MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 ANKARA ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AFYONKARAHİSAR   ANKARA   ÇANKIRI   ERZİNCAN   ERZURUM   KASTAMONU   KAYSERİ   KIRŞEHİR   KONYA   NEVŞEHİR   SİVAS   TOKAT   YOZGAT   AKSARAY   KIRIKKALE 
 

 
HUKUKİ DESTEK
 

EMO Ankara Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 2023.4

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

AMAÇ SINIFSIZ TOPLUMA ULAŞMAK OLMALI (BİRGÜN GAZETESİ, 03.12.2007)


YAZILI BASINDA ODAMIZ


 
"Modern dünyada anlaşılır ve tutarlı bir vizyon ve strateji olamadan herhangi bir yerde kurumsal bir gelişmenin kazanılabileceğinden şüpheliyim" diyen Michael Albert, "Eğer gelişme katılımcı ekonominin gösterdiği sınıfsız topluma varacaksa bu hareket mutlaka sınıfsız topluma ulaşma amacını taşımak zorundadır" şeklinde konuşuyor Katılımcı Ekonomi çalışmalarıyla dünya çapında tanınan Michael Albert, EMO Ankara Şubesi ve Mülkiyeliler Birlimi işbirliğiyle 6-7-8 Aralık arasında Ankara'da düzenlenecek Kamu Girişimciliği Çalıştayı'na katılmak üzere Türkiye'ye geliyor. Çalıştay'ın 2. gününde "Kamu Girişimciliği ve Demokrasi" konulu bir konuşma yapacak olan Albert, İstanbul ve Ankara'da çeşitli panel ve söyleşilere katılacak.
 

Albert‘in kapitalizmin alternatifsiz olmadığı yolundaki çabalarının ürünleri olan "Katılımcı Ekonomi" ve "Katılımcı Toplum" projeleri üzerine Dinçer Demirkent ve Mutlu Arslan‘ın gazetemiz için yaptığı röportajı yayınlıyoruz.

» Kapitalizmden başka alternatifin mümkün olmadığına dair ileri sürülen teze, 1990‘lardan beri "katılımcı ekonomi" modelinizle karşılık veriyorsunuz. Bir entelektüel, kapitalizme alternatif arayışına dönük bir düşünme sürecine neden girer ve bu düşünme süreci içinden çıkan katılımcı ekonomi modeli başka bir dünyanın mümkünlüğü adına ortaya ne koyar?

Kapitalizme bir alternatif tasarlamanın ve bu tasarıyı açık bir arayış haline getirmenin gerekliliğinin üç büyük dayanağı var. İlki, kapitalizmin insanlık için korkunç bir sistem olmasıdır. Kanaatimce pek çok insan buna katılacaktır. Kapitalizm bir yandan kitlesel boyutlarda açlığı ve sefaleti diğer yandan refahı; bir yanda büyük kitlelerin iktidarın olanaklarından dışlanmasını diğer yanda iktidarın merkezileşmesini içeren garip eşitsizlikleri doğurur. Ayrıca kapitalizm dayanışmayı yükseltmenin yerine en kötü biçimiyle saldırgan bir bireyciliği dayatarak kişilikleri bozar. Dahası, kapitalizm, insanlığın geleceğini tehdit edecek boyutta çevreyi tahrip eder. Tabii ki söylenecek daha çok şey var ama temel olarak kapitalizm çeşitli boyutlarıyla ve çok geniş bir yelpazede korkunçtur. Bu durum daha iyi bir alternatif istemeyi zorunlu kılar. Dolayısıyla kapitalizmi geride bırakmamıza yardımcı olacak bir vizyon yaratmaya çalışmak önemlidir.

İkinci olarak, eğer kapitalizmin yerini alabilecek ve buna değecek uygulanabilir bir vizyonumuz varsa -buna katılımcı ekonomide gerçekten sahip olduğumuzu söyleyeceğim- o zaman bizim için değeri çok boyutlu olacaktır. Öncelikle, böyle bir vizyon kapitalizmden daha iyi bir olasılığın mümkün olmadığına dair "sinik" şüphenin üstesinden gelebilir. Eğer bir vizyonu tanımlar, anlar, ona inanır ve onu paylaşırsak "alternatif yok" fikri aşılır. Buna karşılık bir alternatife dair vizyonumuz yoksa, kapitalizmin ebediliğini kabul etme eğiliminde oluruz ki devrim şöyle dursun direniş bile abesle iştigal sayılır. Vizyona sahip olmadan hareket inşa etmek, rüzgârda savrulmak ya da yerçekimine karşı savaşmak ya da yaşlanmayla mücadele etmek gibidir. Bu, sonucu olmayan bir iştir, bundan sakınmalıyız. İnsanlara inandırıcı gelecek bir vizyon yaratarak, kapitalizmden daha iyi bir dünyaya ulaşmaya dair makul bir umuda sahip oluruz. Bu, yeni bir dünyaya ulaşmaya dair çabaları anlamlı kılar ve sonucu olmayan bir çaba olmaktan çıkarır.

Üçüncüsü, en azından tanımlayıcı merkezi özellikleri bilinmeden yeni bir toplumsal sistem arayışı anlamlı değildir. Bu bilgi olmadan ne makul bir umuda sahip olunabilir ne de bir bilinçli bir yönelime sahip olunabilir.

Eğer nereye varmak istediğimizi bilmiyorsak eylemlerimizi varmak istediğimiz amaca nasıl ulaştırabiliriz? Şunu bilmeliyiz ki yolculuğun sonunda olacağımız yere varmak için bilet almak ve uçağa binmek zorundayız.

Fakat eğer gerçekten istediğimiz yere gideceksek doğru uçağı seçmeliyiz. Bunun yeni bir topluma yapılacak yolculuk için gerekli bir toplumsal programdan hiçbir farkı yok. Arzu edilen bir toplumsal program uygulanabilir olmalı, olduğumuz yerden uygulanmaya başlanmalı ve asıl olarak bizi varmak istediğimiz yere de götürebilmelidir.

Sonuç olarak kapitalizmin alternatifinin olmadığına dair yanlış fikirlere dayanan edilgenliğin ve sinikliğin üstesinden gelmek için bir vizyona ihtiyacımız var. Yıllardır tartışmaya ve yaygınlaştırmaya çalıştığım "Katılımcı Ekonomi" fikrinin böylesi bir vizyonu ortaya çıkartabileceğine inanıyorum.

»Geçmiş sosyalizm deneyimleri "merkezi planlama" ya da "piyasa sosyalizmi" üzerine inşa edildi. Komünist "ütopya"nın başarısızlığını bunlara bağlayabilir miyiz?

"Başarısızlık" dikkatli kullanılması gereken bir sözcük ve burada yanlış anlaşılmaya neden olabilir.

Mesela, birileri ev yapmak istediklerini söyleyip fakat aslında bir hapishane planını takip ediyorlarsa ve sonunda bitirdiklerinde ortaya bir hapishane çıktığında, sonuca başarısızlık diyebilir miyiz? Hayır, onlar aradıklarını söyledikleri şeyi gerçekleştirmeseler de aradıkları şeyi gerçekleştirmişlerdir.

Tarihteki sosyalizm/komünizmi hedefleyen hareketler içindeki çok sayıda insan dürüstçe içinde gerçek eşitliğin, katılımın olduğu sınıfsız bir ekonomi peşinde koştular. Bu insanlar için bu hareketler, gerçekten kötü bir biçime dönüştüler, bu anlamda başarısızdılar. Yeni sınıfsız bir ekonomi ve yeni özgürleşmiş bir toplum yaratamadılar. Ancak bana göre, onların fiili seçenekleri ve programları açısından baktığımızda bu hareketler gerçekte başarılı oldular. Başarılı oldular çünkü gerçekte varmak için çabaladıkları yere vardılar. Başka bir ifadeyle bu hareketler sınıfsız toplumun kazanılması için tasarlanmış ve inşa edilmiş hareketler değildi. Aksine bu hareketler başka sistemi, benim Katılımcı ekonomi, iş bölümü yerine işin yükünü hakça paylaştıracak dengeli görevler paylaşımı yaklaşımını getirir "koordinatörler sınıfı" dediğim, üçüncü bir sınıfın yönetici statüsünde olduğu otoriter bir politik sistemi yükseltmek için tasarlandılar ve inşa edildiler.

Aradıkları şeyde de programatik bir başarı yakalamalarına karşın bu kendi militanlarının önemli bir kısmının kazanmak istediği şey değildi.

Kapitalizm, üretici malların özel mülkiyeti, mülkiyetin, iktidarın ve büyük miktarda üretimin ödüllendirilmesi, emeğin bölünmesi, iktidarın hiyerarşik dağılımı, rekabetçi piyasa ve bunlarla birlikte, genellikle parlamenter demokrasinin bir çeşidine dayanır. Kapitalizmin yerinde, sosyalizm olarak adlandırılan düzenler ise bunların yerine toplumsal ve kolektif mülkiyete, iktidarın ve büyük miktarda üretimin ödüllendirilmesine, emeğin bölünmesine, iktidarın hiyerarşik dağılımına, piyasacı ya da merkezi planlamacı bir ekonomiyle birlikte genel olarak otoriter tek partili devlet düzenleri olarak geliştiler.

Sosyalist devrimler ile ortaya çıkan değişim kesin bir eksende önemli ve gerçektir. Fakat bu değişim, sınıfsız toplum ya da özgürlük yolunda bir değişim değildir. Değişim bir patronun yerine "diğerinin" geçmesidir. Kapitalist gitmiştir, onun yerine "koordinatör" ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla sorunuz bakımından, piyasaya ya da merkezi planlamaya dayanan sosyalizm, arzu edilen geleceğe ulaşılamamasının kaynağıdır. Ancak bu başarısızlık böyle bir geleceğin olmadığı ya da olamayacağı için yaşanmamıştır. Bu başarısızlığın nedeni, piyasa sosyalizminin ya da merkezi planlamanın; emeğin bölünmesinin, üretimin ve iktidarın ödüllendirilmesinin ve merkezileşmiş hükümet yapılarının ütopyamızla aynı şey olmaması, hakikatte onun tam karşısında yer alması, hatta eşitlikçi ve özgürlükçü bir gelecek arayışını baltalamasıdır.

Leninist hareketler elde etmek için örgütlendikleri ve yöneldikleri şeyi elde ettiler. Fakat militanlarının büyük bölümünün istediği bu değildi. Bu bakımdan hareketler başarmak için örgütlendikleri konuda başarılıdırlar; başarısız oldukları yer insanlığın ihtiyaçları ve militanlarının isteklerini gerçekleştirememeleridir. Leninizm sınıfsız, eşit ve adil bir topluma ulaşamadı. O buna ulaşamadığı zaman onun başarısız olduğunu söyleyip bunu onun yaptığı şekliyle ama daha iyi yaparak yeniden mi deneyeceğiz? Ya da ilk anda bütünlüklü olarak barışı ve adaleti sağlamak için yeni bir yol mu çizeceğiz...

»Katılımcı ekonomi modelinizin kimi yönleriyle Gramsci-Luxembourg çizgisindeki konsey komünizmi ve Tito Yugoslavya‘sında uygulanan özyönetimcilikle benzeştiği fikrindeyiz. Katılımcı ekonomi modeliniz hangi yönleriyle Marksist literatürden etkilenmiştir ve ondan farklılaşmaktadır?

"Katılımcı ekonomi" ve daha geniş tasavvuruyla "katılımcı toplum" kavramsallaştırmaları, ekonomiyi ve toplumu anlamada sosyal çıktıların kurumsal temellerini arayan, insanları ekonominin içinde tutan dayatılmış sınıf pozisyonlarının önemini vurgulayan, insanın gelişmesinin önüne geçen ürüne yabancılaşmadan başlayan yabancılaşma süreçlerini vurgulayan ve aslında birçok Marksistin açığa çıkmasına yardımcı olduğu çok sayıda yaklaşımdan etkilenmiştir. Bununla birlikte Marksist Leninist hareketlerin sonuçlarını görerek ve bu sonuçları yaratan, hata değil tercih olan bağlılık ve vaatlerinin farkına vararak da şekillenmiştir.

"Katılımcı Ekonomi"nin kesin olarak konsey komünizmi -Pannekoek, Rocker, vs- ve de çeşidi yönleriyle Luksembourg, Gramsci ve onun döneminin İtalyan komünisderiyle aynı geleneğin içinde yer aldığını düşünüyorum. Ancak "katılımcı ekonomi" ekonominin toplumun öteki boyutlarından etkilendiği algısıyla ve emeğin toplumsal işbölümü ile ilişkisi içinde rekabetçi ve otoriteryan bölüşüm biçimlerinin yarattığı sınıfsal ilişkiler algısı bağlamında onlardan ayrılır. Yugoslavya‘da yanlış olan, insanların kararlar üzerinde onları etkiledikleri oranda söz olması anlamında, özyönetimi istemek değildi. Bu değerli bir amaçtı. Yanlış olan işyerlerinde emeğin eski bölünmesini muhafaza etmenin, işyerlerini birbirleriyle bağlamanın ve tüketiciyle piyasa yoluyla bağlanmanın bu amacı baltalayacağının anlaşılamamasıydı. Yanlış olan, buna ek olarak, otoriteryan bir politik sistemi kabul etmeye razı olmaktı. Bunlar diğerlerinin arasında temel olan problemlerdir. Bu hareketler neden belirli kurumsal seçenekler -dengeli iş düzenleri ve bölüşüm- ve sınıf ilişkileri arasındaki ilişkiyi anlamadılar? Kavramak çok karmaşık ya da zor olduğu için mi? Sanmıyorum. Bana göre sınıfçı alışkanlıkların, sınıfçı propaganda ve manipülasyonun, sınıfçı beklentiler ve korkuların vs ortaya çıkması buna neden oldu.

Leninist hareketler elde etmek için örgütlendikleri ve yöneldikleri şeyi elde ettiler. Fakat militanlarının büyük bölümünün istediği bu değildi.

Elbette bundan çok daha fazlası var ancak yer kısırı nedeniyle fazla basitleştirme ve önemli noktaları dışarıda bırakma riskini de alarak temel farkları şöyle sıralayabilirim:

1) "Katılımcı ekonomi" yaklaşımı geleneksel yaklaşımla karşılaştırıldığında ekonomiye politika, akrabalık bağları, kültür, ekoloji ve uluslararası ilişkilerin üzerinde bir öncelik vermez. Bunun yerine hepsine karşılaştırmalı bir öncelik tanır. Böylece bunların karşılıklı ilişkilerinin ve birbirleriyle ilişkilerinin anlaşılmasının önünü açar.

2) "Katılımcı ekonomi" yaklaşımı geleneksel yaklaşımla karşılaştırıldığında ekonomik ürünün dağıtımı ve bunun içeriği olarak ekonomik hayada ilişkili karar alma süreçleri konusundaki modern mücadelede merkezi olan iki değil üç sınıfın varlığını tanır. İlk olarak üretim araçlarının sahipleri olarak geleneksel kapitalist sınıf vardır. Bunun dışında benim koordinatörler sınıfı dediğim, ekonominin içinde yetkilendirme görevlerini büyük ölçüde tekelleştiren ve gelişmiş bir ekonomide nüfusun yüzde 2o‘sini oluşturan, avukatiar, doktorlar, yöneticiler, mühendisler, vs vardır. Üçüncü olarak da ezber ve tekrarın görev olarak dayatıldığı iktidarın uzağında konumlandırılan işçiler vardır. Bu yaklaşımın getirdiği yeni sınıf haritasında kavranması gereken, kapitalist sistemde kapitalistlerin işçiler üzerinde tahakküm kurması gibi, merkezi planlamacı ve piyasa sosyalizminde de koordinatörlerin de işçiler üzerinde tahakküm kurduğudur. Ben bunu piyasa ve merkezden planlanmış "koordinatörcülük" olarak adlandırıyorum. Bu antikapitalist bir hareket olabilir ancak sınıfsız bir toplumu değil koordinatör iktidarını hedefler.

Reel sosyalizm deneyimlerinde ortaya çıkan bu olmuştur. Hatta birçok militanının buna karşıt yönelimlere ve arzulara sahip olmasına karşın, hareket sınırsızlığı değil, koordinatorizmi hedeflemiştir.

3) Yukarıdaki iki noktanın ışığında "katılımcı ekonomi" yaklaşımı politik, kültürel, akrabalık ilişkileri, ekolojik ve uluslararası ilişkileri ve de ekonomik ilişkileri özgürleştirmeyi hedefler. Katılımcı ekonomi yaklaşımı, üretim araçlarında özel mülkiyetin ortadan kalktığı gerçek ve tam smıfsızlaşmayı ve bununla birlikte, iktidarın hiyerarşik merkezileşmesine karşı karar verme süreçlerinde özyönetimejliği savunur. Mülkiyeti ya da iktidarı ödüllendirmenin yerine, işin süresi, yoğunluğu verdiği sıkıntıyı ödüllendirme ölçütü olarak alır. İş bölümü yerine işin yükünü hakça paylaştıracak dengeli görevler paylaşımı yaklaşımını getirir. Merkezi planlama ve piyasanın yerine katılımcı ekonomiyi önerir.

»Toni Negri gibi başka bir dünya tahayyül eden ve bunun mücadelesini veren kimi başka entelektüeller, kapitalizmi yıkacak bir "politik özne" olarak tarif ediyorlar. Sizin bir stratejiniz olduğu açık, bununla birlikte politik bir özne tanımlamıyorsunuz. Stratejiniz içinde katılımcı ekonomiyi kim ve nasıl gerçekleştirecek?

Dürüst olmak gerekirse Negri‘nin yazdıklarının önemli bir bölümünü anlamıyorum, bu yüzden de yorum yapmam zor. Onu kısır buluyorum ve söylemek zorundayım ki bunun çok korkunç bir suçlama olduğunu düşünüyorum.

Bana göre, yeni bir dünyayı kazanmak için yaşadığımız dünyanın içinde kötü koşullarda uzun saat Seattle‘ın bir dönüm noktası olduğunu düşünmüyorum.

Seattle uzun bir zaman dilimindeki birbiriyle ilişkili olayların bir boşalmasıydı her çalışan insanlar tarafından tanımlanan ve idare edilen hareketlere sahip olmalıyız. Bunun olması için, bu hareketlerin bu insanlar tarafından paylaşılan ama paylaşılmakla kalmayan aynı zamanda bağlanılan, üzerine düşünülen ve çalışılan bir vizyon ve stratejiye sahip olmaları gerekir. Vizyon ve strateji inanılmaz derecede anlaşılmaz bir dille yazılmışsa böyle bir hareket ortaya çıkmaz. Bu katılımı yükseltmeyi bırakın onu engeller. Bana göre, dürüstçe söylersem, yapıyormuş gibi davranmak, gerçek, yaşayan, popüler bir hareketler yaratmaya uğraşmaktan daha kurnazca.

Negri‘nin inanılmaz derecedeki büyük bir kısmını anlayamadığım kısır dilinden edinebildiğim, eğer benim sınırlı algımda bir sorun yoksa, onun gerçekte yeni olan hiçbir temel şey önermediği.

"Çokluk" fikri proletarya fikrinden çok da farklı değil. İlk olarak, "çokluk" temelde ekonomik bir kavram ve sanki hayatın diğer yönleri insanları değişimin öznesi yapamayacakmış gibi ekonomik belirlenim Öne çıkıyor. İkincisi, ekonomi bağlamında, geçmişte Leninizmde olduğu gibi, yalnızca bir antikapitalist gündem olduğunu öne sürerek gerçeği saklıyor. Ama iki temel gündem var:1 Birisi arzuladığımız sınıfsız toplumken diğeri koordinatör sınıfın egemenliği. Eğer çokluktan ve imparatorluğun destekleyicilerinden bahsediyorsak bu proletarya ve kapitalizmin destekçileri hakkındaki konuşmalarımıza benziyor. Gerçeklik bir "biz ve onlar" mücadelesinden çok daha karmaşıktır. Kavramların yalnızca "iyi çocuklar" ve "körü çocuklara gönderme yaptığı ikili bir kullanım, dil alanında bir el çabukluğudur ve daha adil bir dünyayı kazanma mücadelesinde yol göstermeyi bırakın merkezi olan gerçekliği bizden saklar. Bu, kapitalistlerin verimlilik, özgürlük vs kavramları kullanmalarına benzer ve gözlerimizin dünyanın kritik alanlarından uzaklaştırılması için tasarlanmıştır.

Bizim sınıfsız toplumu hedefleyen hareketlere ihtiyacımız var ama hareketlerin programları eski koordinatör ekonomilerini hedefleyen katılımcı ekonominin karşısındaki yapılar tarafından belirlenirse yeniden başa döneriz.

Katılımcı ekonomi yaklaşımında toplumsal değişmenin sağlanması için bu değişimin özneleri elbette bu değişim için mücadele edenlerdir. Bununla birlikte öncelikli olarak ihtiyacımız olan eklemlenme, önderlik ve enerji sağlayacak grup ve sınıflar; kadınlar, kültürel azınlıklar, politik olarak dışlananlar ve çalışan sınıflardır. Bu bakış açısı erkekleri, kültürel çoğunluğu, kimi politik ayrıcalıklıları, kimi koordinatörleri dışlamaz. Bunun anlamı hareketin tanımı ve programının arkadan geleceğidir, bu gerçekten özgür bir dünya kurmak, kendilerini hiyerarşinin belli bir noktasına getirmek için değil hiyerarşiyi kaldırmak için mücadele eden herkesin programı olacaktır.

» Seattle anti kapitalist küreselleşme hareketi için bir dönüm noktası oldu. Bu hareketi bu kadar stratejik yapan faktörler nelerdir? Daha açık bir şekilde sorarsak bu hareketin 1999‘da Seattle‘da ortaya çıkmasının nedenleri nelerdir?

Söylemek zorundayım ki Seattle‘ın gerçekte bir dönüm noktası olduğunu düşünmüyorum. Seattle geniş ama çok da geniş olmayan, uzun bir zaman dilimindeki birbiriyle ilişkili olayların bir boşalmasıydı. Seattle‘a önemini veren şey ise ABD‘de, sistemin merkezinde gerçekleşmiş olmasıdır, daha fazlası değil. Kanımca günümüzdeki hareketleri gerçek anlamda bir dönüm noktasına taşıyacak olan şey, bu hareketlerin eylemliliklerini geniş ölçüde artıracak biçimde ayak basılmamış yerlere taşınmasıdır.

Böyle bir dönüm noktası özgür bir gelecek için kurumsal vizyonumuzu, var olan kapasitemizden ve varmaya yöneldiğimiz, paylaşılan amaçlarımızdan oluşan gelecekten kökünü alan ciddi bir biçimde formüle edilmiş stratejimizi ve bu vizyon ve strateji için dikkatli ve agresif mücadelemizi içerecektir.

» Son olarak, "Katılımcı Ekonomi" ve "Katılımcı Toplum" kavramsallaştırmalarınızın evrenselliği hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Katılımcı Ekonomi ve Katılımcı Toplum vizyonu standart bir toplumsal sisteme dair bir öneri değil, daha evrensel bir bakış açısıdır. Kanımca katılımcı ekonomi ABD‘ye ilişkin olduğu kadar Türkiye‘ye, Hindistan‘a, İtalya‘ya, Guatemala‘ya, Tayland‘a, Avustralya‘ya, Venezüella‘ya -özellikle Venezüella‘ya- ilişkindir.

Modern dünyada anlaşılır ve tutarlı bir vizyon ve strateji olamadan herhangi bir yerde kurumsal bir gelişmenin kazanılabileceğinden şüpheliyim. Eğer gelişme katılımcı ekonominin gösterdiği sınıfsız topluma varacaksa bu hareket sınıfsız topluma ulaşma amacını taşımalıdır. Bu yüzden yalnızca katılımcı ekonomi tartışmaları değil, çeşidi yönleriyle yerel olarak girişilen deneyimler de önem taşımaktadır. Katılımcı ekonomi yaklaşımıyla düşünen, onun mücadelesini veren ve yalnızca tartışan değil kazanan yerel, kentsel, bölgesel, ulusal hareketler böyle ortaya çıkacaktır. Ben Türkiye‘nin ABD‘den veya herhangi başka bir yerden bu geniş düzeyde ve bu açılardan bir farkını görmüyorum.

Michael Albert kimdir?

Michael Albert, üniversite yıllarından itibaren çeşitli toplumsal muhalefet hareketleri arasında yer almıştır.
70li yılların sonunda başladığı alternatif medya çalışmalarıyla tanınmaya başlanmıştır. 1980‘lerden itibaren düzenli olarak "Katılımcı Ekonomi" üzerine fikir yürütmeye başlamış ve bu konuda çok sayıda eser ortaya koymuştur. Albert, alternatif küreselleşme hareketinin en çok ziyaret edilen ve en zengin içeriğe sahip olan "Znet" internet sitesinin ve "Zmagazine"in koordinatörüdür.

Bu sitede Noam Chomsky, Arundhati Roy, Vandan Shiva, Robert Fisk gibi aydınlarla birlikte çok zengin bir tartışma yürütmektedir. Albert‘in Katılımcı Ekonomi, Katılımcı Toplum ve Muhalefet Biçimleri üzerine çok sayıda kitabı dilimize çevrilmiştir. Türkçe‘de yayınlanan kitapları şunlardır: Geleceğe Bakmak: 21. Yüzyıl için Katılımcı Ekonomi (Ayrıntı Yayınları, 1994); Değişimin Yolu (Aram Yayıncılık, 2002); Katılımcı Ekonomi (Aram Yayıncılık, 2004); Entelektüellerin Sorumluluğu (BGST, 2005); Düşünce Düşleri (BGST, 2006); Umudu Gerçeğe Dönüştürmek (BGST, 2007); Bilim ve Postmodernizm Tartışmaları: Postmodernizm ve Sol (BGST, 2007)



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


EMO ANKARA ŞUBESİ 26. DÖNEM YÖNETİM KURULU BAŞKANI PROF DR. ŞEREF SAĞIROĞLU`NA BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜM BAŞKANLIĞINA ATANMASINDAN DOLAYI TEBRİK ZİYARETİ

TÜRK TELEKOM A.Ş. ANKARA BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARET

TÜRK TELEKOM A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NATO VE TAFİCS GRUP MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARETTE BULUNULDU

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN

8. SAMSUN İNŞAAT FUARI DÜZENLENİYOR

Okunma Sayısı: 1356


Tüm Yazılı Basında Odamız

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.