Geçtiğimiz hafta Ankara‘da idim. Uçaktan indikten sonra ilk işim Sakarya Caddesi‘nde çadır kuran TEKEL işçilerini ziyaret etmek oldu. "Gavur İzmir" başta olmak üzere, Denizli, Diyarbakır, Hatay, Adıyaman ve Manisa illerinden gelen işçilerin kurdukları çadırları gezdim. Onlarla sohbet ettim, çay içtim, sardıkları sigaraları birlikte tüttürerek, türkülerine de eşlik ettim. Her bir çadırda ayrı bir hikaye, ayrı bir sohbet vardı. Üniversiteli solcu gençler, işçileri örgütlü olmaları için bilinçlendirirken, MHP‘liler; Manisa‘dan gelen bir ilçe başkanına, işçilerle ilgilenmeyen Etimesgut Belediye başkanını şikayet ediyorlardı... ÖZELLEŞTİRME denen piyasacı yağma anlayışının mağduru olan sosyal devletin sefalete itilmek istenen işçileri, "daha iyi bir yaşam mümkün" dercesine direniyorlardı... Kente geldikten sonra haber merkezindeki arkadaşlara "memlekette neler oldu?" dedim. Elektrik Mühendisleri Odası Kongresi‘nde konuşma yapan Genel Başkan Musa Çeçen‘i dinleyen AKP İl Başkanı Ahmet Uzer ile milletvekillerinin verdiği sert tepkiyi, tartışmaları, gerilen ortamı ve il başkanı ile vekillerin kongre salonun terk ettiklerini anlattılar. AKP‘liler, iktidarın ÖZELLEŞTİRME politikalarını eleştiren Çeçen‘e, "sen siyaset yapıyorsun" diyerek müdahale etmek istemişler... Siyaset yapma hakkı tek başına kendilerinde olduğu için (!) bu eleştiriye gösterdikleri tahammülsüzlüğü gazetemizin manşetine taşımayı uygun bulduk... MÜSİAD Başkanlığı yaptığı dönemde özelleştirmelere karşı zaman zaman sitem eden sevdiğimiz ve doğrularından ödün vermediğine inandığım vekilimiz Mehmet Erdoğan, istiridyenin içinde saklanan inci gibi ne yaptığını şu ana kadar anlayamadığım vekilemiz Özlem Müftüoğlu ve AKP‘nin yerel padişahı Sn. Uzer, sinirli bir şekilde salonu terk etmişler... Burada uzun uzun demokrasinin ne menem bir şey olduğunu anlatmayacağım. Buna gerek görmüyorum. Fakat, 7 yılda çoğu cumhuriyet kazanımı olan 700‘ün üzerinde devlet işletmesini birkaç yıllık kârı karşılığında teker teker satan bu iktidar değil mi? 14 milyon yeşil kartlıyı uzaydan mı ışınladık? Milyonlarca işsiz mağaralardan mı çıktı geldi? Telekom‘dan, Avea‘ya, limanlardan, bankalara, yayın kuruluşlarına kadar "babalar gibi" benim babam mı sattı? Yumurtacının babası eski Maliye Bakanı "Kemal Abi" Gaziantep Sanayi Odası Meclisi‘nde, "Yahu ne komünist bir ülkeymişiz. Devletin bu kadar tesisi mi olur? Sata sata bitiremedik" demedi mi? AKP ve Ahmet Uzer usulü demokrasilerde (!) bunu söylemenin karşılığı işte "siyaset oluyor. Bu korku krallığını yaratanlar, vicdanı olanların demokrasisi karşısında gerçekleri duymaktan işte böyle korkuyorlar... Sn. İl Başkanı belki, "Ey Murat Güreş sende siyaset yapıyorsun!!!" diye bana da kızabilir. Konuyu değiştirmeden, başkalaştırıyorum... Ankara‘da güzel bir öğlen vakti Cumhuriyet Gazetesi‘nin Ankara Bürosu‘nun yolunu tuttum. Ahmet Rasim Sokak‘taki yeni ve modern binanın dışında kocaman bir Mustafa Balbay fotoğrafı karşıladı beni. Binaya girdim, kafede oturdum, kitapevini gezdim, yeni kitaplar aldım. Daha sonra da İlhan Taşçı ile sohbet ettim. Ergenekon savcılarına tazminat davası açan (kaybettiğinin orada öğrendim) yazar var ya O İlhan Taşçı işte... Çaylarımızı içerken ülkenin içinden geçtiği anomalinin bir değerlendirmesini yaptık. Benim için çok keyifli idi. Dışarıya çıktım ve o dev posterdeki Mustafa Balbay fotoğrafına ve gözlerine bir kere daha baktım... Anladım ki, Sakarya‘daki Tekel işçisine cesaret veren de, Gaziantep‘teki il başkanını yüreğine korku salan da Balbay gibi aydınların o derinden bakan gözleri... Bu nedenle; korku krallığı efendilerinin, demokrasiden tırsmasını anlayışla karşılamak lazım... (Gaziantephaber.com; 22.02.2010)
|