TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi tarafından bir dizi olarak düzenlenen İç Anadolu Enerji Forumu'nun (İÇEF)j Eskişehir Toplantısı geçtiğimiz cumartesi günü ETO Konferans Salonu'nda yapıldı. Başarılı bir fikir ve düzenleme olarak düşündüğüm foruma katılım, Eskişehir'de yapılan düşük katılımlı toplantılar hatırladığımda, oldukça iyi idi. Ama gene de enerji gibi çok önemli bir konuyla ilgili toplantıda Eskişehir'deki kamu yöneticileri ile önemli yerel sivil toplum kuruluşları yöneticilerini görmeyi beklerdim. Böyle bir toplantıya katılmayıp sonra da pahalı enerjiden şikâyet etmek, hem bireysel hem de kurumsal açıdan eksiklik oluyor diye düşünüyorum.
Bu yazıda; yukarıda sözünü ettiğim toplantıda yaptığım çerçeve konuşmadan bazı ana noktaları iletmek istiyorum. Anlaşılıyor ki; enerji arzı, küresel talebi karşılamanın giderek daha fazla gerisinde kalacak. Fiyatların, önceki seviyelerine inmesini kimse beklemiyor. Geleneksel enerji kaynaklan hızla tükeniyor. Umut olarak teklif edilen yeni ve alternatif enerji kaynakları ise henüz tüketim içinde çok küçük bir paya sahip. Hidrojen ve yakıt hücresi türündeki yeni enerji kaynakları için yapılması gereken yatırımlar ve çözülmesi gereken kapsamlı sorunlar var. Özetle; geleneksel enerji türleri ile fosil yakıtlar hâlâ gözbebeği cumaya devam ediyor. 21‘inci yüzyılın ilk çeyreğinde enerji arz - talep dengesini sağlamak için yaklaşık 13 trilyon dolar yeni yatırıma ihtiyaç var. Çin ekonomisi, yaklaşık olarak yüzde 10 büyüyor. Hindistan‘ınki yüzde 8, Bağımsız Devletler Topluluğu‘nunki ise yüzde 7. Büyüyen ekonomiler, bir yandan daha fazla kazanırken, diğer yandan da daha fazla enerji talep ediyor. Bu arada hızla büyüyen bu ekonomilerin, dünya enerji kaynaklarını sahiplenmede atılgan ve girişimci hale geldiklerini görüyoruz. Her yıl dünyanın en zengin 500 kişisi arasında Asyalıların sayısı artıyor. Asyalı şirketler, her geçen gün yeni şirketler satın alıyorlar. Satın aldıkları arasında enerji şirketlerinin dikkati çeken bir yüzdesi var. Özetle; enerji krizi ile birlikte dünyada güçler dengesinin değişebileceği konusunda ipuçları oluşuyor. Dengelerin değiştiği bir dünyada ülke olarak biz nerede duruyoruz? Biz, bu küresel oyunda "enerji bağımlısı" rolünü oynuyoruz. Enerji tüketimimizde petrolün payı yüzde 40. Petrolü yüzde 25 ile doğalgaz izliyor. Enerji ihtiyacının yüzde 25‘ini kömürle karşılıyoruz. Yaklaşık yüzde 10‘luk kısım ise su enerjisinden geliyor. Tüketimin yüzde 72‘si ithalatla karşılanıyor. Enerji tüketiminin yüzde 72‘sini dışarıdan satın alıyoruz. Bu kadarla kalmıyor. Petrol ihtiyacımızın yüzde 90‘ını ve doğalgaz ihtiyacımızın yüzde 96‘sını dünyanın istikrarsız bölgelerinden ithal ediyoruz. Enerji konusunda bu denli dışa bağımlılık ve riskle yüzyüzelik, enerjinin bizim açımızdan yaşamsal öneme sahip olmasını getiriyor. Bu yakıcı önemin farkında mıyız? Doğrusu; farkında olduğumuzu söylemek zor. Ucuz ve kolay petrol dönemi sona erdi. Petrol arzını üretim kadar arz kesintileri, siyasi riskler ve terör tehditleri belirliyor. Yeni üretim imkanları için yatırım maliyetleri karşılanması zor düzeylerde. Üretici şirketler de uzun vadeli yatırımlar konusunda isteksiz. İran, Irak, Venezuela, Nijerya, Rusya ve Suudi Arabistan gibi ülkelere petrol yönünden bağımlılık artacak. Kaynakların üçte ikisi Körfez ülkelerinde. Bu bölge için savaş sürmeye devam edecek. BRIC ülkeleri ve ABD, tüketim yapısını belirlemeye devam edecekler. Güvenlik ve sigorta başta olmak üzere üretim maliyetlerinde artış gösteren kalemler var. Geleneksel enerji türlerinden ve fosil yakıtlardan vazgeçmenin zamanı geldi. Yeni ve alternatif enerji kaynakları konusunda daha fazla yatırıma ve çalışmaya ihtiyaç var. Dünyada hızlı gelişme gösteren ekonomilerin temel özellikleri: 1- Ucuz işgücü, 2- Çevre konusunda duyarsızlık, 3- Ucuz enerji. Bugünkü enerji politikası ve fiyatları ile Türk şirketlerinin dış dünya ile rekabeti çok zordur.
|