Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara Tabip Odası ve Sağlık Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi düzenlediği ortak basın toplantısında Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın "Çernobil kansere yol açmadı" açıklamasını eleştirdi. 20 Ağustos 2006 tarihinde düzenlenen basın toplantısının tam metni haberimizin devamındadır.
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, “Yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda, Çernobil faciasının Karadeniz’de kanser vakalarına neden teşkil etmediğini” söyledi. Ve Ardından “Asıl Çernobil ceplerde taşınıyor” dedi. Sayın Bakanı'nın hedef şaşırtarak nükleer santralleri şirin göstermeye yönelik bu sözlerini şaşkınlıkla karşıladık. İnsan sağlığını hiçe sayma konusunda 1986 yılının Sanayi Bakanı’nın 2006 modeli olan Sayın Bakan’a soruyoruz; bahsettiği bilimsel araştırmalar kimler tarafından yapılmıştır? Bu araştırmayı yapanlar için bilim kimin ve neyin hizmetindedir? Halkın mı yoksa ülkeyi ve insan sağlığını peşkeş çekmeye çalıştıkları enerji holdinglerinin mi? Şu sözler TAEK’in web sayfasından alınmıştır: “Nükleer santraller, sahip oldukları ikili hatta üçlü güvenlik sistemleri sayesinde, oluşabilecek olağan dışı durumlarda kendi kendilerini otomatik olarak kapatırlar. Buna rağmen, nadiren de olsa Çernobil örneğinde olduğu gibi oluşan kazalarda çevreye radyasyon sızıntısı meydana gelmektedir. Operatör hatası sonucu meydana gelen bu kaza sonucu, kuzey yarım kürede bulunan tüm ülkeler Çernobil'e olan uzaklıklarına ve meteorolojik şartlarına göre farklı oranlarda etkilenmişlerdir. Bu tip kazalarda halkın güvenliğini sağlamak için, öncelikle, ortamın radyasyon düzeyi ile gıda maddelerindeki radyoaktif kirlenmenin tespit edilmesi gereklidir. …” Sayın Bakan’ın bilimsel(!) açıklamalarına göre radyasyonun kansere yol açmadığı sonucu çıkmakta fakat TAEK aksini söylemektedir. Kamuoyu Sayın Bakana mı yoksa TAEK’e mi inanacaktır? Bütün dünya nükleer santrallerden hızla vazgeçerek yenilenebilir kaynaklara yönelirken, nedense bizim iktidarlarımız nükleer lobileri memnun etme konusunda birbirleriyle yarışmışlardır. Nükleer santral kurulum ve işletim maliyetleri, riskleri minimize edebilmek için hızla artarken, geleneksel enerji üretim yöntemleri ve yenilenebilir kaynaklardan enerji üretim yöntemleri ile elde edilen enerji maliyetleri tersine bir grafikle azalmaktadır. Özellikle riskin azaltıldığı, ve hatta bilimsel olarak kabul edilmeyecek bir biçimde “riskin ortadan kaldırıldığını” söyleyenlere bırakın kuşku ile bakmayı inanmak mümkün değildir. Risk, sadece istenmeyen bir durumun ortaya çıkma olasılığı ile orantılı bir maliyet değil, asıl olarak bu durum oluştuğunda karşılaşılacak maliyet ile orantılı bir masraf kalemidir. Bilimsel gerçek şudur aynı zamanda; riski azaltmak için sisteme eklenen her parça yeni bir potansiyel arıza kaynağıdır. “Sizi yıkan yumruk sert yumruk değil, görmediğiniz yumruktur.” Bu sözde belirtilen ve her risk analizinin temelinde olan temel yaklaşım, ne yazık ki nükleer hayranları tarafından göz ardı edilmektedir. Onlara göre nükleer santrallerde risk bulunmamaktadır. Çernobil, insanlık tarihinin kendi eliyle yarattığı en büyük tek kaza olsaydı inanabilirdik bütün bu gerçek dışı söylemlere. Ama biliyoruz ki, Çernobil ilk değildi, son da olmadı. 1950’lerden 1980’lere Çernobil dahil 22 önemli kaza 1952 Chalk River deneme reaktörü 1957 Windscale/İngiltere Askeri amaçlı reaktör 1958 Vinca/Yugoslavya deneme reaktörü 1961 SL 1, İDAHO FALLS/ABD 1966 Enrico Fermi/ABD deneme reaktörü 1969 Lucens/İsviçre deneme reaktörü 1972 Fürgassen/Almanya 1975 Tsuruga-1/Japonya 1975 Leningrad-1/Sovyetler Birliği 1977 Bohunice A-1/Slovakya 1978 Brunsbüttel/Almanya 1979 Three Miles İsland/USA 1981 Tsuruga / Japonya 1982 Ginna / ABD 1983 Buenos Aries / Arjantin 1985 Vladivostok / Rusya 1986 Çernobil 4/Ukrayna 1000 MW basınçlı su soğutmalı grafit reaktörü güç infilakı, yangın-yakıtının yüzde 70'i dünyaya yayıldı 1986 Hamn – Uentrop / Almanya 1987 Trawsfynydd/İngiltere 1988 Colorado / ABD 1989 Greifsald / Almanya 1989 Tarragona / İspanya 1990’lar 7 önemli kaza 1991 Mihama-2 Japonya 1991 Nine Mile / ABD 1992 Sosnovy Bor/Rusya 1993 Tomsk / Rusya 1996 Erwin / ABD 1999 Idaho / ABD 1999 Tokai-Mura / Japonya 2000’ler 8 önemli kaza 2000 Idaho / ABD 2000 Buchanan, New York / ABD 2002 Onagava / Japonya 2003 Honeywell, Illinois / ABD 2005 Sellafield / İngiltere 2005 Dounreay / İngiltere 2006 LaSalle / ABD Ve son olarak dünyanın en güvenli santralleri olarak sayılan bir yerde; 25 Temmuz 2006’ da İsveç / Forsmark’da yaşanan kaza ve 3 Ağustos’ da İsveç / Oskarshamn’da kaza korkusu ile acilen kapatılan reaktörler… Çernobil; Ukrayna’da yüzlerce ölü, yıllarca tarım yapılamayacak arazi, binlerce kanserli insan, ve onlarca yıl kanser tehdidi altında yaşayacak nesiller bırakmıştır. Ve kaza yapan reaktör şu an toprağın altındadır, daha da tehlikeli olan şu an toprak altında ne olduğunu kimse bilmemektedir. Meteorolojik hava akımlarıyla Batı Karadeniz’e gelen radyasyon bulutları, bölgede yetişen ürünler ve çevresel koşullar nedeniyle insanlar üzerinde kuşkusuz olumsuz etkiler yapmıştır. Bu bölgede yapılan araştırmalar, her ailede kanser vakalarının olduğunu göstermiştir. Bir sağlık bakanının halkın sağlığını hiçe sayarak nükleer santralleri desteklediğini bu bilimsel olduğu iddia edilen araştırma raporu ile birlikte ifade etmesi, zaten niyeti de açık bir şekilde göstermektedir. Amaç, nükleer santrallere karşı oluşan tepkiyi azaltmaktır. Hem de tam İsveç’te meydana gelen kazadan sonra. Ancak ne acıdır ki politik çıkarları uğruna vatandaşın sağlığını hiçe sayan hükümetler ‘enerji sıkıntısı’, ‘tek çözüm nükleer enerji’, ‘elektriğe zam’ gibi söylemlerle bir yandan vatandaşın cebine göz koyarken diğer yandan da halkın gözünü korkutarak akıllarını bulandırmaya çalışıyorlar. Tüm bu yaşananlar ve yapılan açıklamalar bize gösteriyor ki, bugün Nükleer Santral yapımı için çabalayan, Nükleer Enerjiyi en temiz, en ucuz enerji kaynağı olarak tanıtmaya çalışan zihniyet, Çernobil’den ve Dünya’daki onca nükleer kazadan dersini almadı. Ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar! Geçmiş iktidarlar gibi mevcut iktidar da, elektrik kesintileri ile halkı tehdit etmekte, karanlıkta kalacağız söylemleri ile nükleer santrallerin önünü daha doğrusu nükleer lobilerin önünü açmaya çalışmaktadır. Odamız tarafından yıllardır ifade edildiği gibi nükleer santraller bir zorunluluk değil, siyasi bir tercihtir. Hali hazırda kurulu güç dengesi yeterli olmakla birlikte, hızla artan ihtiyaç artışı nedeniyle kurulu gücümüz tehlikeli sınıra doğru gitmekteyken, ulusal kaynakların hem çok zaman alacak, hem de pahalıya mal olacak nükleer santral yerine, bir an önce ekonomik ve ekolojik dengeleri de kapsayan bir anlayışla yeni projeler başlatılmalı ve yakın geleceğimiz planlanmalıdır. TTB tarafından yapılan araştırma raporunda şu ifadeler yer almaktadır: “Bu çalışma sonucunda, Hopa’da kanser görülme sıklığı ile kanser nedeniyle ölümlerin Türkiye’nin diğer coğrafi alanlarına göre daha fazla görülmesi olasılığının araştırılmaya değer bir durum olduğu ortaya çıkmıştır. Elde edilebilen veriler ışığında, bölgede Çernobil nükleer kazası ile gerek kanser olgu sayıları, gerekse kanserden ölümlerle ilgili kanıta dayalı nedensel bir bağlantı kurmak olanaklı görünmemektedir. Bu çalışmanın sonucuna göre, bundan sonra yapılması gerekenlere ilişkin şunlar önerilebilir: 1. Çernobil nükleer kazasından hemen sonra bugüne dek gelecek geçerli ve güvenilir bir kayıt/bildirim sisteminin kurulmaması nedeniyle, kazanın bölgede kanser olguları ve ölümleri üzerine etkisini kanıta dayalı olarak değerlendirmek mümkün görünmediği için; bu konuda toplum ayrıntılı olarak bilgilendirilmelidir. 2. Kanser olguları ve kanserden ölümlerle ilgili doğru değerlendirmeler yapabilmek amacıyla, Sağlık Bakanlığı tarafından bütün Türkiye’de ivedi olarak “Toplum Tabanlı Kanser Kayıt Sistemi” kurulmalıdır. Bu sistem hem yörede mevcut bulunan kanserle ilgili risklerin izlenmesi/değerlendirilmesi, hem de yakın çevrede bulunan nükleer santrallarda meydana gelecek olası kazalara karşı Çernobil kazasından sonra yaşananların bir kez daha yaşanmaması, toplumun zamanında ve doğru biçimde bilgilendirilmesi için bilimsel bir veritabanı sağlayacaktır. 3. Doğu Karadeniz’de yaşayanlara hizmet sunmak üzere , Sağlık Bakanlığı tarafından bölgede bir kanser araştırma, tanı ve tedavi merkezinin kurulması uygun olacaktır. Bu amaçla Fındıklı’daki Guatr Merkezi kullanılabilir. Bu girişimin önemi, bölgede yalnızca Çernobil nedeniyle değil, aynı zamanda nüfusun giderek yaşlanması ve yaşlılarda kanserin daha fazla görüldüğünün bilinmesi, kansere yol açtığı bilinen doğal olmayan yiyecekler ve elektromanyetik alan gibi çevresel etkilenimlerin artması nedeniyle ; kanserin erken tanısını koymak için geliştirilen yüksek tıbbi teknolojiye bölge halkının duyduğu gereksinimdir. Ne yazık ki, yöre halkı böyle bir sağlık hizmetinden yoksun olduğu için, kanser hastalarına erken dönemde tanı konamamakta, kanserden kuşku duyulan hastalar ise içinde bulundukları ekonomik olanaksızlıklara karşın, tanı ve tedavi için büyük kentlere gitmek zorunda kalmaktadırlar. 4. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından radyoaktivite düzeyi açısından riskli olduğu bildirilen yerleşim alanları başta olmak üzere, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bir kanser taraması çalışması yapılmalıdır. Bu çalışmanın Sağlık Bakanlığı ve bölgedeki üniversiteler tarafından yürütülmesi uygun olacaktır. Kanser taramaları ile amaç, bölgede en fazla gözlenen kanserlerle ilgili, henüz kanser tanısı konmamış hastaların erken dönemde tanınması ve etkin tedavisinin düzenlenmesidir. Bilindiği gibi, kanserli olguların erken dönemde tanınması, tedavide hastaya çok önemli olanaklar sağlamaktadır.” Biz yeni Çernobiller, yeni ölümler olsun istemiyoruz. Yaşanan enerji sıkıntılarının yenilenebilir enerji kaynakları ile çözümlenebileceğinin altını çizerken, kimsenin emperyalist çıkarlar uğruna insan sağlığını hiçe saymaya hakkının olmadığını bir kez daha belirtiyoruz. Ankara Tabip Odası EMO Ankara Şubesi SES Ankara Şubesi
|