· ŞUBE Giriş Sayfası

 ANKARA ŞUBE

 
Şube Kapsamındaki İller:

 AFYONKARAHİSAR   ANKARA   ÇANKIRI   ERZİNCAN   ERZURUM   KASTAMONU   KAYSERİ   KIRŞEHİR   KONYA   NEVŞEHİR   SİVAS   TOKAT   YOZGAT   AKSARAY   KIRIKKALE 
 

EMO Ankara Şubesi
Haber Bülteni
SAYI: 2023.4

Tüm Sayılar

BASIN AÇIKLAMASI

 
Bugün Dünya devlerinin bir numaralı sorunu olan enerji, insanların canı ve kanı üzerinden ulusaşırı sermayenin hizmetine sunulmaktadır. Bilinen geleneksel enerji kaynaklarının verimli kullanımı konusunda rezervlerin sonu yaklaştıkça enerji kaynakları üstünde kirli ve insanlık dışı yöntemlerin kullanıldığı savaşlar şiddetlenmektedir. Afganistan ve Irak örnekleri henüz belleklerimizde çok taze.
 

Değerli Basın Emekçileri,

Bugün Dünya devlerinin bir numaralı sorunu olan enerji, insanların canı ve kanı üzerinden ulusaşırı sermayenin hizmetine sunulmaktadır.  Bilinen geleneksel enerji kaynaklarının verimli kullanımı konusunda rezervlerin sonu yaklaştıkça enerji kaynakları üstünde kirli ve insanlık dışı yöntemlerin kullanıldığı savaşlar şiddetlenmektedir. Afganistan ve Irak örnekleri henüz belleklerimizde çok taze.

Enerjiyi ticari bir meta vatandaşı da müşteri olarak algılayan küresel kapitalizm, bu çerçevede sınırtanımaz bir pervasızlıkla dayatmalarda bulunmakta; insani ve doğal bir hak olan enerjiyi ticari bir meta olarak tanımlamakta ısrar etmektedir.

Doğada bulunan hava, su, güneş, rüzgâr, kömür, petrol, taş, toprak gibi aklımıza gelen her şey tüm insanlığın doğal ve ortak malıdır. Bu kaynaklardan enerjiye dönüştürülebilenler de aynı şekilde tüm insanlığın ortak malıdır. Doğal değerlerin belli bir emek harcanarak enerjiye dönüştürülmesi ile ortaya çıkan ikincil kaynakların ederlerinin belirlenmesi, başka alanlarda olduğu gibi ticari fayda ve kar marjı kaygıları ile belirlenemez. Enerji alanında yapılacak belirlemeler kamusal fayda ve evrensel hizmet anlayışı ile yapılmalıdır.

80‘li yıllarda, sermayenin yapısal sorunlarından kaynaklanarak, kapitalizmin girdiği bunalımdan çıkışı için çözüm olarak gösterilen neo-liberal ekonomi politikaları bazlı özelleştirme uygulamaları, o günden beri kamusal bakış sahibi çevrelerce eleştirilmiştir. Özelleştirmeyi olmazsa olmaz ve tek çıkış olarak öne sürenlerin iddiaları, kamunun elindeki işletmelerin verimli bir şekilde kullanılamadığı, siyasi rant malzemesi olarak kullanıldığı, zarar ettiği gibi gerekçelerdi. Bu gerekçelerin hiçbiri ekonomik bir gerekçe olmayıp hepsi idari gerekçelerdir. İdari sorunlara ekonomik çözüm önermeleri ise bilimsellikten uzak, kapitalist faydacı zihniyete uygun önermelerdir. Yapılan şey oldukça açık bir biçimde ortadadır, kapitalist ekonomi politikaları çerçevesinde örgütlenen sermaye ve çıkar çevreleri kendi beceriksizliklerini ve art niyetlerini yine vatandaşın sırtından kara çevirmişlerdir ve bu uygulamalara da devam etmektedirler.

Özelleştirme sevdalılarının dile getirdikleri sorunlar haklılık payı taşımakla birlikte, bu sorunların çözümü özelleştirme değildir. Özelleştirmeye karşı çıkanların savundukları da o haliyle kötü işletilen işletmeler değildi zaten, fakat bunu anlamak isteyen olmadı. Küresel kapitalizm ile iç içe geçen finans ve medya kuruluşları yarattıkları toz duman içinde özelleştirmenin arka planını saklamışlar ve özelleştirmeler yapılmaya başlanmıştır. Özelleştirilmesi düşünülen kuruluşları önemli ölçüde peşkeş çekilmiş, altın yumurtlayan tavuklar bir bir kesilmiştir. Yıllarca hükümetler, özelleştirme yapacaklarını anlatarak oy istemişler, devletin sırtından kamburu alacakları yönündeki masalları anlatmışlardır. Oysa kambur olarak görülen hiçbir kamu kuruluşu devlete yük değildir. Örneğin kambur deyip özelleştirdikleri Türk Telekom özelleştirilmeden önce ve sonra hiçbir zaman zarar etmemiştir.

Şimdi, özelleştirmenin bütün boyaları dökülmüş, takke düşmüş kel görünmüştür. O kadar görülmüştür ki, Hükümetin en yetkili ağzı "seçimden önce özelleştirme yapamayalım, zam yaparlarsa biz zararlı çıkarız" diyerek özelleştirmeden sonra ne olacağını ağzından kaçırmıştır. Gönül isterdi ki, sayın başbakanımız halkın aleyhine olduğunu gördükleri için özelleştirmeden vazgeçtiklerini söyleseydi, kendi siyasal çıkarları açısından risk oluşturduğu için değil.

Yıllardır enerji politikası adı altında peşkeşi ve yağmayı planlayanların ülkeyi getirdikleri noktaya bakınca görünen manzara ise şöyle;

• Atıl bir şekilde bekleyen yerli ve yenilenebilir kaynaklarımız,
• Enerjide çok büyük oranda dışa bağımlılık,
• Bütün Avrupa yenilenebilir enerji kaynakları açısından son derece zengin olan bize imrenirken, temiz ve tükenmez enerji kaynaklarını yoksayma,
• Bütün dünyanın vazgeçmeye başladığı çok büyük riskler içeren nükleer santral hevesi,
• Özelleştirme adı altında vatandaşın müşterileştirilerek kurbanlık koyun misali özel sermayenin insafına terk edilmesi,
• Mevcut altyapı işletmesi ve bakımı sorunları açısından, taşeronlaşmaya bağlı olarak arz güvensizliği,
• Sürekli ve güvenli olarak sunulamayan enerji nedeniyle elektrik ve elektronik cihazlarda boozulmalar,
• Dışa bağımlılık ve ülke aleyhine şeffaf olmayan anlaşmalar nedeniyle mevsimsel belirsizlik ve tedirginlik,

Ve bunlara benzer, bu sorunlardan kaynaklı başka sorunlar.

Bu duruma getirenlerin, enerji politikalarını çıkmaza sürükleyenlerin çözüm bulması hayal olur. Öncelikle enerji, haberleşme, eğitim ve sağlık gibi alanalar başta olmak üzere özelleştirmelerin ertelenmesi değil kesinlikle terk edilmesini istiyoruz. Bugüne kadar kamu alyhine ihaleler ile yağmalanan kuruluşların, bir an önce aynı koşullarda kamulaştırılmasını istiyoruz. Daha önce söylediğimiz gibi; "sade pirinç zerde olmaz balda gerek kazana, baba malı tez tükenir evlat gerek kazana". Halkın çıkarlarını düşünmeyen, kamunun çıkarını gözetmeyen anlayışlara pirim verilmeyeceğinin bilinmesini istiyoruz.

TMMOB

Elektrik Mühendisleri Odası

Ankara Şubesi

18. Dönem Yönetim Kurulu