Bilindiği gibi, 1 Temmuz 2006 tarihinde 13 ilimizde yaşanan elektrik kesintisi ve devamında süren tartışmalar, ülkemizdeki enerji projeksiyonlarına yönelik kötü kokular yaymaktadır. Alarko ve Ak Enerji şirketlerinin, doğalgaz fiyatlarının artışını gerekçe göstererek elektrik üretimini durduracaklarını açıklamaları, elektrik üstünde karabulutlar dolaştığının işaretidir.
Yıllardır dile getirdiğimiz, "elektrik enerjisi kamunun elinde kalmalıdır" sözümüzü haklı çıkaran bu açıklama, hükümetin gözünden nedense kaçmaktadır. Elektrik enerjisi başta olmak üzere enerji kamusal ve insanî bir haktır. Bu hak piyasanın kâr güdüsüne kurban edilemez. Kamuoyuna açıklanmayan sözleşmelerle belirlenen enerji satış değerinin yakıt ve sabit giderler toplamının altında kaldığının hiç bir inandırıcılığı yoktur. Şeffaf olmayan bu tür anlaşmaların ayrıntılarını beyaz enerji dosyalarından biliyoruz. Kaldı ki yıllar boyunca, ettikleri tatlı kârları bir nebze kaybeden özel sermayenin, kazancı azalınca oyunbozanlık ettiği kamuoyu tarafından bilinmektedir. Enerji, yıllardır söylediğimiz gibi; ucuz, çeşitli, kaliteli, çevreci, ulusal ve güvenli olmalıdır. 2007-2013 yıllarını kapsayan 9. Kalkınma Planı’nda belirtildiği gibi, devletin elektrik dağıtımından tamamen, üretim alanından da büyük oranda çekilmesi sonucu oluşacak tablo bugünden ortadadır. Kâr hırsı ve piyasa teamüllerinin esiri olmuş kuruluşların enerji politikalarımızı, fiyatlarımızı belirlemesine sessiz kalınması mümkün değildir. Özel sektöre kâr alanı açmak için atıl duruma düşürülmüş bulunan kamunun elindeki tesisler işletmeye alınarak, özel sektör şantajına boyun eğilmemelidir. Değerli basın emekçileri, Bir özel sektör yöneticisi "üretim artık kârlı değil" diyerek bu konudaki yaklaşımı net bir şekilde ortaya koymuştur. Onlara göre elektrik enerjisi bir kâr meselesidir; başka bir önemi ve değeri yoktur. Kâr marjlarının daralması gibi bir durumun ortaya çıkması karşısında kendi mikro çıkarları uğruna makro düzeyde bütün ülke yaşamını sabote edecek kadar gözü kara olduklarını göstermektedirler. Ayrıca bu durumu kullanarak yeni tavizler koparma ve daha büyük kâr kapıları açma gözü açıklığına yöneldiklerini de ortaya koymaktadırlar. Enerji sektöründeki yeni özelleştirmelerle yeni yaralar açmaya ve nükleer santralleri zorunluluk gibi göstermeye yönelik manipülasyonlar yapmaya koyuldular. Yapılan uyarılar ve kamuoyunun tepkilerine kulak tıkanmakta, elektriğin doğal tekel oluşu ve yanlış bilgilendirmeler halka karşı silah olarak kullanılmaktadır. Böyle bir yaklaşıma bütün bir ülke teslim edilemez. Bu şirketlerden Alarko’nun daha iki gün önce nükleer enerji santral yapımına talip olduğunu hepimiz basından okuduk. Daha bu haberlerin mürekkebi kurumadan aynı şirketin işlettiği doğalgaz santralını kapatma kararı alması, nükleer santralin ihtiyaç gibi gösterilmeye çalışılmasından başka bir şey değildir. Şimdi soruyoruz, ülkemizin enerji politikalarını kim belirliyor? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı mı, yoksa özel şirketler mi? Kamuoyuna ilan etmek isteriz ki, gerek Bakanlık gerekse özel sektör yetkilileri kamuoyunu yanıltmaktadırlar. EMO Ankara Şubesi olarak öncelikli taleplerimiz şunlardır: - Ülkemizdeki enerji kaynakları mevcut durumda yeterlidir, yeter ki iyi planlansın ve yönetilsin.
- Enerji yönetiminde kamusal fayda öncelikli olsun. Enerji, piyasacı bir anlayış ile yönetilmesin.
- Enerji alanındaki bütün anlaşmalar ve yatırımlar şeffaf olsun.
- Ülkemizin geleceğine ipotek koyacak nükleer santral macerasından derhal vazgeçilsin.
- Özelleştirilen santraller ve dağıtım hatları derhal kamulaştırılsın.
Geleceğimizi karartan enerji politikalarına son verilsin! TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu 15 Temmuz 2006
|