MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

   · ŞUBE Giriş Sayfası

 ANKARA ŞUBE

   · 

ŞUBE TARİHÇESİ

   · 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

   · 

ŞUBE DENETÇİLERİ

   · 

ŞUBE ÇALIŞANLARI

   · 

KOMİSYONLAR

   · 

ÇALIŞMA PROGRAMI

   · 

ÇALIŞMA RAPORU

   · 

TEMSİLCİLİKLER

   · 

HABERLER

   · 

DUYURULAR

   · 

GÖRÜŞLER-RAPORLAR

   · 

BASIN AÇIKLAMALARI

   · 

YAZILI BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

GÖRSEL BASINDA ŞUBEMİZ

   · 

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ

   · 

YİTİRDİKLERİMİZ

   · 

EVLİLİK DUYURULARI

   · 

YENİ DOĞAN DUYURULARI

   · 

İŞ YAŞAMI DUYURULARI

   · 

MİSEM EĞİTİMLERİ

   · 

EĞİTİMLER

   · 

İSTATİSTİKLER

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AFYONKARAHİSAR   ANKARA   ÇANKIRI   ERZİNCAN   ERZURUM   KASTAMONU   KAYSERİ   KIRŞEHİR   KONYA   NEVŞEHİR   SİVAS   TOKAT   YOZGAT   AKSARAY   KIRIKKALE 
 

 
HUKUKİ DESTEK
 

EMO Ankara Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 2023.4

Tüm Sayılar

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

“TÜRKİYE ELEKTRONİK SANAYİ DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI” PANELİ DÜZENLENDİ



 
Nazif Tepedelenlioğlu ve Serdar Aykın anısına ‘Türkiye Elektronik Sanayi’ başlıklı panel 12 Şubat 2013 Salı günü EMO Genel Merkezi Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Türkiye`de elektronik sanayinin gelişim aşamalarının ele alındığı ve Oturum Başkanlığını EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akgün Yalçın’ın yaptığı panelde Prof. Dr. Tayfun Akın, Zeynep İyiler, Tuncay Atman ve Ramazan Pektaş konuştu.
 

 

Tepedelenlioğlu ve Aykın anısına bir dakikalık saygı duruşunun ardından etkinliğin açılışında konuşan EMO Ankara Şubesi Sayman Üyesi Ömürhan Soysal, "Bugün, 1999 yılında kaybettiğimiz çok değerli hocamız Nazif Tepedelenlioğlu ve 2007 yılında kaybettiğimiz Odamızın değişik kurullarında yer almış Serdar Aykın anısına etkinlik yapacağız" dedi. 

Etkinliğin açılışını yapan EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akgün Yalçın şunları söyledi, "Nazif Tepedelenlioğlu ve Serdar Aykın`ın çok değerli dostları, meslektaşları, arkadaşları, yoldaşları hepiniz hoş geldiniz etkinliğimize. Hem geç kalmanın vermiş olduğu mahcubiyet aynı zamanda bu etkinliği yapmanın gururuyla karşınızdayız. Nazif Hoca`yı 1999 yılında kaybettikten sonra, Güney Hoca`nın Nazif Hoca ile ilgili bir nevi mirası vardı bize, söylediği şeyler vardı. ODTÜ`den arkadaşları meslektaşları ‘Nazif`i ne zaman anacağız?` diye telkinlerde bulunurlardı. Nazif Hoca ve Serdar Aykın, Odamızın en zor dönemlerinde en ihtiyacımız olduğu dönemlerde, ülkenin demokrasi mücadelesine verdikleri desteklerle anılan iki kişilik. Serdar Aykın anmalarını onu kaybettiğimizden bu yana yapıyorduk ama Nazif Hoca için ilk kez böyle bir etkinlik yapıyoruz. Güney Hoca`nın 1. EMO Gençlik Kurultayı Çalışmaları`nda yaptığı konuşmadan hatırlatmasını paylaşmak istiyorum. Güney Hoca diyor ki; ‘Nazif Tepedelenlioğlu arkadaşımız EMO yönetiminin ilk kez sağcılardan solculara geçtiği dönemde 1970 yılında yönetim kuruluna seçilmiş ve genel sekreter olmuştu.Ben de o yönetimden itibaren odanın yayın işlerine karıştım ve yazı işleri müdürü olarak uzun yıllar Odanın dergisini çıkardım. 1970`te çıkan sanıyorum 160. sayıda ilk defa Elektrik Mühendisleri Odası`nın dergisinde sosyal konulara yer ve ağırlık veren bir yapıda çıkmaya başladı.

YÖK Yasası çıkar çıkmaz, beni doğrudan Gaziantep`e atadılar. Gaziantep`e atayabiliyorlardı; çünkü YÖK Yasası`nda öyle bir madde var ve Gaziantep üniversitesi o zaman bir fakülte olarak ODTÜ`nün bir parçasıydı. ancak, Nazif`i Elazığ`a göndermek istediler. Tabii bütün bunlar istifa ettirme çabasıyla oluyor. YÖK Yasası`na göre, kurayla bir öğretim üyesinin elektrik dalında olmak üzere ODTÜ`den Elazığ`a gitmesi gerektiğine birileri karar verilmiş. bunun için kura çekildi. Bu kura gizli olarak çekildi ve bu kurada dört kişi olduğu söyleniyor. Kura şöyle çekiliyor: bizim bölümün bütün hocalarının ismi yazılıyor ve çekiliyor. Mesela Ahmet çıktı, "yok olmadı" deniliyor. Bir daha çekiliyor. -bir kişi gönderilecek- Mehmet çıkıyor, "olmadı" deniliyor, bir daha çekiliyor. Bu şekilde dördüncü çekilişte Nazif`in adı çıkınca kura çekilmiş oluyor.1983 yılı mayıs ayının 10. günü Nazif`e ve bana üniversiteden 1402 sayılı yasayla atıldığımız tebliğ edildi. O zaman şimdiki gibi Türkiye`miz kalkınmış değildi. Ankara`dan Gaziantep`e veya Gaziantep`ten Elazığ`a telefon edebilmek için sabah saat 07.00`de adımızı sıraya yazdırırdık; ancak akşama doğru telefonla konuşabilme fırsatımız olurdu, o da her gün olmazdı. sayın dekan, gelip bana "görevden alındınız, şunu okuyup imzalayınız" dedi. Dekan çıktıktan yarım saat kadar sonra telefon çaldı, telefonu açtım, Gaziantep`teyim "Nazif Beyle mi konuşuyorum" dedi. "hayır, Nazif Elazığ`da, ben Gaziantep`teyim, Güney ile konuşuyorsunuz. kim arıyor efendim?" dedim. "Ben, Texas`tan arıyorum" dedi. Bir iki saat sonra "bu sefer Florida`dan arıyorum" diyen birisi aradı. Nazif Tepedelenlioğlu öyle bir bilim adamıydı ki, Türkiye üniversitelerinde, bir daha Türkiye kamuoyunda çalışamayacak, çalıştırılmayacak kuralıyla görevden atıldığının birinci saatinde biri Texas`tan, biri Florida`dan olmak üzere iki Amerikan üniversitesinden öğretim üyeliği önerisi geldi. Tabii Texas`tan bakınca Elazığ ile Gaziantep birbirine çok yakın sanılıyor, yanlışlıkla beni aramışlardı. Nazif Tepedenlioğlu, Türkiye`de sakıncalı bulundu. Hiçbir kamu görevinde çalıştırılamaz denilen adam,Amerika`da Cape Kennedy uzay üssünde ders verdi. Florida teknoloji üniversitesinde hocalık yaparken, "en iyi hoca" unvanını kazandı. Ne yazık ki "demokratikleşme" dediğimiz kandırmacanın bugüne gelinen ucunda, hiçbir şekilde kendisine yeniden ODTÜ`ye dönmesi için veya yeniden Türkiye`de bir görev alması için öneride bulunulmadı ve Nazif Tepedenlioğlu gurbet ellerde tek başına yaşadığı evinde 16 Şubat sabah ölü bulundu. arkadaşlar, bunları şunun için anlatıyorum: biraz da günümüzdeki kopukluğa, öğrencilerle öğretim üyeleri arasında, öğrencilerle düşünce cereyanları arasında, öğrencilerle ideoloji arasında; biraz önceki arkadaşımızın söylediği gibi Türk insanıyla kitap arasında, Türkiye insanıyla yazı arasındaki kopukluğa bir örnek vermek için söylüyorum. Öldüğünden 20-25 gün sonra ancak Ankara`ya getirilip, Ortadoğu Teknik Üniversitesi elektrik mühendisliği Bölümü`nde cenaze töreni yapılırken, aşağı yukarı üniversiteden kendisini tanıyanlar, daha ziyade arkadaşları, bütün fakültelerinden, bütün bölümlerinden hocalar, o törendeydiler. Sayın rektörümüz bile gelip konuşma gerekliliğini duymuştu; fakat o törende -buna inanmanızı diliyorum- bir tek öğrenci yoktu. Allah kulu olarak bir tane öğrenci yoktu. Bunun nedeni nedir? bunun nedeni şu: insanlarımız Nazif`i tanımıyorlardı. ben şöyle düşünüyorum: bir şey yapabilmek için ileride başarılı olabilmek için geçmişteki savaşımları bilmemiz lazım. belleğimizin olması lazım. Bellek, çok önemlidir. Ben, yaşlandım diye belki belleğe önem veriyor olabilirim, bilmiyorum; ancak öyle değil. İleride bir şey yapabilmek için daha önce bazı şeylerin nasıl yapıldığını, niye yapılamadığını, hangi koşullar altında ne şartlarla, hangi mücadelelerle bu işlerin başarıldığını doğrusu bilmemiz lazım. Nazif ile birlikte ODTÜ`de 12 Mart`tan hemen önceki o ODTÜ`deki büyük çarpışmada, "24 saat polis ve askerle öğrencilerin savaşı" diye gazetelerde ilan edilen ya da deklare edilen veya anlatılan olayın içerisindeydik. Orada öğrencilerle birlikte bizi de spor salonuna tıktılar. Oradan "biz hocayız, albayı göreceğiz" diyerek kurtulduk. Nazif Tepedenlioğlu, böyle Odaya ve ODTÜ`ye hizmet etmiş bir arkadaşımız. Onun için ben şunu da burada öneriyorum: dilekler bahsinde konuştuğumuza göre bu bir dilek olsun. Lütfen, odanız birtakım etkinliklerine Nazif`in adını versin veya birtakım yerlere Nazif`in adını versin. ODTÜ tabii ki bir salonuna, bir binasına Nazif`in adını versin. bu şekilde o kura ayıbını belki bir miktar kapatabilir ve geçmişi unutmayalım. Geçmişteki mücadelelerden ders alalım."

Ebur Akgün Yalçın`ın açılış konuşmasının ardından Serdar Aykın ve Nazif Tepedelenlioğlu`nın hayatlarından kesitlerin sunulduğu slayt gösterimi yapıldı. Slayt gösteriminin ardından Serdar Aykın ve Nazif Tepedelenlioğlu`nun arkadaşları anılarını, duygularını paylaştıktan sonra panele geçildi.

Panelin oturum başkanlığını EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akgün Yalçın yaptı.

Panelde ilk olarak EMO Elektronik Meslek Dalı Ankara Komisyonu Üyesi Tuncay Atman konuştu. Atman konuşmasında şunları söyledi, "Türkiye`de elektronik sanayinin gelişimi ve tarihçesi olarak bilgilendirmek istiyorum sizleri. Dünyaya koşut olarak biçimlendiğini ifade edebiliriz. Elektronik dilimize İngilizce`den geçmiş bir kavram. İngilizcede sıfat olarak da kullanılıyor. Aynı zamanda da elektronik bilimini ifade ediyor. Ülkemize 1950`li yılların ortalarından itibaren İTÜ`de zayıf akım dersleri adı altında başlamış. 1950`li yılların ortalarından itibaren ODTÜ`de Elektrik Elektronik Mühendisliği`nin kurulmasıyla akademik hayatımıza girmiştir. Dünyada elektronik sanayinin gelişim aşamaları genel olarak; radyo, televizyon, radarlar, bilgisayarlar ve elektronik devre elemanları olarak gelişmektedir. Radyo haberleşmesi 19. Yüzyılın sonlarına doğru dünyada etkinleştiğini görüyoruz. Ülkemize maalesef 1950`li yıllardan itibaren girmeye başlıyor. 1950-1960 başlarında bilgisayarların üretilmesi noktasına geliyor. Bilgisayarların yarı iletkenler sayesinde daha da geliştiğini görüyoruz. Genel olarak askerler tarafından talep edilen ihtiyaçlar üzerinden geçtiğini görüyoruz. Savunma ve savaş sanayinin talepleri etrafında gelişen ve insan yaşamına dahil olan bilim dalıdır. Radyo ilk kez Markoni tarafından insanlığa sunuluyor. Televizyon olanağını ilk kez 19. Yüzyılın sonlarında  katot ışınlı tüplerin kullanılmasıyla uzaktan resim nakledileceği fikri ABD`de bir profesör vasıtası ile yapıldığını görüyoruz. Başlangıçta ABD ve Japonya televizyon konusunda geride olduğunu tespit ediyoruz. Japonya 1970`li yıllarda televizyon ihtiyacının 4`te 3`ünü gerçekleştiriyordu. Radar savaşın en önemli araçlardan biri olması nedeniyle radyoyu izleyen bir şekilde gelişmiştir. ABD ordusu, donanması, hava kuvvetleri uluslar arası standartlar bürosu bilgisayarlar için önemli ihaleler verdi. Kore Savaşı baskısıyla 650 adet bilgisayar üreten IBM bu dönemde küçük bilgisayarların önemini kavrayamayacak düzeydeydi.

Türkiye`de durum nedir? Tıpkı dünyada olduğu gibi 19. Yüzyılın sonlarından itibaren ilk kez elektroniğin  telgraf vasıtası ile kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Radyo bizim ülkemizde de son derece revaçta elektronik sanayinde hızlı bir giriş yaptığını görüyoruz. Türkiye pazarında yurt dışından getirilen radyolar var, montaj sanayine hizmet eder şekilde çalıştırılıyor. Montaj sanayine getirilen yerli katkı koşulu işin çok başında olan yerli elektronik sanayinde yan sanayinin doğmasına neden olacaktır. Ordu kendi ihtiyaçlarını karşılamak için bir takım taleplerde bulunuyor. Ordu kendi telsizlerini pillerini üretmek için girişimlerde bulunuluyor ve bu mallar dışarıdan getirtildiği için bu girişimler başarısız oluyor.1960`ların başında devlet tarafından konu yeniden ele alınıp hazırlık talimatları veriliyor.MBK komisyonunun 1964 tarihli toplantısında memleketimizde elektronik sanayinin kurulması için bakanlıklarla DPT`nin müşterek çalışmaları, üniversitelerden faydalanılması kararlaştırılarak bu karar Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmıştır. Kıbrıs hareketi sırasında uygulanan ambargolar nedeniyle sıkıntısı çekilen malzemelerin üretilmesi için 1976`da ASELSAN kuruluyor. Ardından HAVELSAN kuruluyor.

İşletmeler İstanbul`da yoğunlaşırken ikinci olarak savunma sanayi Ankara`da gelişiyor ve elektronik sanayinin ikinci merkezi Ankara olmuştur. 1977 yılında ilk kez İTÜ laboratuarlarında yarı iletken malzeme üretme denemeleri başlatılmıştır. Bilgisayarların ülkemize girmesi süreci daha uzun geçmişe dayanıyor. Bunlar genel olarak büyük bilgisayarlar olarak yurt dışından ithal edilmiş ilk bilgisayar sistemleri IBM tarafından Karayollarını ve İTÜ Bilişim Enstitüsü`ne kurulmuştur. Ev cihazları konusunda önemli adımlar atıldı ülkemizde ve 1984 yılında yurt dışına ihraç edilir hale gelmiştir."

"Kendi çiplerimizi üretiyoruz"

Atman`dan sonra söz alan ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Akın "Mikro elektronik sistemler" ile ilgili konuştu.Akın şunları söyledi; " Ben 1982 yılında ODTÜ Elektrik Bölümü`ne girdim 1987 yılında ABD`ye gittim. Elektroniği sevmiştim. Orada çip tasarımı dersleri aldım. Bulunduğumuz üniversitenin temiz alanları vardı çip üretimi söz konusuydu. Kendi çiplerimi üretme fırsatı da buldum. Mekaniğin de çipin içine konulması ile ilgili teknoloji üzerinde çalışılıyordu. 1960`lardan itibaren transistorler bildiğimiz yöntemlerle üretilmeye başlandı. 30-35 yıl önce mekanik yapıları mikro alarak çipin içinde yapabilir miyiz diye çalışma başlamış. 1989 yılından itibaren bu işin içindeydim. 1995 yılında Türkiye`ye dönmeye karar verdim. Bir çok transistorun yanında mikro mekanik parçalarında çipin içine konması ve bu şekilde mikro mekanik sistemlerin oluşturulması teknolojinin özü bu. Mekanik hareketli parça var. İvme ölçer hareket ediyor iç içe geçiyor. Arabalardaki kaza sensörlerini yapmanız mümkün. Bu teknoloji hayatımıza girmiş durumda. Cep telefonları dahil bir çok yerde bu teknolojiyi görüyoruz. Cep telefonundaki fotoğrafın takla atması çip sayesinde oluyor.Yeni bir teknoloji. Kullanım yerleri elektronik neredeyse oralarda kullanılıyor. Arabalarda, projeksiyon cihazlarında, gece görüş dedektörlerinde, renkli yazıcıların içinde mikro boyutta mürekkep püskürtücüleri var. Bu teknoloji hızlı bir şekilde ilerliyor. Hedef olarak savunma sanayini seçtik ülke ihtiyacı olduğu için daha büyük bütçeler bulabiliyoruz. Mikro köprüler yapabiliyoruz, altta elektronik devreler var. İlk başta bir saç çapına 4 tane koyabiliyorduk artık 8 tane koyabiliyoruz. Piksel boyumuz 25 mikrona indi. Gece görüş dedektörleri yapıyoruz. İlk başlarda çip tasarımını burada yapıyorduk, ürettiriyorduk. Alt yapımız olmadığında geliştirdiğimiz teknoloji çok ucuz gece görüş dedektörü yapma olanağı sundu."

Tayfun Akın`ın ardından söz alan T.C. Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü`nden Zeynep İyiler şunları söyledi; " Biz ne yapıyoruz? Şunu yapıyoruz, Hocam kurdukları merkezde akademik konularla çalışmak yerine az sayıda konu seçip bunun üzerine çalışıp ticarileşmeye çalıştıklarını yoğunlaştıklarını söyledi. Şirket kurmuş ürünü olan düşüncesi olan firmaların yurtdışı pazarlarına açılmasına devlet desteği veriyoruz. www.ekonomi.gov.tr politik araçları bölümü vardır, birinci sırada destek programları bulunur onun altında 14 devlet yardımı bulunur. Bunlar kredi değil hibe yardımıdır. Fuara giderkenki uçak parası, malları götürürken nakliye parası, müşteri görüşmesi için harcamalar, yurt dışında açılan ofis kirası, reklam parası, üretimle ilgili uluslar arası kalite belgesi için yapılan harcamaları bakanlığa ibra ettiğinizde size ödeme yapılıyor. Koşul şu şahıs firması hariç şirket sahibi olmak ve bu şirketin ihracata yönelik ürününün olması.2023 yılında Türkiye`nin 500 milyar dolarlık ihracat hedefi var. Devlet yardımları şubesinde çalıştığım için biliyorum, değişik kaynaklara göre 190-210 arasında değişik ülke bulunduğu söyleniyor. Latin Amerika`ya Şili`ye Meksika`ya gidip taş kırma makinesi satan firma bulunuyor. Tek bir firmanın Türkiye adına bir ülkeye ihracat performansını görüyoruz.İhracatta başarılı olmak için uluslar arası düzeyde yönetimi pazarlamayı iyi bilmek gerekiyor. İnternet üzerinden müşteri bulmayı iyi bilmek gerekiyor.

"Savunma sanayi değil harp sanayi var"

Zeynep İyiler`in ardından konuşan EMO Ankara Şubesi Elektronik Meslek Dalı Komisyonu üyesi Ramazan Pektaş şöyle konuştu; "Ankara`ya geldiğim ilk yıllarda zaman zaman sohbet etme onurunu duyduğum Serdar Aykın ve tanıma şansı bulamadığım Nazif Tepedelenlioğlu`nu buradan saygıyla anmak istiyorum. Güney Gönenç Gaziantep`e sürgüne gönderilmişti ben orada Güney Hoca`nın öğrencisi olma onurunu yaşadım. Nazif Hoca`nın ve Serdar Aykın`ın toplumsal duyarlılıkları olan yaşamları olduğunu da biliyorum.Yıllarca telekomünikasyon alanında çalıştığım için haberleşme ağırlıklı sunuş hazırladım. Elektronik mühendisliği alanının diğer konularıyla çakışmalar paralellikler olacak. Dünyada ve Türkiye`de zaman zaman bu iki alanın birbiriyle paralelleştiği ayrıştığı yerlere vurgu yapmaya çalışacağım. Elektronik mühendisliğinin ve sanayinin gelişiminin Türkiye`de ve dünyada paralel olduğunu düşünmüyorum. Geçmişte biraz daha biz oldukça geriden izlemişiz gibi görünüyor. İnsanlık tarihiyle özdeş haberleşme var. Mısırlıların yazı sistemini bulması, papirüsün bulunması, Çinli mucidin matbaa harflerini bulması ile tarihsel süreç içinde insanlar arasındaki bilgi akışının araçları, yöntemleri yaratılmış. 1800`lerden sonra sanayi devriminden sonra daha makinelere dönen noktaya gelmiş. İnsanlar haberleşmek için güvercinleri, atlı ulakları, Kızılderililerde olduğu gibi dumanı kullanmışlar. Peru`da krallardan birisi 2.400 km yol yaptırıyor ve bu yol üzerinde her 20 km`de ulakların durduğu konaklar bulunuyor. Bir haberci bir haberi alıp 20 km götürüyor. Haber ezberinde ve diğer ulağa ulaştırıyor bu şekilde 2. 400 km`lik yolda haberi iletmişler. Tarihte bu tarz yöntemler kullanılmış. 19. Yüzyılda insanlık teknolojik araçları kullanmaya başlıyor. Mors, telefon kullanılıyor. 1820`de elektro manyetik alan keşfediliyor ki modern iletişim araçlarının temellerinden birisi. Radyoda, televizyonda, bilgisayarda, cep telefonlarda haberleşmelerde bu temel prensip kullanılıyor. 1936`da elektrikli telgraf bulunuyor.

Bizim politikacılar sadece politika yapıyor ama ABD`li bir siyasetçi aynı zamanda mucitmiş daktiloyu bulmuş. Graham Bell yardımcısı ile beraber tel üzerinden sesi iletmeyi başarıyor. Telgraf ve telefonun bulunması çok önemli dönüm noktaları.

Türkiye`de 1847`de ilk telgraf alma çekme işlemi başarı ile gerçekleştiriliyor. 1881`de ilk telli telefon İstanbul`da Soğukçeşme`de çekiliyor. 1909`da ilk manuel telefon santrali tesis edilmiş, 1924 yılında PTT Genel Müdürlüğü`ne bütün bu işleri yapma görevi verilmiş. 1926`da Ankara`da ilk otomatik telefon santrali sistemi kuruluyor. 1929 yılında Ankara İstanbul arasında iletişim sağlanıyor. 1940`da bir hat üzerinden birden fazla görüşme yapılabilir hale geliyor.Bu süreç içinde bilgisayarların boyut olarak küçüldüğünü işlev ve hız olarak büyüdüğünü görüyoruz.Gerek literatür gerek sözcük olarak bunların bizim dilimizde karşılığının bulunmamasından yola çıkarak bizim teknolojiyi sadece ‘kullanıcı` olarak kullandığımızı söyleyebiliriz. Sermayenin bu tür çalışmaları kontrol altına almak için yaptığı bir sürü şey içinde bunlar da giriyor. 1980 darbesinden sonra Özal`ın her şeyi özelleştireceğiz her şeyi satacağız dediği yerde küçük sermayedarların bir araya gelip yaptığı televizyon, motor fabrikalarına devlet yönetim kurullarına kendi adamlarını kurarak buraları batırdı. Televizyon fabrikası tekstil işverenin eline geçti televizyon yapılan binalarda tekstil yapılmaya başlandı.24 Nisan 1995`te posta ve telefon işletmesi birbirinden ayrıldı.Günümüzde nasıl bir dünyada yaşıyoruz. Günde milyonlarca e posta ve SMM mesajı ile haberleşiyoruz. Haberleşmenin dışında gazete televizyon radyo, yazışmalar, çalışma hayatı hayatımızdaki bir çok şey internet üzerinden yapılabilir hale geldi. Sosyal paylaşım ağlarıyla bilgi çok hızlı iletiliyor ama bunun ne kadarı doğru olduğu tartışılabilir. Bilginin doğru olması kadar güvenli olması da önem kazanıyor. Daha hızlı daha küçük ama daha pahalı bilgisayar, telefonumuz var!

Haberleşmeyi sağlayan kamu kurumu Türk Telekom özelleştirilerek özel tekel kuruldu. Böyle bir dünyadayız. Teknoloji insanları daha rahat yaşatmak için değil sermaye gruplarının daha fazla kâr etmesine dönüştürüldü. Elektronik atıklar hızla artıyor. Cep telefonları 6 ayda demode oluyor. Sürekli elektronik atık üretmeye başladık. Pil önemli çevresel tehdit. Elektronik alanındaki özellikle bilişimle birlikte gelişmeler belli zümrelerce kontrol edildiğinden özel hayatın gizliliği tehlike altında. Kameralar gizli kameralar üniversitede hocaları izleyen rektörler olduğunu çok yakında biliyoruz.

Sık sık savunma sanayi deniliyor, ben savunma sanayi diye bir şeye inanmıyorum. Eğer bir ülkede Harp Okulu varsa buradan çıkanlar savunma işi yapmaz. Harp Okulu`ndan mezun olanlar harp işi yaparlar. Adını doğru koymamız lazım. İnsan öldürme sanatını ya da mesleğini savunma sanatı diyerek korumamak lâzım. Elektronik mühendisliği alanındaki gelişmelerinin önemli kısmı harp sanayinde de kullanılıyor. Dünyadaki savaşın ya da savaş alanlarının bunların test sahası olduğunu düşünüyorum. Bunu da sorgulamak lâzım.Medyanın elektronik medyayı kullanmasıyla alternatif sese tahammül edilmeyen hale sokulmuştur."

Etkinlik izleyicilerin sorularının katılımcılar tarafından yanıtlanması ile sona erdi.

 

 



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


EMO ANKARA ŞUBESİ 26. DÖNEM YÖNETİM KURULU BAŞKANI PROF DR. ŞEREF SAĞIROĞLU`NA BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜM BAŞKANLIĞINA ATANMASINDAN DOLAYI TEBRİK ZİYARETİ

TÜRK TELEKOM A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NATO VE TAFİCS GRUP MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARETTE BULUNULDU

TÜRK TELEKOM A.Ş. ANKARA BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARET

KAMUSAL SİBER SAVUNMA DERNEĞİ’NDEN ŞUBEMİZE ZİYARET

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN

8. SAMSUN İNŞAAT FUARI DÜZENLENİYOR

Okunma Sayısı: 741


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.