|
Sinop Nükleersiz Kent ve Yaşam Derneği tarafından düzenlenen “Nükleer Karşıtlığında Sinop’tan Akkuyu’ya Mücadelenin Dünü Bugünü ve Yarını” konulu panel 17 Nisan 2008 tarihinde Sinop Ticaret Odası Salonu’nda yapıldı.
Panelden önce Nükleer Platform tarafından Sinop Uğur Mumcu Meydanı‘nda düzenlenen "Sinop‘ta Nükleerin Zararları Görülmeye Başladı" başlıklı basın açıklamasına çok sayıda kişi katıldı. Basın açıklamasında "Nükleer karşıtı hareket olarak; nükleer santrallerin, insanlığın yarattığı bütün değerlere düşman bir kapitalist zihniyetin, anti-demokratik ve otoriter bir toplum anlayışının ürünü olduğunu, her platformda dile getirdik ve bundan sonra da dile getirmeye devam edeceğiz. AKP Hükümeti, Sinop ve Akkuyu halkının direnişini, Meclis‘e verilen 100 bin imzayı ve 171 onurlu bilim insanının itirazlarını görmezden gelerek, uluslararası tekellerin ve savaş politikalarının güdümünde olduğunu, çıkardığı nükleer yasa ile bir kez daha göstermiştir" denildi. Kitlesel basın açıklamasının ardından "Nükleer Karşıtlığında Sinop‘tan Akkuyu‘ya Mücadelenin Dünü Bugün ve Yarını" paneli yapıldı. Paneli yöneten Bahattin Sarısoy açılış konuşmasında Türkiye‘deki nükleer santral kurma girişiminin gelişim sürecini anlatarak, Sinop‘ta kurulması planlanan nükleer santrale karşı Sinopluların verdi desteğe değindi. EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Pektaş panelde yaptığı konuşmada, nükleer santrallerin dünyadaki gelişim süreçlerinin kısa tarihçesini aktardı. Nükleer santrallerin dışa bağımlı bir enerji üretimi ve tüm dünyada yaşanan ciddi santral kazalarından dolayı riskli bir teknoloji olduğunu vurgulayan Ramazan Pektaş, nükleer Rönesans söyleminin altında yenilenebilir enerjinin yükselen trendine karşı nükleer savunucularının atağı olduğunu söyledi. Pahalı bir enerji üretim yöntemi olan nükleer santrallerde kullanılan radyoaktif çubuk yakıtlarının hazırlanmasında çevreye ciddi oranda karbondioksit emisyonu salarak zarar verdiğini vurgulayan Ramazan Pektaş, santral yapımının uzun zaman almasından kaynaklı sorunların da yaşandığını ve nükleerin zorunluluktan çok siyasi tercih nedeniyle yapılmak istendiğini belirtti. Pektaş şöyle konuştu, "Dünyadaki mevcut nükleer santrallerde bugüne kadar çok sayıda ciddi nükleer kaza yaşandı. 1950‘li yıllardan 1980‘lere kadar 22, 1990‘larda 10 ve 2000‘lerde şimdilik 11 ciddi kaza yaşandı. Nükleer mücadele tüm dünyada ve Türkiye‘de nükleer santral tartışmalarıyla yan yana gelişmiştir. Bu mücadele, demokratik kitle örgütleri, meslek odalarıyla birlikte sürdürülerek geliştirilmeli. 26 Nisan 1986 tarihinde meydana gelen Çernobil Nükleer kazasının yıldönümü olan 26 Nisan bütün dünyada anti nükleer günü olarak kabul edilmeli." Panelde son olarak söz alan Avukat Mehmet Horuş, Türkiye‘deki çevreci hareketin gelişim sürecine dikkat çektikten sonra, Bergama, Eşme, Pazarcık, Akkuyu ve Sinop‘ta çevreci hareketlere kısaca değindi. Bergama‘da açılan 86 davanın kazanıldığını, 600‘den fazla işletme ruhsatının iptal edildiğini, Akkuyu ve Sinop‘ta hâlâ nükleer santral kurulmadığını ve bütün bunların çevre mücadelesi bakımından başarı olduğunu belirten Mehmet Horuş, "Bizler mücadeleyi sürdürürsek nükleer santraller de altın madenleri de olmaz" dedi. Konuşmaların ardından izleyicilerden gelen sorulara yanıt veren Ramazan Pektaş elektrikteki kayıp kaçak oranları, nükleer santrallerin istihdam yaratıp yaratmayacağı, dışa bağımlılık konularında gelen soruları yanıtladı ve elektrikle ilgili bir kamu kuruluşunda resmi olmayan anketle ilgili şu küçük anekdotu anlattı, "Bu kamu kuruluşunda çalışanlara ‘nükleer zararlı mıdır?‘ diye bir soru soruluyor ve soruyu yanıtlayanların yüzde 60‘ı ‘zararlı değil kurulsun‘ diyor. ‘Türkiye‘de nükleer santral kurulsun mu?‘ sorusuna katılımcılar ‘kurulabilir‘ cevabını veriyor. Aynı insanlara ‘Sizin yaşadığınız yerlerde nükleer santral kurulsun mu?‘ diye sorulduğunda ankete katılanların sadece yüzde 10‘u ‘evet kurulsun‘ diyor." Ramazan Pektaş konuşmasını Nazım Hikmet‘ten bir şiir okuyarak tamamladı.
|
|
|