EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Pektaş, 09 Ağustos 2010 tarihinde Kanal B’de yayımlanan “GÜNCE” programına katılarak Dünyada ve Türkiye’de nükleer santralleri, 08 Ağustos 2010 tarihinde Mersin Akkuyu’da düzenlenen nükleer karşıtı mitingi değerlendirdi.
Nükleer santralin çok riskli bir yöntem olduğunu, nükleer patlama sonucu geniş bir alanın olumsuz etkileneceğini vurgulayan Pektaş şunları söyledi, "Bugüne kadar radyasyon sızıntısı yaşanmamış nükleer santral hemen hemen yok gibi. Dünyada bulunan 450`ye yakın nükleer santralin hemen hemen hepsinde sızıntı olmuştur. Sızıntı olduğundan yakın çevresindeki insanlara zarar verir ve o bölgeyi radyoaktif olarak kirletir. Nükleer kirlenmede etkinin nasıl bir genişliğe ulaşabileceğini oradaki radyasyon yoğunluğu ve süresi belirleyecek. Biz, yüksek riskinden dolayı nükleer santrallere karşıyız. Teknik olarak baktığınızda yerine başka bir şey gelemez teknoloji midir, ucuz mudur, zorunlu mudur? Hayır bunların hiç biri değil. Rus şirketinin verdiği teklifteki nükleer santralden elektrik üretiminin dezavantajlı olduğunu görüyorsunuz. Dünyada en pahalı elektrik nükleer santrallerden üretiliyor. Her eklediğiniz sistem karmaşıklığı ve fiyatını artırıyor. İşletme maliyetinden tutun da kurulum maliyetlerine kadar artırıyor. Rusya`ya 15 yılda 51 milyar dolar ödeyeceğiz." Günce programı sunucusunun "Rusya`nın nükleer santrali Türkiye`de kurmasındaki çıkarı ne olabilir?" sorusunu yanıtlayan Ramazan Pektaş, Rusya`nın elindeki teknolojiyi paraya döndürmek istediğini belirterek, "Rusya, teknolojiyi Akkuyu`ya kurduktan sonra 15 yıl sonra Türkiye`ye ürün satacak. Bu santral henüz dünyada denenmediği çok güvenilir olduğu söyleniyor! Denenmemiş teknolojinin riskli olduğunu düşünüyorum. Rusya, topraklarından oldukça uzak bir noktada bu santrali deneme şansını bulmuş oluyor. Akkuyu nükleer santralinde 10 bin kişiye kadar kendi personellerini barındıracaklar. Akkuyu`da üs kurabilme söz konusu. Yani kısacak kendi insanına istihdam sağlayacak, ekonomik anlamda ticaret hacmi oluşturacak." "Nükleerde atık sorunu var" Nükleer santrallere karşı çıkma gerekçelerinden birinin de nükleer atıklar olduğunu vurgulayan Pektaş, 50 günü aşkın bir süredir Rusya`da meydana gelen yangınların, Çernobil kazası sonrası toprağa gömülen atıklara sıçrama ihtimalinin tüm dünyayı korkuttuğunu anlatan Pektaş "Dünya tetikte beklerken biz burada çok rahatız ve ben bunu anlamıyorum" dedi. Sunucunun "nükleer atıkların çelip depolarda toprağın altına gömülmesi" hakkındaki görüşlerini sorması üzerine Pektaş şunları söyledi, "Dünyada bu konuda güvenli bir depolama sistemi yok. Bunlar geçici çözümler. Nükleer konusunda bütün ülkeler aynı belirsizliği yaşıyorlar. Dünyadaki ilk nükleer kazası -hatta en büyüğü- ABD`de 1979 yılında yaşandı. Buradaki sızıntı kamuoyundan yıllarca saklandı daha sonra kamuoyuna açıklandı. O bölgelerdeki kanser vakalarında ciddi artışlar olduğu ortaya çıktı. Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere genel olarak kanserli sayısının artması tesadüfi değil." "Nükleer siyasi bir tercih" Türkiye`den nükleer santral kurulmak istenmesinin tamamen siyasi bir tercih olduğunu vurgulayan Pektaş sözlerini şöyle sürdürdü, "Bunlar zorunluluk değil siyasi tercih. Nükleer teknolojiye sahip olmak nükleer silaha sahip olmak isteği tamamen siyasi tercih. Nükleer santralin sadece burada kalması düşünülmüyor. Mersin Akkuyu bölgesinde bir de Sinop`ta şu an için söz konusu. Enerji bürokratları ağızlarından nükleer santral sayısının 5 ya da 7 olarak ifade ederler. Neden Mersin Akkuyu? Bir yere nükleer santral kurulması için 40`tan fazla kriter sayılıyor. Akkuyu`da 1970`li yıllarda lisans alınmış durumda. Şu an için bir başka yerde lisans almak zaman ve süreç gerektiriyor. Nüfus yoğunluğunun az olması hedefleniyor. Bu aslında bize bir şeyin itirafı gibi geliyor. Orada kaza yaşandığında en az sayıda insanın etkilenmesi isteniyor. Radyasyon serpintisi ya da sızıntısı geniş bölgeye yayıldığında sınırları açtım kapattım diyemezsiniz. Radyasyon meteorolojik koşullara göre çok büyük bölgeye yayılır. Radyoaktif kazalarda gözle görünen bir şey yok koku da alamıyorsunuz. Bir başka kriter kurulacak alanın tarım alanı olmaması isteniyor. Mutlaka çok büyük su kaynağına yakın olması gerekiyor. Genelde deniz kenarlarını seçiyorlar. Bunun dışında başka parametreler var. Bir kere Akkuyu bölgesi tarımsal alanlara uzak değil. Burada olumsuzluk yaşanırsa yayılabileceği alan gerçekten büyük. Mersin`e, Antalya`ya doğru hem turizm hem tarım alanları olumsuz etkilenir. Oradaki insanların bir kısmına istihdam sağlanacağı söylenmiş. Bazı insanlar bu olumsuzlukları ikinci plana atmış durumdalar. Burada Çernobil gibi büyük bir kaza olursa yüzlerce yıl tarım olmaz, turizm olmaz. Sızıntı olduğunda o bölgeden kimse tarımsal bir ürün almaz. Kurulması düşünülen santralin yeri Toros`ların eteklerinde olduğu için nükleer bir sızıntı Konya Ovası`na doğru hava akımlarıyla yayılabilir. Santral kurulduğunda çalışmaya başladığında kimse oradan balık almak istemez, çünkü oradaki denizle soğutma yapılacak." Ramazan Pektaş programın sonunda 8 Ağustos 2010 Pazar günü Akkuyu`da gerçekleştirilen miting hakkında bilgi verdi. Akkuyu civarında yaşayan insanlara "size iş vereceğiz" vaadinin gerçeği yansıtmadığını, yörenin siyasilerinin kimini tehditle kimisini ödüllerde ikna ettiklerini ; birkaç yüz kişinin belki santralin güvenlik ya da işletmesinde çalıştırılabileceğini diğer teknik insanların Rusya`da geleceğini belirten Pektaş şöyle konuştu, "Mitinge Ankara`dan üç otobüs gittik. İstanbul`dan, Bursa`dan, Adana`dan, Mersin NKP bileşenlerinden mitinge katılım oldu. Konya ve Ulukışla`dan gelenler oldu. Biliyorsunuz Ulukışla`da altın arama ile ilgili başka bir sıkıntı var. Mitingde müzikler çalındı, tiyatro gösterileri yapıldı, konuşmalar oldu.Vatandaşlarla da konuşuldu. İnsanlar ‘biz istemiyoruz ama buna karşı koymaya da gücümüz yetmez` düşüncesindeler. Gerçekten tepki gösterebilirlerse güçleri yeter. Bergama köylülerinin mücadelesini Büyükeceliler de yapabilir. Fay hattındaki bir nükleer santralin istihdam kaynağı olmadığını bilmeliler. İstanbul`dan Ankara`dan Konya`dan Adana`dan katılımların olması önemliydi. Büyükecelilerin buradan hareketle yanlarında olan desteği görmesi lazım. Onlar orada 1 kişi artarsa bilsinler ki Büyükeceli dışında 100 kişi artacaktır. O açıdan yalnız değiller. Bunun farkında olmaları lazım. Günlük geçici çıkarlar uğruna ne kendilerinin ne çocuklarının ne torunlarının hayatlarını riske eden yatırıma evet dememeleri lazım."
|
Fotoğraflar |
|
|
|
|
|