Yaşamak sadece biyolojik faaliyetleri sürdürmek, nefes alıp vermekle sınırlı bir olgu değildir. Sosyal bir varlık olan insanın, yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan en temel ve vazgeçilmez koşullardan biri de sosyal ortamdır. İnsanlık onurunu zedeleyen, yaşama hakkını elinden alan 'tecrit' uygulamasına bir an önce son verilmelidir.
Hep suçluyu asıyorlar Suçu asmak yok gündemde Demek ki insan eksik Demek ki insan yarım, maymunlarla aynı yerde
(Hasan Hüseyin/Suçu Asmak) 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen ve "Hayata Dönüş" adı verilen operasyon, 32 insanın ölümüne yol açmıştı. Operasyondan sonra gündeme gelen ve cezaevlerindeki tecrit uygulamalarının kaldırılmasını talep eden ölüm oruçları sonucunda 122 kişi daha hayatını kaybetmiştir. Tecrit ve F tipi cezaevi uygulaması ile cezaevinde bulunan insanlara ikinci bir ceza daha verilmesi evrensel hukuk kurallarına aykırı olduğu gibi, cezaevine hapsedilen insanların insani haklarının da gasp edilmesi niteliğindedir. Cezaevi, tutuklu ve hükümlülerin yaşamlarına yönelik olumsuzlukların ve insanlık dışı uygulamaların yapıldığı bir yer olmamalıdır. Hükümlü yakınlarının ve kitle örgütlerinin 2000 yılından bu yana tam altı yıldır aralıksız olarak dile getirdiği, bu uğurda çoğunluğu cezaevinde olmak üzere 122 kişinin, duyarlılığı artırmak ve tecrite dur demek için öldüğü, onlarcasının Wernicke korsakof hastalığı ile onulmaz ve kalıcı rahatsızlıklara maruz kaldığı bilinmektedir. Devletin ve adalet sisteminin görevi tutuklu ve hükümlüleri öldürmek değil yaşatmaktır. F tipi cezaevleri, tecrit ve bu yolla hükümlülerin yaşamlarının yok olmasına seyirci kalan Adalet Bakanlığı, bir nevi "dolaylı ölüm cezası" uygulamaktadır. Bugüne kadar 122 kişinin hayatına mâl olan talep çok basittir: tecritin kaldırılması. Bakanlığın güvenlik gerekçesiyle gözlerini kapadığı talep, güvenliği zaafa uğratacak bir talep değildir. Talep, güvenliği zaafa uğratmayacak olup, tek beklenti cezaevinde kalanların insani ve sosyal ilişkilerinin sürdürülmesi için, diğer tutuklu ve hükümlülerle diyalog kurabilmeleri ve bu şekilde psikolojik yıpranmaya maruz kalmamalarıdır. Çağımızda, hiç bir ceza suçlu bulunanın yaşamsal ve psikolojik bütünlüğüne saldırı şeklinde olamaz. 5 Nisan 2006 tarihinden beri ölüm orucunda bulunan adalet sisteminin önemli organlarından olan savunma işini yapan avukat Behiç Aşçı ölüm sınırına gelmiştir. Meclis Başkanı Sayın Arınç‘ın olumlu adımlarının benzerinin Adalet Bakanlığınca da atılması durumunda bir hukukçu yaşayacak, hukuk sistemi bir ayıptan kurtulacaktır. Her geçen dakika, her geçen saniye Behiç Aşçı‘nın biraz daha ölüme yaklaşması demektir. Geri dönülmez izleri zaten oluşan ölüm orucunun bir de hayatı ortadan kaldırmasına seyirci kalmak, vicdani sorumluluk gereği kabul edilemez. Yaşamak sadece biyolojik faaliyetleri sürdürmek, nefes alıp vermekle sınırlı bir olgu değildir. Sosyal bir varlık olan insanın, yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan en temel ve vazgeçilmez koşullardan biri de sosyal ortamdır. İnsanlık onurunu zedeleyen, yaşama hakkını elinden alan ‘tecrit‘ uygulamasına bir an önce son verilmelidir. Bizler tutuklu ve hükümlüleri sakat bırakan, ölümlerine neden olan bu insanlık ayıbının artık son bulmasını istiyoruz. Adalet Bakanlığı ve Hükümet bu yüz kızartıcı duruma dur demelidir. Tecrit ayıbını ortadan kaldırmak için 123. Ölüme Dur demek için yeniden insani bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Sorun artık bitmeli, 123. Ölüm durdurulmalı ve insanlık onuruna yakışmayan tecrit uygulaması son bulmalıdır. Bizler, bu konuda temsil ettiğimiz örgütlerin sesinin yetkililerce duyulmasını, adalet sisteminin her durumdaki vatandaşımızın daha iyi koşullarda yaşaması düşüncesini taşımasını talep ediyoruz. Tecridi kaldırın ölümleri durdurun! Ankara Tabip Odası (ATO) DİSK Ankara Bölge Temsilciliği KESK Ankara Şubeler Platformu TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu
|