MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 ANKARA ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AFYONKARAHİSAR   ANKARA   ÇANKIRI   ERZİNCAN   ERZURUM   KASTAMONU   KAYSERİ   KIRŞEHİR   KONYA   NEVŞEHİR   SİVAS   TOKAT   YOZGAT   AKSARAY   KIRIKKALE 
 

 
HUKUKİ DESTEK
 

EMO Ankara Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 2023.4

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

KAPİTALİZMDEN SONRA YAŞAM (24.11.2007, BİRGÜN KİTAP)


YAZILI BASINDA ODAMIZ


 
Sosyalizmin tarihsel bir döneminin kapanmış olması, pek çokları tarafından toplumların ve dünyanın yeniden doğal işleyiş ilkelerine rücu etmesi olarak yorumlandı ve bu durum "tarihin sonu" olarak adlandırıldı. Artık uğruna mücadele edilecek hiçbir şey kalmamıştı. Kapitalizm tarihin son durağıydı.
 

Olağan Şüpheliler (The Usual Suspects) filmini pek çoğunuz izlemişsinizdir. Filmin neredeyse bütün bir olay örgüsü, Kevin Spacey‘in canlandırdığı bir ayağı aksak olan karakter Verbal Kint‘in bir polis karakolundaki sorgulanmasında anlattıklarından oluşmaktadır. Anlatılan hikâye bizi sürekli olarak "Keiser Soze"ye götürmektedir. Hırsızlıkların, cinayetlerin, kaçakçılığın ve her türden mafyatik ilişkiler ağının mimarı Keiser Sose olmasına rağmen, hiç kimse onun kim olduğunu bilmemektedir. Filmin son sekansında, Keiser Sose‘nin ta kendisi olduğunu öğreneceğimiz Kint, kendisini sorgulayan dedektife şu kısa fakat unutulmaz cümleyi kurar: "Şeytanın en büyük hilesi, dünyayı varolmadığına inandırmasıdır."

Aynı cümleyi hiç bozmadan, kapitalizm için de kullanmak mümkündür. Kapitalizmin ideologları, yüzyıllar boyunca onun toplumsal ilişkilerin doğal bir uzantısı olduğunu kanıtlamaya çalışmışlardır. Ve bu iddia, kapitalizmin en büyük hilesidir. Smith ve Ricardo‘dan başlayarak, günümüz liberal iktisatçılarına kadar pek çok kişi, kapitalist serbest pazar ilişkilerinin, görünmez bir el tarafından kurulan kendiliğinden bir dengenin üzerinde yürüdüğünü ileri sürmüştür. Feodal siyasi ve hukuki bağlarından arınmış rasyonel öznelerin, rasyonel pazar mekanizmaları içerisinde birbirleriyle kurdukları ilişkiler, ekonomik ve toplumsal yaşamın rasyonel ve doğal biçimi olarak kapitalizmi ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla kapitalizme karşı çıkmak, bir anlamda doğanın işleyiş yasalarına karşı gelmektir.

Marx‘ın kendi eserlerinde de çeşidi yönleriyle eleştirdiği, fakat teorisine atfedilen "belirlenimcilik" nedeniyle geri planda kalan, "piyasanın toplumsallığın doğal uzantısı olduğu" iddiasına açıktan cephe alan düşünürler, Kari Polanyi ve E.P. Thompson olmuştur. Bu düşünürler, liberal iktisatçıların rasyonel özne tasvirlerine karşılık, piyasanın etkilerine karşı farklı toplumların hatta toplulukların farklı tepkiler geliştirdiklerini gözlemlemişlerdir. Ayrı yöntemlerle ve ayrı örnekler üzerinden piyasanın ve kapitalizmin doğallığı inancını köklerinden sarsmışlardır. Kapitalizm ve ona ait tüm kurumlar, yapılar, ilişkiler, değerler ilahi ya da doğal değil tarihsel fenomenlerdir ve tarihsel olarak gelişen ilişkiler içerisinde inşa edilmişlerdir.

Ütopyalar olmasa gerçek kendisini neden değiştirsin?

Piyasa ilişkilerinin toplumsallığın doğal bir uzantısı olduğu yolundaki kibirli önermeye en büyük darbeyi indiren tarihsel gelişme kuşkusuz 20. yüzyılın başlarında Rusya‘da patlak veren ve dünya coğrafyasının neredeyse üçte birine yayılan sosyalist devrimler olmuştur.
Ne var ki, pek çok ülkede farklı formlarıyla hayata geçirilmeye çalışılan sosyalizm deneyimlerinin büyük oranda kapitalizmin piyasacı ufuklarını aşamamaları, kalıcı bir alternatif toplumsal ilişkiler bütünü yaratamamaları ve nihayetinde kapitalizme geriye dönüş yapmış olmaları bu iddiayı daha bir forslu olarak yeniden gündeme taşımıştır.

Sosyalizmin tarihsel bir döneminin kapanmış olması, pek çokları tarafından toplumların ve dünyanın yeniden doğal işleyiş ilkelerine rücu etmesi olarak yorumlandı ve bu durum "tarihin sonu" olarak adlandırıldı. İddiaya göre, artık uğruna mücadele edilecek hiçbir şey kalmamıştı. Gidilecek başka yer, kurulacak başka bir dünya yoktu. Kapitalizm tarihin son durağıydı...

Sosyalist ve komünist ideallere karşı inanılmaz boyutlarda yürütülen bu ideolojik saldırının, solcular ve devrimciler üzerindeki etkisi, neredeyse başka hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar olumsuz olmuştur. Bütün dünya çapında devrimci ideoloji, tarihinin en büyük geri çekilmesini bu dönemde yaşadı.

Bu dönemde yılmayan "profesyonel umutluların" tartışma gündemlerine, daha önce çok da üzerine düşünülmeyen "eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir sistemi nasıl kurarız" başlığı eklenmişti. Solcu akademik çevreler, devrimci hareketler ve siyasi partiler sosyalizmi yeniden uğruna mücadele edilebilir bir ideal olarak ortaya koyabilmek için uzun süren tartışmalarda ve fikri üretimlerde bulundular. Bu fikri tartışmaların ulaştığı ortak sonuç, başka bir dünyanın mümkün olduğuydu. Özellikle neo-liberal küreselleşme karşıtı hareketin dünya sathında yarattığı büyük etki ve doğurduğu büyük umut, başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair inancın hızla yaygınlaşmasına neden oldu.

Bu dönem içerisinde, kapitalizmin insanlığın son durağı olduğu ve kapitalizmden sonra bir yaşamdan bahsetmenin abes olduğu yolundaki iddialara karşı en derli toplu itirazlardan birini yükselten kişi Michael Albert olmuştur. Gerek ısrarla ve inada sürdürdüğü "katılımcı ekonomi" modeliyle, gerekse dostlarıyla birlikte yürüttüğü ve dünyanın her yanından ilgiyle takip edilen tartışmaların yürütüldüğü "zmagazine" dergisiyle Michael Albert, bu sürecin öne çıkan isimlerinde birisi olmuştur.

Katılımcı Ekonomi

1980‘li yılların ortalarından yıllardan itibaren dile getirilmeye başlanan ve yıl yıldan kendisini geliştirerek ilerleyen "Katılımcı Ekonomi" modeli, kapitalizme kökten bir karşı duruş olduğu kadar "piyasacı" ve "merkezi planlamacı" sosyalizm anlayışlarının da eleştirisi üzerine kurulmuştur.

Albert‘in temel önermelerinden bir tanesi, kapitalizmin hiç de iddia edildiği gibi doğal bir toplumsal işleyişin ürünü olmadığıdır. Bilakis, kapitalizm her yönüyle toplumsallığa ve insanlığa zarar vermektedir. Dolayısıyla insanlığın selameti açısından kapitalizmin aşılması ve eşitlikçi bir toplumsal düzenin hayata geçirilmesi şarttır.

Michael Albert‘in iddialarını hamasi bir retorik olmaktan çıkartan şey ise, hem kapitalist ekonomik ilişkilerin işleyişinin yarattığı tahribatı ortaya sermedeki hem de alternatif bir ekonomik işleyişi tüm detaylarıyla açıklamaya çalışmasıdır. Kapitalizmin ve reel sosyalizm deneyimlerinin incelikli sorgulanması ve analizi üzerinden tespit edilen bazı anahtar sorunlar ve bu sorunları aşarken ilke edinilecek temel değerler, hem ekonomik hem de toplumsal yaşamlarımızı yeniden şekillendirmede önemli roller üstlenmektedir. Çünkü ekonomik düzey ile siyasal, toplumsal ve kültürel ilişkiler düzeyleri birbirlerinden ayrıştırılamayacak denli iç içe geçmiştir.

Alternatif bir ekonomik model olarak ortaya koyulan katılımcı ekonominin temelinde yatan değerler: hakkaniyet, dayanışma, çeşitlilik, öz-yönetim ve ekolojik dengedir. Bu temel değerler üzerinden yapılan bir sorgulamadan, ne mevcut kapitalist sistem ne de yaşanmış sosyalizm pratikleri geçer bir not almamıştır. Bu nedenle bu yaratılacak olan ekonomik ve toplumsal ilişikler ağının inşa zemini bu ilkeler olmalıdır.

"Katılımcı Ekonomi" anlayışı büyük oranda Gramscici ve Luxemburgcu konsey kuramlarını ve Tito‘nun Yugoslavya‘da hayata geçirmeye çalıştığı özyönetimci sosyalizm modelini anımsatmaktadır. Albert‘in kullandığı işyeri ve tüketici konseyleri, kararlardan etkilenenler için orantılı söz hakkını yaşama geçiren çeşidi karar alma süreçleri, dengeli iş düzenleri, gayret ve fedakârlığın ödüllendirilmesi gibi alternatif ekonomik-toplumsal modelin kurumsal iskeletini oluşturan kavramlar, modelin Marksizmin ve Anarşist literatürün Katılımcı Ekonomiyi besleyen ana damarlar olduğunu göstermektedir. Fakat Albert, her iki her iki düşüncenin kalıplarına sıkışmadan kendine özgü bir toplumsal sistem ortaya koyma iddiasındadır.

Umudu Gerçeğe Dönüştürmek

Robin Hahne‘le birlikte kaleme aldığı "Geleceğe Bakmak" isimli çalışmasından başlayarak yakın zamanda dilimize çevrilen "Umudu Gerçeğe Dönüştürmek" isimli kitabına kadar çeşidi veçheleriyle birlikte sunmaya çalıştığı Katılımcı Ekonomi dizisi, kuramsal olduğu kadar popüler polemikçi bir üslup da taşımaktadır. Albert‘in kitaplarındaki bu üslup, bir yandan ekonomiyi formülasyonların alanından çıkartıp -ait olduğu yere gerçek kişilerin ilişkilerine indirerek tartışmaya somuüuk kazandırırken, diğer yandan da kapitalizmden sonraki yaşamın da aynı somudukta tarifini olanaklı kılmaktadır. Böylelikle sola yöneltilen en temel eleştirilerden biri olan "afakîlik" sorununun da üstesinden gelinmiş oluyor.

Michael Albert, kitaplarının pek çok yerinde katılımcı ekonomiyi şöyle tanımlamaktadır: "katılımcı bir ekonomi işçi ve tüketici konseyleri, dengeli iş düzenleri, gayretin ve fedakârlığın ödüllendirilmesi, katılımcı planlama ve öz-yönetime dayalı karar alma üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla üretim araçlarının özel mülkiyetini, şirket içi hiyerarşik örgütlenmeyi ve pazarları veya merkezi planlamayı reddeder. Kapitalistler ya da koordinatörler tarafından yönetilmek yerine, katılımcı ekonomide işçiler ve tüketiciler kendi ekonomik seçeneklerini işbirliği içinde belirler ve hakkaniyeti, dayanışmayı, çeşitliliği ve özyönetimi geliştiren şekilde bu seçeneklerden faydalanır."

Bu anlayış üzerine temellendirilen ekonomik model, doğrudan doğruya toplumun bütününü de biçimlendirecektir. Yani katılımcı ekonomi aynı zamanda bütünlüklü bir toplumsal tahayyülün adıdır. En son kitaplarından birinde bölümler halinde ele aldığı şekliyle, yönetim sisteminden, akrabalık ilişkilerine, cemaat yapılarından enternasyonalist bağlara, ekolojiden teknolojiye, eğitimden sanata, medyadan spora, suçlardan cezalandırmalara kadar pek çok alanın ekonomik yapıyla ilişkisi üzerinden bir tartışma yürüterek, katılımcı bir ekonomik modelin bu alanlardaki etkileri ayrıntılı biçimde analiz edilmektedir.
 

Değişimin Yolu

Michael Albert‘in entelektüel uğraşı, şeytanın bu dünyada şeytan olarak varlığını kanıdamakla, onun yarattığı dünyanın karşısına eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya tahayyülü geliştirmekle bitmiyor. Bu dünyaya ulaşma mücadelesinin nasıl örgütleneceğini, deneyimin içinden geleceğe bakarak Değişim Yolu adlı kitabında sunuyor. Geçmiş sosyalizm deneyimlerinin sonucu olarak ortaya çıkan koordinatörler sınıfını geliştirmeyecek bir hareket nasıl inşa edilir?

Albert‘in bu soruya verdiği yanıtlar yerel siyasi örgütlenmelerde yaşadığımız sorunları aşmak adına ufuk açıcı bir nitelik taşıyor. En ilgi çekici noktalardan biri, şeytanın artık kendini görülür kıldığı bir düzende yaşadığımızın bilincinde olmak, tabi bunu bir koşulla yaptığının da: O yenilmezliğini ve karşı konulmazlığını, varlığıyla birlikte sunuyor. İşçi sınıfı hareketi, ırkçılık karşıtı hareket, feminizm kapitalizmin gizli elinin nereleri taciz ettiğini sırasıyla deşifre etti ve milyonlarca insanın devrimci hareketlerce örgütlenmesinde bunun çok önemli bir yeri var. Fakat 1990‘lar mücadelede yeni ve aşılması gereken bir zorluk yarattı. Hemen hemen herkesin kapitalizmin insan dışı doğasının farkına vardığı ve dahi bunun değer yargısı olarak "kötü" olduğunu düşündüğü halde yine hemen hemen herkes onun zorunluluğuna inanır hale geldi.

Bu tespitle birlikte Albert‘in hareketin inşa edilmesi için söyledikleri anlamlı hale geliyor. Militan hareketlerin kendi cemaat yapıları içerisinde oluşturdukları inanç doğrultusunda ve sadece içe dönük bir yapılanmayla girecekleri şiddet döngüsü her zaman ve her koşulda devletin şiddet tekelini aşamayacaktır ve bu döngü dünyayı sömüren elitlerin işine gelecektir. Ana akım medya devrimci militanları polisle çatışmaktan zevk alan ve bunu yapabilecek vakte, paraya vs. sahip çılgınlar olarak göstermekte hiç zorlanmayacaktır. Bir hareketin nasıl büyümeyeceğine verdiği yanıdar bu bağlamda dikkaüe okunmalıdır: Her şeyden önce bir hareketin büyümeyeceği belli olan apaçık yollar vardır. Eğer örgütlemeye çalıştığı insanlara uzak bakan bir kültür yaratırsa o hareket büyümez. Yurttaşların çoğunu kendimize düşman edersek istediğimiz örgütlenmeye asla ulaşamayız.


Nelerin yapılmaması gerektiği böylece sıralandıktan sonra kitabın geri kalan bölümünü yazarla birlikte yeniden yazmaya girişebilirsiniz. Bu hem yazarın politik tutumu bakımından kendini gerekli kılıyor hem de sorunların ne kadar ortak olduğunu bu somutlukta görmek kolektif düşünmeyi dayatıyor. Yazıya böyle bir yerden devam ederek sonlandırmak istiyorum. Bir hareket nasıl inşa edilir?

Bir resim var, bilenler bilir, bir gökkuşağı inşaatında çalışan onlarca insan resmediliyor ama baktığınızda milyonlarca insanı görüyorsunuz. Bir hareketin inşasıyla meşgul olan milyonlar. Bu milyonlara ulaşmak öncelikle onlara bir vizyon sunmayı gerektiriyor. Neye karşı olduğumuzdan çok neyi savunduğumuzu ortaya koymamız gerek. Böylece şeytanın ortadan kaldırılabilirliğine olan inancı artışmış olacağız. İkinci olarak dayanışmayı farklılıklara saygı göstererek kurmak gerek. Kapsayıcı bir harekette Michael Albert‘in koordinatörler sınıfı dediği benim ise geleneksel jargon içinden bürokradaşma olarak adlandıracağım yapının ortaya çıkmasını engellemek için bu farklılıklara saygıyla birlikte hareket içinde özerklik ve özyönetim de kendini dayatıyor. Yazarın ortaya koyduğu üç norm: i) İnsanların kararları, karar verilen olayların onları etkileme derecesi oranında etkilemesi ii) Çeşitlilik iii) Dayanışma. İşte bu normlar çerçevesinde inşa edilecek bir gökkuşağı sınıfsız bir dünya kuvvesini fiile geçirecek hareketi sağlayacaktır.

1990‘ların Hegelyan tarihin sonu iddiaları, kapitalizmin ebediliği, bir kara ütopyadır. Küçük bir azınlığın esir ettiği milyonlar, hayatların bir avuç elitin iki dudağı ile cebi arasında olması, savaş, doğa kıyımı. Michael Albert, -Wallerstein‘in kullandığı manasıyla- ütopistik bir düşünce tarzı sunuyor. Hareketin olanakları, değiştirme kapasitesi, neyi nasıl değiştirmek gerektiği üzerine bir vizyon sağlama uğraşı veriyor. Sırf bu entelektüel çaba yazarı ilgi çekici kılıyor. Bununla birlikte harekete dair işaret ettiği sorunların ve ürettiği çözüm yollarının somutluğu onunla ilgili yalnızca entelektüel bir yönelimi değil politik bir tartışmayı da gerektiriyor.

Not: Michael Albert, Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi ve Mülkiyeliler Birliği işbirliğiyle düzenlenen Kamu Girişimciliği Çalıştayı‘nın davetlisi olarak 5-9 Aralık 2007 arihleri arasında İstanbul ve Ankara‘da bir dizi panel ve söyleşiye katılmak üzere ülkemize gelecektir. Bilgi için EMO Ankara Şubesini arayınız. 0312 231 44 74



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


EMO ANKARA ŞUBESİ 26. DÖNEM YÖNETİM KURULU BAŞKANI PROF DR. ŞEREF SAĞIROĞLU`NA BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜM BAŞKANLIĞINA ATANMASINDAN DOLAYI TEBRİK ZİYARETİ

TÜRK TELEKOM A.Ş. ANKARA BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARET

TÜRK TELEKOM A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NATO VE TAFİCS GRUP MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARETTE BULUNULDU

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN

8. SAMSUN İNŞAAT FUARI DÜZENLENİYOR

Okunma Sayısı: 1163


Tüm Yazılı Basında Odamız

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.