MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

NÜKLEER SANTRALLER VE TÜRKİYE SÖYLEŞİSİ DÜZENLENDİ


HABER


 
EMO Eski Başkanlarından Nedim Bülent Damar ile Nükleer Santraller ve Türkiye söyleşisi 5 Haziran 2015 Cuma günü EMO Genel Merkez Toplantı Salonu’nda düzenlendi. Söyleşide, nükleer santraller’in çevreye ve insana etkilerinin ve Türkiye’de yapılması planlanan nükleer santraller tartışıldı.
 

Söyleşinin açılışını EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Hüseyin Mert Külahçı yaptı. Külahçı`nın açılışının ardından söz alan Nedim Bülent Damar sunumuna nükleer santral kurma girişiminin Türkiye`deki serüvenini anlatarak başladı.

Damar şöyle konuştu; "Ülkemizde son 40 yıldan beri gelen tüm iktidarlar nükleer santrallardan elektrik enerjisi üretmek için bir çaba içine girdiler. Yaklaşık 45 yıl önce nükleer santral kurulması için seçilen Mersin Akkuyu, Sinop ve Trakya`da İğneada sahalarına ,1970 yılların başından bugüne kadar geçen süre içerisinde değişen ve gelişen teknoloji, araştırma ve inceleme  yöntemleri  hiç dikkate alınmadan hala  nükleer santral yapılması çalışmaları devam etmektedir. Özellikle Devlet yetkilileri tarafından Türkiye`de nükleer santral yapılması büyük bir ilerleme ve  medeni dünyaya entegre  olma ,dışa bağımlılığı azaltma ,güçlü ülke olma  başarısı olarak sunulmaktadır. Devlet yetkililerine  göre nükleer santrallar gibi büyük, faydalı ve başarılı projeleri kıskananlar ve Türkiye`nin kalkınmasını istemeyenler nükleer santral projelerini engellemeye çalışmaktadırlar.

Acaba nükleer santrallar gerçekten gerekli ve faydalı mıdır? Nükleer santral yapılması bir ilerleme midir? Nükleer santrallar yapılınca Türkiye medeni dünyaya entegre mi olacaktır?

Bu soruların yanıtlarını araştırmaya  bazı genel saptamaları yaparak başlamak gerekmektedir. Öncelikle,

Nükleer enerji nedir ve ülkemizde niçin kullanılmak istenmektedir?

Dünyada nükleer enerjiden elektrik üreten santralların ve bu santralların bulunduğu ülkelerin durumu nedir?

Bir ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak kurulacak elektrik üretim santrallarında hangi kriterler dikkate alınır.

Bilindiği gibi ağır atom çekirdeklerinin nötron yakalamalarıı sonucu parçalanması(fizyon) ve hafif atom çekirdeklerinin çok yüksek sıcaklıkta birleşme (füzyon) tepkilemeleri sonucunda ortaya çıkan büyük miktardaki enerjiye nükleer enerji adı verilmektedir. Fizyon tepkimesinde açığa çıkan nükleer enerji, fizyon ürünleri olan parçacıklar ve gama ışınlarının reaktör içerisindeki yakıt ve diğer maddeleri oluşturan atomlarla çarpışması sonucu ısı enerjisine dönüşür. Isı enerjisiyle elde edilen buhar aracılığıyla türbin-jeneratör sisteminde elektrik enerjisi üretilir.ABD İkinci Dünya Savaşında Japonya`ya attığı iki atom bombasının yaratmış olduğu büyük şokun etkisinden sonra nükleer enerjinin barışcıl kullanımı adı altında nükleer enerjiden elektrik üretimi programını başlatmıştır. Türkiye ile beraber bir çok ülkenin katıldığı bu program ile nükleer enerjiden elektrik üretimi çalışmalarına başlanmıştır.Ama  nükleer enerjiden elektrik üreten ilk reaktör  1954 yılında Rusya`da kurulmuştur. Dünyada çeşitli ülkeler tarafından geliştirilmiş farklı reaktör tipleri kullanılmaktadır. Ticari nükleer reaktörlerin büyük bölümünde soğutucu olarak su kullanılmaktadır. Bu reaktörler hafif su reaktörü olarak isimlendirilir. Hafif su reaktörlerinin, basınçlı su (pressurized water reactor, PWR) ve kaynar su reaktörleri (boiling water reactor, BWR) olmak üzere iki çeşidi bulunmaktadır. Bunların dışında, ağır su (pressurized heavy water reactor, PHWR) ve gaz soğutmalı (gas cooled reactor, GCR) reaktör tasarımları da düşük oranda kullanılmaktadır. Bunların yanı sıra, hızlı üretken reaktör (fast-breeder reactor, FBR) adlı, yüksek düzeyde saflaştırılmış plütonyum ve uranyum karışımını yakıt olarak kullanan reaktörler de tasarlanmıştır.

       Gelişmiş ülkeler (Avrupa Birliği ülkeleri,ABD,Kanada,Japonya ve Tayvan) kapatılan nükleer santralları dolayısı ile kaybettikleri elektrik üretim potansiyelini yeni nükleer santrallarla geri kazanmak istemiyor.

       Gelişmekte olan ülkeler nükleer santrallara büyük yatırım yaparak elektrik üretimlerini arttırmakta nükleer santralları önemli bir kaynak olarak görüyor.

       Önümüzdeki yıllarda yapılması düşünülen (inşa halinde ,planlanan,öngörülen)

       560 adet NGS`nin 471 adedi (%84`ü) gelişmekte olan ülkelerde yer alıyor. 

       Yani ekonomik olarak gelişmiş ülkeler nükleer santrallardan açıkça vazgeçiyor , gelecekteki elektrik enerjisi ihtiyaçları için başka kaynaklara yöneliyor, ama gelişmekte olan ülkeler elektrik ihtiyaçları için nükleer enerji de büyük oranda ısrar ediyor 

       Nükleeer santral yapımından uzak duran gelişmiş batı ülkelerine karşın Çin, Hindistan ve Rusya nükleer santral yapımında öteki tüm ülkelerin önünde çok sayıda nükleer santral yapımını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. 

       Yukarıdaki ikinci tabloda  bu ülkelerin nükleer santral (reaktör sayısı) açısından  durumu gösterilmektedir. Görüldüğü üzere önümüzdeki yıllarda dünyada yapılması planlanan 560 adet reaktörün 331 adedi  olan %59`unun bu üç ülkede yapılması öngörülüyor.

Bu tablolardan açıkça anlaşılacağı üzere gelişmiş ülkeler kapitalizmin kuralları gereği kendi ülkelerinde kurmak istemedikleri ve vazgeçtikleri nükleer enerji santrallarını gelişmekte olan ülkelere pazarlamaktadırlar.

Bir ülkenin elektrik enerjisi gereksinmesini karşılamak için sırasıyla aşağıdaki hususları dikkate alması gerektiği evrensel ekonomi kuralları  tüm taraflarca tereddütsüz kabul edilmektedir.

1-Beher kwsaat başına yatırım ve işletme maliyeti düşük olmalıdır.

2-Elektrik üretiminde birincil enerji olarak öncelikle yerli ve yenilenebilir kaynaklar kullanılmalıdır.

3-Çevre ve doğal yaşama en az zararı verecek kaynak ve teknoloji seçilmelidir.

4-Son tüketiciye maliyeti düşük olmalıdır.(Yani yalnızca tesisin kendisi değil,  üretimin yapıldığı yerin iletim ve dağıtım maliyetleri de dikkate alınmalıdır.)

5-Kaynak kullanımında kaynak israfını en alt düzeyde tutacak  teknolojiler kullanılmalıdır.

Ancak tüm bu kriterlerden önce gelen koşul yapılacak elektrik enerjisi üretim tesisinin insan yaşamına bir tehlike teşkil etmemesidir.Yani yapılacak tesisin insan yaşamı için bir tehlike teşkil edip etmeyeceği araştırılıp ve eğer yapılacak tesisin  tehlikesi olmadığı görülürse o zaman sırasıyla yukarıdaki kriterlere bakılacaktır.

Nükleer enerji santrallarının en önemli riski bu santrallarda olabilecek bir arıza veya kaza sonucunda ortaya çıkacak nükleer sızıntıların hayati önemde olması ve vereceği zararların ekonomik kriterlerle ölçülemeyecek derecede büyük olmasıdır. Nükleer teknolojinin elektrik üretiminde uygulandığı yaklaşık yarım asırda bu riskin en aza indirilmesi için bu teknolojiye sahip ülkelerde önemli çalışmalar yapılmış olmasına rağmen radyasyon sızıntısını tamamen önleyecek bir  yapıya henüz ulaşılamamıştır. Radyasyon sızıntısı riski halen vardır, mevcuttur ve sonuçları insani ve ekonomik olarak ölçülemeyecek derecede büyüktür. Son nükleer büyük kazanın olduğu Fukushima santralı ile ilgili durum ortadadır. Şubat 2015 de yapılan açıklamalarda bu santraldan olan sızıntının artarak devam ettiği ve radyasyon sızıntısının 18 kat arttığı resmen belirtilmiştir.. Bu arızanın sonuçları ile başa çıkamadığını ve radyasyon sızıntısının artarak devam ettiğini açıklayan ülke Japonya`dır, yani nükleer elektrik teknolojiye sahip olan en önemli ülkelerden birisi  ve ülkemizde kurulması planlanan Sinop NES`in yapımcılarından biri olarak belirtilen ülke.

Dünyada nükleer santrallarda meydana gelen büyük kazaların neden olduğu ekonomik zararların çok büyük olmaları nedeniyle zararın tam olarak tespit edilmesi mümkün olmamaktadır. Yani ne 27 yıl önce meydana gelen Çernobil santralı kazasının ne de Fukushima santralında meydana gelen kazanın ekonomik sonuçları belli değildir. Kazaların sosyal sonuçları az çok bilinmekle  birlikte bu konuda da gerçek verilere ulaşmak mümkün olmamaktadır. Bunun en önemli nedeni sosyal sonuçları az çok bilinmekle  birlikte bu konuda da gerçek verilere ulaşmak mümkün olmamaktadır. Bunun en önemli nedeni sosyal sonuçların çok uzun yıllar sonra ortaya çıkması ve bu konudaki bilgilerin ilgili devletlerce gizli tutulmasıdır.

Çernobil ve Fukişima`daki kazaların kesin sonuçlarını bilmemekle beraber bugüne kadar kesin olarak tesbit edilen zararları şöyledir:

ÇERNOBİL:

2005 yılına kadar ölen insan sayısı :4000 kişi (kaynak Dünya Sağlık Örgütü WHO),200 000 kişi (kaynak Greenpeace)

Tahliye edilen insan sayısı:350 400 kişi

Yüksek radyasyonla kaplı arazi:260 000 m2.

FUKUSHİMA:

Ölen insan sayısı: 1700 kişi(Kaynak Dr.Toshiya Morita)

Tahliye edilen insan sayısı: 160 000 kişi

Yüksek radyasyonla kaplı arazi:Fukushimanın 20 Km.lik çevresi yasak bölge olarak tayin edildi.

Ülkemiz yöneticilerinin bu büyük riskleri alırken öne sürdükleri gerekçenin geçerliliğini, nükleer santraldan elde edileceklerin kaza riskine  deyip değmeyeceğini iyice irdelemek gerekmektedir.

Sormamız gereken soru

"Nükleer santral yaparak elde edilecek getiri alınan  bu risklere  değer mi?" sorusudur ve bunun yanıtını bilmemiz yurttaşlık görevimizdir.

Daha önce belirttiğimiz gibi ; öncelikle çağdaş ve gelişmiş toplumlarda , ekonomik aktivitelerde toplum için oluşacak riskin en düşük düzeyde olması çağdaşlığın birinci koşulu olarak kabul edilmektedir.  Demokratik eğilimleri yüksek olan ülkelerde nükleer santral yapımı gibi toplumun duyarlı olduğu konularda toplumun görüşüne doğrudan başvurulmaktadır. İtalya, Almanya, Danimarka , Avusturya vb.

 Nükleer santral yapmaya karar veren ülkeler bu kararı verme sürecinde mevcut olan son güvenlik analiz yöntemlerini kullanmaktadırlar. 1960 ve 70li yılların teknolojisi ve bilgisi ile çok güvenli görülen nükleer santrallar bugünün analiz yöntemleri ve teknolojisi ile riskli olarak görülebilmekte ve yapımından vazgeçilmektedir.

Bugün dünyada nükleer santral konusu, meydana gelen kazaların dünya çapındaki olumsuz etkileri nedeni ile toplumların çok duyarlı olduğu konulardan birisi haline gelmiştir. Yeni teknoloji ve yöntemlerle yapılan risk analizleri sonucunda nükleer santralların yapılabilmesini çok karmaşık güvenlik kriterlerine bağlamışlardır. Tabii bu koşullar nükleer santralların yapım ve işletim maliyetlerini önemli ölçüde arttırmıştır. Oluşan kamuoyu tepkileri sonucunda kendi toplumlarının duyarlılıklarına önem veren ve bu gibi hususlarda demokratik gelenekleri daha fazla yerleşmiş olan Almanya , İsviçre, Avusturya, Fransa, İsveç gibi Avrupa ülkeleri ile ABD, artan maliyetleri de göz önünde bulundurarak nükleer santrallardan elektrik elde etmek programlarını durdurmaya veya azaltmaya veya en alt düzeye getirmeye karar vermişlerdir.Nükleer santralların ilk kuruluş yıllarında bilinmeyen güvenlik riskleri ve yaşanan kazaların sonuçları bu ülkeleri nükleer enerjiden elektrik üretme projelerinden vazgeçirmiştir. Bunları görmemezlikten gelen Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler kapitalist ülkelerin nükleer teknoloji satma iki yüzlülüğünün etkisinde de kalarak nükleer güç santralları yapmaya devam etmektedirler.

Buraya kadar anlattıklarımız  açıklıkla Türkiye`de nükleer santral yapmanın çağdaşlıkla  bir alakası olmadığını göstermektedir.Özetle söylemek gerekirse nükleer santral yapımı Türkiye`yi medeni ülkelerle entegre etmeyecek, çağdaş yapmayacak ve hatta son yıllarda gelişmiş ülkelerde alınan kararlar çerçevesinde çağ dışına itecektir. Bu santralların yapılması ile yeni bir teknolojiye ulaşılmayacak, gelişmiş ülkelerin uzak durmaya ve bırakmaya çalıştıkları bir teknoloji ülkemize gelmiş olacaktır. Japonya gibi siyasi karar otoritelerinin daha fazla nükleer santral yapılmaması kararı alan ülkelerin elinde bulunan nükleer santral yapma teknolojini başka ülkelerde santral kurmak için kullanmaya çalışması da mevcut kapitalist sistem kurallarının çifte standartlı yapısını ve ekonomik çıkar konusundaki kararlılığını açıkça ortaya koymaktadır. Burada Türkiye Devletinin karar vericilerinin Japon şirketlerini Türkiye`de nükleer santral yapmaya davet etmek yerine Japonya`ya neden nükleer santral yapmama kararı aldıklarını ve bu karara rağmen neden Türkiye`de nükleer santral yapmaya talip olduklarını sormamaları da ayrı bir soru olarak ortada durmaktadır.Hemen hemen tüm gelişmiş ülkelerin nükleer santrallardan elektrik üretiminden uzak durduğu bu dönemde Türkiye`nin neden hem de devlet eliyle bu konuda tarihinin en hızlı adımlarını attığı merak  konusudur.

Neden kırk yıldan daha fazladır bekleyen bu konu gelişmiş dünyanın nükleer santrallara en olumsuz baktığı bu dönemde elektrik sektörünün en birinci gündemi yapılmıştır? 12 yıldan fazla bir zamandır iktidarda bulunan bu hükümet neden hiçbir kamuoyu yoklaması yapmadan ve hızlı bir şekilde bu kararları almaktadır? Neden öteki hiçbir kaynağa bu denli yüksek fiyatlarla alım garantisi vermemektedir? Güneş ,rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan elektrik elde edilmesi sınırlandırılırken neden nükleer enerji santrallarından elektrik üretilmesi bu denli çok teşvik edilmektedir?

Neden nükleer santralların yapım kararları öteki kaynak santrallarına uygulanan yöntemlerle değil de devlet eliyle yapılmaya çalışılmaktadır.İnsan hayatı ile ilgili sormamız gereken soru yanında ,bu soruları yönetmemiz gereken Devlet Yöneticileri nükleer santral yapmalarının gerekçelerini aşağıda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı internet sitesinden aynen almış olduğumuz tabloda açıklamaktadırlar.TEİAŞ`ın Haziran 2014 tarihli son kapasite projeksiyonu isimli resmi yayınında 2023 yılı tüketim talebi 415 680  milyon kwh olarak gösterilmiştir. 2023 yılındaki tüketim talebini 500 milyar kwh olarak hangi mantıkla kabul edilmiştir ve bu rakam nereden bulunmuştur belli değildir. Eelektrik ihtiyacı için gerekli olmadığı, elde edilecek enerjinin ucuz ve istikrarlı olmayacağı, yakıt yönünden dışa bağımlılığı azaltmayacağı, bunun yanında bir kaza olması halinde ülkemize büyük zararlar vereceği açıkça ortaya konulmuştur

Sonuç olarak;

Elektrik satış fiyatı dünya ve Türkiye ortalamasının çok üzerinde olan,

Bir arıza halinde yaşam ve çevre felaketi yaratacağı kesin olan,

Türkiye`yi elektrik enerjisi üretiminde dışa daha fazla bağlayacak olan,

Elektrik üretmek için başka alternatifleri bulunan,

Türkiye`den çok büyük miktarda dövizin yurt dışına gitmesine neden olacak olan,

Yakıt açısından sınırlı, dışa bağımlı ve stratejik olan,

Atık yakıt depolanması ve taşınması büyük sorun olan 

Akkuyu ve Sinop Nükleer Santrallarının ülkemizde yapılması için halk yararına hiçbir gerekçesi yoktur..

Nükleer santrallardaki atık sorunu nükleer santral işletmesinin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. Bu güne kadar hiç bir ülke tarafından tam bir çözüm bulunamamıştır.

Bilindiği üzere nükleer santrallarda diğer tehlikeli atıkların yanında plütonyum 239 izotopuda  atık olarak bulunur. Bu izotop 250 bin yıl  ömre sahiptir,solunum yolu ile alındığında zehirlidir ve radyasyon yolu ile alındığında kansere neden olur.Yüksek seviyeli atık olarak kabul edilir.Bu zararlarından arındırılması için 7 yıl soğutma havuzlarında tutulur ve daha sonra bazı işlemlerden geçirilir.Çıkan ürün yakıt olarak kullanılabilir ve geri kalanıda artık orta dereceli atık olarak kabul edilir. Ömrü 100 yıla iner ve depolanabilir.Ancak tehlikesi bitmez. Yeraltına yeraltı sularına karışmayacak şekilde depolanmalıdır ve çalınmasını engellemek için korunmalıdır.Aksi halde tehlikesi aynen devam eder.

İşte çözülemeyen bu depolama sorunudur.ABD 100 milyar Dolar bedelli bir proje başlattı ve sonra vazgeçti.Almanya 4 milyar Euro`luk bir proje ile uğraşıyor ve 30 yıl süreceği tahmin ediliyor.  İşte dünya nükleer atıklarla ilgili böyle büyük bir sorunla karşı karşıya. Şimdilik hemem hemen tüm atıklar ait oldukları santrallarda tutuluyor. Bu nedenle kapatılan santrallar sökülemiyor. Bir taraftan atıkların yeraltı sularına sızdığı haberleri geliyor diğer taraftan bir miktar plotonyumun çalındığı veya çalınmaya çalışıldığı.

Türkiyede anlaşması açıklanan Akkuyu NGS için atıklarla ilgili çok net bir açıklama yok. Sinop belli değil.Bu iki santral içinde ayrılan sahaların devasa büyüklükleri atıların santral sahaları içerisinde bekletileceği tahminlerini güçlendiriyor.

Tüm dünyada 200 000 ton yüksek seviyeli atık olduğu biliniyor.Bu atıklar her gün potansiyel tehlikeyi büyütüyor.Nükleer santral yapılması durumunda ortaya çıkan önemli konulardan biriside atık yakıttan nükleer silah yapılması konusudur. Nükleer santralın kullanmış olduğu yakıt belirgin işlemlerden geçirilerek(işlenerek) nükleer silah yapımında kullanılabilir.Bunun için büyük yatırım ve ileri bir teknoloji gereklidir. Ayrıca nükleer silahları kısıtlama anlaşması ile bu tür işlemlerin yapılması zorlaştırılmıştır.Bugün dünyada nükleer atıkların fazlalaşması bir miktarda nükleer silah yapımı sınırlamaları nedeniyle olmuştur.

Türkiyenin Rusya ile yapmış olduğu anlaşmada yakıt artıklarının işlenmesi konusu yasaklanmıştır. Japonya ile yapılan anlaşmada ise bu konu muğlak bir şekilde anlaşmada yer almış ancak anlaşma maddesinin yakıtın silahlanma amacı ile değilde barışçıl amaçlarla yani yeniden yakıt olarak kullanılması amacı ile anlaşmaya böyle bir madde konduğu açıklanmıştır.Ancak bazı yerlerde troid kanserinin arttığına dair veriler olmakla birlikte kazaya uğramamış bölgelerde kanser artışlarını gösteren resmi belgeler pek yoktur. Resmi belge azlığı WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ile IAEA(Uluslararası Atom enerjisi ajansı)arasında bulunan veri yayınlama anlaşmasının etkili olduğu düşünülmektedir.

Nükleersiz bir yaşam bu kadar yüksek bir kaza riskini de ortadan kaldıracaktır. Temennimiz ve talebimiz yöneticilerin bu gerçekleri görerek ülkemizde yapılması düşünülen nükleer santrallardan vazgeçmeleridir."

Söyleşi, katılımcıların konuyla ilgili sorularının Nedim Bülent Damar tarafından yanıtlanması ile sona erdi.

 



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


ÜYELERİMİZ İÇİN ÜCRETSİZ UDEMY EĞİTİMİ: MÜHENDİSLER İÇİN YAPAY ZEKA ARAÇLARI

8. SAMSUN İNŞAAT FUARI DÜZENLENİYOR

İYİ BAYRAMLAR...

Okunma Sayısı: 320


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.