|
Geçen hafta , özelleştirmelerde^ talan ve vurgunlardan söz etmiştik. Özelleştirmelerde bir başka sorun daha yaşanıyor. Kamu, buralardan çekilince, makro düzeyde katma değerde azalma söz konusu oluyor. Çünkü siz fabrikayı tasfiye ettiğiniz zaman, biri almıyor, tasfiye ediyorsunuz, o zaman katma değer pat diye düşüyor. "Ne var canım düşsün" diye olaya kayıtsız kalamazsınız. Çünkü milli gelirlerimiz düşüyor ve vergi havuzuna az para gidiyor. Peki, niye? Çünkü, vergi matrahı -vergi, matrah(kazanç) üzerinden alınan bir şey- düşüyor.
Benzeri kayıtsızlıklar ve vurdumduymazlıklara çok sık rastlanıyor. Örneğin, bir vatandaşımız rahatlıkla "TÜPRAŞ satılıyormuş, bana ne ya, beni ne ilgilendirir?" diyebiliyor. Halbuki, onu, ilgilendiriyor, TÜPRAŞ'ın üretimden çekilmesi, ya da üretiminin azaltılması ki çekilme yüksek bir olasılık, çünkü çok uluslu şirketler bu sektörlerde piyasa payına göz dikiyor, piyasa payını satın alıyor. Bu çok önemli bir nokta, piyasa payını satın almak , yarın o üretimin dışarıdan karşılanması anlamına geliyor, aynı zamanda bu bir yabancılaştırma. Yabancılaştırma bu, çünkü portföydeki bir hisseyi alıp bir başkasına veriyorsunuz. Hemen belirmeliyim ki, bazen üretime devam edildiği durumlarda da vergi kayıpları söz konusu olabiliyor; fakat mikro düzeyde bunları bilimsel bir araştırmayla kanıtlayamazsınız. Çünkü vergi mükellefine ait bilgiler açıklanamıyor. Bu bilgiler vergi mahremiyetine giriyor.Bun-ları tesadüfi olarak öğrenebiliyoruz, o da şöyle: İlgili defterdarlık eğer bunlar vergi şampiyonu oluyorsa, vergi listesinde ilk ıoo, ilk 200 diye, ilgili web sitesinde bunları yayımlıyor. O zaman öğreniyoruz bunları ancak büyük bir çoğunluğu doğru dürüst vergi ödemedikleri için o listede yok. Bakın, o 500 büyük firma, 300 büyük firma vs. bazen yayımlanıyor, görün bakın, İstanbul ve Ankara defterdarlığı sitesine girin hayrete düşersiniz, ön sıralarda yine mevcut KİT'ler. Özelleştirilen KİT'lerin yeni sahiplerini bulamazsınız, zaten öyle büyük ölçekte üretim yapmıyorlar ki, katma değer yaratmıyorlar ki, ne ödesinler. Bu çok önemli bir nokta. Eskiden çok sayıda KİT listede var iken, bu sayı giderek azalıyor, niye? Çünkü satmışsın, devretmişsin, devrettiğin kişi ya da tüzel kişilik aynı vergiyi ödemiyor ya da ödeyemiyor. Dolayısıyla makro düzeyde ciddi vergi kayıpları ortaya çıkıyor. Kamunun çekilmeye çalışıldığı ikinci alan ,kamu hizmeti üretimi.En tehlikelisi bu.Önce hizmet ti-carileştiriyor. Bilindiği gibi kamu hizmetlerinin en önemli özelliği fiyatlandırılmasındaki güçlüktür. Onun için vergi alınır, yoksa fiyat filan koymaya kalksak, anlamı yok, niye? Çünkü fiyat birisini dışlamak için konur .Ancak bugün teknikler geliştirildi ki, dışlama artık mümkün Kamu hizmetinin ticarileştirilmesinin ardından ,ikinci aşamada hizmet üretimi özele devrediyor. Çok daha önemli üçüncü bir alan daha var, regülâsyonlardan (düzenlemeler, normlar ve kurallar) kurtulma, yani kuralsızlaştırma. Şimdi bu kuralların hepsi Düzenleyici Kurullar eliyle tasfiye edilmeye çalışılıyor. Yani aslında yeniden bir düzenleme söz konusu . Bu süreç en tehlikelisidir. Çünkü bu süreçle iktisat politikaları özelieştirilmektedir. Bakın, öbürlerini mal, hizmet, şu bu, bir derece sindirebiliriz içimize, ama iktisat politikalarının tasfiyesini asla. "Faiz politikan yok, bitti", "Döviz politikan yok, bitti" deniliyor Özelleştirmenin gerçek saiklerin-den sonuncusu ise, kamu borcunun ödenmesi. Literatürde buna borç takası (swap) deniliyor. Ama ilginçtir, kamu kuruluşları kelepir fiyatına satıldıkça, KİT'lerin yeni sahiplerine daha fazla rant ve avanta sağlanmakta ve dolayısıyla borç ödemeye fazla bir kaynak kalmamakta. Yani, daha önce sözünü ettiğimiz rant sağlama sa-ikiyle bu saik çelişmekte. Türkiye'de bu nedenle, özelleştirme gelirlerinden borç ödemeye gidebilecek kaynak çok sınırlı. Son bir tespit. Ülkemizde sadece kamu kuruluşları satılmıyor; özel kuruluşlar da satılıyor ya da satış listesinde. Özel üretim birimleri tek tek elden çıkarılıyor; KİT'leri satın diyenler bu sefer kendi kuruluşlarını satışa çıkarmış durumda. Türkiye kaynaklı markalar, uluslararası ortakların malı oluyor. Hatta bir adım daha atılıyor; iletişim, bankacılık ve ticaret gibi, üretim zahmeti bulunmayan yüksek karlı işler de yabancılara sunuluyor. Mahallenin bakkalını, manavını yıkan yerli büyükler, yabancı büyükler tarafından tek tek yutuluyor. Bu arada, en büyük cep telefonu ortaklığı ve orta boy bankalar da elden çıkarılıyor. Türkiye, adeta bir satış histerisine kapılmış durumda. Buna dur diyecek biricik güç, emekçiler ve onların örgütleriyle -her ne kadar sendikalar güçsüz de olsa, emekçilerin tabandan vereceği bir destek onları tetikleyebilir- demokratik kitle ve meslek örgütleridir. Mücadele kesintisiz sürdürüldüğünde, hiç kimsenin kuşkusu olmasın, bu histeri sona erecektir.
|
|
|