MERKEZ ADANA ŞUBE ANKARA ŞUBE ANTALYA ŞUBE BURSA ŞUBE DENİZLİ ŞUBE DİYARBAKIR ŞUBE ESKİŞEHİR ŞUBE GAZİANTEP ŞUBE İSTANBUL ŞUBE İZMİR ŞUBE KOCAELİ ŞUBE MERSİN ŞUBE SAMSUN ŞUBE TRABZON ŞUBE

· 

GENEL

· 

SMM

· 

ÜYELİK İŞLEMLERİ

· 

MİSEM

· 

EMO E-POSTA

· 

FERDİ KAZA SİG.

· 

İMZA YETKİSİ

· 

ENERJİ VERİMLİLİĞİ

· 

SORUN SÖYLEYELİM

· 

ENERJİ KİMLİK BELG.

· 

ENAZ (ASGARİ) ÜCRETLER

· 

YAPI DENETİM

· 

E-İMZA

· 

MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI

· 

LPG SORUMLU MÜDÜRLÜK

· 

EMBK

· 

KVKK

EMO ANKARA ŞUBESİ 23. OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI


HABER


 
EMO Ankara Şubesi 23. Olağan Genel Kurulu çoğunluksuz olarak 13 Şubat 2016 tarihinde Ankara Barosu Eğitim Merkezi (ABEM) Konferans Salonu üyelerimize ve kamuoyuna duyurulan gündem ile gerçekleştirildi
 

Genel Kurula hoş geldiniz konuşması yapan EMO Ankara Şubesi 22. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akgün Yalçın, Başkanlık Divanı oluşması için verilen önergeyi oylamaya sundu. Başkanlık Divan Başkanlığı`na Kadir Özkan, Başkan Yardımcılığı`na Neşe Akkoç, Yazman Üyeliklere Ebru Gül ve Özgür Erdem seçildi. Başkanlık Divanı`nın oluşumunun ardından saygı duruşu gerçekleştirildi. Gündem gereği ilk olarak konuşan EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akgün Yalçın şunları söyledi:

"Sevgili arkadaşlar, Değerli delegeler, değerli konuklar ve değerli basın mensupları,Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesinin 23. Dönem Genel Kuruluna hepiniz hoş geldiniz. 22. Dönem Genel Kurulumuzu yaptığımız 15-16 Şubat 2014 tarihinin üzerinden 2 yıl geçti. Farklı farklı etkinliklerimizde bir araya gelmekle birlikte geçtiğimiz 2 yılın değerlendirmesini ve önümüzdeki dönemin programını birlikte yapmak için bir araya gelmiş bulunmaktayız.

Hepimiz açısından zor bir o kadar da sancılı bir dönem oldu 22. Dönem. Memleket olarak seçimler, bombalar, acılar, üzüntüler içerisinde geçirdik bu 2 yılı. Özellikle 2015 yılında neredeyse hiçbir etkinliğimiz yoktur ki, acıyı hissetmeyerek hüznü yaşamayarak gerçekleştirdiğimiz. Somayla başladı acılarımız, ardından Ermenek, Mecidiyeköy`de simgeleşti işçi cinayetleri. Muharremin cansız bedeni babasının sırtındaydı, hani o hep söylenen üç tarafı denizlerle çevreli bu topraklar var ya, kıyıya vuran bebelerin bedenleriyle doldu. Bir lokma ekmek için yerlerinden yurtlarından edilen mülteciler sardı dört bir yanımızı, soğukta büzüşmüş bedenleri, umutsuz bakan gözleriyle. Ayakkabı kutularını görgü mü gerçekten bu toprakların sakinleri, yoksa görmezden mi geldi? Çabuk unutuyoruz ya, Özgecan`ı, Nuhu, Bahadırı unutabilir miyiz acaba, Berkin`in o kara gözlerini? Diyarbakır ve Suruç`ta patlayan bombalar 10 Ekimin habercisiydi adeta. Ama bilemedik barış için atan yüreklerimizi susturacağını. Bilemedik arkasından gelen karanlığın Cizre`de, Silopi`de, Surda insanlığımızdan utandıracağını. Ya da bildik de baş edemedik mi? Tahir Elçi görüyor mudur 4 ayaklı minareyi ve etrafındaki harabeleri ? Yaşar Kemale ne diyeceğiz?

...neler yaşandı ülkemizde ve bu coğrafyada kısaca hatırlayalım istedik, Bu sefer unutmayalım dedik hepimiz bu sefer unutmayalım… Unutmamanın ötesinde bir şey bize düşen görev. Bir daha yaşamamak, hatta yaşamak ustanın dediği gibi "Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için...

İşte dillerin suskun, gözlerin kör olduğu bu zamanlarda baş etmek için bir aradayız, seslerimizi seslerinize katmak için bir aradayız. Mesleğin onuru için çalışırken, memleketin barışı için bir aradayız, doğanın tarihin kentlerimizin geleceği için bir aradayız. Suyu için havası için direnen Havva Analar için, çocuklar ölmesin diyen Ayşe öğretmenler için, haber yaptı diye tutuklanan Can Dündarlar Erdem Güller için bir aradayız, barış dedikleri için linç edilen hocalarımız için bir aradayız.

Bu toz bulutun içinde odalarımızı ayakta tutmak için, mesleğin itibarını korumak ve geliştirmek için çabaladık. Eksiklerimizle, yanlışlarımızla, güzelliklerimizle 62 yıldır yaşayan bu çınarın dallarını yere düşürmemek için uğraş verdik. Şimdi başka arkadaşlarımız yürütecek bu görevleri. Ama bizler buradayız, bir yere gitmiyoruz, geçmişle gelecek arasında köprü kuracak, köklerimizi daha da salacağız toprağa.

Sevgili arkadaşlar,

TMMOB özellikle 1970`li yıllardan beri bilimin, tekniğin ve aklın ışığında çalışmalar yapmış, halktan yana, doğadan yana, çevreden yana, meslektaştan yana politikalar için mücadele etmiş bir örgüt.

İktidarlar yaptıkları çalışmalarla kendilerine ayakbağı olarak gördükleri TMMOB`yi her dönem susturmak istemişlerdir. Özellikle 2012 yılından beri yapılan sistemli saldırılar artarak devam ediyor. TMMOB ve bağlı meslek Odaları, susturularak parçalanmak ve yandaş kuruluşlar haline dönüştürülmek isteniyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın çeşitli kanun ve yönetmelik değişiklikleriyle sürdürdüğü saldırılarla, esas olarak TMMOB`nin etki alanı daraltılmaya çalışılıyor, üyesiyle ilişkisi koparılmaya çalışılıyor, gelir kıskacına sokularak dışa dönük mücadelesi engellenmeye çalışılıyor, idari ve mali denetimle de vesayet altına alınmak isteniyor. İmar, çevre, kültürel varlıklar, TMMOB yasaları gibi bir çok yasanın kısaca rant iklimine engel olduğu düşünülen tüm yasaların değiştirilmesi ve mühendislik alanlarının bütününe yönelik yeni saldırı planlarının kapalı kapılar arkasında hazırlandığını biliyoruz.

Elbetteki yıllar içinde oluşturduğumuz hukuku ve örgütlü gücümüzü pekiştirerek bu saldırıları göğüslememiz ve yeni dönemi örgütlememiz gerekmektedir. Yılların birikimine dayanan; çok sayıda arkadaşımızın, emeği ve özverisiyle oluşturulan demokratik, emekten ve halktan yana TMMOB örgütlülüğünün korunarak sürdürülmesi, bu dönemin bize yüklediği en kritik sorumluluktur. Bu sorumluluk, tüm TMMOB üyelerinindir.

AKP TMMOB`YE bu şekilde saldırırken öldürücü darbeyi mühendis ve mimarlar almaktadır. Çoğunluğunu ücretli mühendislerin oluşturduğu örgütümüzde, çalışma yaşamına ilişkin düzenlenmeler üyelerimizi yakından ilgilendirmekte. Yabancı İstihdamı, Özel istihdam büroları ve kıdem tazminatını hedef alan çalışmalar  ancak bir sömürge ülkesine dayatılabilecek koşulları içermektedir. Yurttaşlarının çalışma yaşamını geliştirmek, çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye uygun ekonomik ortam yaratmakla yükümlü olan Devletin uygulamaları kaynağını Anayasa‘da bulan zorunlu önlemlerdir.

Son 10 yılda, Çalışma Bakanlığının verilerine göre her yıl ortalama binden fazla işçi, iş cinayetleri sonucu yaşamını yitiriyor. Ermenek`te meydana gelen iş cinayetinin ardından gündeme getirilen torba yasa ile işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin yasal düzenlemelerin geliştirmesi beklenirken, işçi sağlığı torbanın dibinde kaldı. Yasada işçi sağlığı ile ilgili birkaç kısmi iyileştirme yer alırken, patronlara çok sayıda af ve erteleme getirildi.

Kamu kesimi başta olmak üzere, kadrolu güvenceli istihdam yerine taşeronlaşma ve hizmet alımı arttı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre AKP ‘ nin 10 yılında taşeron işçi sayısı 350 binlerden 1 milyon 500 binlere ulaştı. Mühendislik üretim alanında fazlasıyla kullanılan bu alt işverenlik (taşeronluk) uygulaması bizlerin  önemli problemlerinden birisi. Eksik yatan primler, ucuz işgücü olarak, imzacı olarak kullanılma isteği, güvencesizlik en sık karşılaştığımız problemlerden birisi.

Tüm bunların yanına özellikle bizim alanımızda çok büyük bir problemle karşı karşıyayız, 30 Aralık 2014 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Elektrik Tesisleri Proje Yönetmeliği yayınlandı. Mühendisliği "imzacılığa" indirgeyen; mühendislerin yetkilerini yok sayan; meslek örgütlerinin ve mesleki faaliyetin yürütülmesine ilişkin yasa ve yönetmeliklere aykırı yetkilendirmeler öngören, Elektrik proje, kabul ve tutanak onaylarına ilişkin bakanlığın yetki ve görevini devretmesine yönelik düzenlemeleri yapan bu yönetmeliğe ilişkin olarak, odamızın başlattığı hukuki süreç şu an için bizler açısından olumlu bir şekilde sonuçlandı. Sertifikasyon sürecine karşı yürüttüğümüz bu mücadelenin hukuki bir kazanımla sonuçlanmasının mesleğimiz açısından oldukça önemli bir gelişme olduğunu vurgulamakta fayda var. Bildiğiniz gibi diplomaların yok sayıldığı, mesleğin icrasını neredeyse eğitim merkezlerinin kasalarına teslim eden bir yaklaşımla hazırlanan Elektrik Tesisleri Proje Yönetmeliğinin belirli maddeleri iptal edildi. Mesleğin icrası için diplomaların ve meslek odalarına üye olmanın yeterli olduğunun, Bakanlığın proje onay yetkilerini devretmesinin yasal olmadığının yargı tarafından tescillenmesiyle yeni bir aşamaya gelindi. Bu hattın özellikle korunması gerektiğinin farkında olarak çalışmaları yürütmenin gerekliliği ortadadır.

Bildiğiniz gibi kamuya yerleştirmelerde kullanılan KPSS unvan kodlarında, ayrı ayrı görünen kodlar özelikle yüksek gerilim ile uğraşılan işyerlerinde bir ihtiyaç olarak tariflediğimiz ve olması gerek dediğimiz elektrik mühendisi arkadaşlarımızı ve yüksek gerilim ile ilgili ders almış elektrik elektronik mühendisi arkadaşlarımızı karşı karşıya getirmektedir. Bu konu ile ilgili olarak çalışmalarımız sonucu nihayet YÖK bir uygulama başlattı ve 7161 kodu ile ilgili olarak meslektaşlarımızın mağduriyetlerini bir nebze giderme konusunda adım atılmış oldu. Kurumların odamızın yaptığı uygulamayı esas almaları konusunda karar aldı.

Yapı Denetim ile ilgili özellikle denetim kavramının ticarileşmesiyle birlikte sorun yumağı haline gelmiş bir alan ve çalışan meslektaşlarımızın sorunları konusunda ciddi adımların atılması gerektiği ortada. Dönem içerisinde yapı denetçisi üyelerimizle bir araya gelip hem alanda yaşanan pratik sorunları, hem de çalışma yaşamında karşılaşılan hukuksal sorunları konuştuk, tartıştık. Komisyon önerilerinde de tartışacağımız üzere yapı denetçi üyelerimize yönelik mesleki sorumluluk sigortası çalışmalarını başlatmış bulunmaktayız. Ayrıca bu alanda çalışan meslektaşlarımız için tip sözleşmler ve mesleki kontrol listelerini hazırlama yönünde çalışmalar da devam etmekte.

Odamız Asansör İşletme, Bakım ve Periyodik Kontrol Yönetmeliği`nin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle dava açtı.  Davada yönetmeliği hazırlayan komisyonun mevzuata aykırı oluşturulmuş olması nedeniyle yönetmeliğin tümüyle yetki yönünden iptali istendi. Ayrıca odamız tarafından açılan 2 ayrı davada kamu yararı açısından asansör firmalarında elektrik ve/veya elektronik mühendislerinin istihdamının zorunlu olduğu yönünde karar verildi. Asansör Bakım ve İşletme Yönetmeliği ile TSE standardında konuya ilişkin elektrik/elektronik mühendislerine yer verilmeyen hükümleri iptal eden yargı kararları ve bu kararlar üzerine gene Odamız tarafınfan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TSE‘ye uyarı yazıları gönderildi.

Türk Standardları Enstitüsü`nün standart koyma ve denetleme görevini aşarak, yasal yetkisi olmamasına karşın mühendislik hizmetlerine (topraklama ölçümü vs.) el atması da davalık oldu. Odamız TSE`nin standart koyan ve gerektiğinde denetleyen bir kuruluş olarak mühendislik hizmetlerini kendisinin yapmaya kalkması ve işyerlerine gönderdiği yazılarla kendisinden hizmet alımını zorunlu tutmasına karşı iptal ve yürütmeyi durdurma istemiyle Danıştay`a başvurdu.

Yenilenebilir Enerji eğitimleri konusunda Ortadoğu Teknik Üniversitesi Güneş Araştırma Merkezi ile protokol imzalayarak eğitimlere başladık. Başkent Doğalgaz A.Ş ile yaptığımız protokol çerçevesinde ise Ankara halkının güvenli doğalgaz kullanımı için ihtiyaç duyduğu tesisat kontrolleri ve ölçümleri SMM üyelerimiz eliyle önümüzdeki günlerde yapılmaya başlanacak. Şubemiz ve bağlı temsilciliklerde Belediyeler ile sağlıklı kentleşme, nitelikli yapılaşma, kültürel tarih ve doğal çevre değerlerinin korunarak geliştirilmesi için mesleki denetim ve teknik işbirliği protokolleri imzalamak üzere çalışmalar yapılmış, son olarak Afyon Temsilciliğimizin katkılarıyla Dinar Belediyesi ile bu protokol imzalanmıştır.

Bu dönem içerisinde yaptığımız çalışmaların detaylı raporunu biraz sonra ayrıntılı olarak sizlerle paylaşacağız. Ama buradan ifade etmek gerekirse, bu dönem sizlerin de takip ettiği üzere büyük etkinlikler yapmadık şube olarak. Onun yerine daha küçük organizasyonlarla daha özel başlıklara yer vermeye çalıştık etkinliklerimizde. Konularımızı seçerken ihtiyaç-eksiklik temelinde yaklaşmaya çalıştık. Tabi gerek zaman gerekse başka nedenlerle bazı başlıkları atladık. Umuyorum yeni dönemde bunları ve daha fazlasını birlikte yapabilme olanaklarımızı yaratabiliriz.

EMO ve TMMOB örgütselliği olarak kısaca değinmeye çalıştığım konularda   oynanan oyunu bozmanın tek yolu; yeni bir toplumsal mücadele kültürünün ve dayanışmanın gereklerini kendi alanımızdan doğru açığa çıkarmaktır. Bizler de açığa çıkacak bu mücadele zemininden hareketle toplumsal direnişin diliyle konuşmak ve ortaklaşmak üzere; barış ve kardeşlik için her koşulda demokratik bir anayasaya vurgu yapacağız, özelleştirmeler ile yaşanan yoksulluklara, işsizliğe,  sendikal hak gasplarına ve taşeronlaşmaya, işçi cinayetlerine, cinsiyet ayrımcılığına, kadın bedeninin ve emeğinin sömürülmesine,  kentsel dönüşüm adı altında tarihsel ve kültürel yıkımlara, doğa ve çevre felaketlerine dönen rant ilişkilerine, eğitimin gericileştirilmesine, üniversitelerin ticarileştirilmesine, bilim karşıtı yasaklamalara, öğretim elemanlarının baskı altına alınmasına, özgür basının susturulmasına, keyfi yargılama ve tutukluluk süreçlerine,  sosyal yaşamın dinsel gericilik ile kuşatılmasına, Cumhuriyet değerleri ve kazanımlarının yok sayılmasına "Hayır" demeye devam edeceğiz.

Genel Kurulumuzun ilerleyen gündemlerinde hem geçmişi değerlendireceğiz, hem de yeni dönemde neler yapacağımıza karar vereceğiz. Eminim ki siz değerli meslektaşlarımız da sözünüzü söyleyeceksiniz. Vereceğiniz ses unutmadıklarımız için olacak. Vereceğiniz ses yaşamaya bir haykırış olacak küçük dünyamızdan.

22. Dönemde bizim soluğumuz kesilmedi, umuyoruz şubemizin bu dönemine ilişkin biriktirdiklerimiz onikibini aşan üyemiz meslektaşın yaşamında da bir yer etmiştir. Bizler hakikati görüyoruz ve değiştirmek için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Şubemizin 22. dönemi içerisinde örgütümüzün ilkeleri doğrultusunda görevini gereği gibi yapan şube yönetim kurulunda görev yapan tüm arkadaşlarıma, şube denetçilerine, temsilciliklerde görev alan arkadaşlarıma, işyeri temsilcilerimize, omuz omuza emek harcadığımız odamızın örgütlü üyelerine, çalışma gruplarında, kongre, sempozyum ve kurultaylarımızın düzenleme ve yürütme kurullarında görev alan arkadaşlarıma, şubemiz çalışanlarına, Oda çalışmalarında bize destek olan bilim insanlarına ve uzmanlara; büyük bir inanç ve özveri ile örgütümüze verdikleri katkılardan dolayı Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyor 23. Dönem Genel Kurulumuzun başarılı geçmesini temenni ediyorum."

"Her güne yeni bir katliam haberiyle başlarken; yaşamaktan utanç ve acı duyuyoruz"

Ebru Akgün Yalçın`ın ardından EMO Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Yeşil konuştu. Hüseyin Yeşil her gün yeni bir katliam haberleri duyulurken yaşamaktan utanç ve acı duyduklarını altını çizdi. Hüseyin Yeşil şöyle konuştu;

"Herkesi EMO Yönetim Kurulu adına saygı ve sevgi ile selamlıyorum.

Bu dönem görev yapan yönetim kurulu üyelerine, komisyonlarda görev alan arkadaşlarıma ve şube çalışanlarına yaptıkları çalışmalardan dolayı teşekkür ederim. Yeni seçilecek arkadaşlara da başarılar dilerim.

Değerli arkadaşlar, sevgili meslektaşlar;

Ekim ayından bu yana gerçekleştirdiğimiz etkinliklerimizin ve Şube genel kurullarımızın hiçbirini; bir katliam, bir cinayet haberi olmaksızın açamaz hale geldik.

Bu dönem yönetime geldiğimizden bu yana Soma`da 302 emekçi, Ermenek`te 17 emekçi madenlerde katledildi. İstanbul`daki asansör faciaları nedeniyle Mecidiyeköy Torunlar Center`da 10 işçi, Esenyurt`ta 3 işçi hayatını kaybetti. Katliam gibi iş kazaları çok sayıda ocağa ateş düşürdü.

Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç, Ankara, Beyrut, Paris ve İstanbul`da yaşanan katliamlarda pek çok insan yaşamını yitirdi. Bunu her yerde söylüyorum. Bu katliamları yapanları, bunlara cesaret verenleri ve buna ortam hazırlayanları nefretle kınıyorum.

Diyarbakır Baro Başkanı barış elçisi Tahir Elçi de karanlık bir cinayetle öldürüldü. Kendisini saygıyla anıyorum.Her güne yeni bir katliam haberiyle başlarken; yaşamaktan utanç ve acı duyuyoruz. Bugün ülkemizin bir bölgesinde süren savaşta, bebek, çocuk, yaşlı, kadın demeden sivillerin ölümüne tanıklık ediyoruz. Her gün evlere ateş düşüyor, her gün ölüm haberleri alınıyor."Çocuklar ölmesin" diyen, barış isteyen insanlar ise hedef gösterilerek, terör propagandası yapmakla suçlanıyor, bunların konuşulduğu televizyon programları hakkında terör soruşturması açılıyor. İstanbul Sultanahmet`teki katliamla ile ilgili açıklama yapan Cumhurbaşkanı, katliama 44 saniye ayırdığı konuşmasının büyük bölümünde barış çağrısında bulunan 1128 aydına "aydın müsveddeleri, vatan hainleri" gibi ifadelerle hakaret etmiştir.

Bunun üzerine aydınlar için cadı avı başlatılmış bazıları gözaltına alınmıştır. Ayrıca YÖK devreye girmiş soruşturma başlatılmış ve bazılarının üniversiteleri ile ilişikleri kesilmiştir.

Bunu protesto ediyor ve aydınların yanında olduğumuzu bir kez daha dile getiriyoruz.

Yurttaşlarımız her gün bir öncekinden daha güvensiz bir ortamda yaşamaya ve daha fazla umutsuzluğa sürükleniyor. Artık yeter diyoruz. İnsanların katledilmesinin durdurulmasını istiyoruz. Bunun için Ortadoğu`dan ülkemize ithal edilen din uğruna insan öldürme anlayışına topyekun karşı durulmalıdır. Böyle bir ortamda, bir kişinin başkanlık hülyasını gerçekleştirmek amacıyla Anayasa değişikliği için pazarlıklar başlatılıyor. Sanki memlekette hukuk kalmış gibi, Anayasa yapmaktan söz ediyorlar.

Bir toplumun ortak uzlaşma metni olması gereken Anayasa`yı hangi ortamda kim yapacaktır?

Darbe döneminin Anayasasını bile uygulamayan, kendi çıkardığı yasalara bile uymayan bir iktidarla nasıl bir Anayasa yapılacaktır? Bu başlı başına bir tuzaktır.

Toplum üzerinde katliamlarla, kriz tehditleriyle yaratılan baskı ortamından çıkan bu parlamento aritmetiğiyle yeni Anayasa yapılamaz. Yapılacak olan da mevcut darbe Anayasasından bile daha geri olacaktır. Çünkü iktidar, vesayetçi dediği darbe Anayasasını bile lüks görmektedir. Kısacası AKP ile yeni anayasa için masaya oturulmamalıdır.

Bu Anayasa değişikliğinin tek amacının başkanlık sistemi olduğu herkesin malumudur.

Başkanlık sistemi dedikleri de ülkemizin ve insanlarımızın kaderini bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştıracak diktatör yönetimidir.

Nitekim başkanlık sistemi için Hitler refere edilmiştir. Bu kabullenilecek bir yaklaşım değildir. Gerçi sonradan düzeltilmeye kalkışılsa da istek ve arzu ortaya çıkmış ve dillendirilmiştir.Yapılmak istenen anayasanın, ülkemizi gericileştirme sürecini tamamlamaktan başka bir şey olmayacağı da açıktır.

Bunun da en açık göstergesi, eğitimde ve kamu kurumlarında yerleştirilen gerici yapılanmanın, tüm yaşam alanlarına yayılması girişimidir.Son günlerde ülkemizin laiklik ile imtihanı bir doz daha yukarı çekilmiştir.

Cumhuriyet`in kuruluşuyla birlikte eşit yurttaşlık idealiyle gerçekleştirilen başta eğitim ve kadın hakları olmak üzere pek çok düzenleme bugün hedef alınmakta, bilimi ve aklı geri plana iten geri bir yapılanma örgütlenmektedir.

Kadınlara yönelen ve giderek dozu artan fiziksel şiddetin yanında eğitim ve çalışma haklarına yönelen sözlü şiddet uygulamaları dikkat çekmektedir. Ne yazık ki bu şiddet ortamı iktidarın politikalarından dayanak bulmaktadır.

Cuma günü çalışma süresinin cuma namazına göre ayarlanması yavaş yavaş çalışma ve yaşam koşullarımızın dini kurallara, hatta bir mezhebin inançlarına uydurulması bunun son örnekleridir.Giderek toplumun din kurallarına göre yönetilmesinin hazırlıkları yapılmaktadır. Bunu protesto ediyor ve reddediyoruz. Dini özgürlük diye diye, insanların her türlü yaşam hakkı, özgürlükleri yok edilmektedir.

Buna onay veren muhalefetin de dikkatini çekmek isteriz ki bu öyle masumane bir düzenleme değildir. İktidar, kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan her türlü kurum ve kuruluşu susturmak için deyim yerindeyse elinden geleni ardına koymamaktadır.

Gazetelere ve gazetecilere yönelik baskı, gazetecilerin işten attırılması, yandaş basın yaratılması, medya kuruluşlarına el konulması, kayyum atama, vergi vb. araçlarla basın kuruluşları üzerinde oluşturulmaya çalışılan iktidar egemenliği, bugün yargı nezdinde gazetecilerin tutuklanması düzeyine vardırılmıştır.Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, "MİT tırlarıyla silah taşındığını belgeleyen haberi" ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, "IŞİD kampına cihatçı taşındığına ilişkin haberi" nedeniyle hukuk kuralları hiçe sayılarak içeri alınmışlardır. Sonunda savcı iddianamesini vermiştir ve gazetecilik mesleğinin gereğini yapan Dündar ve Gül için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenmektedir. 25 Mart tarihinde ilk duruşmaları yapılacak olan Can Dündar ve Erdem Gül için adalet istiyoruz. Bu ülkede gerçekleri yazan gazetecilerin değil, suçluların yargılandığı hukuk devletini istiyoruz.

2 yılda bir verdiğimiz Hasan Balıkçı Onur Ödülü`nü Seçici Kurulumuz bu dönem Can Dündar ve Erdem Gül`e vermeyi kararlaştırmıştır.

2012 yılından itibaren düzenlediğimiz ödülün ilkini Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu`na ikincisini Gazeteci İsmail Saymaz`a vermiştik. Bu dönem yine gazetecilerin bu ödüle değer görülmesinin nedeni,  demokrasinin ayaklarından biri olan basının karşı karşıya olduğu büyük baskı ortamıdır. Hem haber alma hakkımıza hem de özgür basına sahip çıkmak üzere bu ödülün açıklamasını örgütümüz ile birlikte 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü`nde Silivri`de yaptık.

Bütün şube yönetim kurulu başkan ve üyeleri, yönetim kurulumuz, onur ve denetleme kurulu üyelerimiz ve TMMOB kurullarında görev alan arkadaşlarımız ve gelen üyelerimiz oradaydı.

Bize düşen sorumluluk, faşist ve gerici uygulamalara karşı dimdik ayakta durmaya; özgürlük, barış, demokrasi ve laiklik mücadelesini her daim her ortamda sürdürmeye çalışmaktır.

Değerli Meslektaşlarım, Değerli Konuklar,

Suriye`de emperyalist güçlerin yarattığı parçalanma bugün pek çok halkı; savaş, sürgün ve göç bataklığı içinde bırakmıştır. Ülkemiz bu emperyalist politikaların jandarmalığından, piyonluğuna, taşeronluğuna geçirilmiştir.

İktidarın politikalarıyla ülkemiz de bu vahşetin bir parçası haline getirilmiştir. Rusya`nın uçağı düşürülmüştür. Rusya ile ilişkilerimiz kopma noktasına gelmiştir.

Ne yazık ki bütün bu politikaları gerçekleştiren AKP`nin kurduğu kabinenin programı da atanan bakan da enerji alanındaki politikalar ve sorunların çözümü için umut vaat etmemektedir. Yeni kurulan kabine ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı`na Cumhurbaşkanı`nın daha önce özel bir şirketin genel müdürlüğünü yapmış olan damadı getirilmiştir. Bugüne kadar enerji alanında yapılan ihalelerde yandaş tartışmaları böylece açıktan kabineye kadar taşınmıştır. Şimdi zaten tarafsızlığın mümkün olmadığını gördüğümüz bir iktidar yönetiminde bir de akraba ve şirket ilişkileri doğrudan en üst yönetim yetkisine sahip kılınmıştır.Geçtiğimiz günlerde Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu`nda Enerji Bakanlığı bütçesini sunan ve dolayısıyla ilk defa basının karşısına çıkan Bakan bir kez olsun elektrik kesintisi lafını ağzına almamıştır. Oysa Türkiye, 31 Mart 2015 tarihinde dünyanın 7. büyük elektrik kesintisini yaşamıştır. Yaşanan kesinti karşısında alınması gereken önlemler gündeme dahi getirilmemektedir. Bakan Bey, iletim ve dağıtım şebeke uzunluğumuzun büyüklüğüyle övünmektedir.

31 Mart krizinde Avrupa enterkonnekte sisteminden atılan ve frekans sorunları yaratması nedeniyle uyarılan ülkemiz şebeke hattının ENTSO-E(Avrupa Elektrik İletim Şebekesi) nezdinde gözlemci üye yapılmasından söz etmektedir. Zannedersiniz ortalık güllük gülistanlık. 31 Mart krizinde ne olmuştur? Bugünkü yönetim ne yapmaktadır?

Hidrolik potansiyelden elde edilen elektrik enerjisinin ucuzluğu ve Batı bölgelerinde yer alan termik kaynaklı özel şirket üretimlerinin yüksek fiyat teklifleri nedeniyle, elektrik fiyatlarını ucuz tutabilmek için sistemi riske atarak büyük ölçüde Doğu`da yapılan üretimin Batı`ya aktarılması yöntemine başvurulmuştur. İşte özelleştirme ve serbestleştirmenin muhteşem getirisi 31 Mart karanlığıdır. AKP iktidarı günübirlik siyaset kaygılarını birebir yansıttığı enerji alanında büyük bir çöküntüye neden olmuştur.

Pervasızlık ve akıldışı yönetimin bedelini hep birlikte ödüyoruz. Sanki ülkede üretime hazır santrallar varken bunu hizmete sokup, kaliteli ve kesintisiz elektrik sunabiliyorlarmış gibi Bakan Bey, hala arz güvenliğini nükleer enerji santralı kurma gerekçesi olarak kullanabilmektedir. Bakan, Akkuyu Nükleer Santralı`nın 2022-2023 yıllarında devreye gireceğini Sinop Nükleer Santralı`nın çalışmalarının hızlandırıldığını dile getirmektedir.

Ancak anlaşılan o ki Rusya ile olan ilişkilerimizi ya bilmemekte ya da yok farz etmektedir.

Bütçe konuşmasında Bakan Albayrak, nükleer santral ihtiyacına gerekçe olarak 2023 yılında Türkiye`nin enerji ihtiyacının 414 milyar kilovat saat olacağını söylemiştir. Odamız, mevcut kapasite ve inşa halindeki santrallar dikkate alındığında ise 502 milyar kilovat saatlik üretim yapacak kurulu güce ulaşılacağını hesaplamıştır. Atık sorunu çözülememiş bir nükleer santrala ve buradan elde edilecek elektrik enerjisine ihtiyacımız yoktur.Bu santralların değil 2 ya da 3`üne bir tanesine bile başlayamayacaksınız, başlasanız bitiremeyeceksiniz, bitirseniz çalıştıramayacaksınız, çalıştırsanız bile bizler ve tüm Nükleer Santral karşıtları bu santralları kapattıracağız.Elektrik enerjisi üretimi için bugüne kadar izlenen politikaların sonucu olarak ülkemiz; özellikle 1990`lı yılların ortasından başlamak üzere birincil kaynakta yüksek oranda ithalata dayalı bir üretim yapısına dönmüştür.

AKP`nin iktidara gelmesi ve sektörün serbest piyasaya açılmasıyla birlikte elektrik üretiminde ithal kaynağa bağımlılık ağırlık kazanmış 2014 yılı sonu itibarıyla da üretimdeki ithal kaynak payı yüzde 62.6 seviyelerine tırmanarak pik yapmıştır. Sayın Bakan konuşmasında nükleer santrala gerekçe olarak sunduğu dışa bağımlılıktan bir iki kez söz etse de dışa bağımlılık oranını ve rakamını vermekten kaçınmıştır. Öyle ki kaynaklarına göre elektrik üretim yapısını sunarken bile kömür diye geçiştirilerek, doğalgaz dışında elektrik üretiminde yüzde 15 gibi önemli bir paya sahip olan ithal kömürden yapılan üretim görünmez kılmıştır.

İklim değişikliği için taahhütte bulunan ülkemiz kendi yerli kaynağı olan kömür yerine ithal kömür kullanarak kotasını doldurmaktadır. 2015 yılının ilk aylarında mevsim şartlarının üzerinde seyreden yağışların da etkisiyle elektrik üretiminde hidrolik enerjinin kullanımı artmış ve ithal kaynak oranında bir önceki yıla göre düşme yaşanmıştır.

Buna rağmen 2015 yılsonu itibarıyla elektrik üretimindeki ithal kaynak payı yüzde 53 seviyesindedir.Oysa ülkemiz çok zengin yenilenebilir enerji kaynaklarına sahiptir. Rüzgâr ve güneş potansiyelimiz bunların başında gelmektedir. Rüzgâr enerjisinde teknik ve ekonomik olarak 48 bin MW olan kurulu güç kapasitemizin 2015 yılsonu itibarıyla kullanılan bölümü 4 bin 503,2 MW`tır. 2015 yılı sonu itibarıyla üretim içindeki payı ise yüzde 4.5 seviyesinde gerçekleşmiştir.  

Güneş enerjisinden yararlanma konusunda ise ne yazık ki çok geç kalınmıştır. Bugüne kadar elektrik üretimleri istatistiki veriler içinde bile yer almayacak boyutta düşük seviyede olan küçük güçteki lisanssız güneş santrallarının kurulması ile yetinilmiş ve 2015 yılsonu itibarıyla ancak 248.8 MW`a ulaşılmıştır. Resmi kaynaklara göre yıllık 380 milyar kWh`e karşılık gelen bu potansiyelden üstelik maliyetleri her geçen gün düşmesine karşın azami ölçüde yararlanılmamış olmasının kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur.

Almanya 2014 yılı elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 14.8`ini sadece rüzgâr (yüzde 9.1) ve Güneş (yüzde 5.7) enerjisinden karşılamıştır. Komşumuz Yunanistan`da ise bu oran (rüzgâr yüzde 8.3 ve güneş yüzde 8.9 olmak üzere) toplam yüzde 17.2`dir.

Almanya`nın güneş enerjisine dayalı elektrik üretiminde kurulu gücü yaklaşık 36 bin MW rüzgarda ise 53 bin 400 MW civarındadır. Bu değerleri, ülkemizin 2015 yılı sonu itibarıyla 73 bin 147,6 MW olan kurulu gücü ile karşılaştırdığımızda önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

Ülkemizde henüz ölçülebilir olarak gündeme getirilemeyen bir diğer kaynak ise enerji verimliliğidir.  Enver adı verilen bir maskot ile Ev-Hanım üzerinden yürütülen uygulamaların ülkemizin enerji verimliliği anlamında özellikle elektrik enerjisinde ne kadar kazanım sağladığı halen belirsizdir. Elektrik enerjisinde verimlilik adına yapılan çalışmalar da, kamu kurum ve kuruluşlarındaki akkor telli lambaların tasarruflu lambalarla değiştirilmesi ile sınırlı kalmıştır.  Gelinen aşamada, 12.5 milyar dolar gelir elde edildiği iddiasıyla övülen dağıtım şebekelerinin özelleştirilmesi tam bir fiyaskodur.

 Dağıtım özelleştirmelerinden gelir elde edildiği iddiaları gerçeklerden çok uzaktır. Tam tersine özel sektör üzerinden ülkemizin dış borçları artırılmıştır.

Kayıp ve kaçak hedefleri sürekli yükseltilmektedir. Bunun faturasını da vatandaşlar ödemektedir. Bakan ise özelleştirme ile şirketlere kayıp ve kaçak oranlarını azaltma sorumluluğu getirildiğini söyleyebilmektedir.

Büyük bir başarıdan söz eder gibi 2002 yılı ile kıyaslama yaparak halkı kandırmaktadır. Aynen şunları söylemiştir:"Kayıp ve kaçak oranlarının azaltılması konusu öncelikli hedeflerimizin başında gelmekte olup, bu alandaki yoğun çalışmalarımız ve alınan tedbirler neticesinde ülkemiz genelinde kayıp ve kaçak oranları 2002 yılına kıyasla yüzde 25`lerden bugün yüzde 15 oranlarına kadar düşürülmüştür."

Oysaki TEDAŞ istatistiklerine göre özelleştirmelerin başladığı 2008 yılında kayıp ve kaçak oranının zaten yüzde 14.4`e indirildiği açılanmıştı.

Şimdi kalkıp yüzde 15`lere indirdik diye seviniyorlar. İşte kayıp ve kaçağı indireceğiz deyip artırarak şirketlere aktarım yaptıkları için kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine kayıp ve kaçak bedelleri önce faturalarda ardından resmi olarak yayımlanan tarifede görünmez kılınmıştır.

Yani kullanıcılar kayıp ve kaçak bedeli olarak ne ödediklerini dahi bilme hakkından yoksun bırakılmışlardır. Kayıp ve kaçak oranlarının düşürülmesi bir yana hedefleri tutturamayan, yüksek kayıp ve kaçak oranlarına sahip şirketlere "aferin" denilerek, yeni olanaklar sağlanmıştır.

Yeni yılın arifesinde kaçağı düşürmeyen bu şirketler için "yüksek kayıplı şirket" adı altında "imtiyazlı" statü yaratılmıştır. Bu şirketler teknik kalite ve verimlilik kriterlerinden muaf olacaklardır. Böylece kalitesiz elektrik sunumu ve iletim sistemini sıkıntıya sokan enerji çekişleri nedeniyle ödemek zorunda oldukları tazminatlardan da kurtarılmışlardır.

Ocak ayı faturalarını eline alan yurttaşlar hem elektriğe yapılan zam, hem de zammı oluşturan maliyet kalemlerini görünmez kılan uygulama ile şaşkına dönmüşlerdir. Yapılan zam oranı bile doğru düzgün açıklanamamaktadır. EPDK`nın açıkladığı yeni yıl tarifesi ile fon ve vergiler hariç olmak üzere faturalar yoluyla tahsil edilen 6 kalem "dağıtım bedeli" ve "perakende enerji bedeli" adı altında torba haline getirilmiştir.

Bu yolla tüketicilerden tahsil edilen, "enerji maliyeti, perakende satış hizmet bedeli, iletim bedeli, kayıp ve kaçak bedeli, sayaç okuma bedeli, dağıtım bedeli" maliyetleri görünmez kılınmıştır. Böylece EPDK, kuruluş yasasının daha ilk maddesinde yazan "şeffaf elektrik piyasası" hükmünü ihlal etmiştir.EMO olarak hem bu yeni tarifeye hem de kaçağı yüksek olan şirketler için getirilen ayrıcalıklı düzenlemeye karşı davalar açtık. Yapılan serbestleştirmelerde öylesine endazeyi kaçırmışlardır ki, can ve mal güvenliğini ilgilendiren kurallar bile yok edilmektedir. Son olarak teknik kurallara ve projelere uyulmaması durumunda can ve mal güvenliği açısından ciddi tehlikeler barındıran elektrik üretim tesisleri; Elektrik Tesisleri Kabul Yönetmeliği dışına çıkarılarak, teknik zorunlulukların ve kamu denetiminin yok sayıldığı yeni bir düzenlemeye alınmıştır.Elektrik Üretim Tesisleri Kabul Yönetmeliği adındaki bu düzenlemenin kamu denetimini yok sayarak kontrol firmalarını hukuka aykırı olarak yetkilendirdiği ve proje onay birimleriyle ilişkilendirdiği hükümlerine karşı da Danıştay`a başvurduk. Burada özellikle SMM üyelerimize güzel bir haberimiz var.

Enerji Bakanlığı`nın yetkisiz bir şekilde, mühendislerin proje uzmanlık eğitimi ve sertifika almadan hizmet üretmesini engelleme girişimi yargıdan döndü. Resmi Gazete`de 30 Aralık 2014 tarihinde yayımlanan yönetmelik ile elektrik tesisleri konularında proje hazırlayacak elektrik, inşaat, makine, jeofizik ve jeoloji mühendisleri, Enerji Bakanlığı`nın yetkilendirileceği eğitim kuruluşlarınca verilecek eğitimlerde başarılı olup proje uzmanlık sertifikası (PUS) belgesi almadan çalışamayacaklardı.Elektrik Tesisleri Proje Yönetmeliği`nin ilgili hükümlerinin yürütmesini durduran Danıştay, Bakanlığın böyle bir belgelendirme zorunluluğu getirme konusunda yetkisizliğini saptayarak, mühendislerin üniversite mezuniyeti ile meslek odası üyeliğinin ve meslek odasından aldıkları belgelerin mesleki faaliyet göstermeleri için yeterli olduğunu bildirdi.

Yargının verdiği yürütmeyi durdurma kararı ile birlikte serbest müşavir mühendisler, mevzuat gereği EMO`dan aldıkları belgelerle elektrik tesislerine ait projeleri hazırlamaya devam edebilecekler. Ayrıca can ve mal güvenliği açısından önem taşıyan proje onay ve kabul işlemlerinde özel kuruluşlara yetki veren düzenlemelerin de yürütmesi durduruldu.

Bakanlık; Danıştay kararı gereği, PUS uygulamasının derhal durdurulması, eğitimler vermek üzere yine mevzuata aykırı olarak oluşturulan Proje Uzmanlığı Sertifikasyon ve Eğitim Merkezi`nin (PUSEM) dağıtılması ve elektrik tesislerinin proje onay ve kabul işlemlerinin Bakanlık, TEDAŞ, EÜAŞ ile TEİAŞ gibi uzman kamu kurumlarının personelleri tarafından gerçekleştirilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.

Bu konuda TEDAŞ Genel Müdürü ile bir görüşme yaptık. Ve Danıştay kararına göre TEDAŞ`da bir örgütlenmenin yapılmasını ve yeni mühendis kadroları alınmasını istedik.

Değerli Arkadaşlar,

AKP iktidarı döneminde, gündeme getirilen ne kadar olumlu sözcük ve kavram varsa içi boşaltılmış ve hep tersi uygulanmıştır. Demokrasi dediler, demokrasiyi yok ettiler. İleri demokrasi dediler diktatörlüğe heveslendiler getirdiler.

Barış getireceğiz dediler, kan gövdeyi götürüyor. Askeri vesayeti bitireceğiz dediler, üniversitelerden yargıya, okullardan kamu kurumlarına varıncaya kadar iktidarın vesayeti, baskısı kol geziyor. Anayasa yapacağız, toplumsal uzlaşma getireceğiz dediler. Toplumsal kutuplaşma, kin, nefret ve öfke büyüttüler.  Enerjinin başına getirdikleri Damat Bey, "rekabetçi, şeffaf, tüketicinin korunduğu, çevresel sürdürülebilirliği de dikkate alan bir enerji sektörü önceliğimiz olmuştur ve olmaya da devam edecektir" diyor.

Rekabetten çıkardıkları yandaş şirketleri koruma ve kollama görevi. Şeffaflık uygulamaları, şirketlere içeriden bilgi sızdırma ve şirketlerle iş kotarmadan ibaret. Yurttaşlara gelince dört duvar, demir kapı… Tüketiciyi korumaktan anladıkları zam yapmak, karanlıkta bırakmak. Çevresel sürdürülebilirlik dedikleri talan, yağma, doğa katliamı. İşte enerji alanının özeti bu.

Elektrik Mühendisleri Odası olarak, "siyaset-ticaret-medya" üçgeni içerisinde yaratılan tek ses ve kontrolsüz güç karşısında yalnızlaştırılan kamunun çıkarlarını korumak ve bilimin değil kâr hırsının tek erek haline getirildiği dünyada mühendisliğin ve meslektaşlarımızın haklarını korumak için yoğun bir mesai harcıyoruz. İşte bu nedenle EMO`nun etkinliğini kırmaya çalışıyorlar. Ancak sizlerden, meslektaşlarımızdan ve şube genel kurullarımız gibi demokratik işleyişimizden aldığımız güçle bu mücadeleyi yılmadan sürdüreceğimizi belirtmek isterim.

Yaşasın halkların kardeşliği,

Yaşasın Eşit, Özgür ve Demokratik Türkiye mücadelemiz,

Yaşasın EMO ve TMMOB örgütlülüğü

Bu vesile ile genel kurulumuza başarılar diliyorum.

Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.!

 

Hüseyin Yeşil`in ardından TMMOB Onur Kurulu Üyesi Cengiz Göltaş, EMO Adana Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Mak birer konuşma yaptılar.

Konuk konuşmacıların ardından genel kurula siyasi parti, Meslek Odaları ve diğer Şubelerin başarı dileklerini ilettiği mesajlar okundu.

Genel Kurul Komisyonlarının oluşturulması için verilen önergeler doğrultusunda  aşağıdaki komisyonların kurulmasına karar verildi;

KADIN MÜHENDİSLERİ KOMİSYONU

YAPI DENETİM KOMİSYONU

EĞİTİM KOMİSYONU

ENERJİ KOMİSYONİ

SMM KOMİSYONU

ASANSİR VE ELEKTROMEKANİK TAŞIYICILAR KOMİSYONU

ÖRGÜTLENME VE ÜYE İLİŞKİLERİ KOMİSYONU

BİYOMEDİKAL MÜHENDİSLİĞİ KOMİSYONU

ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ KOMİSYONU

 

Komisyonların kurulmasının oluşturulmasının ardından çalışma raporu ve mali rapor elektronik ortamda sunuldu. 22. Dönem Yönetim Kurulu adına eski Yazman Üye Özenç Akdağ tarafından çalışma raporu özet olarak üyelere sunuldu. 22. Dönem Yönetim Kurulu adına Sayman Üye Hüseyin Mert Külahçı tarafından mali sunum gerçekleştirildi.

Çalışma Raporu ve Mali Raporun okunmasının ardından görüşmelere geçildi.

İlk olarak söz alan Fatih Kaymakçıoğlu şöyle konuştu;

"Sayın Başkan ve Değerli Meslektaşlarım Merhaba

Ülkemiz 7 Haziran seçimlerinden bu yana ivmesi giderek yükselen bir şiddet ve baskı ortamına girmiş bulunmaktadır.Ülkenin tüm muhalif kesimleri hedef tahtasına koyan bu iktidar; yaklaşımı demokrasi, barış ve insanca bir yaşam kalitesi olan herkesi sindirerek baskıcı bir yapı oluşturmaya çalışmaktadır.Suruç`ta başlayan katliam 10 Ekimde Ankara`nın göbeğine taşınarak büyütüldü. 10 Ekim`de yapılan mitingin amacı emek, barış ve demokrasiydi. Yaşamını kaybeden, yaralanan ve sakat kalanların çoğu sendika aktivistleri ve üyeleriydi.

Burada tüm kaybettiklerimizi saygı ile anıyor, mücadeleniz mücadelemizdir diyoruz.

Enerji; sosyal ve ekonomik yaşam üzerindeki belirleyici rolü nedeniyle "stratejik" bir hizmet alanıdır. Günümüzde yaşanan savaşlar enerjinin paylaşımı için yapılmakta, büyük anlaşmalar enerji alanında imzalanmakta, dünya ekonomisi enerji üzerinden yönlendirilmektedir. Ülkelerin siyasi bağımsızlıkları, ekonomik bağımsızlıklarına bağlıdır ve artık ekonomik bağımsızlık yeterli enerji kaynağına sahip olmakla ya da enerji kaynağını kontrol altında tutmakla yakından ilgilidir.   Bugün, siyasetçilerle iç içe geçmiş lobiler, enerji ile ilgili kurum ve kuruluşlarda cirit atmaktadır. Yasalar, yönetmelikler, tebliğler liberal bakışla hazırlanırken, kamu yararı gözeten kurumların ve halkın görüşüne başvurulmamaktadır. 

Türkiye, son otuz yıldır elinde olan her şeyi yavaş yavaş satmaktadır. Üretimin önemli sektörleri içinde artık kamu kurumları yok denecek konumdadır. Özelleştirmeyle ilgili ilk tartışmalar hatırlanacağı gibi, "kâr-zarar" eksenliydi. "Önce zarar eden işletmeler satılacak, kâr edenler devlette kalacak, böylelikle devlet zarar etmeyecek." deniliyordu. Bugün gelinen bu noktada, artık tamamen sermayenin her istediği yerine getirilir bir süreç yaşamaktayız. Özelleştirme ile kamu hizmeti çerçevesinde sürdürülen eğitim, sağlık, enerji, haberleşme, sosyal güvenlik gibi temel mal ve hizmet alanlarının ticarileştirilmesidir.

Küreselleşme ile özelleştirmenin devreye sokulması ve böylece devletin ekonomiden tam anlamıyla çekilmesi içeride gelir dağılımını olumsuz etkilemekte önümüzdeki sürece etkisi artarak sürecektir. Elektrik enerjisi sektörü, üretim sürecinden dağıtım sürecine kadar bir süreklilik ve bütünlük göstermeli, üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin bir bütün halinde düşünülüp planlanması, yatırımların her biri diğerine paralel yürütülüp zamanında bitirilmesi gerekmektedir.

Elektrik hizmeti, ucuz, sürekli, kaliteli, herkesin ulaşabileceği koşullarda ve güvenilir şekilde sağlanması gereken bir kamu hizmetidir. Kamu yönetimi, kamu yararı için vardır. Kamu yönetimi, kamunun ihtiyaçlarını gidermek için topluma hizmet götürür. Kamu yönetimi, hizmetleri düzenlerken bireyleri değil, bireyin içinde yer aldığı toplumu göz önüne alır.  Toplumun yoksul kesimlerini de dikkate aldığı gibi toplumsal çıkar ile bireysel çıkar çatıştığında, kamu yönetimi toplumsal çıkardan yanadır.

Kamu yararına çalışan kamu kurumları özelleştirme sürecinde ne ilgili kamu kurumu ne de hizmetten yararlanan halk düşünülmemiştir. Yapılan tek şey var,  o da kamu kurumlarını sektörden el çektirmektir.

Biz burada bir defa daha tekrarlıyoruz:  

Günümüzde milyonlarca kişi asgari ücretin yarısından az parayla geçinmektedir.  

Sadece bir yıl içinde milyonları gecen abonenin borcu nedeniyle elektriği kesilmiştir.

Kamu hizmeti ile özel hukuk yöntemi asla bir arada yürütülemez. 

Artık iktidarlar kendi zenginini yaratmaktan vazgeçmelidir.

Halktan yana kamu hizmeti ve kamu yararı kavramları bizim için vazgeçilmez ilkelerdir. 

Uygulamadaki liberal politikalar halka daha pahalı elektrik ve çalışanlarına işsizlik, sendikasızlaşma ve ölüm getirecektir.

 

Görünen o ki sosyal devletten düzenleyici devlete doğru hızla yol almaktayız. Sosyal devlette halkın ihtiyaçları ve toplumsal fırsat eşitliği ön planda iken, düzenleyici devlette küresel sistemle kaynaşan şirket ihtiyaçlarına öncelik verilmektedir.

Toplumumuzun bu yapısıyla; gelir dağılımındaki bozukluğun devam edeceği, halkımızın bir kat daha fazla yoksullaşacağı apaçık ortadadır.

Gelinen bu nokrada;

§  Kamu hizmetini  daha nitelikli ve daha yaygın hale getirilsin istiyoruz.

§  Yoksulluğun ve dışlanmanın küreselleşmenin bir sonucu olduğunu biliyoruz. 

§  Enerji hizmetinde bizlerin de söz hakkı yeni bir yaşam biçimini getirecektir.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi‘nin verilerine göre; 2013`de ölen işçilerden 59`u çocuk, 103‘ü kadın olmak üzere toplam 1235 işçi yaşamını yitirirken; 2014`de 54 çocuk, 131 kadın olmak üzere 1886 kişi ye çıkmıştır. 2015 yılında ise 1730 kişiye ulaşan kayıptan 63 çocuktu. Genel elektrik çarpması nedeniyle 2013‘de 79 kişi hayatını kaybederken, 2014‘de 112, 2015‘de ise 100 kişi hayatını kaybetti. Son üç yılda 291 kişiyi elektrik çarpması sonucunda kaybettik.Ölenlerin yüzde doksanı taşeronlarda çalışmaktaydı. Asıl bundan sonra ölümler artarak sürecek. Nedeni mi? Eğitim sisteminde yapılan 4+4+4 düzenlemesinin ardından, Çocuk ve Gençlerin Çalışma Usulleri Yönetmeliği de değiştirildi. Yeni düzenlemeye göre 15 yaşını doldurmuş çocuklar ağır işleri de içine alan yapısıyla patronlara ucuz iş gücü olarak sunuldu.

Değerli Arkadaşlar

Önümüzdeki dönemde başta mühendisliğin gerekliliğini yerine getirirken; üniversitelerle, kamu kurumlarıyla, sektör temsilcileriyle birlikte sorunlarımızı tartışarak aşacağız.Sizden aldığımız güçle, göreve başladığımız ilk günden itibaren yönetimimiz; başta taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma olmak üzere çalışma yaşamını gittikçe daha güvencesiz hale getiren yapısına karşı mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir. Bizler meslektaşlarının çıkarlarını korurken gerçekte tüm toplumun yani halkımızın çıkarını korumaktayız.  Meslek örgütü olarak daima yaşamın içinde olacağız. Kararlarımızı birlikte alacağız ve birlikte yöneteceğiz.Genel kurulun başarılı geçmesi dileğiyle saygılarımı sunuyorum"

Fatih Kaymakçıoğlu`nun ardından sırasıyla; Özgür Coşar, Ali Kemal Başaran, Mustafa Özdemir, Ali Yiğit, Hasan Bayram, Solmaz Demirer, Nihat Dursun konuştu. Çalışma Raporu ve Mali Rapor üzerine üyelerin değerlendirmeleri ve eleştirileri 22. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Akgün Yalçın yanıtladı. Konuşmaların ardından yapılan oylama ile 22. Dönem Yönetim Kurulu aklandı.

Gündemin ilgili maddesi gereği Şube tahmini bütçesinin görüşülmesi ve kabul edilmesinin ardından, Genel Kurul`un 12.maddesi kapsamında Komisyon raporları görüşüldü. Yapı Denetim Komisyonu Raporunu Mustafa Özdemir, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Raporunu Alaattin Ali Yolcu, Biyomedikal Mühendisliği Komisyonu Raporunu Onur Koçak, Enerji Komisyonu Raporunu Uğur Bican, Elektronik Mühendisliği Komisyonu Raporunu Gökhan Hüzmeli, Kadın Mühendisleri Komisyonu Raporunu Şule Arslan, SMM Komisyonu Raporunu Arif Salamcı, Eğitim Komisyonu Raporunu H.Mustafa Gösteren, Üye İlişkileri ve Örgütlenme Komisyonu Raporunu Utkan Baran, Asansör ve Elektromekanik Taşıyıcılar Komisyonu Raporunu Özenç Akdağ okudu. Komisyon raporlarının okunup oylanmasının ardından, EMO`nun ve EMO Ankara Şubesi`nin ilk kadın başkanı olan Ebru Akgün Yalçın`a plaketi,eski EMO Başkanlarından Ali Yiğit tarafından sunuldu.

Plaket töreninin ardından yeni dönem yönetim kuruluna görev önerisi olarak verilen 28 adet önergenin okunmasıyla Genel Kurul sona erdi.

 



“SANAL ÇALIŞANLAR GELİYOR” RPA: ROBOTİK SÜREÇ OTOMASYONU BAŞLIKLI WEBINAR DÜZENLENDİ

21.07.2023
 


Çok Okunanlar


EMO ANKARA ŞUBESİ 26. DÖNEM YÖNETİM KURULU BAŞKANI PROF DR. ŞEREF SAĞIROĞLU`NA BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜM BAŞKANLIĞINA ATANMASINDAN DOLAYI TEBRİK ZİYARETİ

TÜRK TELEKOM A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ NATO VE TAFİCS GRUP MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARETTE BULUNULDU

TÜRK TELEKOM A.Ş. ANKARA BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ`NE ZİYARET

KAMUSAL SİBER SAVUNMA DERNEĞİ’NDEN ŞUBEMİZE ZİYARET

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN

8. SAMSUN İNŞAAT FUARI DÜZENLENİYOR

Okunma Sayısı: 898


Tüm Haberler

Sayfayı Yazdır



 
Oda aidatlarınızı kredi kartınızla güvenli bir ortamda ödeyebilirsiniz.
ÜYE HAKLARI VE GÜVENLİ AİDAT ÖDEME
 

COPYRIGHT © 2005-2024 TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİ
IHLAMUR SOKAK NO:10 KIZILAY/ANKARA
TEL: +90 (312) 425 32 72 (PBX) - FAKS: +90 (312) 417 38 18

KEP ADRESİ : emo.merkez@hs01.kep.tr

 
 
Key Yazılım Çözümleri A.Ş.