MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 ANKARA ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AFYONKARAHİSAR   ANKARA   ÇANKIRI   ERZİNCAN   ERZURUM   KASTAMONU   KAYSERİ   KIRŞEHİR   KONYA   NEVŞEHİR   SİVAS   TOKAT   YOZGAT   AKSARAY   KIRIKKALE 
 

 
HUKUKİ DESTEK
 

EMO Ankara Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 2023.4

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

ALİ İHSAN ALPASLAN ANISINA “AFET YASASI, KENTSEL DÖNÜŞÜM POLİTİKALARI,PİYASA MERKEZLİ KONUT ÜRETİMİ” PANELİ DÜZENLENDİ



 
EMO Ankara Şubesi Kurucu Üyelerinden, EMO’nun değişik organlarında, komisyonlarında uzun süre görev alan 30 Ekim 2008 tarihinde katledilen Ali İhsan Alpaslan anısına, 06 Kasım 2012 Salı günü “Afet Yasası, Kentsel Dönüşüm Politikaları, Piyasa Merkezli Konut Üretimi” konulu panel düzenlendi. Yöneticiliğini EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Serdar Çiftcan’ın yaptığı panele Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nden Yrd. Doç. Dr. Bülent Batuman, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Plânlama Bölümü Araştırma Görevlisi Ceren Gamze Yaşar ve Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu`ndan Tarık Çalışkan konuşmacı olarak katıldı.
 

"Kentsel dönüşüm adı altında ülke yağmalanıyor"

Ali İhsan Alpaslan‘ın yaşamından kesitlerin sunulduğu film sunumunun ardından konuşan ve kentsel dönüşüm adı altında Türkiye‘nin yağmalandığına dikkat çeken EMO Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Göltaş şunları söyledi; "Odamızın tarihi ile bugününü ve geleceğini buluşturmak bakımından bu tür etkinlikler çok anlamlı. Bu anmaları Odamızın yakın çevresindeki dostlarıyla, ağabeylerimizle yaparken, bu anmaları üniversitelerdeki değerleriyle de yapıyoruz. Odamızın değişik dönemlerinde bilimden, emekten yana Oda‘nın çalışmalarına önemli katkıları olmuş, değerler sunmuş, Yönetim Kurulları‘nda komisyonlarda yer almış her insan; bu anmalar ışığında yol haritamızı, bizim bundan sonraki çalışma sürecini aydınlatan birer meşale oluyorlar. Bugün Ankara Şubemizin konu başlığı olarak kentleşme meselesini öne çıkarması çok anlamlı, çok değerli. Bugün kentsel dönüşüm adı altında ülkenin yağmalandığı bir süreci yaşıyoruz, tanık oluyoruz. Televizyonlarda hepimizin çok rahatsız olduğu bir reklam var. Ali Ağaoğlu‘nun ülkenin yağmalanması noktasında nasıl bir pazar ticaret anlayışı içinde olduğunu, toplumsal değerleri hiçe saydığını ifade eden yaklaşımlarını görmekteyiz. Bu Ali Ağaoğlu‘nu, enerji dağıtım şebekelerinin özelleştirilmesi noktasında verdiğimiz mücadelelere karşı gazetelere verdiği ifadelerle de tanıyoruz. O dönemlerde gazetelere verdiği demeçte; ‘Bugün Türkiye‘de sivil toplum örgütlerinin en az 100 yıl ülkenin geleceği için kapatılmasının yok sayılmasının önemli olduğunu‘ söylemişti. Biz bu yayınlardan dolayı o zaman o yayınları yapan kurumları, o kurumların arkasındaki tetikçileri Basın İlan Kurumu‘na şikayet etmiş oradan da kınama cezası aldırmıştık.

Katılımcılar bugün Türkiye‘de kentsel anlamda yağmanın sürecini bize bütün boyutlarıyla anlatacaklar. Bütün bu kentleşme sürecinde hepimizin enerji, tarım, sanayi ulaşım boyutuyla da ilgilendiği, yaşamda var olan mühendislik anlayışındaki bütün üretim alanlarındaki ilgilendiği temel kriteri sizlerle paylaşmak isterim. İnsanların ihtiyaçlarını sınırsız gören tüketim toplumuna, kapitalizmin vahşi tüketme anlayışının karşısına biz TMMOB olarak EMO olarak 1954 yılından bu yana bilimle akılla mesleğimize ve meslektaşlarımıza toplumsal anlamda duyduğumuz sorumlulukla karşı çıkıyoruz. Yaşam alanının ve doğanın tahribatına ve yaşam alanlarının kendi bütünselliği içinde korunmasına özen gösteren ve insandan yana politikaları öne çıkarıyoruz."

Etkinliğini açılışında konuşan EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akgün Yalçın ise şunları söyledi, "Ali İhsan Alpaslan‘ın çok değerli ailesi sevgili EMO camiası hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şube olarak ya da birliğimiz ahde vefa şeklinde değerlerimizi unutmamak adına bu tarz etkinlikler yapıyoruz. O dönemin temasına yönelik paneller organize ediyoruz. Ali İhsan Alpaslan erken bir şekilde aramızdan ayrıldı. 2008 yılında hunharca katledildi. Yargı süreçleri esnasında acılarımız hep taze kaldı, hâlâ da acılarımız bitmiş değil. Onu erken kaybetmiş olmanın verdiği acı hem ailesine hem camiamıza acı günler geçirmesine neden oldu. 2012 yılında çok değerli büyüklerimizi de yitirdik. Bu değerlerin yaratılmasında hepsinin emekleri olduğu birebir çabaları olduğu düşüncesiyle gençler olarak o değerlerimizle gurur duyuyoruz. Onların anılarını yaşatmak için hepinizin önünde söz veriyoruz.

Dönemsel olarak çok da yerinde olan bir konuyu seçtik. Kentsel dönüşüm ve afet politikaları, ülkemizin bir çok politikasına belirleyecek şeylere gebe. Bilimin de AKP‘nin bu son dönem yapmış olduğu politikaları bir şekilde haksız sayan bilirkişi raporları, bizim sokaklardaki mücadelemize destek olur nitelikte."

Ali İhsan Alpaslan‘ın kız kardeşi Nesrin Alpaslan da şöyle konuştu; " Değerli konuklar bu anmada bizle birlikte olduğunuz için sizleri selamlıyorum. Dava sonuçlandı Yargıtay süreci devam ediyor. Yargı süreci 29.11.2011 yılında sonuçlandı. Cinayette 4 kişi vardı kendileri de itiraf ediyorlardı. Bunlardan ikisi içeriye alındı, 3 yıl boyunca içeride kaldı. Hepsi beraat etti bir kişi tutuklandı. Aslında bunların dördü de katil. TİP gençleri öldürenler, Sivas katliamını yapanlar serbest bırakıldı. Bunları devlet bıraktı. Neden de şu. Sunduğumuz deliller yetersiz bulundu. Peki TİP‘li 7 genç için sunulan kanıtlar yetersiz miydi? Değil. Yargı aslında vicdan ile cüzdan arasına sıkışmış durumda. 30 Ekim 2008 yılından bu yana biz adım adım delil tespit etmeye çalıştık, bunun karşısında kolluk kuvvetleri bu delilleri karartmaya çalıştı. Bir kişi bizim sunduğumuz delillerle ceza aldı diğerleri serbest bırakıldı. Savcı tarafından katil olarak itham edilen kişi delil yetersizliği gösterilerek serbest bırakıldı. Bize göre deliller yetersiz değildi.

Kim delil bulacak? Bizim olayımızda şehir dışında olduğu için delik toplayacak jandarmaydı. Bu içerde olan kişiler kendilerini savunurken diyorlar ki ‘ben esrar sattım, silah da sattım ama adam öldürmedim‘ Jandarma bunlar masum diyor. Türkiye‘de suçlar artıyor ama yargıç sayısı azalıyor. Böyle bir sistem var. Yargıçlara bağlı kolluk kuvvetleri olması lazım. Savcıların yargıçların o kolluk güçleriyle araştırma yapması lazım. Savcı polisten jandarmadan rica ediyor, polis jandarma delil ararsa arıyor. Böyle bir sistem. Son celsede mahkeme heyeti benim ağabeyimin adını dahi bilmiyordu.

Sağlıksız kentleşme suç oranını artırdı. Böyle bir şeyde adaletsizliğin olması çok doğal. Bence her cinayette devlet suçludur. Devlet görevini yapmıyor katilleri serbest bırakıyor. Ağabeyimiz çok adaletli bir insandı. Bu konuda EMO bize hep güç verdi. Adalet herkese lazım."

Açılış konuşmalarının ardından oturumu yöneten EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Serdar Çiftcan "Ali İhsan Alpaslan‘ı saygıyla anıyor ailesine sabırlar diliyorum" dedikten sonra konuşmacıları yerlerine davet etti.

"Kentleşme kuralsızlaştırılıyor"

Panelde ilk olarak konuşan ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Plânlama Bölümü Araştırma Görevlisi Ceren Gamze Yaşar çıkartılan ve çıkartılmak istenen yasalarla kentleşmenin kuralsızlaştırıldığını söyledi. Ceren Gamze Yaşar şöyle konuştu; "Sunumumda AKP döneminde gerçekleştirilen yasal düzenlemeler ve bunların kentteki karşılığından bahsedeceğim. AKP tek başına ele alınacak bir dönem değil, bunun arka planı olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. 2001 krizinden sonra 2002 seçimlerinde kısa bir sürede kurulan AKP tek başına iktidara geliyor ve koalisyon hükümeti olmadan tek başına iktidar olan bir partiden bahsediyoruz. Bu dönemin kendine has bir havası var. Bu bizi muazzam bir yasama gücüne götürüyor. Bu dönemi neo liberal politikalara doğru gidilen uçurum gibi düşünebiliriz. Yuvarlandık ve bu uçuruma doğru gidiyoruz. İktidar tarafından merkez- yerel dengesi, katılım konusu son dönemde sürekli gündeme getirilen şeyler.AKP‘nin iki argümanı var bu konuda ‘ biz yerelleşmesy ve katılımı savunuyoruz‘ diyorlar.

Ekonomi de bir takım değişiklikler var. Son dönemde üretimden elini çeken devlet var. Üretim kaybedilmiş durumda. Otomobil üreten bir fabrika kapatılıp yerine alışveriş merkezi açılıyor. Emlak sektörü lokomotif  sektör inşaat ve emlak sektörü yani üretken olmayan bir sektör. 1994-1999-2001‘de bir kriz 2008 ve 2009 krizin Türkiye‘deki etkileri yerel seçimler var ve giderek güç kazanan bir partiden bahsediyoruz."

Seçimlerden sonra AKP iktidarına verilen desteğin artmasıyla kentsel dönüşüm konusunda yasal düzenlemelerin sayısında hızlı bir artış yaşandığına dikkat çeken Ceren Gamze Yaşar şunları söyledi ; "Seçimlerden sonra alınan desteğin artmasıyla kentsel dönüşüm konusunda yasal düzenlemelerin sayısı arttı. Yakın zamanda 13 ilin büyükşehir yapılması yasası çıktı. Gündem çok hızlı değişiyor.

2002-2012 arası çıkan kanunları sınıflandırırsak; birincisi güç ve yetki dağılımını yeniden tanımlayanlar, ikincisi arsa piyasası ve arazi konumunu yeniden yapılandıranlar, üçüncüsü konut sektörünü yeniden yapılandıran kanunlar. Bu üç alanda yapılan kanun değişikliklerine bakıldığında 2004 yılında yoğunlaşma görülüyor ve giderek artıyor. Türkiye‘de bugüne kadar en çok inşaat izni 2005 yılında alınmış. Bir yandan söylemde katılım var yerelleşme var. Kanunlara tek tek incelendiğinde işin özü öyle değil. 5216 Büyükşehir Kanunuyla büyükşehir başkanına muazzam yetkiler veriliyor. 5998 ve 5393 sayılı belediye kanununda ki 73. madde değişiyor, belediyelere kırlarda ve kentlerde yapılaşma yetkisi veriliyor. Verilen yetki büyükşehire veriliyor ilçe belediyelerine verilmiyor. Belediyelerin verilen yetkilerin bir yandan TOKİ‘ye Şehircilik Bakanlığı‘na verildiği için çok da yerelleşmeden bahsetmek mümkün değil."

"2001 yılındaki krizin Türkiye‘de siyasi alanın değiştirmede ciddi etkileri oldu"

2001 yılındaki krizin Türkiye‘de siyasi alanın değiştirmesinde ciddi etkileri olduğunun altını çizen Ceren Gamze Yaşar sözlerini şöyle sürdürdü; "Bu bölümde çok tartışılan Afet Yasası‘na değinmek gerekiyor. Afet önlemeye yönelik politika üretilmiş olduğunu görmüyoruz. Afet dediğimiz konu aşama aşama ele alınması gereken bir şey. Mahalle ölçeğinden başlayarak ilçe, il, bölge, ülke ölçeği şeklinde gitmesi gerekirken Türkiye ve ulus düzeyinde afet bölgesi ilan edilip olağanüstü hal benzeri uygulama yapılıyor. Afete karşı sonrasında en azından herhangi politika üretilmiyor. Afet öncesi için bu yasa önemli. Afette olası riskleri azaltma için önemli ancak ona yönelik de bir şey görmüyoruz. Mekan üzerinde mutlak güç sahibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Sizin bulunduğunuz bölge afet bölgesi ilan ediliyor, 10 gün içinde orayı boşaltmanız gerekiyor. Belediye hizmet sunmayı kesiyor. Burası yokluk bölgesi haline geliyor. Sizin buna itiraz etme hakkınız bulunmuyor. Katılımı bir kenara bırakın sizin kendi yaşadığınız yer hakkında söz söyleme ve mahkemeye gitme hakkınız elinizden alınıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘na ‘hayır burası riskli bölge değil‘ diyecek herhangi bir kurum o yasa yüzünden bulunmuyor.

Kentleşme kuralsızlaştırılıyor. Kentlerin üst ölçek mastır plan dediğimiz planları bulunması gerekiyor. Nüfus artışına göre konut alanı ticaret alanı ihtiyacı var denilmeli."

"Ankara‘da 2010 yılı verilerine göre 438 bin konut fazlası var"

Ankara‘da nüfusa bakılmaksızın konut üretiminin hızla artarak çoğaldığını, Ankara‘da konut fazlası bulunduğunu kaydeden Ceren Gamze Yaşar şunları söyledi; "2010 yılında bu konuda tez yazmıştım o zaman 438 bin konut fazlası vardı. Hane halkının 4 kişi olduğu yerde bu 1 milyon 200 bin nüfusluk konut fazlası var demektir. Bir yandan da konut açığı var. Ankara‘da kentsel dönüşüm illeti yüzünden yerinden edilmiş nüfuslar kent merkezlerine geri dönüyor. Ulus‘ta Çinçin‘de hane hane üstüne binmeye başlıyor. Yakupabdal mahallesi yeni yeni kurulan gecekondu mahallesi. Toplumda en son gecekondu 1980-90‘da yapılmış gibi bir algı var ama hâlâ yapılıyor.  Kentsel dönüşüm bu hızla devam ederse eğer kentin ciddi kısımı evsizlik tehlikesiyle baş başa. Ankara‘da kiralar da giderek artıyor. Ben 100. Yıl‘da oturuyorum orada kiralar 800 lira. Yakında ödenebilir olmaktan çıkacak. Oradaki evler yenilendiği durumda ben de orada oturamayacak duruma geleceğim. Afet yasası ile beraber herhangi bir kooperatif de bu dönüşümün nesnesi olabilir. Yeni üretilen konutlar kâr amaçlı üretildiği için orta sınıfların karşılayamayacağı hale gelmiş durumda. AOÇ‘e bakan TOKİ evleri var buradaki evleri 400-500 bin lira civarında. Bunun sosyal konut uygulaması olduğunu söyleyemez.

Yasal düzenlemeler iktidarın eline çok güçlü araçlar veriyor. Yasanın kent mekanına bakışı şöyle; ekonomik değerini öne çıkarıyor. Riskli yapıların tanımını ekonomik ömrünü tamamlamış yapılar diye tanımlıyor. Bir binanın ederi arsanın ederinden düşük olduğu durumda ekonomik ömrünü tamamlamış oluyor. Bunun risk faktörü olarak kullanılması iktidarın zihniyetini gösteriyor.

Ali Ağaoğlu çıkıyor diyor ki ‘Biz 70‘lerde bu binaları deniz kumundan yaptık. Ben İstanbul‘un yüzde 70‘ini arsa olarak görüyorum‘. Bunlar aslında onun uzantıları, devlet yasa halinde resmi dilde anlatmış oluyor. Eşitsiz kentsel gelişme baktığımız zaman. Ankara, İstanbul, İzmir‘de ciddi yarılma var. Kimse kimseyi görmez hale geliyor. Bu yasanın onu derinleştirme riski çok yüksek. İstanbul‘da bir dünya yerin dönüşmesi gerekiyor. Çok yüksek risk altındalar. Zeytinburnu fay hattına çok yakın zemini kötü durumda. Oraya da el atılacak ama merkeze yakınlığına ve rant getirip getirmeyeceğine göre yapılacak.Üretilmiş mekanla bizim geçmişimize el atılıyor. Diyelim ki mahalleniz risk altında diyor ve sizi borçlandırıyor. Bir yandan sizin yaşam alanınıza ve geçmişinize el koyarken bir yandan da sizi borçlandırarak geleceğinize el koyuyor. AKP‘nin istikrar dediği bu elinizi ayağınızı bağlamak.

Bana sorarsanız orta sınıfa imar hakkı dağıtıp borçlandırılıyor. Konut sevdası hepimizin prangası. Bir yandan merkezde yaşanan dönüşüm nedeniyle evsizler artıyor. İskitler‘de yaşayan insanlar var. Yoksullar için konut pazarı giderek daralıyor.Türkiye‘de konutların yüzde 15‘i TOKİ‘nin kontrolünde. TOKİ birinci elden arsa pazarlıyor. Bir yeri beğeniyorsunuz burası imara açılmalı diyorsunuz, TOKİ orayı kamulaştırıp size satıyor. TOKİ, konut ve arsa pazarlıyor, spekülatörlük de yapıyor aynı zamanda. Üretim yerini konut inşaat emlak sektörüne bıraktı. Çok üretken olmayan alana gidiyoruz. Bu bir yerde tıkanacak.Toplumsal alanda sonuçları, kentsel dönüşümle yaşanan sürgün. Yoksulların mekansal olarak dışlanması, kent parçalara ayrılıyor bir araya giderek daha zor gelmeye başlıyor. Kentsel dönüşümüyle birlikte kentsel dönüşüm karşıtı hareketler de oluşmaya başladı. İstanbul‘da Ankara‘da İzmir‘de, Mersin‘de örgütlenmeler artıyor. Yaşam alanları üzerinden örgütleniyor. Bu çok önemli bir sonuç."

"Kuzey Ankara Dönüşüm Projesi tarihte görülmüş en başarısız kentsel dönüşüm projesidir"

Panelde ikinci olarak konuşan Mimarlar Odası Ankara Şubesi‘nden Yrd. Doç. Dr. Bülent Batuman kentsel dönüşüm çalışmalarının küresel ölçekte dünyanın pek çok yerinde yaşandığını anlatarak başladığı sözlerini şöyle sürdürdü; "Yaşadığımız süreç sadece bizim yaşadığımız süreç değil. Küresel ölçekte benzer süreçler bir sürü yerde devam ediyor. Kentsel dönüşüm dediğimiz şey, yurtdışında özellikle batı ülkelerinde sanayileşmiş toplumlarda çöküntü alanı haline gelmiş yerlerin değerlendirilmesi düşüncesiyle başlıyor. Bu alanların dönüşümü. Özellikle sanayisini kaybeden kentlerin bu alanları canlandırma ile başlıyor. Bunun toplumsal boyutu da yaşanıyor. Toplumun da plânlama ve mekansal dönüşüm kararlarına katılımına dair mücadeleler sonucu elde edilen bir takım yasal araçlar geliştiriliyor. Biz bunların hiçbirinden haberdar değilmişiz gibi 2004 yılında Türkiye‘de kentsel dönüşüm projeleri başladı. AKP‘nin ülke siyasetindeki gücü ve özgüveni ile çok da ilgili. 2002 yılında çok özgüvensiz AKP olduğunu söyleyebiliriz. Biliyorsunuz bu yıllarda yapılan etkin mücadelelerle Türkiye halkları emperyalizme direndi ve tezkereyi geçirmedi. AKP iktidarı toplumsal baskıyı üzerinde hisseden tabanda toplumsal hareket vardı bununla sürekli olarak denetleniyordu. AKP, 2004 yılında yapılan yerel seçimlerde oy düzleminde desteğini güçlendirdi ve kentsel dönüşüm süreci başladı. İlk örneği Kuzey Ankara kent girişim projesiydi, kentsel dönüşümün mekanizmaları kurgulanmaya başladı. TOKİ ve Büyükşehir Belediyesi arasında ortak şirket oluşturuldu. Bu mekanizma kanunla kurulup diğer projelere emsal teşkil etti. Kuzey Ankara dönüşüm projesi çok büyük nüfusu ilgilendiriyordu. Arazinin boşaltılması insanların tahliyesi en sıkıntısız yaşandı. Yüzde 98 oranda ikna ettiler insanları. Onlara 2-2,5 yıl içinde ev sahibi olma sözü verilmişti. Bu proje hâlâ tamamlanmamış durumda o alanda konutuna girmiş 1 kişi bile yok. Tarihte görülmüş en başarısız kentsel dönüşüm projesi. İnsanlar mağdur oldular yeni yeni mahkemeye gittiler süreç daha da kilitlendi.

Afet gerekçesiyle bugün gündeme aldığımız dönüşüm yasanın nasıl da sınıfsal olduğu görülüyor. Böylesi bir araç yoksullar için demoklesin kılıcıdır. Sizi her an yerinizden etmekle tehdit eden, mülkiyet hakkını yok eden bir tehdit. Orta sınıflar için zenginleşme aracı olarak görülüyor.Seçim sürecinde AKP‘nin yarattığı bir algı. Bu dönüşüm insanların rızası ile olacaksa karşılığında alınacak bir şeyle olacağı çok açık. Sizin toplumun bir kesimi için öldürücü silah olarak algılanan şeyi diğer kesim için böyle algılanmayabiliyor. Bir tarafa sopa bir tarafa havuç olarak göstermek çok etkili bir silah. AKP‘nin nereden gelip nereye gittiğine baktığınız zaman. 2007 sonrasında AKP‘ye muhalefet eden laik orta sınıftı. Onun da darmadağan olduğunu görmek mümkün.2009 sonrasında yerel seçimlerin gösterdiği bir şey orta sınıflar AKP‘nin kentsel dönüşüm projesini satın aldığını, bu projeye ikna olduğunu düşünüyorum.Buraya bir toplantıdan geldim. Bu toplantıya Ankara Büyükşehir Belediyesi‘nden gelen kişi Kuzey Ankara projesini anlatıyor bir yandan da projenin tamamlanmadığını kendisi de söylüyor. Projenin finansmanı ile ilgili bazı şeyleri öngöremediklerini söylüyor. Kentsel dönüşümle ilgili bir sürü yasal düzenlemeler yapılıyor. Kentsel dönüşüm diyorsunuz kentin çeperinde kent olmayan yerde kentsel dönüşüm yapıyorsunuz. Yargıya götürülüyor yargı da diyor ki ‘kent yok ki dönüşüm yapıyorsunuz‘. Ondan sonra yasaya ‘kent olmayan yerde de kentsel dönüşüm yapılır‘ diye ekliyorlar. Yetki giderek yaygınlaştırılıyor. Hukuk devleti açısından çok sıkıntılı. Afet Yasası ile mülkiyet hakkını ekarte edebiliyorsunuz.

Bir proje rant yaratmadan da yaşam standardını yükselterek bir proje yapabilirsiniz. Öte yandan rant da yaratıp kamu yararına kullanabilirsiniz illa birilerine dağıtmak durumunda değilsiniz. Bakış o kadar çarpıklaşmış ki."

"Türkiye‘de kentsel dönüşüm furyası 80‘lerde de yaşandı"

Türkiye‘de kentsel dönüşüm furyasının ilk kez yaşanmadığını, 80‘lerde de yaşandığını vurgulayan Bülent Batuman sözlerini şöyle sürdürdü; "80‘lerde gecekondu ve imar aflarıyla Türkiye kentlerinde ciddi dönüşüm yaşandı. Orada ilginç olan şey ölçek. İmar artışıyla tam da rantı topluma paylaştırarak yapmak söz konusuydu. Orada yap saçtı dediğimiz figür önemli. Üç kata beş kat izin veriyorsunuz. Bir yap saçtı geliyor üç katı yıkıp beş kat yapıp rant paylaşılıyor.

TOKİ ile birlikte başka bir konut üretim süreci ve ölçeği ortaya çıkmış oluyor. Afet Yasası ile bu üretim nasıl sağlanır diye baktığınız zaman yap satçıya dönülmüş oluyor.Oturduğumuz evlerin tamamı teorik olarak afet alanı olarak ifade edilebilir. Orta sınıf öyle algılamıyor. Gecekondu alanına polisle panzerle dozerle geliyorlar. Oradaki rantı elde edebilmek için her türlü aracı kullanabiliyorlar. Orta sınıflar için tehdit algısına tekabül etmiyor. Kentsel toplumsal hareketlerin örgütlenmesi açısından şu soruyu sormak lazım. Neyin üzerinden örgütlenmek gerekiyor. Orta sınıflar bu projeyi satın almış bu projeyi beğenmişse onları ‘bu aslında tehdit‘ diye korkutmaya çalışmak işe yaramıyor. Burada AKP erkinin bu kadar güçlü olmasının örneğini görüyoruz. AKP‘nin şansı diyeceğimiz siyaseten yalpalamasına rağmen oyu 1 puan inmiyor. Bu sistem içi muhalefetin acizliğinden ileri geliyor. Federalizm olgusu da bana öyle geliyor. Büyükşehirlerin bütün şehre dönüşmesi meselesini federalizm üzerinden tartışmak kimsenin satın almadığı bir tehdit. AKP‘nin yerel seçimleri geriye çekme konusundaki girişim AKP‘den bazı milletvekillerinin oy kullanmaması ile geri alındı. Yerel seçimlerin 2014‘te yapılacağını ilan etti. Muhalefetin sebebi büyük şehir yasası. Özellikle köyler. Köy muhtarlıkları tüzel kişiliklerini kaybedecekler. Bütün araziler meralar köyün devindirdiği ekonomi yok oluyor. Muhtarlık normal bir mahalleye dönüşüyor. Çektiğiniz su için belediyeye para ödemek zorunda kalıyorsunuz. Bir sürü belediyeyi kapatmayı düşünüyorsunuz orada bir sürü AKP‘li belediye başkanı var, onlar da partilerine baskı oluşturuyorlar.

İktidar kent yoksullarını yerinden etti, öğretmenleri de solcuları da gaz bombaladı en son Kemalistleri gaz bombasına tuttu. Ya toplumsal mücadele gerçekten tabana oturacak ya da yine cılız şekilde devam edecek AKP at koşturmaya devam edecek. Kent yoksulları yaşadıkları deneyimlerden kaynaklı bilinç içindeler.Kent yoksulları bu projelerin kendilerinin yerinden edeceğini görüyorken orta sınıflar bunu zenginleşme olarak görüyorlar. Ama onlar da risk içindeler.

Türkiye‘nin bütün yatırımları için kullandığı miktar 150 milyar dolar. Bunun 50 milyar doları inşaat sektörüne gidiyor. Bunun dengesi olması lazım. Yatırımların tamamını inşaata yapamazsınız. İktisatçılar inşaat sektörüne 80 milyar dolar olması durumunda ekonominin çökeceğini söylüyorlar. Konut fazlası meselesi çok önemli. Seçimlere giderken Ankara için 1 milyon konut sözü veriliyor. Bir taraftan orta sınıflar için tekrar tekrar konut üretiliyor kent yoksulları bu konutlara ulaşamıyor. Bu uçurum bir taraftan büyüyor."

"Çok korkunç yasalar çıkartılıyor"

Panelde son olarak söz alan Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu`ndan Tarık Çalışkan şunları söyledi: "Burada Dikmen halkının mücadelesini daha doğrusu yaşamın kendisini anlatmaya çalışacağım. Hayatın gerçekleri yasalara hiç uymuyor. Dikmen vadisi mücadelesini 7 yıldır sürdürüyoruz. Oradan doğru bir ders çıkartmamız lazım. Biz bu mücadeleye başlarken sadece evlerimizi nasıl sahipleniriz diye başladık. Bugün İMF‘yi Dünya Bankası‘nı uluslar arası sermayeyi tartışıyoruz. İşbirlikçi sermayenin temsilcilerine tartışıyoruz. Biz bunları bütün olarak tartışmazsak sadece kentlerimiz Melih Gökçek‘in inisiyatifindeymiş gibi tartışırsak doğru sonuç almayız diye düşünüyoruz.

Çok korkunç yasalar çıkıyor. Bu yasaların karşısında ya örgütlü toplum olursunuz ya defolup gidersiniz. Dikmen Vadisi halkı olarak örgütlenmeyi önümüze koyduk. 7 yıldır mücadele yürütüyoruz.Bizim bir davamız vardı bir saat kadar önce bilirkişi raporu elime ulaştı. Dikmen Vadisi mücadeleyi kazandı arkadaşlar. Olmayan bir hukuku tartışmayalım. Olmayan yasanın neyini tartışıyoruz. Düzenlenen yasanın hepsine baktığımızda bir üst var bir de alt var. Burada yapmamız gereken şey şu; Mimarlar Odası‘na dedik ki bu işi yaygınlaştıralım. Mülk sahiplerinin mülkü yoktur. Mülk Osmanlınındır. Bugün AKP iktidarı da ‘Ben Osmanlı‘nın devamıyım‘ diyor. Bugün Afet Yasası ile birlikte hiçbirimizin mülkiyeti yoktur. Biz mülkiyeti savunmuyoruz. Barınma bugün bir ihtiyaçtır. Bu şekilde değerlendirdiğimiz zaman; bana değmeyen yılan bin yaşasın dediler. Bugün yılan hepimize değdi. Ya bu yılan zehrini kusmadan ortadan kaldırmamız lazım. Dikmen Vadisi‘nin bize verdiği örgütlü toplum olmaktan başka hiçbir şansımız kalmamıştır.

Zaman zaman arkadaşlara diyoruz ki ‘Melih Gökçek‘in eline sağlık o olmasa biz örgütlü olamayacaktık‘ Türkiye‘nin bir çok yerine gidiyorum. Proje aynı porje. Ankara‘da da aynı proje İstanbul‘da da Mersin‘de de aynı proje uygulanıyor. Bu projenin merkezi var. Kentler arasında farklılık olmaz mı? Teknik aynı teknik.Arkadaşlar basında söylediklerinin aksine hiç kimseye kira yardımı verilmiyor. Melih Gökçek, Banker Kastelli. Ne yapıyor? 400 metre yerimizi elimizden alıyor 30 milyar bizi borçlandırıyor. Biz her ay 500 lirayı Gökçek‘in kasasına yatıracağız bunun 250 lirasını bize verecek. Kamuoyu gerçekten bilmediği için ‘adam kira yardımı da yapıyor‘ diyor. Ankara‘da 250 liraya ev kaldı mı? Kamuoyuna çıkıp diyor ki ‘Ben onlara TOKİ‘den ev veriyorum almıyorlar‘ diyor. Bize TOKİ‘den ev vermiyorlar ev satmaya çalışıyorlar. Biz bu projeyi kabul etmiyoruz. Dikmen Vadisi Ankara‘nın akciğeridir. Dikmen Vadisi projesi hayata geçerse Ankara‘da neler yaşanacağını bilirkişiler ortaya koymuş.

Vadide yaptıkları psikolojik savaştır. Bizi Mamak‘a çevirdiler. Kim çevirdi? Neden? Yaşanmaz hale getirecekler ki biz oradan kaçalım. Melih Gökçek‘in ve Tayyip Erdoğan‘ın politikalarına teslim olmayacağız.Genel anlamda bu düzenden rahatsızız.Bu düzenden çoğu kimse rahatsız değil. Bu düzenden rant elde edemeyenler rahatsız. Sizler bizler.

Bu projeler sonuç itibariyle toplumsal mücadeleleri yeniden ortaya koyacaktır eğer biz bunu becerebilirsek. Türkiye genelinde 7 milyon konut yıkılacak. 7 milyonu biz 3 ile çarparsak 21 milyon muhalefet oluşacak bunu biz becerebilirsek. Dikmen Vadisi bunun kıvılcımı oldu. Türkiye‘nin her tarafında kentsel dönüşümleri hayata geçiremiyorlar. Çevre Bakanlığı iktidarın müteahhididir. Şimdi müteahhit TOKİ ve iktidar. Rantı kimseye yedirmeyecekler kendileri yemeye başladılar. TOKİ‘nin binalarında denetim yoktur. Ne olduğu belli değil. Biz Dikmen Vadisi‘nde sadece barınma hakkı mücadelesi vermiyoruz. Bir bütün olarak mücadeleyi yürütüyoruz. Sağlık var, eğitim, çevre, su var, HES‘ler var. Biz bütün bu projelerin yanındayız bakın destekçiyiz demiyoruz. Bu bütündür. Bütünü ortadan kaldırmazsak barınma sorununuz eğitim sorununuz ortadan kalkmaz. Ya hep beraber ya hiçbirimiz. Bunun başka alternatifi kalmamıştır diyoruz."

Panel izleyenlerin sorularının katılımcılar tarafından yanıtlanması ile sona erdi.

 

Dosyalar

(4508 KB)



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


EMO ANKARA ŞUBESİ 26. DÖNEM YÖNETİM KURULU BAŞKANI PROF DR. ŞEREF SAĞIROĞLU`NA BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜM BAŞKANLIĞINA ATANMASINDAN DOLAYI TEBRİK ZİYARETİ

TÜRK TELEKOM A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NATO VE TAFİCS GRUP MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARETTE BULUNULDU

TÜRK TELEKOM A.Ş. ANKARA BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARET

KAMUSAL SİBER SAVUNMA DERNEĞİ’NDEN ŞUBEMİZE ZİYARET

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN

8. SAMSUN İNŞAAT FUARI DÜZENLENİYOR

Okunma Sayısı: 1094


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.