14-16 Nisan 2006 tarihlerinde düzenlenecek Asansör Sempozyumu 2006’ya katılan Elektrik Mühendisleri Odası 40. Dönem Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu ve Onur Kurulu üyeleri, ülkemizde nükleer santralların kurulmasının yanlışlığını bir kez daha kamuoyuna duyurmak için basın toplantısı düzenledi. EMO Yönetim Kurulu Başkanı Kemal ULUSALER ve EMO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa KÜÇÜK’ün katıldığı absın toplantısının tam metni haberimizin devamındadır.
BASINA VE KAMUOYUNA Dünya küresel sermaye tarafından yeni dünya düzeni adı altında yeniden yapılandırılırken özellikle enerji de bu yapılanmadan payını almaktadır. Ülkemizde bu süreç içerisinde bir yandan özelleştirme ve serbestleştirmenin önü açılırken diğer yandan da öz kaynaklara yönelik yatırımlar siyasi karar vericiler tarafından bir yana itilmektedir.
Dünya enerjide bağımlılık oranını hızla aşağıya çekip yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken işlevini tamamlamış enerji teknolojileri de gelişmekte olan ülkelere aktarılmaktadır. Nükleer enerji santralleri de bunlardan biridir. İçinde bulunduğumuz süreçte, gerek sayın Başbakan R.T. Erdoğan, gerekse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı sayın Hilmi Güler tarafından ülke gündemine getirilen ve ilkinin Sinop’ta kurulacağı açıklanan nükleer santrallere gerçekten ihtiyacımız var mı? Mevcut Hükümetin nükleer enerji ihtiyacını vurgulayan argümanları şunlardır: 1-2020 yılında ülkemiz enerji ihtiyacı bir senaryoya göre 570 milyar kwh. olacaktır ve tüm öz kaynaklarımızı kullansak dahi bu ihtiyaç karşılanamayacaktır,
2-Dışa bağımlı kaynak çeşitlendirmesine gidilmelidir. Tek başına doğalgaza bağımlılık sorun yaratabilir,
3-Türkiye nükleer teknolojiye sahip olmalı, bu yarışta mutlaka yerini almalıdır, 4-Nükleer enerji temiz ve güvenlidir.
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası olarak bu argümanların yanlış ve yanıltıcı olduğunu, Türkiye'nin nükleer enerjiye ihtiyacı olmadığını yıllardır söylüyoruz.
1- Ülkemizin hali hazırda sanayileşme ve enerji planlarının olmaması, ekonominin istikrarsız ve dış manipülasyonlara açık olması, gelişmiş ülkeler formunda yapılan talep tahminlerini her zaman yanıltıcı kılmaktadır.
Yıllardır kamuoyuna açıkladığımız tahminler göz önüne alındığında bugüne kadar en yakın tahminin EMO tahmini olduğu açıkça görülmektedir. Yine bu talep tahminleri incelenirse görülecektir ki, 2020 yılında EMO tahmini 310 milyar kwh.'tir. 2030 yılı talep tahminlerimiz ise 386 milyar kwh.'tir. Öz kaynaklar açısından potansiyelimiz ise ; Hidrolik, kömür, rüzgar, jeotermal, güneş ve diğer yenilenebilir kaynaklar dikkate alındığında, 115.000-120.000 MW ya da 482 ile 569 milyar kwh.'tir.
Görüleceği üzere öz kaynaklarımız açısından 2030 yılında dahi talebi karşılayacak potansiyel mevcuttur. Yeter ki enerji planlamasını yapalım, yeter ki bu potansiyeli kullanmasını bilelim. Ayrıca yine tahminlerimize göre 2030 yılında kişi başına elektrik tüketimimiz 3880 kwh olacaktır. Bugün AB ortalaması 4000 kwh/kişidir. 2030'da bugünkü AB ortalamalarını yakalayabileceğimiz gözükmektedir. Türkiye'nin AB üyeliği için de AB'nin gönlünden geçen tarihin bu olduğu söylenmektedir.
2- Dışa bağımlılık konusu gerek 57. Hükümetin, gerekse 58. Hükümetin teslimiyetçi yapısını ortaya koymaktadır. Her iki hükümetin de söylemlerinde bugün kullanılan enerjinin ancak %39'unun öz kaynaklarımızdan karşılandığı, bunun 2010'da %29'a, 2020'de %25'e düşeceği bulunmaktadır. Bu söylem, küreselleşmeye entegrasyonun kabulünü ve teslimiyetçiliği içermektedir. Sonuçta doğalgaz ne kadar dışa bağımlılık yaratıyorsa nükleer enerji de aynı oranda bağımlılık yaratır. Çıkacak olan "nükleer enerji strateji raporu"'nda da yakıtın dışarıdan alınacağı ibaresine yer veriliyor olması bizi şaşırtmayacaktır. Zaten mevcut Hükümet de dışa bağımlılıktan vazgeçmeyi değil dışa bağımlılığı çeşitlendirmeyi hedeflemektedir.
3- Nükleer teknolojiye sahip olmaktan kasıt "nükleer santralleri kendimiz yapar ve satar konumuna gelmeliyiz" ise bu bir hayli zordur. Örneğin, Güney Kore bile bugün dünyanın gözünde "taklit santral" betimlemesi ile güvenilir olmaktan uzak bulunmaktadır. Eğer nükleer teknolojiye sahip olmakla nükleer başlıklı silahlara sahip olmak kastediliyorsa bunun için de nükleer santrale gerek yoktur. Bu konuda Türkiye ne İran'a benzeyebilir, ne de İsrail'e.
4- "En temiz ve güvenli enerji nükleer enerjidir" söylemini de neredeyse tüm dünya yalanlamaktadır. Dünyada pek çok ülke nükleer enerjiyi terk etmektedir. Almanya, İsveç, Belçika, İspanya, Hollanda gibi ülkeler tarih vererek ya santralleri kapatmış ya da ömrü dolanların yerine yenisi sipariş etmeyeceğini belirtmiştir.
Neden başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere dünya nükleer enerjiden kaçıyor? Dünya nükleer enerjiden kaçıyor zira nükleer atıklar bu ülkeler için tam bir baş belasıdır. ABD ve AB ülkeleri atıkları için milyarlarca dolar/euro harcamaktadır. Bu konuda ya kendi insanını zehirlemekte ve insanı ile sorun yaşamakta ya da gayri-ahlaki bir tavırla atıkları için başta Hindistan olmak üzere az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri nükleer çöplük olarak seçmektedirler. Türkiye de bu ülkelerden biridir. Karadeniz'de ve Tuzla’da ortaya çıkan zehirli atık dolu varillerden hala kurtulamadığımız unutulmamalıdır. Petro-koku dünyada bizden başka kullanan ülkeler ancak parmakla sayılabilir. ABD'nin petro-koku nakliye fiyatına bize vermesinin nedeni acaba bizi çok sevmesi midir?
Ayrıca nükleer enerjinin; sonlu, finansman-yatırım-işletim-söküm maliyetleri açısından en pahalı, küresel ısınmayı artırması, ekolojik dengeyi bozması nedeniyle ve üretim güvenirliği-kaza-risk açısından da en tehlikeli olduğu anlaşılmıştır. Anlaşılan yoğun olarak yaşadığımız Çernobil faciası ve hemen sınırımızda Ermenistan'daki eski teknolojili ve güvenilirliği şüpheli nükleer santrallerin yarattığı tehlike Hükümet için yeterli değildir.
Nükleer santralı savunanların sık sık kullandığı bir argüman da, "gelişmiş ülkelerin tuzunun kuru olduğu, onların enerji sorununu hallettiği, bizim ise böyle bir lüksümüzün olmadığı" yönündedir. Gelişmiş ülkeler nükleer santralleri yanlış buldukları için sökmekte ve vazgeçmektedirler. Ortada bir sorun var diyelim, bir sorunu (çok tehlikeli!) bir yanlışla çözmenin akla sığar bir yanı var mı?
Sonuç olarak :
Türkiye'nin nükleer enerjiye ihtiyacı yoktur. Bu tamamen nükleer lobilerin daralan pazarlarına yer açmak ve atıklarına çöp deposu aramak ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
Türkiye'nin uzun erimde enerji planlaması yapması, yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları ile sebze bahçesi olan birinin milyarlarca para verip eczaneden vitamin hapı alması" örneğine denk düşmektedir. Tüm dünya ilk yatırım ve işletme maliyetleri çok yüksek 35-40 yıllık ekonomik ömürleri boyunca sıkça arıza ve güvenlik sorunları yaşayan, atık sorunlarına çözüm bulunamadığı bu pahalı enerji üretiminden vazgeçerken, deprem kuşağında olan ve Çernobil kazasında radyasyonlu çayları, fındıkları tükettiren Marmara depreminde, İkitelli’de ve yakın zamanda hızlı tren adı altında yaşanan Pamukova tren faciasında yönetim ve işletme krizleri yaşayan Türkiye’de NÜKLEER SANTRAL KURULAMAZ...
Türkiye'yi yeni facialara sürüklemeye ve nükleer santral lobilerinin pazarı-çöplüğü yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu
14 Nisan 2006
|