlarını geciktirmektedir. Dolayısıyla tüketim artışına paralel yeni enerji yatırımları yapılmadığı taktirde ufukta enerji krizlerinin olduğu, bu nedenle şimdiden belli lobilerin ve tröstlerin tek çare olarak nükleer santrallar olduğu fikrini yavaş yavaş kamuoyuna empoze etmeye başladığı görülmektedir. 8) Çevresel faktörler, yüksek maliyetler (Nükleer; Kuruluş maliyeti:2000 $/KW, İşletme+Yakıt: 1.78 cent/kWh, HES Kuruluş maliyeti :1200-1500 $/kW, İşletme: 0.2-0.5 cent/kWh ) ve dışa bağımlılık dışında, karşı çıkılmasında en önemli nedenlerden biri olan yenilenebilir yeterli kaynaklarımız varken, dünyada demode olmuş nükleer teknoloji ürünü santralların Türkiye’ye pazarlanmasına karşı çıkılması gerekmektedir. Ülkemize Nükleer Santral satmak isteyenlerin İran’la girdiği büyük hesaplaşmanın nedenlerini iyi analiz etmek gerekmektedir 9) Gerek kuruluş, gerek hammadde, gerek işletme gerekse atık saklama sorunları ve yeterli yenilenebilir kaynaklara sahip olmamız nedeniyle tamamen dışa bağımlı Nükleer Santrallara karşı olmakla, nükleer alanda bilimsel gelişmeyi desteklemenin ayrı şeyler olduğunu önemle vurgulamak gerekmektedir. 10) Gelişmiş AB ülkelerinde yeşil enerji olarak ifade edilen yenilenebilir enerji için devlet yatırım teşvikleri ve yüksek fiyatla alım garantileriyle yeşil enerjiyi teşvik ederken, bu ülkeler; 1997 den 2010 yılına hedeflerini koymuşlar, örneğin 1997 den 2010 a ,toplam üretimdeki yeşil enerji payını Avusturya : %70 den %78’e, İsveç: %49 dan %60’a yükseltmeyi hedeflemişken Türkiye’nin tam tersine % 38.5 den %24.6 ya indirmesinin, gelişmiş ülkelerin enerji politikaları bizim enerji politikalarımız arasındaki çelişkiyi ortaya koymaktadır. 11) Özellikle TEDAŞ sistemlerindeki kayıp-kaçak oranının bazı illerde %72.5 lere kadar çıkarken bazı illerimizde %6.3 lere kadar düşük olması, çok büyük boyutlarda suistimal olduğunu ve maalesef bu çirkin çarkın içinde bazı kamu görevlilerinin de olduğu kamuoyunca bilinmektedir. Buna karşılık bu çıkar çarkının içine girmeyen ve ülkesi için büyük riskler alarak bu soygunu önlemeye çalışan bazı vatansever kamu görevlileri, bu onurlu davranışlarını hayatlarıyla ödemişlerdir. 2004 yılı elektrik enerji tüketimine göre yapılan bir hesaba göre, kayıp kaçağın bedeli; 152.000 GWh * 8.25 cent/kWh ( Ort. Satış fiyatı )* %15 ( %22 Ort. kayıp kaçak oranı - % 7 kabul edilebilir oran ) = 1.85 *10^6 $/Yıl olarak hesaplanmıştır. 12) Tüm bu yanlış enerji politikaları sonucu, kişi başına milli gelire göre Türkiye’nin hem konutlarda hem sanayide dünyanın en pahalı enerjisini kullandığı ( Türkiyede Sanayi:8.05 cent/kWh, Konut ort:8.5 cent/kWh, ABD de Sanayi:4.27 cent/kWh, Sanayi:8.50 cent/kWh), bu nedenle ;Türk sanayiinin dünyada rekabet gücünün gittikçe zayıfladığı, Türkiye dış dünyadan yatırım beklerken yerli sanayinin Bulgaristan ve Çin gibi ülkelere kaymakta olduğu, dolayısıyla işsizliğin daha da arttığı ve artacağı görülmektedir. 13) Yanlış enerji politikalarıyla Türkiye’yi büyük ve uzun vadeli ağır yük altına sokan politikacılar maalesef havanda su dövme misali ve esas konulardan uzak daha küçük konularda yargılanırken, toplum içinde hala itibar görmeleri; toplumumuzun bu konuda ne kadar yetersiz bilgiye sahip olduğunu göstermektedir. EMO’nun ve tüm meslektaşlarımızın sorumlulukları arasında olduğunu düşündüğümüz toplumu bilinçlendirme ve bilgilendirmenin yeterince yapılamadığı ve 1980 sonrası yönetimlerin ve yasaların örgütlü toplum yapısını zayıflatarak halkımızı, etkisiz ve tepkisiz bir topluma haline getirdiği görülmüştür. Dönem içindeki değerli çalışmalarından ve raporun hazırlanmasındaki katkılarından dolayı değerli komisyon üyelerine, desteklerini hep gördüğümüz ve hissettiğimiz Şube Yönetimine teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sayın Genel Kurula ve Değerli EMO üyelerine arz ederiz. Saygılarımızla,
|