Türkiye aynı anda birkaç önemli konuyu kaldıramıyor. Önünde sonunda büyük gündem küçük gündemi yutuyor ve ardından büyüğüyle, küçüğüyle hepsine 'zamanında' ilgi göstermemiz gerektiğini fark ediyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle yatıp kalkıyoruz. Önemsiz olduğu iddiasında değilim ama Avrupa Birliği ne oldu? Bizi mi bekliyorlar? Liderlerin, bürokratların, analistlerin, köşe yazarları ve kanaat önderlerinin (ah, o ne güzel bir sıfat) yorumlarına bakarken biz First Lady'mizin türbanlı mı türbansız mı olacağına karar verilmesini beklerken AB'nin de bizi bekleme kararı aldığı hissine kapılıyorum.
Kıbrıs‘taki köprü ne oldu? Şemdinli‘de bir bombacı yakalanmıştı hani iş üstünde? Sami Ofer‘in Kuşadası ihaleleri? Dubai Kuleleri? Peki ya telekulak, sauna çetesi? Kafasına çuval geçen askerler, Türk bayrağı asılmayan siyasi parti kongreleri? Futboldaki şike iddiaları, darbe heveslisi komutanlar, Unakıtan‘ın sıvı yumurtaları, oğul Erdoğan‘ın gemileri? Çıkacak diyorlardı; mortgage çıktı mı? Rögar kapakları, Ali Dibo ne oldu sayın ‘seyirciler‘? Bunlar daha az mı önemliydi? Fiber kablosuna bağlı hayat Mesela koca ülkeyi internet denilen gezegene su altında bir fiber kablonun bağladığını Cezayir‘deki depremde kopunca öğrenmiştik; düzeldi mi acaba? Bir hafta internet ulusal bir intranete dönüşmüştü. O kablo sayısı iki-üç olmuş mudur? Senelerce konferanslarda dinledik, anlattık internet nükleer saldırılar karşısında savunma sistemlerini ayakta tutabilmek için icat edilmişti, yalanmış meğer. Bizimki Akdeniz‘in öte yanındaki bir depremde bile gittiğine göre savaşı hayal edemiyorum (Ordunun ayrı bir ağı var ama belli mi olur?) Bunca DEV sorun arasında teknolojik dertler elbette hiçbir yetkiliyi bağlamaz. Başkentte yüz binlerce kişi Başbakan‘a karşı sokağa dökülmüşken ülkenin bilişimle ilgili bütün sivil toplum kuruluşlarının internet sansürüne karşı ortak bildiriler yayımlıyor oluşunun dikkat çekmesini beklemiyorum. Bir okuyucum sayesinde bilişim konusuna kafa patlatanların etkin forumlarından Slashdot‘a bile konu olduğumuzu fark ettim. Demokratik diktatörlük sisteminin duayeni Vladimir Putin, internet sitelerinde baş gösteren çıbanbaşlarından rahatsız olup Çin/Türk tarzı bir sansüre meyletmiş. Ticarette, ekonomide baş edemedik ama bakın sansürde Çin ile aynı lige girmeyi başardık işte. Bunların ekmeğine IMF bile yağ sürüyor. Israrcı amcalar 3.7 milyar YTL tedbir paketi isteyince hükümet başta bilişim sektörü olmak üzere birçok alanda tasarrufa gitme kararı aldı. Biz bu filmi geçen sene de izlemiştik aslında. TÜBİSAD (Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği) Başkanı Tuğrul Tekbulut bunu protesto ederken ilginç bir ayrıntıyı hatırlatıyor. 146 bin 643 emekliyi inceleme kararı alan devlet, bilişim teknolojileri sayesinde araştırmasını tamamladığı 24 bin 889 kişiden 9 bin 818 tanesinin sahte emekli olduğunu keşfetmişti. Şimdi tarih olan SBS firmasının Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü için kurduğu bilişim sistemi sayesinde devlet haberi bile olmadığı milyarlarca dolarlık araziyi ‘keşfetmişti‘. Tasarrufa gidilen işte böyle şeyler olacak. Kazanca bak! Tasarruf en tepeden başlamalı Ama tasarruf tedbiri gerekçesiyle Cumhurbaşkanı kararıyla Çankaya Köşkü‘nde internet kısıtlamasına gidilen bir ülkede Başbakan‘ın altta kalması beklenemezdi. Ama ne hikmetse aynı Cumhurbaşkanımız sivil toplum kuruluşlarına örtülü ödenekten kaynak ayırırken pek cömert (Bu ödenek herhalde geçen sene öldüğünde morgdan cesedini almaya bile kimsenin gelmediği meşhur dolandırıcı Selçuk Parsadan dışında herkese yaradı). Ben o koltukta oturuyor olsaydım, elimin altında da bir örtülü ödenek olsaydı emin olun Türkiye‘den birçok başarılı bilişim girişimi çıkardı. O da suç sayılırdı; o ayrı. Bunları konuşabiliyorken konuşmak gerek zira Başbakan Erdoğan internet sansürü için çalışmaları tam gaz sürdürüyor. Şimdi nemize lazım RTÜK‘ün sopasıyla tımar edilemeyecek bir web sitesi bomba gibi bir dosyayı servis etmeye başlar; sonra ayıkla pirincin taşını... Gazetede yazarsın, internet sitesindeki kopyasından tepene çullanırlar. Sansürü basmak, makası vurmak varken uğraşmak niye? Elektrik Mühendisleri Odası geçen hafta bir bildiride şöyle diyor: ‘Herhangi bir yargı ya da Cumhuriyet Savcısı kararı bile olmaksızın Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı yer sağlayıcının yurtdışında bulunması durumunda suç oluşturan yayınlar için erişimi engelleyebilecek‘. Suç oluşturan yayınlar ne anlama geliyor meçhul (elbette). Haftaya çok daha şenlikli bir konudan bahsediyor olacağız. Şüpheniz mi vardı? (Radikal, M. Serdar Kuzuloğlu, 16.04.2007)
|