MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

EMO 43. OLAĞAN GENEL KURULU BAŞLADI



 
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) 43. Olağan Kurulu çalışmalarına Kocatepe Kültür Merkezi`nde başladı. Kaçak elektrik kullanımına karşı yürüttüğü mücadelede hain bir saldırı sonucu katledilen Hasan Balıkçı anısına Onur Ödülü, ilk kez Kocaeli Üniversitesi`nden Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu`na takdim edildi. EMO Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Göltaş`ın açılış konuşmasının ardından konuklar konuşma yaparken, ilk gün programı kapsamında çalışma raporlarının görüşmesine geçildi.
 

EMO 42. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Göltaş‘ın açtığı kongrede ilk olarak Kaya Bozoklar‘ın başkanlığında Divan oluşturuldu. Divan başkan yardımcılıklarına Halil İbrahim Bakır ve Tuncay Atman, yazman üyeliklere de Zihni Yücel Tekin, Zeynep Çiftçi, Mehmet Karabacak ve Murat Küçükarslan seçildi.

Gündemin okunması ve gündeme ilişkin Bilgisayar Mühendisleri Odası kurulmasına yönelik TMMOB Genel Kurulu‘na taşınmak üzere EMO Genel Kurulu‘nda değerlendirme yapılmasına ilişkin gündem önerisinin oylanarak kabul edilmesinin ardından saygı duruşu ve İstiklal Marşı‘nın okunmasıyla Genel Kurul çalışmalarına başladı. Gündem çerçevesinde Anıtkabir Çelenk Heyeti‘nin belirlenmesinin ardından kürsüye gelen EMO Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Göltaş, Genel Kurulu selamlayarak, açılış konuşmasına başladı. EMO‘da yürütülen çalışmalarda katkısı geçenlere teşekkür eden ve yitirilen değerlere konuşmasının başlangıcında yer veren Göltaş, Yönetim Kurulu olarak 42. Dönem‘deki çalışma anlayışını ortaya koydu. Göltaş, konuşmasında özetle ana başlıklar halinde şunları söyledi:

-Küreselleşmenin Krizi: Son yıllarda dünya ölçeğinde yaşadıklarımız "Tarihin Sonunun Geldiği" kapitalizmin mutlak egemenliğinin artık tartışılamaz olduğu ya da tek kutuplu dünyada ulus devletlerin varlık nedenlerini aşan bir düzeyde her şeyin uluslararası sermayenin denetiminde güllük gülistanlık geliştiği tespitlerinin nasıl bir safsatadan ibaret olduğunu gösterdi. Hepimizin de yakından tanık olduğu gibi bugün kapitalist küreselleşme sürecinin ortaya çıkardığı şey; sömürünün derinleşmesi, milyonlarca insanın yoksulluğu, işsizliği, doğanın tahrip edilerek yok oluşa doğru sürüklenmesi, savaşlar ve krizin genişleyerek sürmesidir. Teknolojik yenilikler, emek sömürüsünün arttırılması, esnek üretim modeline geçiş, savaş gibi yöntemler, kapitalizmin son otuz yıldır, ekonomiyi büyütmeye ve sermayenin karını maksimize etmeye dönük politikaları olarak hayata geçirildi. Bütün bu yolların tıkandığı noktada bugünkü yapısal krizle karşılaşıldı. Bugün egemenlerin "sürdürülebilir kalkınma" adı altında yaptıkları onlarca yüzlerce zirvenin gerçek nedeni, insanlığın gerçeklerle yüzleşmesini ve başka bir dünyanın mümkün olduğunu söylemek üzere ayağa kalkıp itiraz etmelerini engellemekten başka bir şey değildir.

-Küreselleşmenin Enerjisi: Gerçek olan, bir milyar kişinin günde 1 dolardan az kazandığı, yaklaşık 2 milyar insanın elektrikten yoksun yaşadığı, toplam 800 milyonluk Afrika Kıtası‘nın tükettiği elektriğin sadece Newyork Şehri‘nin tüketimi ile eşdeğer olduğu, dünya nüfusunun zengin yüzde 2‘sinin dünya servetinin yarısına el koyduğu bir dünyada yaşadığımızdır. Bugün Dünya; küreselleşme adı altında şekillendirilen, serbestleştirme- piyasalaştırma politika ve uygulamalarıyla kâra odaklı, siyasi, iktisadi ve sosyal boyutlarıyla gündemden hiç düşmeyen bir "Enerji" çağı yaşıyor. Başta ABD olmak üzere küreselleşmede rol oynayan ülkeler; dünya enerji kaynaklarına sahip olmak ve enerji yollarının güvenliğini sağlamak için işgal ve savaş dahil her yola başvurmaktadır. ABD‘nin önce Afganistan, ardından Irak‘ı işgali, günümüzde Ortadoğu ve özellikle Libya‘da yaşananların ardından İran ile Suriye‘ye yönelen tehdit süreci, Rusya ile Avrupa Birliği arasında gündemden düşmeyen gerginlikler, enerji kaynaklarının bulunduğu bölgelerin ve de pazarların kontrol edilmesi için yürütülen bu stratejinin yansımalarıdır.

-Küreselleşmenin Yarattığı Toplum: Her yandan "bilgi" ve "görüntü" akıyor. Ancak ne tuhaftır ki bunca "bilgi" ve "görüntü" insanlığın zihnini kör ediyor. Zihinleri karartılmış toplumlar ise bütün değiştirici/dönüştürücü gücünü kaybederek kurulan "tek dünyanın" gönüllü kulları oluyor. Bir tür "söz patlaması" eşliğinde herkesin "sesinin duyulacağı" yanılsamasının içinde egemen sınıfların sözü ve kültürü her şeye el koyuyor. Markalanmış ve patentlenmiş olan dünyamızda insan, büyük güçler karşısında çaresizlik hissi ile kendine ve topluma yabancılaşarak güçsüzleştiriliyor. Yeni dünyada demokratikleşme, özgürleşme, çoğullaşma modası yaygınlaşırken, iletişim teknolojileri egemenlerin elinde hayatın her yanının izlendiği ve kontrol edildiği totaliter bir dünyanın araçları haline geliyor.

-Türkiye‘de yeni devlet: Dünya ölçeğinde sürdürülen bu emperyalist politikalar karşısında ülkemizdeki gelişmelere baktığımızda yaşadığımız her şey ülkemizin emperyalizmin ihtiyaçlarına uygun olarak yukarıdan aşağıya yeniden yapılandırılmasından başka bir şey değildir. Soğuk Savaş politikalarına uygun olarak düzenlenmiş "eski devletin" yerini ABD‘nin Ortadoğu politikalarına ve sermayenin küresel ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden yapılandırılan "yeni devlet" alıyor. Tüm bu yeniden yapılandırma süreci, ülkemizde "yeni bir anayasa" söylemi ile iktidarın mutlak egemenliğini güçlendirmek üzere önümüzdeki dönemin en ciddi tartışmalarından biri olacak. Elbette emekçilerin ve ezilenlerin yeni bir anayasa ihtiyacı vardır. Yıllardır 12 Eylül faşist darbesinin ürünü anayasaya karşı mücadele yürütüyoruz. Ama şimdi kalkıp kimse bize "12 Eylül Anayasası ile hesaplaşma"nın yolu olarak onun devamından başka bir şey olmayacağı anlaşılan AKP eliyle yürütülen anayasa değişikliği hazırlıklarından daha özgür, demokratik ve barış içerisinde Türkiye olacağı hayalini gerçek diye yutturmaya kalkmasın. Bizler, çalışma dönemimiz içerisinde 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa Referandumu ile toplumun hak ve özgürlükler konusunda nasıl yanıltıldığını ve toplumsal yaşamın referandum sonrası yargıdan üniversiteye, sendikalardan meslek odalarına nasıl bir kuşatma ile karşı karşıya bırakıldığını biliyoruz.

-Yeni devletin eğitime ve kadına bakışı: AKP Hükümeti‘nin, bugün 4+4+4 ile gündeme getirdiği değişimle, Cumhuriyet kazanımları ve laik eğitim sistemi tahrip edilerek kendi siyasi ve ideolojik amaçlarını gerçekleştirebileceği dinsel, muhafazakâr, piyasacı içeriğe sahip yeni bir eğitim sistemi inşa edilmesi hedeflenmektedir. Günümüzde AKP Hükümeti‘nin piyasacı ve muhafazakâr politikaları, kadınları toplumsal yaşamdan dışlayarak eve hapsetmeyi hedeflemektedir. AKP iktidarı süresince kadın cinayetleri yüzde 1400 oranında artmıştır. Geçen hafta Barolar Birliği‘nin yaptığı açıklamaya göre Türkiye‘de günde ortalama 5 kadın öldürülmektedir. Kadın istihdamı yüzde 39‘lardan yüzde 24‘lere gerilemiştir. Kadın mühendisler meslek alanlarında da cinsiyetleri yüzünden ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar.

-Yeni devlette demokrasi ve barışa yer yok: Bugün ne yazık ki ülkemizdeki tüm demokratik kurumsal yapıların ortak sorunu, kendi alanlarındaki faaliyetleri öne çıkaracak ve bunu toplumsal yaşamla buluşturacak bir demokrasi ve barış ortamından yoksun bırakılmış olmalarıdır. Toplumsal yaşamın tüm değerleri ayrıştırılıyor ve ülkemiz bir çatışma ortamına hızla sürükleniyor. Ülkemizde düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü esas alan bir yaklaşımla, şiddete karşı barışın dilini hemen her alanda hakim kılacak bir demokratik ortamın yaratılmasını savunmalıyız. Herkesin dilini, kültürünü özgürce yaşayabileceği, insanımızın kardeşçe ve bir arada yaşadığı bir ülke ancak demokratik bir ülke olabilir. AKP‘nin geliştirdiği, bölgenin emperyalizmin çıkarları doğrultusunda düzenlenmesi ve "ılımlı İslamcılık" içerisinde ümmetçi temelde bir arada olma politikaları bugünkü karanlığın katmerlenmesi ve geleceğimizin teslim alınmasından başka bir anlama gelmeyecektir. Bugün parasız eğitim isteyen öğrencilerin cezaevinde tutuldukları, yaşadıkları yörede HES istemediklerini dile getirenlere gaz bombaları ile ölümün reva görüldüğü, İnternet yasakları ile toplumun tek tipleştirilmeye çalışıldığı, TEKEL işçilerinin güvencesizliğe, sağlık emekçilerinin taşeronlaşmaya mahkum edildiği bir süreç var. En başta da insanların düşünce özgürlüğüne getirilen yasaklar, en temel hak taleplerine karşı tutuklamalar, Çukurca‘da yaşadığımız vahşetle bir kez daha yok edilmek istenen barış ve kardeşlik taleplerimiz var. Türkiye‘deki toplu mezarların istatistiğini çıkaran İnsan Hakları Derneği‘nin (İHD) verilerine göre, bugüne değin 12 toplu mezar kazısı yapıldı. Bu kazılarda Hizbullah‘ın işkence edip öldürdükleri de dâhil, toplam 162 kişinin cenazesi çıkarıldı ve teşhis edildi. Hiçbir mesleki kazanımın, yapılan icadın, kazanılan faydanın, insan kemiklerine karşı toplumun gösterdiği bu insanı dehşete düşüren duyarsızlık karşısında değeri yoktur. Gazeteler 2012 yılında tutuklu gazeteci sayısının 100‘e ulaştığını yazıyor. İçerisinde bilim insanları, gazeteciler, seçilmiş belediye başkanları, sendikacılar, öğrenciler başta olmak üzere, AKP‘nin yarattığı yeni cemaat anlayışına biat etmediği için darbeci ya da terör yanlısı ilan edilerek gözaltına alınan, düzmece iddialarla tutuklanan binlerce insanla girdik. Sonuçta nasıl bir yargı süreciyle ne zaman sonuçlanacağı bilinmeyen bu karabasan günlere ileri demokrasi diyorlar. TMMOB ve KESK üzerine baskıların yoğunlaştığı, keyfi gözaltı ve aramalarla, yürüttüğümüz toplumsal mücadelenin susturulmaya çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz.

-Yeni Devletin Hedefinde TMMOB da var: Devlet Denetleme Kurulu Raporu‘nun ardından gündeme getirilen ve TMMOB‘yi işlevsizleştirmeyi amaçlayan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile meslek odalarımız AKP güdümünde sahibinin sesi yapılara dönüştürülmek istenmektedir. Gündeme getirilen kararnameler ile "siyasal iktidara bağlı meslek örgütleri yaratılması" hedeflenmektedir. AKP iktidarı eliyle kamuda yürütülen siyasal kadrolaşma ve yandaş sermaye yaratma çabasından sonra sıra meslek örgütlerini ele geçirmeye gelmiştir. TMMOB ve EMO 70‘lerden bugüne, ayrıca ve özellikle 1980 faşizmi sonrası yakın tarihimizin her türlü baskıcı, insan haklarını çiğneyen, örgütlenmeyi ezen, demokratik hakları bastıran iktidarlarına karşı muhalif tutum almıştır. Aynı zamanda, meslek sorunlarının ülkemizin genel sorunlarından bağımsız olarak ele alınamayacağı gerçeğinden hareketle, kamu yararı doğrultusunda sorunların çözümü noktasında mücadelesini sürdürmüştür. Bu çizgi, politik ise evet politik tutum aldık ve almaya devam edeceğiz.

-Yeni Dönemde Mühendisliğe Çarpık Bakış: 42. Çalışma Dönemi‘nde, Odamızın genel faaliyet alanları içerisinde yer alan bazı başlıklar olumsuz yeni uygulamalar olarak gündemin önüne çıktı. Bu dönemde, mühendislik eğitiminde mesleğimizi doğrudan etkileyecek bir gelişme olarak YÖK tarafından "Teknoloji Fakülteleri" adı altında yeni bir düzenlemeye gidiliyor olması tüm mühendislik disiplinleri gibi Odamızı da doğrudan etkileyen bir süreç olarak üniversitelerin gündemine sokuldu. Yaşadığımız günlerde "Teknoloji Fakülteleri" adı altında yapılmak istenen düzenlemeyle bağlantılı bir başka konu mühendislik yetkilerimizin gasp edilerek fen adamlarının görev ve yetkilerinin arttırılması çabasıdır. Diğer meslek dallarında son derece net bir şekilde belirlenmiş olan fen adamlarına özgü görev ve yetkiler, elektrik ile ilgili fen adamları için, hiçbir bilimsel ve teknik geçerliliği olmayacak şekilde genişletilmiş, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nca adeta yangından mal kaçırırcasına uygulamada karışıklığa yol açan bir düzenleme yapılmıştır.

-Nükleer Yanlışta Israr: 11 Mart 2011 tarihinde Japonya‘daki depremin ardından Fukuşima Nükleer Santrali‘nde dünyanın en büyük nükleer felaketlerinden biri meydana geldi. Felaketin ardından 10 kilometre çapındaki alanda 90 bine yakın kişi tahliye edildi. 22 kilometre çapındaki alanda ise 200 bine yakın kişinin tahliye olduğu tahmin ediliyor. Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA)  kazanın ardından nükleer kaza ciddiyeti seviyesi (INES) hakkında Japon Hükümeti‘nden talimat bekliyormuşçasına seviyeyi 4 olarak gösterdi, ardından Japon Nükleer Güvenlik Ajansı tarafından 12 Nisan 2011 tarihinde Çernobil‘de yaşanan felaketin seviyesini Çernobil Felaketi ile eşdeğer olan 7. seviyeye yükseltildi. UAEA da bunu takip etti. Uluslararası bir oyun sergilendi, ama gerçekler örtülemeyecek kadar büyük bir felaketi gösteriyordu. Tüm dünya Japonya‘da yaşanan nükleer santral faciasının ardından dersler çıkarırken, kendi ülkelerinin enerji üretim programlarını yurttaşlarının tepkilerine karşı saygı gösterip, yeniden düzenler ve denetlerken, birçok ülke nükleer programını iptal ederken; AKP Hükümeti, yanlışında ısrar ediyor. Ülkemizi yönetme sorumluluğunda olanlar, gözlerimizin önünde yaşanan insanlık trajedisi karşısında hiçbir şey olmamışçasına hareket etmeye devam ediyor. Nükleer santralden yayılan radyasyonu evdeki tüp gazla, televizyonla, bilgisayarla karşılaştırarak toplumla dalga geçiyor. Türkiye nükleer santraller kurulmadığı için değil, son 40 yıla damgasını vuran sağ liberal işbirlikçi siyasetçilerin yarattığı kaos ile bir krizin eşiğine getirilmiştir. Enerji üretiminde her zaman doğru seçenekler vardır. Bütün mesele yenilenebilir enerji kaynaklarımızı öne çıkaran doğru bir planlama ve kamusal anlayışın yaratılması, mevcut kaynaklarımızın çevreye uyumlu bir şekilde değerlendirilmesidir. Enerji alanında yaşanan özelleştirmeler ile Türkiye enerji yönetim erkini ulusal ve uluslararası sermayenin çıkarlarına teslim etmiştir.

-Kar Hırsı İşçi Cinayetleri Getiriyor: Türkiye işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda sınıfta kalmıştır. Adana‘da baraj kapaklarının patlamasıyla sele kapılan işçilerimizin ardından, en son Esenyurt‘ta bir AVM inşaatının şantiyesinde işçilerin yatakhane olarak kullandıkları 3 çadırda çıkan yangında 11 işçinin yanarak hayatını kaybetmesinde kapitalizmin kar hırsıyla yaşanan işçi cinayetlerine yeni bir halka eklendi. Türkiye,  Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Dünya Sağlık Örgütü‘nün raporlarında iş kazaları ve işçi ölümleri açısından Avrupa‘da birinci, dünyada üçüncü sırayı almaktadır. "Büyüyoruz ve kalkınıyoruz" söylemleri altında her ne kadar pembe tablolar çizilmeye çalışılsa da, son 10 yılda yaşanan ve birçoğu istatistiklere bile girmeye değer bulunmayan iş cinayetleri ile karşı karşıya kaldık. Sizlerin de anımsayacağı gibi kimi tırnak içindeki kazalar, kamu vicdanını sızlatan hepimizin ortak acısı olan toplu ölümlere yol açtı.

-Enerjide Kriz: Oda olarak hayat içerisinde birebir karşılığı olan önermelerimizin dikkate alınmadığı koşullarda, ithal edilen doğalgazın yüzde 53‘ünün elektrik üretiminde kullanıldığı ve sert geçen kış şartlarında 180 milyon m3‘e ulaşan günlük doğalgaz tüketiminin herhangi bir nedenle kesintiye uğraması durumunda, ülkemizin ağır kış şartlarının yaşandığı bir süreçte alternatif bir planı olmadığını ısrarla vurguladık. Bu duruma ait yaşadığımız en çarpıcı örnek yakın zamanda, (14 Ocak 2012 tarihinde) Marmara Bölgesi‘nde yaşanan elektrik sistemindeki çökme ile sanayimizin kalbi olan 6 ilimizde yaklaşık 3 saat süren kesinti ile bir kez daha açığa çıkmıştır. Umut bağlanan piyasa gerçek yüzünü göstermiş, İstanbul ve Trakya‘da "teknik ya da öngörülemeyen bir arıza" olarak geçiştirilemeyecek kadar büyük bir sistem çökmesi yaşanmıştır. Yaşananlar sistemin bıçak sırtı bir denge ile sürdürülmeye çalışıldığını göstermiştir. Bu kritik dengenin; doğalgaz çevrim santrallarına yakıt sağlanmasından elektrik üretiminin tüketimi karşılayacak düzeyde gerçekleştirilmesine (arz planlaması), iletim hatlarının yetersizliğinden kamu yapılanmasının aciz bırakılmasına kadar uzandığı anlaşılmaktadır.

Bugün Türkiye İstatistik Kurumu‘nun (TÜİK) açıklamalarına göre Türkiye‘nin 2011 yılı enerji faturası bir önceki yıla göre yüzde 40,56 artarak 54 milyar 113 milyon Dolar‘a ulaşmış. Enerjinin toplam ithalattaki payı yüzde 22,46. Resmi açıklamalara göre Türkiye‘nin son 10 yılda sadece enerji ithalatına ödediği bedel 290 milyar Dolar‘ı bulmuş. Bu izah edilebilir ve sürdürülebilir bir şey değildir.

-İletişim Özgürlüğü Sorunu: Bilgi ve iletişim alanındaki meslektaşlarımızın istihdamını incelediğimizde; TÜİK‘in geçen yıl ilk kez yayımladığı mesleki alanlara göre işsizlik verilerine bakıldığında da bilgisayar alanında işsizlik oranı yüzde 20.6 olarak belirtilmiş. Bu oranla bilgisayar alanı, 21 mesleki alan içerisinde en yüksek işsizliğin olduğu 4. meslek grubudur.

Geçtiğimiz yılı düşündüğümüzde "iletişim" kelimesi yanında en fazla "özgürlük" kelimesini gördük. Doğası gereği kanunlarla korunan iletişim özgürlüğü en fazla talep ettiğimiz özgürlüklerin başında gelmeye başladı. İnternette kaç sitenin kapatıldığını bilmiyoruz. Ancak son yıllarda kapatılan site sayısının binlerce olduğunu tahmin edebiliyoruz. İnternetin güvenli kullanımı adına nasıl belirleneceği belli olmayan ak-kara listelerle girdiğimiz, bizim için zararlı olmayan sitelere yine devletimiz karar veriyor olacak.

EMO Yönetim Kurulu Başkanı Göltaş, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Çalışanların giderek yoksullaştığı, işsizliğin büyüdüğü, toplumsal gerilimlerin arttığı koşullarda ülkeyi yönetenlerin yürüttüğü siyasetin dili ve tarzı da kendisi gibi düşünmeyenlere karşı haksız ve adaletsiz bir uygulamaya dönüşüyor. Yaşadığımız günler daha önce de ifade ettiğim gibi TMMOB ve Odaların seslerinin kısılması için yeni uygulamaların da her düzeyde gündeme getirileceği baskı ve yasaklar sürecine işaret ediyor. AKP İktidarı kendisine uyumlu bir Türkiye yaratmak üzere her türlü demokrasi dışı yöntemi iktidarını sürdürmek adına mübah sayıyor.

Bugün küresel sermayenin talepleri ile hareket eden, ülkeyi pazar, insanımızı en temel haklarını kullanmada müşteri olarak gören AKP zihniyetine karşı şimdi TMMOB ve EMO‘ya her zamankinden daha fazla sahip çıkma, toplumsal yaşamın cemaat kültürü ile gericileştirilmesine karşı ‘Eşit, Özgür ve Demokratik Bir Türkiye‘de Birlikte Yaşamı‘ savunma zamanı. Son dönemde yaptığım her konuşmada değindiğim üzere büyük Şair Bertolt Brecht‘in dizeleriyle sözlerime son vermek isterim:

Karanlık zamanlarda şarkıda söylenecek mi?/Elbette, şarkıda söylenecek, karanlık zamanları anlatan..."

Göltaş‘ın konuşmasının ardından Hasan Balıkçı Onur Ödülü, Kocaeli Üniversitesi‘nden Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu‘na verildi. Kürsüye gelen EMO 42. Dönem Yönetim Kurulu Yazmanı Erdal Apaçık, Hasan Balıkçı‘nın yaşam öyküsüne yer verdiği konuşmasında ödül gerekçelerini anlattı. Prof. Onur Hamzaoğlu‘nu da tanıtan Erdal Apaçık, araştırmasının sonuçlarını basın yoluyla kamuoyuna açıkladığı için saldırılara maruz kalan Hamzaoğlu‘na hakaret ettiği gerekçesiyle Büyükşehir Belediye Başkanı‘nın ceza aldığını anımsattı. Apaçık, ödülün tasarımında Tanrılardan ateşi çalan Promete‘nin ateşi yakarak kitleleri uyarmaya çalıştığı mitolojik söylencenin yansıtılmaya çalışıldığını anlattı. Hasan Balıkçı Onur Ödülü‘nü EMO Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Göltaş Hasan Balıkçı‘nın eşi Şengül Balıkçı ile Onur Kurulu, Denetleme Kurulu üyeleri ve şube yönetim kurulu başkanlarının da sahneye gelmelerinin ardından Prof. Hamzaoğlu‘na takdim etti. Göltaş, bu ödülü vermekten örgütü adına büyük onur duyduğunu söyledi.

Prof. Onur Hamzaoğlu, "Hasan Balıkçı anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Bugün hem ülkemizde hem dünyada politikanın, siyasetin tanımını bilmeyenler, birbirine karıştıranlar hepimizi hep birlikte suçlama aracı olarak kullanıyorlar bu sıfatları bu tanımları. Cahilliklerine verip geçiyoruz" diyerek başladı. Prof. Hamzaoğlu, dünyanın hiçbir yerinde olduğu gibi Türkiye‘de de hiçbir bilim insanının tarafsız olmadığını, olamayacağını belirterek, şöyle konuştu:

"Öyleyim diyorsa koca bir yalandır ya da cahildir. Hangi doğruyu seçeceğiz, bu konuda hangi doğruları kimin adına ortaya koyacağız? Bu bilimsel tercih aşamasıdır. İster doğrudan ister dolaylı olarak. İster ilaç, ister sanayinin doğaya zarar verdiği araştırmalarda... Bilimsel yöntemin sadece doğrulama aşaması tarafsızlık içerir. Bilginin üretim kısmıdır. Bu toplumda bilim insanı kimliğimizle de tarafız. Biz ürettiğimiz bilgiyi doğrudan doğruya toplumun başına neyin nasıl geldiğini, niçin geldiğini ortaya koymak için yola çıktık. Bunu da paylaştık. Önce bizi korkutmak istediler. Korku, insani bir duygu. Ama biz korkudan korkmayacağımızı hep birlikte haykırdık. Bu ödülle bu kararımızın taçlandığını düşünüyorum."

Hasan Balıkçı‘nın eşi Şengül Balıkçı da "Hasan Balıkçı‘nın isminin tekrar anılması, yalnız bırakılmaması, mücadelesinin devam ediyor olması benim için bir onurdur. Prof. Onur Hamzaoğlu‘nun yürüttüğü mücadele de buna bir örnektir" dedi.

TMMOB Gözlemcisi olarak Mustafa Erdoğan‘ın yer aldığı EMO 43. Olağan Genel Kurulu‘na katılan TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Üyesi ve AKP Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yakup Akkaya, BDP Muş Milletvekili Demir Çelik, Halkların Demokratik Kongresi Temsilcisi ve İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Fevzi Ayber, DSP Genel Başkanı Masum Türker, Enerji Sen Genel Başkanı Kamil Kartal, Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut, konuk konuşmacılar olarak genel kurula hitap ettiler.



TELE 1- SABAH PUSULASI

28.03.2024
 


Çok Okunanlar


EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU TOPLANIYOR

EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU

EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU TOPLANIYOR

1 MAYIS’TA ALANLARDAYIZ

ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI - OLAĞAN GENEL KURULU! (ENERJİEKONOMİSİ.COM)

EMO 49. OLAĞAN GENEL KURULU TOPLANIYOR (ENERJİGUNLUGU.NET)

EMEK VE BİLİM İLE KURULACAK YENİ BİR TOPLUMSAL DÜZEN İÇİN: YAŞASIN 1 MAYIS!

MUTLU BAYRAMLAR

ENERJİ ALANI YÖNETİLEMİYOR (BİRGÜN)

EMO 49. ÇALIŞMA DÖNEMİ BAŞLADI

Okunma Sayısı: 2682


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr


Diğer birimlerin iletişim bilgileri için tıklayınız

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.